ORHAN VELİ KANIK VE YAHYA KEMAL BEYATLI

Son güncelleme: 01.05.2012 21:33


  • ORHAN VELİ KANIK

    A) Hayatı:

    Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914'te İstanbul Beykoz'da doğdu. Cumhurbaşkanlığı Armoni Orkestrası şeflerinden klarnetçi Veli Kanık'ın büyük oğlu, Adnan Veli'nin ise ağabeyidir. Orhan Veli'nin çocukluk yılları Cihangir, Beykoz, Beşiktaş gibi semtlerde geçmiştir. Tahsil hayatından söz etmek gerekirse, Orhan Veli, 1925 yılına kadar yani dördüncü sınıfa kadar Galatasaray Lisesi'nde yatılı olarak eğitim görmüştür. Beşinci sınıfı ise Ankara Gazi İlkokulu'nda okumuştur. İlkokuldan sonra eğitimine Ankara Erkek Lisesi'nde devam eder ve 1932 yılında Ankara Gazi Lisesi'nden mezun olur. Lise hayatının bitimiyle Ankara'dan ayrılan Orhan Veli, İstanbul'da Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne girer. Üniversite yıllarında sosyal bir genç olan Orhan Veli, fakültede öğrenci grubu başkanlığına seçilir. Felsefe bölümü öğrenciliğinin yanında, bir yandan da Galatasaray Lisesi'nde öğretmen yardımcılığı yapmaktadır. Üç yıl felsefe eğitimi aldıktan sonra, henüz fakülteyi bitirmeden Ankara'ya döner ve 1936'da PTT Genel Müdürlüğü'ndeki memurluk görevine başlar.

    Oldukça duygusal, bir o kadar da mizahi bir kişiliğe sahip olan Orhan Veli öğrenim hayatı boyunca pek çok kez aşık olmuştur. Belki de yaşadığı bu aşklar, onun daha ilkokul yıllarında edebiyata ve şiire ilgi duymasına neden olmuştur. İlkokul öğretmeni Sedat Bey, onun edebiyata olan ilgisini fark etmiş ve ona yol gösteren kişi olmuştur. O yıllarda bir hikayesi "Çocuk Dünyası" adlı dergide basılır. Orhan Veli, ortaokul yıllarında Oktay Rıfat ve Melih Cevdet ile tanışır. Çocukluk yılarında başlayan bu arkadaşlık, sanat üzerine yapılan ortak çalışmalarla daha da pekişecek ve ebedi bir dostluğa dönüşecektir. "Garip" ya da "Garipçiler Akımı" olarak adlandırılan sanat akımı daha sonraları bu üç arkadaşın ortak eseri olarak meydana gelecektir. Orhan Veli'nin o yıllardaki çalışmalarında, Ahmet Hamdi Tanpınar, Rıfkı Melül Meriç, Halil Vedat Fıratlı ve Yahya Saim Sinanoğlu gibi edebiyat dünyasına çok fazla emeği geçmiş insanların desteği ve katkısı olmuştur. Sanat adamı Orhan Veli'nin tiyatroya karşı da büyük bir ilgisi olmuştur. Ankara Halkevi ve kendi okulunda sahnelenen birçok oyunda roller almış, hatta kendisi de senaryo yazıp, arkadaşları ve kardeşleriyle oynamıştır. "Sesimiz" adlı dergi ise, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet ile lise yıllarında çıkardıkları, o dönem oldukça fazla vakitlerini alan bir dergiydi. 1941 yılında Oktay Rıfat ve Melih Cevdet ile "Garip" adlı kitabı çıkardıktan sonra askere giden Orhan Veli, terhis olduktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu'nda çalışmaya başlar ve bir çok çevirileri yayımlanır.

