Bu sualimizin cevabında önümüze iki önemli husus çıkar:
1. Allah'a kulluk birimleri,"
2. Numune kullar, örnek kullar. Sualimizin cevabı bu iki hususun içindedir.
Kulluk birimleri demek, Allah'ın emirlerinin tamamıdır. İslam'ın ve Peygamberimizin dediklerinin yapılmasıdır. Namaz kılmak bir kulluk birimidir. Hacca gitmek yine bir kulluk birimidir. Anne-babaya itaat etmek, doğru konuşmak, helal kazanmak tesettüre bürünmek, Allah'ın adıyla hükmetmek, İnsanları Allah adına idare etmek, yolda giden bir âmâya yol göstermek, müslümana eziyet veren bir şeyi yoldan kaldırmak v.s. bütün bunlar kulluk birimleridir. Ve ibâdettir.
Karı-kocanın zevciyet muamelesi, çocukların anne ve babalarının yüzüne bakması, tuvalete girip ve çıkarken sünnete uyulması, su içmedeki İslami edebi gerçekleştirmek, ve daha sayamayacağımız yüzlerce vazifeler, görevler. Bütün bunlar kulluk birimlerimizdir. Ve Allah'a ibadettir.
Müslümanın hayatının herhangi bir anını bulamayız ki, orası ibadet olmasın. Müslümanın Allah adına ve Allah'ın ve Resulünün ölçülerine uygun olarak yaptığı, konuştuğu, yazdığı, koştuğu, yediği, içtiği, yatıp kalktığı her amele bir etiket yapıştırmak icab ederse, bu etiketin üzerinde "İbadettir" yazısı bulunmalıdır.
Ancak ülkede, kulluk birimlerimiz beş farzla kayıt altına alındığı için, sayılacak kadar azdır. Ezberimizde olan İslamın beş şartı. Halbuki İslam'ın bu beş temel şartı, müslümanın hayatının tamamını ibadete çevirmek için vardır. Bir başka manasıyla, kulluk yolunda yakıt ikmali yapılan ana istasyonlardır. Ateşleme bujileridir. Müslüman insan bu beş temel direkle, sütunla tüm hayatı ibadete çevirme imkanını elde eder. Bu beş temel vazife müslümanın Yeryüzünün tamamında ibâdet etme zeminim hazırlar. Allah'a kulluğun ancak camilerde yapılabileceğini anlayan insanlar, ibadet hayatını kendi elleriyle daraltmış, binlerce kulluk birimini indire indire ikiye, üçe, beşe ona indirmiştir.
Görülüyor ki Allah'ın vahyine karşı cevabı ibâdet olan müslüman, hayatının tamamını kulluğa çevirebiliyor. Mü'min, Allah'ın hükmüne ve Resulünün gösterdiği doğrulara uyum sağlayan her işi ile Allah'a ibadet halindedir. Gülmesi, ağlaması, denizde yüzmesi, sporu, harcaması, siyaseti, evlenmesi, zifafı, gusül abdesti hepsi hepsi ibadettir.
Günümüzde müslümanlar olarak elimizde avucumuzda bulunan üç-dört tane ibadet çeşidi şayet yasaklansa, hemen dikkatimizi çeker. "Namaz kılmanız yasaktır", Hacca gitmeniz yasaktır" "Oruç tutmanız yasaktır" denilse, herhalde müslümanlar dinleyip geçmezler. En az kalben bir kıpırdama olur. Tepki olur.
Senelerdir yasaklanmış öyle ameller vardır ki, müslüman toplumun kılı bile kıpırdamaz. Niçin? Çünkü kulluk birimlerinin dışında kalmış ameller olduğu için dikkatlerimizi pek çekmez.
Müslüman, ıstılahlarını bilmelidir. Kavramlarına sahip çıkmalıdır. Gazete kültürüyle Allah'a kulluk yapılamaz. Ekran bilgileriyle bu uzun yolculuk devam edemez. Istılahlarımızı bilmiyoruz.
İbadetin, kulluğun, hakimiyetin, hükmetmenin, boyun eğmenin, itaatin, isyanın, kıyamın, cihâdın gerçek mahiyetini kavrasaydık, dinimizi sahiplenmemiz bir başka şekil olurdu. Şimdi canlı bir misal veriyoruz: Fahişe kelimesi. Fahişe kelimesinin ne olduğunu yüz insana sorsanız, eminim ki 99'u,*Namusunu kötü yollarda kullanan bir kadın" olarak tarif edecektir. Halbuki Kur'an-ı Kerim'de yaklaşık 14 ayette değişik şekilde anlatılan fahişe, fahşa, fuhuş gibi kelimeler çok farklı bir tabloyu ortaya koymaktadır.
Bu ayetlerin ışığından hareket ederek şimdi fahişe kimdir sorusunu cevaplandıracak olursak, karşımıza şu tarifler çıkacaktır:
-Namusun, iffetin, nikahın dışına çıkmak fahşadır, fahişeliktir.
