ERZURUM

Son güncelleme: 31.12.2012 10:03
  • ERZURUM
#09.02.2005 17:35 0 0 0
  • Erzurum

    Erzurum

    Tarihi

    Roma istilasından önce, bugün Erzurum’un bulunduğu yerde değişik dönemlerde Karin, Karna, Garin, Karndi ve Kalhak isimli bir şehir bulunduğu tarihi kaynaklara dayanılarak tespit edilmiştir.

    M.Ö. 408-450 yıllarında yaşamış olan Bizans İmparatoru ll. Teodosinus doğudan gelen İranlı’ların saldırılarına karşı koymak amacıyla bu bölgedeki Erzen şehrinin güney batısında, yeni bir kale ile çevrilmiş bir şehir kurdurdu. Kale o devirde Bizans İmparatorluğunun doğu bölgeleri komutanı olan Antonyus tarafından yaptırılmış ve şehire imparatorun adını izafeten Teodosipolos denilmiştir.



    Kültürü

    ERZURUM KALESİ:

    İlk inşâ tarihi kesin olarak bilinmeyen Erzurum Kalesi’nin M.S. 5.yüzyılın ilk yarısında Bizanslar tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Tarih boyunca Asurlular, Sasaniler, Persler, Araplar, Romalılar ve Bizanslılar arasında sık sık el değiştiren Erzurum Kalesi, 11. yüzyılda Türklerin eline geçmiştir. İç Kale’de Erzurum’daki ilk Türk-İslâm eserlerinden Saltuk Oğulları dönemine ait Kale Mescidi ve Tepsi Minare bulunmaktadır.

    Erzurum Kalesi bulunduğu tepenin üzerinde bir iç kale ile, bunu çevreleyen dış kaleden meydana gelmiştir. Bugün iç kale sağlam kalmış olmasına rağmen, şehri çevreleyen dış kale surlarından hiç bir eser kalmamıştır. Surların dört kapı ile dışa açıldıkları, bugün yerlerinde bulunmayan bu kapıların Tebriz Kapı, Erzincan Kapı, Gürcü Kapı ve Harput Kapısı adlarını taşıdıkları bilinmektedir. Günümüze ulaşan iç kalenin duvar kalınlıkları 2-2,5 m. arasında değişmekte olup, halen sekiz burcu ayakta durmaktadır.

    TEPSİ MİNARE (SAAT KULESİ):

    Erzurum Kalesi’nin içinde bulunan Tepsi Minare’ye Saat Kulesi de denilmektedir. Yer yer tahrip olan şerefe gövdesindeki kitabesine göre Saltuklu Emirlerinden Muzaffer Gazi bin Ebü’l Kasım tarafından 12. yüzyılın ilk yarısında yaptırılmıştır.

    Minare, sur duvarları hizasına kadar renkli kesme taşlarla örülü kaide üzerinde, tuğla örülü gövdeye sahiptir. Silindirik gövde, aşağıdan yukarıya doğru daralarak yükselir. Şerefeden yukarısı yıkılmıştır. Bu bölüm 1841 ve 1880 yıllarında Avrupaî tarzda ahşap malzeme ile yenilenmiş ve içine saat yerleştirilmiştir. Tepsi Minare, Karahanlı ve Büyük Selçuklu döneminde inşâ edilen minarelerin geleneğini Anadolu’da sürdüren en eski minarelerden biridir. Kule, Kale Mescidi’nin minaresi, aynı zamanda gözetleme kulesi olarak da kullanılmıştır.

    KALE MESCİDİ:

    İç Kale içerisinde kalenin güney sur duvarlarına bitişik yerdedir. Dikdörtgen planlı mescidin iç düzenlemesi mihraba paralel iki sahındır. Girişte çapraz tonoz, mihrap önünde ise mukarnaslı kasnaklara oturan kubbe ile örtülüdür. Her iki örtünün doğu ve batısı beşik tonozlarla genişletilmiştir. Mihrabı, yarı dairesel planlı burcun içerisine yerleştirilmiş, yalın bir bezemeye sahiptir.

    Düzgün kesme taşla inşâ edilen mescidin kubbeli bölümü dıştan yüksek kasnaklı ve külâhlı bir örtüyle kapatılmıştır. 12.yüzyılın ilk yarısında Saltuklular tarafından yaptırılmıştır.

