Habeşistan Hicreti

Son güncelleme: 22.09.2008 22:36


  • Müslümanların Mekke müşriklerinin zulmünden
    kurtularak İslâm'ın öngördüğü biçimde özgürce yaşayabilmek amacıyla Habeşistan'a
    yaptıkları göç. Müslümanlar, ilki Hz. Muhammed'in peygamberlikle
    görevlendirilişinin beşinci yılında (614), ikincisi de altınca yılın (615)
    başlarında olmak üzere iki defa hicret ettiler. Bu hicretler birinci Habeşistan
    hicreti ve ikinci Habeşistan hicreti olarak adlandırılır.



    Kur'an'da hicret, cihaddan sonra en önemli
    eylem olarak değerlendirilir. Bunun nedeni açıktır. Bir mümin için en önemli şey
    imanı ve imanının gereklerini yerine getirerek Allah'ın rızasını kazanmaktır.
    Gerçek bir mümin kendi ülkesinde, yaşadığı çevrede bu amacına ulaşamıyorsa,
    yurdunun, işinin-gücünün, malının mülkünün, akraba ve dostlarının hiçbir anlam
    ve önemi kalmaz. Bunlarla imanı arasında seçim yapmak zorunda kalan insan, imanı
    seçiyorsa, ancak o zaman gerçek bir mümindir. Bu nedenle Mekke'de, müminler
    müşriklerin baskı ve işkenceleri yüzünden böyle bir seçim yapma noktasına doğru
    gelince, Kur'an onları, hicretin anlam ve önemini bildiren ayetlerle muhtemel
    bir hicrete hazırlamaya başladı. Bu konudaki bir ayette, "De ki: Ey iman eden
    kullarım, Rabbinizden korkun. Bu dünya hayatında güzel davrananlara güzellik
    var. Allah'ın arzı geniştir. Ancak, sabredenlere mükafatları hesapsız
    ödenecektir" (ez-Zümer, 39/10) buyrularak bir hicretin gerekebileceği ima
    edilir. "Kendilerine zulmedildikten sonra Allah uğrunda hicret edenleri dünyada
    güzelce yerleştireceğiz; ahiret mükafatı ise daha büyüktür" (en-Nahl,16/41),
    ayeti ise müminleri hicrete açıkça teşvik eder.



    Kur'an, bir yandan müminleri hicrete
    hazırlarken, diğer yandan da hristiyanlık ve Hz. İsa hakkında gerekli bilgilerle
    donatıyordu. Habeşistan hicretinin hemen öncesinde gelen Meryem suresi,
    müminleri bu konuda yeterince bilgilendirdi. Ayrıca, müminlere hristiyanlarla
    nasıl mücadele etmeleri gerektiği öğretildi: "İçlerinden zulmedenleri hariç,
    kitap ehliyle ancak en güzel tarzda mücadele edin ve deyin ki; "Bize indirilene
    de, size indirilene de inandık. İlâhımız ve ilâhınız birdir, biz de O'na teslim
    olanlarız" (el-Ankebût, 29/46). Bu hazırlama ve bilgilendirmeden sonra,
    müminlerin hicreti bilfiil gerçekleştirmeleri yönünde açık işaretler taşıyan şu
    ayetler geldi: " Ey inanan kullarım, benim arzım geniştir, bana kulluk edin. Her
    can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz. İnanıp iyi işler yapanları
    cennette, altlarından ırmaklar akan yüksek odalara yerleştiririz; orada ebedî
    olarak kalırlar. Çalışanların ücreti ne güzeldir. Onlar ki sabredenler ve
    Rabblerine tevekkül ederler. Nice canlı var ki rızkını taşıyamaz; onları da,
    sizi de Allah besler. O işitendir, bilendir" (el-Ankebût, 29/56-60). Ankebût
    suresi, çoğu müfessire göre Habeşistan hicretinden çok sonra, Medine'ye
    hicretten hemen önce inmiştir. Ancak merhum Mevdûdî, yaptığı tahkikle surenin
    Habeşistan hicretinden önce indiği sonucuna varır. Ona göre önceki müfessirleri
    surenin hicretle ilgili ayetleri yanıltmış, yanlış değerlendirmelerine neden
    olmuştur. Daha önce merhum Derveze de aynı sonuca ulaşmış olmalı ki, Türkçe'ye "Kur'an'a
    Göre Hz. Muhammed'in Hayatı" adıyla çevrilen eserinde andığımız ayetlerin
    Habeşistan hicretinin gerçekleştirilmesine işaret eden bir anlam taşıdıklarını
    belirtir (II, 233).