    Orhan Veli Ankara'da bir gece, yolda tamirat için kazılmış bir belediye çukuruna düşerek ayağından yaralanır ve iki gün sonra İstanbul'da fenalaşarak kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesi'nde, 14 Kasım 1950 tarihinde, beyin kanaması sonucu hayata veda eder. Otuzaltı yaşında edebiyat aşkıyla dolu bir şairin vakitsiz ölümü, ülke genelinde derin bir üzüntüye neden olur, sanatçı dostlarının dergilerde, gazetelerde, üzüntülerini,sevgilerini ve hayranlıklarını belirten birbirinden güzel yazılar yazılır.

    B) Eserleri:

    Orhan Eli'nin gençlik yıllarından itibaren bir çok dergide sayısız şiirleri yayımlanmıştır. Çok yazan şair bazı şiirlerini Mehmet Ali Sel takma adıyla yayımlamıştır. 1933 yılında Varlık Dergisi'nde "Oaristys", "Ebabil", "Düşüncelerimin Başucunda", "Eldorado" adlı şiirleri yayımlanmıştır.1936-1942 yılları arasında "İnsan", "Ses", "Gençlik", "Küllük", "İnkılapçı Gençlik", gibi dergilerde de şiir ve yazıları yer almıştır. Askerlikten sonra tercüme bürosunda çalıştığı dönemde de "Varlık", "Demet", "Ülkü", "İşte", "Aile" gibi dergilerde şiir ve yazıları çıkmıştır. Şair yazdığı önceki şiirlerini daha da genişleterek Garip(1941), Vazgeçemediğim(1945) , Destan Gibi (1946), Yenisi (1947), Karşı (1949) isimli yapıtlarında topladı. Daha sonraları çıkardığı Bütün Şiirleri adlı kitabında ise daha önceki kitaplarındaki şiirlere ve yeni şiirlerine yer verdi. 1951'den beri birçok baskısı yapılan bu kitap, Orhan Veli'nin bütün şiirlerini içermektedir. 1947'de Hür ve Zincirli Hürriyet gazetelerinde eleştirileri yayımlanır. Tercüme bürosunda çalışırken de Fransızca'dan çevirdiği bir çok düzyazı ve makaleler o dönemin dergi ve gazetelerinde yayımlanır. Tek partili dönem de anti-demokratik bir hava sezer ve görevinden ayrılarak "Yaprak" dergisini çıkarmaya başlar. Ayrıca 1949'da Nasrettin Hoca fıkralarını şiirsel bir tarzda yeniden uyarlar. Şiirlerinin yanında düzyazı ve eleştiri türünden de eserler veren Orhan Veli'nin bu yazıları ölümünden sonra Nesir Yazıları (1953) ve Denize Doğru (1970) başlığıyla yayımlanmıştır.

    C) Sanat Anlayışı :

    Orhan Veli eski edebiyatı, özellikle aruzu çok iyi bilen bir şairdir. Hece şiirinin inceliklerini kavramış, yalnızlık, özlem, aşk gibi temaları şiirlerinde büyük bir duyarlılıkla işleyen bir şair olarak dikkat çekmiştir. Önemli Türk ve Fransız temsilcilerinden izler taşıyan şiirlerinde, ölçü ve uyağı çok iyi kullanması, müzik öğelerinin oldukça belirgin olması, onun Türkçeyi tam anlamıyla özümsediğinin bir kanıtıdır.

    Orhan Veli'yi değerlendirirken şiirinin geçirdiği aşamaları da göz önünde bulundurmak gerekir. O belirli şiir kalıplarına bağlı kalmamış, sürekli aramış, yeni biçimler denemiş ve bunun sonucunda hem kendi şiirini hem de Türk şiirini ileriye götürmüştür. Şiiri seçkin sınıflara özgü olmaktan çıkarıp demokratikleştirmesi, onun Türk edebiyatına yaptığı en büyük katkıdır.

