Bir gün sustum,
değer miydi serzenişinin
adı konmaz cevaplarıyla,
nereye saklanacağı şaibeli bir nefretin şerefine...
Günlerin sevdaya boyanmış kırmızılarına,
mor krizantem anlamları yükledim...
Bildiğim doğrular hala doğru mu bilmezken,
sen yokken üzerini çizdim tüm Seni Seviyorum'ların...
Geçti mi diye sorsalar,
geçmiyor ki zaman...
Bir gün sustum,
sanki avazı çıktığı kadar
çığlık atar gibi,
sanki sert sesli harfleri
içime sokar gibi,
gibileri fazla itiraflar gibi...
Ölümden kederli, aşktan bedelli,
yaşlanmış köpek misali
itip kakılan bir acının ortasında...
Bir halta yaradı mı diye sorsalar,
o bir halt etmiş,
hayatsa umarsız...
Bir gün sustum,
yarim mesken tutmuşken tüm utançları,
ar diye sarılmışken tüm günahları,
teninde iz bırakmışken bilmediğim yasakları...
Sevdiği yerden kanattı ya,
unuttu mu diye sorsalar,
eller yarasını saramadı ki,
kalpten müsaade çıkmadı ki,
kara saçlarından o mu suçlu ki...
Al bu şiiri de sana sustum,
kalmasın diye hiçbir ahın,
helal olsun gözyaşlarım
ve olmaz olsun gel diyen haykırışların!
Şimdi garezim bana,
pişmanlıklar sana,
küsüşler tüm dünyaya...
Susuşum kendimden,
gidişim kendinden,
bitişin kendiliğinden...