-Yüksek fiyatla (fahiş) mal satmak fahşadır, fahişeliktir. -Faizle, helal kazancın dışına çıkmak fahşadır. -Yalan konuşmak, hırsızlık yapmak, soymak, vurgunculuk yapmak, Allah'ın hükmünün dışına çıkmak her birisi fahşadır ve fahişeliktir.
Tüm bu kötülükleri yapanlarımız, ahiret gününe inancı zayıf olan veya hiç olmayan kimselerdir. (Nahl suresinin 60. ayeti buyurur ki:
-"Kötü sıfatlar ahirete iman etmeyenlerindir."
Yukarıdaki misallerimiz hiç kimsenin zoruna gitmesin. Herhangi bir insan birimize: "Yahudi gibi yaşama" dese kızarız. Halbuki kızan adam günde tam 40 defa aynı şeyi Rabbimize iletiyor ve "Ya Rabbi. Beni yahudileştirme, beni hıristiyanlaştırma" diyerek fatiha suresinde dua ediyor.
İsim vermiyoruz. Sıfat söylüyoruz. Bu sıfata layık olanların kimliğini ise açıklayan bizzat Rabbimizdir. Başkaları değil.
Rabbimize nasıl kulluk etmeliyiz? Sualimizin ikinci bölümü ise örnek kullardır demiştik. Bu numune kullar Peygamberlerdir ve başta da Peygamberimizdir. İslam'ı en güzel şekilde yaşayan, Allah'a en güzel şekilde kul olan, ibadetini en doğru ve en güzel şekilde icra eden Peygamberimizdir.
Müslüman toplumun, İslam aleminin Hz. İbrahim'den alacağı çok şeyi vardır. Hz. Lut, Hz. Nuh, Hz. Şuayb, Hz. Musa ve ismi Kur'anımızda geçen 25 Peygamberden alacağımız çok şeyler var. Lakin isimlerini ezbere saymakla dosyayı kapatmışız.
Bu güzel peygamberler Allah'ın yolunun her iki tarafına dizilircesine durmuşlar ve bu yolun yolcularına hem refaket etmekteler ve hem de rehberlik. İnsanlar kendi içlerinden bazı büyüklerine aşın hürmet etmiş ve daha ileri giderek onları putlaştırmışsa, devreye Hz. Nuh girmiştir.
Mal ve saltanat şımarıklarına Hz. Süleyman ve Hz. Salih ikazcı olmuştur.
Cinsel dünyalarını saptırmış olanlara Hz. Lut, adalet ve tartıyı, ölçüyü kaybedenlere Hz. Şuayb, Allah'ın yeryüzü hakimiyetini reddedenlere Hz. Musa, ve dünyayı zulme, kana, haksızlığa bulandıranlara ise Hz. Muhammed (s.a.v) görevlendirilmiştir.
Peygamberlerden sonra, aynı yolun yolcularına rehbertiği, refakatçılığı Peygamber varisleri olan âlimler yürütmüşlerdir. Kitabı ve Sünneti rehber kabul eden ulemâ, 1400 seneden beri üzerlerine düşen vazifeleri yapmaktadırlar.
Ancak son bir asırdır ısırıcı melikler yeryüzünde at oynatmaya başlamışlar ve Peygamber varislerini sürgün etmişler, hapse atmışlar, zulmetmişler, idam etmişler. Daha sonra da toplumun gözünden gönlünden düşürmek için baskı ve dayatmalarla, kültürel değişmelerle, her birini bir köşeye sıkıştırmışlar ve hayattan uzak tutmuşlardır.
Ne zaman ki Peygamber varislerinin eli, dili, kalemi bağlandı, ortalığı boş gören donkişotlar, sahte dinleri topluma sunmuşlardır. Yöneticilerinin, alimlerine zulmettiği bir toplum iflah olamaz. O tüplüm, dünyaya sözünü geçireceği alimlerini yetiştiremez. Neticede ise arslanlann, kaplanların gittiği meydanlara kediler dolar. Hakiki âlimlerin revaçta olmadığı, onlara değer verilmediği toplum, kedilerin hırlamaları ile ne yapacağını bilemez. Bel'amcılığa soyunmanın faturasını müslüman halk ağır öder. Toplumun dinini tehlike görenler, menfaati icabı dinden pasajlar okurlar. Misaller verirler.
Neticede ise müslüman halk yanlış yönlendirilir ve ibadet kimliği karışır. Mozayik topluma, mozayik ibadet çeşitleri hakim olur.
Zemzem ile likör, nikah ile flört, kabe ile vatikan, o toplumun hayatında nerede ise eşit hale gelir. Kurt ile kuzuyu, gece ile gündüzü, haram ile helali cennet ile cehennemi aynı kefeye koyma hastalığı nükzeder. Çünkü ilmin, alimin olmadığı yerde anarşi vardır, anarşizm vardır.
Onun için Allah'a nasıl ibadet edelim? sualinin cevabı, örnek kulların peşini bırakmama ve onların rehberliğinden vaz geçmeme ile sıkı bir ilişkisi vardır.
"(Resulüm) De ki:
Kulluk ve yalvarmanız olmasa, Rabbim size niye değer versin." (Furkan suresi:77)