    İlk şiirlerinde mutsuzluk, aşk acısı, hasret, yalnızlık, karamsarlık gibi temaları işlemiştir. Bu şiirleri yapıca dikkatli, hece geleneğine bağlı kalınmış, biçimce sağlam çalışmalardır. Fakat daha sonraları şair, klişeleşmiş ifadeleri değiştirmek, şairaneliğe son vermek ve şiire serbest ve basit bir şekil kazandırmak için uğraş vermiştir. İç ahengi ön plana çıkarmış, temaları arasında özellikle günlük olaylar ve küçük adamın günlük hayatına yer vermiştir. Vezin, kafiye ve belli nazım kurallarını değiştirme yolundaki çabaları, yeniler arasında uzun süren tartışmalara yol açtı. 1937'den itibaren şiirlerinde yalın ve benzetmesiz bir dil kullanmaya çalışan Orhan Veli, vezni ve kafiyeyi de bir kenara bırakmıştır. Çünkü Orhan Veli, ölçü ve uyağın şiiri yozlaştırdığını savunmuş, şiirin insanın beş duyusuna değil, aklına hitap etmesi gerektiğini iddia etmiştir. Bunun da ancak şiirin klişeleşmiş kalıplarının kırılarak, şairaneliğe sırt çevrilerek ve şiir sanatının herkese hitap etmesi sağlanarak gerçekleşebileceğini savunmuştur.

    Orhan Veli ve arkadaşlarının başlattığı "Garip Hareketi" ya da "Birinci Yeni" olarak adlandırılan bu akım, şiirde biçimin önemini savunan, duygulara seslenen, şairane bir dil kullanan, klişeleşmiş, yaratıcı gücü kalmayan Hececiler'e karşıdır. Ayrıca Garip Akımı, ideolojik, siyasi, politik ve toplumcu şiire karşı olduğu için Nazım Hikmet'e de tepki duyar. Garipçiler konu olarak ise sıradan, günlük insanı ele almış, halka seslenmiş ancak politik ve toplumsal konulardan uzak durmuştur. Orhan Veli şiirde biçim olarak her türlü sınırlamalara karşı çıkmış, eski şiire cephe almıştır. Duyguya değil akla hitap eden şiirler yazmıştır. Şiirde toplumsal problemlerin, ideolojinin işlenmesine o kadar karşıdır ki, bazı şiirlerinde, yalın, çıplak, yapmacıklıktan uzak bir dille çocukluğa ve çocuksuluğa olan özlemini belirtmiştir.

    YAHYA KEMAL BEYATLI

    A) Hayatı :

    Asıl adı Ahmet Agah olan Yahya Kemal, 2 Aralık 1884'te Üsküp'te doğmuştur. Üsküp belediye başkanı Nişli İbrahim Naci Bey ve şair Leskofçalı Galib'in yeğeni Nakiye Hanım'ın oğludur. Yahya Kemal'in çocukluk yılları, şiirine de yansımış olan Rakofça çiftliğinde geçti. Mekteb-i Edeb'de ilköğrenimini tamamlayan Yahya Kemal, öğrenimine Üsküp İdadisinde devam etmiştir. Okulunun yanı sıra Arapça ve Farsça dersleri almıştır. Daha sonraları annesinin ölümü ve ailede çıkan bazı sorunlardan dolayı İstanbul'a gönderilen Yahya Kemal öğrenimine Vefa Lisesi'nde devam etmiştir. Mühendislik mezunu olmasına rağmen ilerici ve saltanat karşıtı düşüncelerden ötürü, Jön Türk olma hevesiyle 1904'te Paris'e kaçtı. Yatılı olarak okuduğu Meaux Okulu'nda Fransızcasını ilerlettikten sonra 1904'te Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu'na girer. 1912'de İstanbul'a dönen Yahya Kemal burada tarih ve edebiyat öğretmenliği yapar. (1913) Medresetü'l-Vaizin'de uygarlık tarihi dersleri verir.(1914) Darülfünun'da (bugün İstanbul Üniversitesi) uygarlık tarihi,beti edebiyatı tarihi ve Türk edebiyatı tarihi dersleri okutur. (1916-19) Mütareke'den sonra bir çok gazetede ve arkadaşlarıyla birlikte kurduğu Dergah dergisinde yazdığı yazılarıyla Milli Mücadele'yi açıkça desteklediğini belirtmiştir. 1922'de Lozan Barış Konferansı'na giden heyette de danışman olarak yer alan Yahya Kemal, 1923'te de Urfa milletvekili seçilmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra Varşova (1926), Madrid (1929) orta elçisi olarak görev yapmıştır. Madrid'deyken ek görev olarak Lizbon elçiliğini de üstlenen Yahya Kemal, daha sonra da Yozgat (1934-35), Tekirdağ (1935-43) ve İstanbul (1943-46) milletvekili seçilmiştir. Ayrıca halkevlerinde sanat danışmanlığı da yapan Yahya Kemal, son olarak Pakistan büyükelçiliğini üstlenmiş ve daha sonra emekli olmuştur. (1949)