    Andığımız son ayetler indiği sırada artık
    hicret zamanı gelmişti. Çünkü müşriklerin zulümleri, baskı ve işkenceleri
    dayanılmaz bir hadde ulaşmıştı. Hz. Peygamber, müminlerin Habeşistan'a hicret
    etmelerini buyurdu. Rivayetler, hicret yurdu olarak Habeşistan'ın seçilmesinin
    nedenini, Necâşî'nin zulme rıza göstermeyen, adil bir insan olmasına bağlar.
    Buna ilâve olarak sıkı ticaret ilişkileri nedeniyle tanınmasının, halkının ilâhî
    kaynaklı bir inanca (Hristiyanlık) sahip olmasının ve son olarak İslâm'ın orada
    yayılma imkânının bulunmasının da seçimi etkilediği söylenebilir.



    Hz. Peygamber'in tavsiyesi üzerine bir grup
    mümin Mekke'den ayrılarak Habeşistan'a göçtü. Nübüvvetin beşinci yılının (614)
    Receb ayında gerçekleşen ilk bu hicrete en çok kabul gören rivayete göre onbiri
    erkek, dördü kadın olmak üzere toplam onbeş kişi katıldı. Bunlar arasında Hz.
    Osman b. Affân, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Osman b. Maz'un, Mus'ab b.
    Umeyr, Ebû Seleme b. Abdu'l-Esed gibi önde gelen sahabîler de bulunuyordu. Bu
    ilk muhâcirler Habeşistan'da son derece iyi karşılandılar. Kendi ifadeleriyle,
    dinlerini yaşama konusunda tam bir özgürlük ve güven içindeydiler. Allah'a
    istedikleri gibi ibadet ediyorlar ve kimse tarafından rahatsız edilmiyorlardı.
    Ne eziyet görüyor, ne de kötü laflar işitiyorlardı. Fakat iki ay sonra,
    müşriklerin müslüman oldukları yolunda yanlış bir haber nedeniyle Habeşistan'dan
    ayrılarak Mekke'ye döndüler. Mekke yakınlarına gelince gerçeği öğrendilerse de
    iş işten geçmişti. Çaresiz, herbiri bir kabîle reisinden emân alarak Mekke'ye
    girdiler.



    Habeşistan'dan dönen müminlerin büyük
    çoğunluğu kendi aileleri tarafından yeniden baskı altına alındı. Müşriklerin
    zulümleri de her geçen gün biraz daha şiddetlendi. Öte yandan ilk hicret,
    Habeşistan'ın müminler için güvenli bir yer olduğunu göstermişti. Bu nedenle Hz.
    Peygamber müminlere ikinci kez hicret izini verdi. Nübüvvetin altıncı yılı (615)
    başlarında, Ca'fer b. Ebî Tâlib'in önderliğinde gerçekleştirilen bu ikinci
    hicrete 18 ya da 19'u kadın olmak üzere toplam 101 ya da 103 müslüman katıldı.
    İlk muhâcirlerin hemen tümü, ikinci hicrette de yeraldı. İkinci hicret, Mekke'de
    tam bir matem havası estirdi. Çünkü Mekke'de en az bir ferdi hicrete katılmayan
    aile yok gibiydi. Bir ailenin oğlu gitmişse diğerinin damadı; birinin kardeşi
    gitmişse, diğerinin babası ya da amcası gitmişti.



    İkinci Habeşistan hicreti müşrik liderleri
    büyük bir telaşa düşürdü. Böylesine büyük bir kitle hâlinde gelen müslümanlar,
    son derece müsâit bir ülke olan Habeşistan'ın İslamlaşmasına neden olabilir, ya
    da en azından Hz. Peygamber'e güçlü bir müttefik kazandırabilirlerdi. Böyle
    muhtemel bir tehlikenin önüne geçmek için Kureyş'in iki ünlü diplomatı Amr b.
    El-Âs ile Abdullah b. Ebî Rabîa'yı Habeşistan Necâşî'sine elçi olarak göndermeyi
    kararlaştırdılar. Planlarına göre elçiler önce Necâşi'nin yakın çevresindekileri
    hediyeleriyle yanlarına çekecekler, daha sonra onların da yardımlarıyla.
    Necâşî'nin müslümanları Mekke'ye iade etmesini sağlayacaklardı. Fakat sonuç hiç
    de umdukları gibi olmadı. Gerçi elçiler yakın çevresinin desteğini sağladılar
    ama, gerçekten adil bir insan olan Necâşi'yi bütün diplomatik oyunlarına rağmen
    zulümlerine ortak edemediler.



