İstanbul'da iç hastalıkları dalında uzman doktorluk yapan Ömer Behiç ve eşi Vedide Hanım kitabın baş kahramanları. Ömer Behiç küçüklüğünde hep ailesinin sözünü dinlemiş, buyruklarından sapmamış ve itaatkar bir evlat olarak yetişmiştir.
Ama meslek seçiminde ailesini dinlememiş ve kendi emelleri doğrultusunda hareket etmiştir. Babası onun Dahiliye yada Maliye'de çalışmasını istemiştir ama o, onlara doktor olacağını söyler, bu fikri ailesine açtığı zaman yanında eniştesi de vardır.
Eniştesi de zamanında meslek seçimi konusunda ailesinden baskı gördüğü için bu olayda Ömer Behiç'e sahip çıkar. Ömer Behiç kendisini, ailesinin haberi olmadan Mülkiye Tıp Fakültesine kaydını yaptırır. Arkadaşları İstanbul'un çeşitli semtlerinde kendilerini eğlendirirken, Ömer Behiç arkadaşlarına eşlik etmeyerek her boş anını değerlendirir.
Lakin arkadaşları arasından, Bekir Servet Bey onunla hep dalga geçerek onu ikna eder ve onu da bazen eğlencelere iştirak etmesini sağlar. Fakat Ömer Behiç bu olaylardan sonra hep pişman olur ve derslerine daha da sıkı çalışır. Dolayısıyla okulunu birinci olarak bitirir. Bu durum hiçkimse tarafından olağan karşılanmamıştır. Herkes zaten böyle birşey olmasını beklemektedir. Okulunu birincilikle bitirdiği için Ömer Behiç'i , Avrupa'da okuması için devlet tarafından gönderilir. Orada da başarılar edinir.
Burada okuduğu sırada anne ve babasını yitirir. Bu olay onu çok derinden etkilemiştir. Onların yanında olamadığı için bir an okuduğu için kendi kendine feryetlar eder. Aradan zaman geçtikten sonra İstanbul'a geri döner. Adeta kendini yeni doğmuş bir bebek gibi hissetmektedir. Bundan sonra hayallerini gerçekleştirme arzusu doğmuştur içinde. İlk olarak kendine bir muayenehane açacaktır, ardından bir eş bulup daha sonra rüyalarındaki evi yaptıracaktır.
İlk hayali olan muayenehanesini açar. Zamanla çevresi gelişmeye, insanlar tarafından tanınır bir insan olmaya başlar. Daha sonra Vedide ile karşılaşır. Yıldırım aşkıyla ona tutulur. Onu , ailesinden istemeye gider. Evde Vedide Hanım çok utangaç davranınca dadısından şaka ile karışık fırça yer.
Dadısı ona evde kalacağını ve güler yüzlü olmasını ister. Sonunda evlenebilirler ve sekiz yıl sonra iki tane çocukları olmuş olur. Çocuklarının adları Selma ile Leyla. Bir kaç yıl sonra evini de yaptırır. Tabi evi hep hayalindeki gibi inşa ettirmiştir. Evi Vedide'den gizli gizli yapmaya çalışır ama kendini tutamaz ve evin her ince ayrıntısına kadar anlatır. Birkaç ay sonra eve taşınırlar evleri artık onların üçüncü evlatları olmuştur. Ev artık bu mutlu aileye yeni bir renk katmıştır. Bir gün evin penceresinden Kağıthane çıkışı oluşan kalabalığı izlerler. Bu kalbalık onları bir heyecana sürüklemiştir. Daha sonra o kadar çok kalabalıklaşmıştır ki insanların yüzü anlaşılmayacak dereceye varmıştır.
Daha sonra Vedide bir faytonun içinde iki güzel hanımı görür. Okadar çok renkli giyinmişlerdir ki hemen dikkatini çekmiştir. Onların kim olduğunu Ömer Behiç'e sorar. Ömer Behiç, ona Veli Bey'in kızları olduğunu söyler. Adları Nebile ile Neyyir. İşte bu kızlardan biri bu mutlu aile tablosuna bir leke gibi karışacaktır. Bir gün Veli Beyin eşi hastalanır. Dolayısıyla Ömer Behiç'i tedavi etmesi için çağırırlar. Tabi haberi getiren eski dostu Bekir Servet Beydir. Bekir Servet de Nebile'den hoşlanmaktadır. Bu yüzden hep bu ailenin yanına sık sık uğramaktadır. O da doktor olduğu için Veli Beyin eşini daha önce tedavi etmiştir.
Veli Beyin kızları bir de Ömer Behiç Beyin muayene etmesini istemiştirler. Bu istek özellikle Neyyir'den gelmiştir. Çünkü Neyyir daha önce Ömer Behiç'i bir yerde görüp ona bir sevgi biriktirmeye başlamıştır. Tabi Ömer Behiç böyle ilişkileri hiç sevmez ve hep karşı çıkmaktaydı. Ama aralarında başlayan muhabbetten dolayı Ömer Behiç de ona karşı bazı hisler hissetmeye başlar. Ömer Behiç artık ona aşık olmaya başlar ve hep onun yanına gitmek için fırsatlar kollar. Artık evlere geç gelmeler, aileden uzaklaşmalar başlar. Bu durumu anlayan Vedide'nin kulağına dedikodular gelmeye başla. Ömer Behiç ile arası gün geçtikçe soğumaya başlar. Zamanla Ömer Behiç bu yaptıklarından dolayı kendine kızmaya başlar böyle birşeyi kendisinin yapamayacağını söyler. Yaptıklarından artık pişman olmaya başlar ve Neyyir'den ayrılmaya karar verir. Ama bir türlü bunu yapamaz.