    Ömrü boyunca evlenmeyen Yahya Kemal son yıllarını İstanbul'daki Park Otel'de geçirmiştir. Bağırsak kanseri teşhisiyle 1957'de Paris'te tedavi görmesine rağmen bir yıl sonra aynı hastalıktan dolayı Cerrahpaşa Hastanesi'nde vefat etmiştir. Vasiyeti üzerine mezar taşına "Rindlerin Ölümü" adlı şiirin bir dörtlüğü yazılmıştır:

    Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;

    Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.

    Ve serin serviler altında kalan kabrinde

    Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.

    Ölümünden sonra İstanbul'da Yahya Kemal'i Sevenler Derneği ve Yahya Kemal Enstitüsü kurulur (1958), Yahya Kemal Müzesi açılır (1961) ve Beşiktaş'taki Barbaros Serencebey Parkı'na heykeli dikilir.

    B) Eserleri :

    Henüz Selanik İdadi'si yıllarında Esrar takma adıyla şiirler yazan Yahya Kemal, ilk şiirlerini Agah Kemal adıyla İrtika ve Malumat adlı dergilerde yayımladı. 1918'de Yeni Mecmua'da çıkan ürünleriyle büyük ilgi uyandıran Yahya Kemal, daha sonra Edebi Mecmua, Şair, Büyük Mecmua, Şair Nedim, Yarın , İnci, Dergah (1921) gibi dergilerde yayımlanan şiirlerle kısa bir sürede edebiyat dünyasında adını duyurmuş ve kendini ispatlamıştır. Yahya Kemal'in ölümünden sonra yayımlanan kitapları iki bölümde değerlendirilir: Kendi Gök Kubbemiz (1961-1994) ve Eski Şiirin Rüzgarıyle (1962-1993). Rubai türünü de deneyen Yahya Kemal Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş adlı bir esere de sahiptir. Şiirlerinin bir bölümü 1976'da Bitmemiş Şiirler başlığıyla yayımlanmıştır.

    Aynı zamanda bir düzyazı ustası da olan Yahya Kemal'in bu alandaki fıkra, makale ve siyasi yazıları Peyam Gazetesi'nde yayımlanmış ayrıca "Çamlar Altında Sohbetler " adı altında basılmıştır. Bu yazılardan bazıları imzasız olmakla beraber, bazıları Süleyman Sadi ya da S.S. imzalarını taşır. İleri adlı gazetesinde (1920) imzasız siyasal yazıları da yayımlanan Yahya Kemal, bu yazılarını Hakimiyet-i Milliye'de de sürdürmüştür. Başlıca düzyazı eserleri Aziz İstanbul (1964,1995), Eğil Dağlar (1966,1993), Siyasi Hikayeler (1968), Siyasi ve Edebi Portreler (1968,1987), Edebiyata Dair (1971,1990), Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi Edebi Hatıralarım (1973,1987), Tarih Münasebetleri (1975,1991), Mektuplar ve Makaleler'dir (1977,1990).