    Elçiler Necâşî ile görüşerek muhacir
    müslümanların birtakım beyinsiz gençler olduklarını, kendi dinlerini
    terkettiklerini fakat hristiyan da olmayarak yeni bir din icad ettiklerini,
    onları gözetmek amacıyla akrabalarının iade edilmelerini istediklerini
    söylediler. Necâşî, kendileriyle görüşmeden bir karar veremeyeceğini belirterek
    müslümanları yanına çağırttı; elçilerin taleplerini aktararak ne diyeceklerini
    sordu. Ca'fer b. Ebî Tâlib böyle bir talebe hakları olmadığını göstermek
    amacıyla elçilerden; kendilerinin köleleri, borçluları ya da kısas etmek
    istedikleri katiller olup olmadıklarının sorulmasını istedi. Amr'ın sorulara
    olumsuz cevap vermesi üzerine, ne hakla iade talebinde bulunulduğunu öğrenmek
    istedi. Amr'ın daha önceki sözlerini tekrarlaması ve Necâşî'nin İslâm hakkında
    bilgi istemesi üzerine Hz. Ca'fer ünlü konuşmasını yaptı.



    Ca'fer b. Ebî Tâlib, İslâm öncesi durumları
    ile Hz. Peygamber ve İslâm hakkında kısaca bilgi verdiği bu konuşmasında şunları
    söyledi: "Ey Hükümdar, biz, cahil bir kavim idik. Putlara tapardık. Ölü eti
    yerdik. Her kötülüğü işlerdik. Akrabamızla ilgilenmez, ilgimizi keserdik.
    Komşularımıza iyi davranmaz, kötülük yapardık. İçimizden güçlü olanlar zayıf
    olanları yer, ezerdi. Yüce Allah bize kendimizden, soyunu sopunu, doğru
    sözlülüğünü, eminliğini, iffet ve nezâhetini bildiğimiz bir peygamber
    gönderinceye kadar biz hep bu durum ve tutumda idik. O peygamber, bizim ve
    babalarımızın Allah'tan başka tapına geldiğimiz taştan vesâireden yapılmış
    putları bırakarak Allah'ın birliğine inanmaya ve yalnız O'na ibadet etmeye bizi
    davet etti. Doğru söylemeyi, emaneti sahibine vermeyi, akraba ile ilgilenmeyi,
    komşularımızla iyi geçinmeyi, haramlardan, kan dökmekten vazgeçmeyi bize
    emretti. Bizi her türlü çirkin, yüz kızartıcı söz ve işlerden, yalan
    söylemekten, yetim malı yemekten, iffetli kadınlara dil uzatmak ve iftira
    etmekten men ve nehyetti. Kendisine hiçbir şeyi eş, ortak koşmaksızın yalnız
    Allah'a ibadet etmemizi bize emretti. Ve yine bize namazı, zekâtı, orucu de
    emretti. Biz ona inandık ve kendisini tasdik edip doğruladık. Onun Allah
    tarafından getirdiklerine göre kendisine tabi olduk. Hiçbir şeyi eş, ortak
    koşmaksızın yalnız Allah'a ibadet ettik. Onun bize haram kıldığı şeyi haram,
    helâl kıldığı şeyi helâl bildik. Fakat kavmimiz üzerimize yürüyüp bizi yüce
    Allah'a ibadetten vazgeçirerek putlara taptırmak, dinimizden döndürmek, öteden
    beri serbestçe işleyegeldiğimiz kötülükleri tekrar işletmek için türlü
    işkencelere uğrattılar. Onlar bize galebe çalıp zulüm ve tazyikleri altında
    ezmeye başladıkları, dinimizle aramıza girdikleri zaman, senin ülkene çıkmak,
    sığınmak zorunda kaldık. Seni başkalarına tercih ettik. Senin himayene can
    attık. Ey Hükümdar, bir, senin yanında hiçbir zulme ve haksızlığa
    uğramayacağımızı umuyoruz" (M. Asım Köksal, İslâm Tarih,i, Mekke Dönemi, IV.
    191-192; bk. İbn Hişâm, es-Sire, I, 356-362; Taberî Tarih, II, 225).