    MEDRESELER

    ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE:

    Erzurum’un sembolü haline gelen Çifte Minareli Medrese’nin kitâbesi olmadığından, yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın kızı Hundi Hatun veya İlhanlı hanedanlarından Padişah Hatun tarafından yaptırılmış olabileceği düşüncesi ile adına Hatuniye Medresesi de denilmektedir. Genellikle 13. yüzyılın sonlarında yaptırıldığı kabul edilmektedir. Osmanlı Padişahlarından 4.Murat’ın emri ile bir süre “Tophane” olarak, daha sonra da “Kışla” olarak kullanılmıştır. 1942-1967 yılları arasında Erzurum Müzesi olarak kullanılan medrese, günümüzde çay bahçesi ve resim sergi salonu olarak kullanılmaktadır. Medrese yaklaşık 35x46 m. boyutlarındadır. İki katlı, dört eyvanlı ve açık avlulu medreseler grubundandır.

    Zemin katta ondokuz, birinci katta ise onsekiz oda bulunmaktadır. Avlu 26x10 m. ölçülerinde dört yönden revaklarla çevrili olup, girişin batısındaki kare mekânın vaktiyle mescid olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Zemin katın revakları kalın sütunlar üzerine oturmaktadır. Sütunların çoğu silindirik, dördü sekizgen gövdeye sahiptir. Odalar beşik tonozla örtülüdür.

    Medrese’nin bezemesinde kullanılan geometrik motifler, Selçuklu taş süslemesindeki örneklerdir. Bezemenin ağırlık unsuru bitkisel öğelerdir. Palmet ve rumi motiflerin en çok kullanılanıdır ve her ikisi de birbiri ile uyum içindedir.

    Çifte Minareli Medrese’nin en önemli yanlarından biri hiç şüphesiz figürlü süslemesidir. Taç kapı taşıntısının her yüzünde süslemelerle kuşatılmış, dört adet pano bulunmaktadır. Panoda palmiye (hayat ağacı), iki başlı kartal ve altta iki ejder figürü yer alır. Güney eyvanın dış duvarlarına bitişik inşâ edilen iki katlı kümbetin gövdesi oniki köşelidir. Kümbetin üstü dıştan külah, içten kubbe ile örtülüdür. Saçağı, süsleme şeritler ve silmelerle bezenmiştir. Dört kollu bir düzenlemeye sahip, cenâzelik kısmı çapraz tonozla örtülüdür. Kümbetin iç malzemesi mermerdir. Süslemeleri Medrese’nin aksine oymadır ve bitkisel öğelerden oluşmaktadır.

    YAKUTİYE MEDRESESİ:

    Cumhuriyet Caddesi üzerinde Lala Mustafa Paşa Câmii’nin batısında bulunmaktadır. İlhanlı hükümdarı Sultan Olcaytu zamanında Gazan Han ve Bolugan Hatun adına, Cemaleddin Hoca Yakut Gazani tarafından 1310 yılında yaptırılmıştır.

    Anadolu’daki kapalı avlulu medreselerin son örneklerinden biri olan yapı, cepheden dışa taşan taç kapısı ile Çifte Minareli olarak planlanmıştır. Ancak, minareler Çifte Minareli Medrese’de olduğu gibi taç kapı üzerinde değil köşelere yerleştirilmiştir. Ön yüzde geniş kuşaklar halinde mukarnas bitki ve geometrik motifler yer almaktadır. Taç kapının yan yüzlerindeki silme kemerle çevrili nişler içinde sembolik Pars ve Kartal motifleri bulunmaktadır. Ajurlu bir küreden çıkan hurma yaprakları şeklindeki hayat ağacının altında iki pars üzerindeki kartal figürlerinin Orta Asya Türk inancıyla ilgili ifadeleri yansıttıkları görülür. Köşelerde yer alan kalın gövdeli minarelerden biri çok önceden yıkılmış veya hiç yapılmamış, kaidesinin üzeri konik bir külahla kapatılmıştır. Diğerinin ise üst bölümü mevcut değildir.

    Dört eyvanlı iç mekânda bulunan dikdörtgen avlunun orta bölümü mukarnaslı bir kubbe ile, diğer kısımlar ise sivri kemerli beşik tonozlarla örtülüdür.