    C) Sanat Anlayışı :

    Yahya Kemal'in şiir ve sanat anlayışının oluşumunda, eserlerini okuyup incelediği Fransız sanatçıların etkisi oldukça büyüktür. Baudelaire, Verlaine'nin yapıtlarını büyük bir titizlikle inceleyen yazar, Heredia'nın şiirine özel bir ilgi duymuştur. Bir yandan "öz şiir" arayışında olan Yahya Kemal, bir yandan da tarih tutkusuyla Albert Sorel'in derslerini hiç kaçırmamıştır. Bu iki temel eğilim, Yahya Kemal'in sanat ve düşünce gelişimini etkileyen iki önemli unsur olmuştur. Fransız şiiriyle ilgilenip ünlü Fransız yazarlardan etkilenmesi, yazara Türkçe'ye daha farklı bir gözle bakma olanağı verip, yazarın Türk şiirini ve Türkçe söz sanatlarını daha ayrıntılı olarak incelemesini sağlamıştır. Aruzun önemini ve şiire farklı bir ahenk verdiğini savunan yazar bunu "mısra haysiyetimdir" sözleriyle anlatmaya çalışmıştır. Bu sözlerle şair dizenin bir iç uyumla, iç sesle "musikicümlesi" halinde kusursuzlaştırılması gerektiğini anlatmak istiyor.

    Büyük şair Yahya Kemal, çok eski bir geçmişi olan Türk şiirini batıdan öğrendikleriyle birleştirerek yeni bir sentez oluşturmuş, bir bakıma Divan Şiiri'yle yeni şiir arasında bir köprü kurmuştur. Şiirlerinde kullandığı tarzlar : kuralsız nazım biçimleri ve 20.yy Türkçesiyle söylenmiş şiirler; Divan Edebiyatı nazım biçimleriyle ve o şiirin diliyle söylenmiş şiirler ve rubailerdir. Fakat Yahya Kemal'in sürekli aradığı "öz şiir" bu üç tarzın birleşmesiyle meydana gelmiştir. Bu sentez, onun yıllarca okunacak ve okurken şairin dehasına hayran bırakacak şiirlerini yazmasına yardımcı olmuştur.

    Yahya Kemal'e göre divan şiiri bir yığma şiirdir. Ona göre, içeriği düşünce mi, duygu mu, gözlem mi ya da imge mi olduğu anlaşılmayan divan şiirinin bu özelliği onu belirsizliğe ve parçacılığa götürmüştür. Tanzimat'ın divan şiiri üzerindeki bileşim çabaları da sonuçsuz kalmıştır.

    Yahya Kemal açısından dil, bir ülkenin egemenliği için önemli olduğu kadar sanatı ve bilhasa şiiri için de önemlidir. Yazar, sanatçının kendi ulusunun dilini bulmasının gerekliliğini savunmuştur. "Bir milletin dilini ifade edecek olan sanatkarın, o milletin bütün tarihinde geçirmiş olduğu safhaları, sadece bilmesi değil, benimsemesi lazımdır." sözü, onun sanat diline verdiği önemi kanıtlar niteliktedir.

    Şiirlerinin konusunu genellikle tarih, İstanbul, aşk, ölüm, tabiat, sonsuzluk, deniz, musiki gibi kavramlar olmuştur. İçindeki İstanbul aşkından dolayı bu kentle ilgili yazdığı şiirler sonucunda bazıları onu en iyi İstanbul şiirlerine sahip yazar olarak nitelemiştir. ayrıca deniz teması şiirlerinde oldukça fazla yer almıştır. Ayrıca cami ve ezan Yahya Kemal'in şiirlerinde kullandığı en önemli öğelerdendir.