    Konuşmayı dikkatle dinleyen Necâşî,
    yanlarında Kur'an'dan bir bölüm bulunup bulunmadığım sordu. Bunun üzerine
    Ca'fer, hicretlerinden hemen önce nazil olan Meryem Suresinin ilk otuzbeş
    ayetini okudu. Rivayetlere göre, ayetleri gözyaşları içinde dinleyen Necâşî,
    bunların Hz. Musa ve İsa'nın getirdikleriyle aynı kaynaktan geldiğini tasdik
    ederek, elçilere müminleri teslim etmeyeceğini bildirdi. Amr'ın, müslümanların
    Hz. İsa hakkında çok kötü sözler kullandıklarını söyleyerek Necâşî'nin kararını
    değiştirme çabası da Ca'fer'in, "O, Allah'ın kulu, resulu, ruhu ve O'nun,
    dünyadan ve erden geçerek Allah'a bağlanmış bir bakire olan Meryem'e ilka ettiği
    kelimesidir" şeklindeki cevabıyla yalnızca Necâşî'nin bu konudaki gerçeği
    kavramasına yaradı.



    Habeşistan muhacirleri uzun yıllar
    hayatlarını burada huzur ve güven içinde sürdürdüler. Bu süre içinde başta
    Necâşî olmak üzere birçok kişinin müslüman olmasına vesile oldular. Bunların bir
    bölümü, Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden önce Mekke'ye geri döndü. Başta
    Ca'fer b. Ebî Tâlib olmak üzere büyük bölümü ise Hicret'ten sonra, Hayber'in
    fethi (H. 7/628) sırasında Medine'ye gelerek müslümanlara katıldı.




    HABEŞ ÜLKESINE ILK HICRETIN TARIHI VE ORAYA
    ILK HICRET EDENLER:




    Nübüvvet'in beşinci yılında, Receb ayında



    1) Hz. Osman b. Affan, b. Ebil'As, b.
    Ümeyye



    2) Hz. Osman'ın zevcesi Hz. Rukayya bint-i
    Resulüllah



    3) Ebu- Huzeyfe b. Utbe, b. Rebia, b. Abd.
    Şems



    4) Ebu- Huzeyfe'nin zevcesi Sehle bint-i
    Suheyl, b. Amr



    5) Zubeyr b. Avvam, b. Huveylid, b. Esed



    6) Mus'ab b. Umeyr, b. Haşim, b. Abd. Menaf,
    b. Abduddar



    7) Abdurrahman b. Avf b. Abd. Avf, b. Abd,
    b. Haris, b. Zühre



    8) Ebu- Seleme b. Abdul'esed, b.. Hilal, b.
    Abdullah, b. ömer, b.Mahzum



    9) Ebu Seleme'nin zevcesi ümmü Seleme bint-i
    Ebi Ümeyye, b. Mugire, b. Abdullah, b. ömer, b. Mahzum



    10) Osman b. Mazun, b. Habib, b. Vehb, b.
    Huzafe, b. Cumah



    11)Amir b. Rebia'el'Anzi



    12)Amir b. Rebia'nın zevcesi Leyla bint-i
    Ebi Hasme



    13) Eb- Sebre b. Ebu Rühm, b.
    Abdul'uzza'l'Amiri



    14) Ebu Sabre'nin zevcesi: ümmü Külsum bint-i
    Suheyl b. Amr



    I5) Hatıp b. Amr, b. Abd şems



    16) Süheyl b . Beyza



    17) Abdullah b. Mes'ud



    Dinlerinden döndürülmekten korkup dini bir
    vazife olarak , Kimi, yalnız başına, kimi, zevcesiyle,birlikte, Habeş ülkesine
    hicret etmek üzere kimi, binitli, kimisi de, yaya olarak.Mekke'den, gizlice yola
    çıktılar. Bu, İslam'da, ilk hicret idi.



    GARANİK HADİSESl VE İÇ YÜZÜ




    Resulullah Aleyhisselam bir gün Mekkede
    Kabe de Necm suresini okumağa başlayıp surenin ,son ve Secde ayeti olan 62.
    Ayetini okuduktan sonra, orada ,Secde etmiş,orada bulunan yanındaki arkasındaki
    herkes,Müslümanlar, Peygamberimize uyarak secde etmiş, cemeatten, secde etmeyen
    kimse kalmamıştır.Müşrikler, putlarının adını işittikleri için,putlarına, tazim
    maksadıyla secde etmişlerdi.Bu habesistandaki müslümanlara yanlis aksettirildi.
    Mekkeli Müsriklerin Müslüman olduklari zannedilerek bazi müslümanlar
    Habesistandan Mekkeye geri Dönmüslerdi.








#21.09.2008 17:22 0 0 0
  • Allah razı olsun paylaşımlarınız için elinize saglık
#22.09.2008 22:36 0 0 0