Bu olayların üzerine kızı Leyle da ağır hastalanın ca artık buna dayanamaz. Bu hastalığın, kendisinin yapmış olduğu ihanetten dolayı ortaya çıkan bir lanet olduğunu düşünür. Kızı menenjit hastalığına yakalanmıştır. Bütün aileyi bir yas tutmuş ve soğuk olan ortam hepten gergin olmaya başlamıştır. Birkaç hafta sonra kızını kaybeder. Bu olay bütün aileyi derinden etkilemiştir. Ömer Behiç uzun uğraşlar sonucu kendini Vedide'ye zor affettirebilmiştir. Daha sonra böyle bir ihanet yapmamak şartıyla tekrar barışarak eskisi gibi olmayan hayatlarına devam ederler.
3.KİTABIN ANAFİKRİ: Zamanımız da bile devam etmekte olan aile içi ihanetlerin, her zaman sonunda pişmanlık verdiği bir durum aldığını gösterir.
4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESi: Ömer Behiç Bey, çok zeki, kendini her yönden yetiştirmeye çalışmış bir insan ama kendi nefsine sahip olamayan biri. Vedide Hanım çok iyi kalpli, kendini kocasının yanında cahil gören bir kişi. Bekir Servet Bey kendi zevkine düşkün, geleceğini düşünmeyen biri. Neyyir, kendi isteklerini kabul ettirmek isteyen bencil bir kadın.
5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kitap hala günümüz de bile devam etmekte olan aile içi ihanetleri anlatmakta olduğu için, ailelere özgü bir kılavuzluk yapacak nitelikte.
Önemli roman ve öykü yazarlarımızdan Halit Ziya Uşaklıgil 1867′de İstanbul'da doğdu. Mahalle mektebini bitirdikten sonra Fatih Rüştiye'sine devam etti. 1879 yılında ailesiyle birlikte İzmir'e yerleşti. Burada da rüştiyeye devam eden Halit Ziya, daha sonra Fransızca öğrenmek için Rahipler Okulu'na gönderildi.
Fransızcadan ilk çevirilerini bu dönemlerde yapmaya başladı. 1884 yılında Tevfik Nevzat ile birlikte Nevruz dergisini, 1886′da da Hizmet gazetesini çıkardı. İlk romanını da bu gazete yayımladı.
Halit Ziya okulunu bitirdikten sonra İzmir Rüştiyesi'nde Fransızca öğretmenliği yaptı. Aynı anda bir bankada memur olarak da çalıştı. 1893 yılında Reji İdaresi'nde başkatip olarak İstanbul'a atandı. İstanbul'da Hüseyin Siret, Mehmet Rauf, Rıza Tevfik, Hüseyin Cahit, Ahmet Rasim gibi yazarlarla yakınlık kurdu ve 1896′da Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katıldı ve Servet-i Fünun dergisinde ününü büyük ölçüde artıran romanlarını yazdı.
Halit ziya 1901-1908 yılları arasında yazı yazmayı bıraktı ancak, II. Mesrutiyet döneminde yeniden basladı. Yazdıklarını 1923′te yayımladı. Bir süre Darülfünun'da estetik ve batı edebiyatı dersleri verdi. V. Mehmed tahta geçince onun mabeyn baskâtipliğine atandı ve dört yıl bu görevini sürdürdü. Daha sonra Reji İdaresi'nde yönetim kurulu başkanlığı yaptı.
KİTABIN ADI Kırık Hayatlar
KİTABIN YAZARI Halit Ziya UŞAKLIGİL
YAYIN EVİ VE ADRESİ İnkilap Kitabevi-Ankara Caddesi No.95 İstanbul
BASIM YILI 1989
Başlıca Eserleri;
Roman:
Nemide, 1889,Bir Ölünün Defteri, 1889,Ferdi ve Sürekâsı, 1894, Mai ve Siyah, 1897 , Aşk-ı Memnu, 1900 , Kırık Hayatlar, 1923
Öykü:
Bir Muhtıranın Son Yaprakları, 1888 , Bir İzdivacın Tarih-i Muasakası, 1888, Heyhat, 1894 , Solgun Demet, 1901 , Sepette Bulunmuş, 1920
Bir Hikâye-i Sevda, 1922 , Hepsinden Acı, 1934, Onu Beklerken, 1935
Aşka Dair, 1936, İhtiyar Dost, 1939 , Kadın Pençesinde, 1939
İzmir Hikâyeleri, (ö.s.), 1950
Oyun:
Kabus, 1918
Anı:
Kırk Yıl, 1936
Sara ve Ötesi,1942
Bir Acı Hikâye, 1942
Şiir:
Mensur Şiirler, 1889
Deneme:
Sanata Dair, 3 cilt, 1938-1955