    Yahya Kemal'e göre şiir "tadılan bir şey" olmalıydı, bu görüşten yola çıkarak şiirlerinde ahenge ve musikiye vermiş, çok düşünüp az yazmıştır. Onun şiirleri üzerindeki titiz tavrı, bazen bir kelimeyi doğru kullanmak için günlerce düşünmesi, bazı çevreler tarafından eleştirilmiştir. Eleştirenler onu eser yaratamamakla suçlamışlardır ve yaşadığı sürece hiç kitap yayınlamaması bu görüşü pekiştirmiştir. Fakat o asla düşünmeden şiir yazmamış ve bütün şiirlerini sıkı bir özeleştiri süzgecinden geçirerek yayımlatmıştır. Bu nedenle şiirlerinde ilk göze çarpan şey muhteşem bir estetik boyuttur.

    ORHAN VELİ'NİN BÜTÜN ŞİİRLERİ ADLI KİTABIYLA YAHYA KEMAL'İN KENDİ GÖK KUBBEMİZ ADLI KİTABININ KARSŞILAŞTIRILMASI

    Orhan Veli - Bütün Şiirleri :

    Orhan Veli bu kitabında ki şiirlerinde serbest nazım birimini kullanmıştır. Kendine özgü bir tarzı olan şair, genellikle hece ölçüsünü kullanmıştır. Şiirlerinde uyağı fazla kullanmayan şair, bazı şiirlerinde tam, tunç ve zengin uyak kullanmıştır.

    İçelim! Madem ömrümüz hoş

    Geçmiş, tatmamışız ayrılık;

    Maden ne bardağımız kırık,

    Madem ne de sürahimiz boş. ( Altı çizililer ve italik yazılanlar tam uyaktır).

    Ayrıca şair bazı şiirlerinde redif de kullanmıştır.

    Yıldız açmaz mı artık ağaçlar,

    Yanmaz mı bin rüya ile saçlar. (-lar eki redif, -ç'ler yarım kafiye)

    Kitaptaki şiirlerinde işlediği konular genellikle İstanbul, aşk, doğa, kadın, deniz, insan ve sefalettir. Tema olarak ise hüzün, yalnızlık ve sevgiliye olan hasreti işlemiştir. Orhan Veli şiirin belirli bir zümreye veya toplumun belirli bir kısmına hitap etmesine karşı olduğu için şiirlerinde sıradan insanı, onun günlük hayatını ve yaşadığı şeyleri ele almıştır.

    Ölünce kirlerimizden temizlenir,

    Ölünce biz de iyi adam oluruz;

    Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,

    Hepsini unuturuz. (Ölüme Yakın adlı şirinde ölüm temasını işlemiştir.)

    Orhan Orhan Veli'nin şiirlerinde çok fazla olmamakla birlikte bazı şiirlerinde imgelere rastlanmaktadır.

    Örn: Kıl pranga kızıl çengi bi esvap (Bayrak adlı şiir)

    Kendi Gök Kubbemiz'le karşılaştırıldığında sayıları oldukça az olmasına rağmen bazı şiirlerinde kişileştirmelere rastlanmaktadır.

    Kendi bahçesidir onu içinde gördüğüm.

    Yollar yine her günkü gibi yaz uykusunda.( yollar kişileştirilmiş.)

    Kitapta simge hemen hemen hiç kullanılmamış denilebilir. Oldukça az rastlanan simgelerden birisi Kurt adlı şiirde "kurt" kelimesi bir simge olarak kullanılmıştır. Bazı şiirlerinde ise eğretilemelere yer verilmiştir. Örneğin Tahattur adlı şiirdeki "iki elim kanda olsa " ve Düşüncelerimin Başucunda adlı şiirdeki "bel bağlamak" sözleri, eğretileme sanatına uygun kullanımlardır.

    Ayrıca Hitler Amca/Bir gün bize de buyur dizeleriyle başlayan Tereyağı adlı şiir ironiye (hiciv sanatı) güzel bir örnektir.

    Bütün Şiirleri adlı kitapta Yahya Kemal'in aksine ahenk ve musiki özelliği taşıyan şiir çok fazla bulunmamaktadır. Fakat bazı şiirlerinde aliterasyona rastlamak mümkündür. Ayrıca kitap biçim ve iç ahenk yönünden pek zengin olmasa da, şiirlerinde kullandığı sade ve süssüz dil, açık ifadeler, bu kitabı büyük kilelerin beğenmesine ve Orhan Veli'nin oldukça fazla okunan bir şair olmasına neden olmuştur.

