BÜLBÜL
Basri Bey oğlumuza,
Bütün dünyaya küskündüm,dün akşam pek bunalmıştım;
Nihayet ,bir zaman kırlarlarda gezmiş,köylerde kalmıştım.
Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı;
Pek ıssız bir karanlık vadiyi sarmıştı.
Işık yok ,yolcu yok,ses yok,bütün hilkat kesilmiş lâl ...
Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl.
Muhiddin hâli"insaniyet"in timsalidir,sandım;
Dönüp maziye tırmandım,ne hicranlar, neler andım!
Taşarken hoşrolup beynimden artık bin mü selsel yâd,
Zalamın sinesinden fışkıran memdud bir feryâd,
O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu:
Ki vadiden bütün,yer yer,eninler çağlayıp durdu.
Ne muhrik nağmeler,ya Rab,ne mevcamevc demlerdi:
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, güya Sur-i Mahşerdi!
--Eşin var, aşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;
Kıyametler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?
O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun;
Cihanın yurdu hep çiğnense çiğnenmez senin yurdun.
Bugün bir yemyeşil vadi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin,hanümanın şen, için şen,kâinatın şen.
Hazansız bir zemin isterse,şayet ruh-ı ser-bazın,
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkum-i pervazın.
Değil bir kayda, sığmazsın-kanatlandın mı-eb'ada;
Hayatın en muhayyel gayedir ahrara dünyada.
Neden öyleyse matemlerle eyyamın perişandır?
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman huruşandır?
Hayır, matem senin hakkın değil... Matem benim hakkım;
Asırlar var ki,aydınlık nedir, hiç bilmez afakım!
Teselliden nasibim yok hazan ağlar baharımda;
Bugün bir hanümansız serseriyim öz diyarımda!
Ne hüsrandır ki:Şark'ın ben vefasız, kansız evladı,
Serapa Garb'a çiğnettim de çıktım hak-i ecdadı!
Hayalinden geçerken şimdi; fikrim hercümerc oldu,
Selahaddin Eyyubi'lerin, Fatih'lerin yurdu.
Ne zilletdir ki:Nakus inlesin beyninde Osman'ın;
Ezan sussun, fezalardan silinsin yadı Mevla'nın!
Ne hicrandır ki:En şevketli mazi serab olsun;
O kudretler, o satvetler harab olsun türab olsun!
Çökük bir kubbe kalsın mabedinden Yıldırım Han'ın;
Şena'atlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan'ın;
Ne heybettir ki:Vahdet-gahı dinin devrilip,taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me'vasız kalan dindaş!
Yıkılmış hanümanlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslamın harem-gahında nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil matem!