    Anadolu’daki kapalı avlulu medreselerin en büyüğü olan Yakutiye Medresesi plan düzeni, dengeli mimarisi ve iri motifli süslemeleri ile Erzurum’un en gösterişli yapılarından biridir. Günümüzde Türk-İslâm Eserleri ve Etnoğrafya Müzesi olarak kullanılmaktadır.

    AHMEDİYE MEDRESESİ:

    Murat Paşa Mahallesinde, Murat Paşa Câmii;nin doğusunda bulunmaktadır. Günümüzde câmi olarak kullanılan medrese 1314 yılında Ali oğlu Ahmet tarafından Darül Hadis (Hadis Okulu) olarak yaptırılmıştır.

    Kapalı avlulu medreseler grubuna giren yapı küçük ölçüde planlanmıştır. Dikdörtgen şekilli avlunun üzeri tonozla örtülüdür. Süsleme açısından sade olan medrese Selçuklu Medreseleri tarzında inşâ edilmiştir.

    KURŞUNLU (FEVZİYE) MEDRESESİ:

    Mirza Mehmet Mahallesi’nde aynı adla anılan Kurşunlu Câmii’nin bitişiğinde bulunan medrese Erzurumlu Şeyhülislâm Feyzullah Efendi tarafından 1700 yılında câmi ile birlikte yaptırılmıştır. Medresenin onüç öğrenci odası bulunmakta olup, odaların üzeri beşik tonozlarla örtülüdür.

    ŞEYHLER MEDRESESİ:

    Şeyhler Mahallesi’nde aynı adla anılan Şeyhler Câmii’nin batısında bulunan medrese Müftü Mustafa Efendi tarafından 1760 yılında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı bir avlu etrafında onbir öğrenci odası bulunmakta olup, odaların üzeri beşik tonozlarla örtülüdür.
#09.02.2005 18:54 0 0 0
  • KÜMBETLER VE TÜRBELER

    ÜÇ KÜMBETLER:

    Anadolu Selçuklu Mezar yapılarının temsilcilerinden üç tanesi bir arada Erzurum’da bulunmaktadır. Kümbetler iki kısımdan oluşmakta olup, alt kısım cenazelik dediğimiz mezar odası, gövde hacminin oluşturduğu üst kısım ise mescid olarak kullanılmaktadır.

    A.Emir Saltuk Kümbeti: Üç Kümbetlerin en büyüğüdür. Kesin tarihi bilinmeyen kümbetin 12. yüzyılda Saltuklu Hükümdarı İzzeddin Saltuk adına yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Sekizgen planlı olup, üçgen alınlıklarla biten gövdenin devamı şeklindeki silindirik kasnağı ve kubbemsi külahı ile kendine has bir mimari yapıya sahiptir. Kasnak kısmındaki nişlerin tepeliklerinde çeşitli figürlü bezemeler vardır. Sağlam ve kaliteli taş işçiliği, farklı mimari elemanları ve süslemeleri ile Anadolu’nun en eski anıtsal mezar yapılarından biridir.

    B-2. Kümbet: Emir Saltuk Kümbeti’nin güneydoğusunda bulunan silindirik gövdeli kümbet 14.yüzyıla tarihlenmektedir. İçten kubbe dıştan konik külahla örtülü kümbet basit süs unsurları ile bezenmiştir.

    C-3. Kümbet: Köşeleri pahlı, yüksek bir kare kaideye oturan kümbet içten kubbe dıştan konik külah ile örtülü olup, oniki köşeli bir gövdeye sahiptir. Cenazelik kısmı olan kümbet 14.yüzyıla tarihlenmektedir.

    Üç kümbetlerin yanında bir de kare planlı iki katlı bir kümbet bulunmaktadır. Gösterdiği mimari özelliklerinden dolayı 14.yüzyılda yaptırıldığı tahmin edilmektedir.

    GÜMÜŞLÜ KÜMBET:

    Kars Kapı semtindedir. Kitâbesi bulunmayan kümbetin 14. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Kare şeklinde mumyalık, onikigen gövde ve konik külahlı kümbet sade bir görünüme sahiptir.

    KARANLIK KÜMBET:

    Derviş Ağa Câmii’nin karşısında bulunan kümbet 1309 yılında Sadrettin Türk Beğ tarafından yaptırılmıştır. Pencere ve mihrap nişleri mukarnaslıdır. Kümbet içten kubbe, dıştan konik külah ile örtülüdür.