    A) Yahya Kemal - Kendi Gök Kubbemiz :

    Yahya Kemal de Orhan Veli gibi, Kendi Gök Kubbemiz adlı kitabında, serbest nazım birimini kullanmıştır. Onun şiirlerinde eski ve yeninin sentezi olan kendine has bir tarzı ve insanı içten içe etkileyen bir ahenk vardır. Kitapta yedi-sekizlik mısralar vardır. Ayrıca, Orhan Veli'ye zıt olarak bazı şiirlerinde beyitler kullanılmıştır.

    Günler kısaldı. Kanlıca'nın ihtiyarları

    Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları. (Eylül Sonu adlı şiir beyitlerle yazılmıştır)

    Yahya Kemal, şiirlerindeki ahengi yakalamak ve musiki havasını okuyucuya tattırmak için şiirlerinde oldukça fazla uyak ve redif kullanmıştır.

    Bunun açık bir örneğini Mihriyar adlı şiirinde görebiliriz.

    Zambak gibi en güzel çağında

    Serpildi deniz nefesleriyle;

    Saf uykusunun salıncağında

    Sallandı balıkçı sesleriyle.( İtalik yazılı olanlar çapraz olarak tam uyaktır, altı çizili olanlar ise rediftir.)

    Her iki şairde de İstanbul şiirlerine konu olarak yansımıştır. Orhan Veli İstanbulu Dinliyorum ve İstanbul Türküsü gibi şiirlerinde hayran olduğun İstanbul şehrini şiirlerine konu ederken Yahya Kemal, Süleymaniyede Bayram Sabahı, İstanbul Fethini Gören İstanbul, İstanbul Ufuktaydı, İstanbul'un O Yerleri ve daha birçok şiirinde İstanbul'u konu olarak işlemiştir.Orhan Veli'den farklı olarak Yahya Kemal bazı şiirlerinde cami, ezan gibi dinsel konuları işlemiş, ayrıca bir çok şiirinde insanları coşturup cesaretlendiren yiğitlik, ölüm, aşk ve özlem gibi temalara yer vermiştir.

    Yahya Kemal'in şiirleri biçim, içerik ve ahenk yönünden Orhan Veli'ninkilerden çok daha coşturucu, yoğun duygularla dolu ve zengindir. Ayrıca şiirlerinde sık sık eğretilemelere ve aliterasyonlara başvurmuştur. Örneğin Süleymaniyede Bir Bayram Sabahı adlı şiirinin "Uhrevi bir kapı açmış buradan(Süleymaniye)" dizesi eğretilemeye güzel bir örnektir. Aliterasyon sanatını da bir çok şiirinde kullanan Yahya Kemal'in Akıncı adlı şiirindeki şu dizeler insana coşku dolu bir zevk vermektedir:

    Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik;

    Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!

    Orhan Eli'nin Bütün Şiirleri' ndeki şiirlerine zıt olarak Kendi Gök Kubbemiz'de şiiri zenginleştiren, daha okunur ve coşkulu hale getiren imgeler ve simgeler kullanılmıştır. Örneğin Açık Deniz şiirindeki "Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi" ya da "Bin mağara ağzı açmış, ulurken uzun uzun" gibi dizelerde birbirinden güzel imgelere yer verilmiştir. Ayrıca Hayal Şehir'deki hayal şehir, şairin hayran olduğu ve bir çok şiirinde yer verdiği Üsküdarı simgelemektedir.

    Artık demir almak günü gelmişse zamandan,

    Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

    Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

    Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

    Bir çoğumuza tanıdık gelen ve şiire az da olsa ilgi duyan herkesin ilk öğrendiği şiirlerden biri olan bu "Sessiz Gemi", simgelemeye güzel bir örnektir.

    Şiirde yolculukla kastedilen ölüm temasıdır. Bu nedenle bu şiirde dönüşü olmayan ölüm, son yolculuğumuz olarak simgelenmiş, sessizce yol alarak meçhule giden bir gemiye benzetilmiştir.

    ORHAN VELİ İLE YAHYA KEMAL'İN BAZI YÖNLERDEN KARŞILAŞTIRILMASI

    · Orhan Veli şiirin alışılmış kalıpları olan ölçü, uyak gibi biçim özelliklerinden vazgeçmiş, şairaneliğe karşı çıkmıştır.

    · Yahya Kemal ise şiirlerinde biçime çok önem vermiş, uyak, ölçü gibi kalıplaşmış öğelere bağlı kalmış, "Ok" dışında bütün şiirlerinde aruzu kullanmıştır.

    · Orhan Veli şiirlerinde sade, süssüz, açık bir dil kullanmıştır.

    · Yahya Kemal ise yine konuşma dilini kullanmasına rağmen biraz daha süslü, göze ve kulağa hoş gelen bir tarzda şiirlerini yazmıştır.

    · Orhan Veli o günkü klişeleşmiş şiir kalıplarını kırarak yeni bir akım yaratmıştır.

    · Yahya Kemal ise eski Divan Şiiri'yle yeni batı şiirinin sentezi sonucu eski ile yeni arasında bir bağ kurmuş, kendi tarzını yaratmıştır.

    · Orhan Veli şiirlerinde musikiye baş kaldırmış, onun yerine tekerlemeler kullanmıştır. Şiirin duyulardan çok akla hitap etmesi gerektiğini savunmuştur.

    · Yahya Kemal ise şiirlerinde iç ahenge ve musikiye önem vermiş, şiirin içeriğinin kadar söyleniş biçiminin de önemli olduğunu savunmuştur.

    · Orhan Kemal halkın belirli bir kesimine değil tamamına seslenmeyi hedeflemiş, bu nedenle şiirlerinde günlük insanı ve onun hayatını konu almıştır.

    · Yahya Kemal ise bireysel konularda yorumlarını ekleyip siyaset içerikli makale ve eleştiri yazıları yazmıştır.

    · Orhan Veli'nin şiir hayatı bir çok devrimler içerir. İlk şiirlerinde ölçü,uyak kullanan, sıfatlara, duygusallığa geniş yer ayıran şair, kısa bir zaman diliminde ölçüyü, uyağı, sıfatları bırakıp daha serbest şiirler yazmaya, şiirlerine dinamizm katmak için daha çok fiil kullanmaya başlamıştır. Ayrıca bireyselliği bir yana bırakıp toplumsallığa geçiş yapmıştır.

    · Yahya Kemal'in şiir hayatında ise Orhan Veli'de olduğu gibi devrimlerden ve değişimlerden bahsedilemez. İlk şiirleri ve son şiirleri paralellik göstermektedir. Yalnızca batıdaki bazı şair ve yazarların etkisiyle şiirlerinde küçük değişiklikler olmuştur fakat bu değişiklikler Orhan Veli'de olduğu gibi birer devrim olarak adlandırılamaz.
#23.11.2007 17:46 0 0 0
  • teşekkürler bu paylaşım için
#15.07.2008 18:07 0 0 0
  • bennnnnnnn orhan veli kanık ın ruhuyum ben geldim benim hayatımı nasıl anlatırsın benim anlatmam gerekirdi
#11.08.2008 10:37 0 0 0
  • bennnnnnnn de yahya kemalin ruhuyum,konuyu hortlatmaya geldim.orhan veli git buradan,bi'garip' olmuşsun ortalarda dolaşıyorsun!!!
#01.05.2012 21:30 0 0 0
  • bu konuyu lise bölümüne atmanız onurumu kırdı doğrusu,başka yere taşınmasını talep ediyorum efendim!!!!
#01.05.2012 21:33 0 0 0