    CİMCİME SULTAN KÜMBETİ:

    Cumhuriyet Caddesi üzerindedir. Bu kümbet de silindirik gövdeli ve konik külahlıdır. Muhtelemen 14.yüzyılın başlarında yapılmıştır.

    RABİA HATUN KÜMBETİ:

    Hasani Basri Mahallesi’nde bulunmaktadır. Mimari özelliklerine göre 14.yüzyılın başlarında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Dıştan onikigen, içten silindirik planlı yapı kadın erenlerden Rabia Hatun’a atfedilmektedir.

    HABİB BABA TÜRBESİ:

    Ali Paşa Mahallesi’ndedir. Diğer bir adı da Timurtaş Baba olan Habib Baba Türbesini Erzurum’daki askeri komutanlardan Müşir Kemal Paşa 1844 yılında yaptırmıştır. Timurtaş Baba için yaptırılan türbeye dört yıl sonra vefat eden Habib Baba defnedilmiştir. Türbe, mescid ve mezarların yer aldığı iki bölümden oluşmaktadır.

    ERZURUM TABYALARI

    Erzurum’un bir ulaşım ve ticaret merkezi olarak taşıdığı değer tarih boyunca bu şehri askeri hedef durumuna getirmiş ve savunma ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.

    M.S.415 yılında Romalılar tarafından yapıldığı bilinen Erzurum Kalesi; Bizans, İran, Arap ve Türk Devletleri arasında el değiştirdikten sonra, 1514 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.

    Harp silah ve araçlarındaki gelişmelere, maruz kalınan tehdide paralel olarak, 1821 yılından itibaren Erzurum’u savunmak üzere Tabyalar inşâ edilmeye başlanmıştır.

    1821 yılında, bugün şehrin içerisinde kalmış olan Hasan Basri Toprak Tabyası, Erzurum’u çevreleyen üç kuşak halinde tahkimli savunma mevzilerini oluşturan 20 tabyanın ilki olarak yapılmıştır.

    Erzurum Valisi Zarif Mustafa Paşa döneminde Topdağı üzerinde Mecidiye Tabya ile Sütnişan Tabya, şehrin güneyinde Büyükkiremitlik Tabya ve bunlar arasında bazı tahkimli mevziler inşâ edilmiştir.

    Kırım Harbi sonrasında, Sultan Abdülaziz’in direktifi ile Fosfor Mustafa Paşa başkanlığında teşkil edilen bir komisyon tarafından, Aziziye Tabya ve Küçükkiremitlik Tabya ile bazı iskân ve depolama tesislerinin yapılması planlanmıştır. 1867 yılında başlayan inşaat beş yılda tamamlanmıştır.

    Bu inşaat sırasında, Gümüşlü Kümbet (Susuzharmanlar) düzlüğünde yapılmasına ihtiyaç duyulan Tabya 3000 Erzurumlu gönüllünün ücretsiz çalışmasıyla iki yılda bitirilmiş ve Ahali Tabya olarak isimlendirilmiştir.

    1877-78 Osmanlı-Rus Harbinde, yapılan hazırlıkların semeresi alınmış ve Rus kuvvetlerinin taarruz azmi Aziziye Tabya’da kırılmıştır.

    1880’li yıllarda, Şahap Paşa başkanlığında bir heyet tarafından Erzurum’a doğudan ulaşan yaklaşma istikametlerini kapatacak şekilde yeniden ele alınan tabyalar sistemi, altı grup halinde planlanan 15 yeni tabyanın inşasıyla 1896 yılında tamamlanmıştır.

    19.Yüzyılın sonlarında yapılan bu tabyalar; Dumlu kuzeyinde Gürcü Boğazı ile Kireçli Geçidi çıkışlarını kontrol eden Tafta ve Karagöbek Tabyaları,

    Kösemehmet Geçidi ve Toy Geçidi ile Hamamdere Boğazı’nı kontrol eden Çobandede ve Dolangez Tabyaları,

    Hamamdere Boğazı ve Toparlak Geçidi ile Pasinler Ovası’nı kontrol eden Uzunahmet Tabya ile güneyindeki Küçük ve Büyük Höyük Tabyaları,

    Toparlak Geçidi’ni kontrol eden Ağzıaçık ve güneyindeki Toparlak Tabya ile geçidin çıkışındaki Gez Tabya,

    Deveboynu Geçidi’ni kontrol eden Sivişli Tabya,

    Palandöken geçidini kontrol eden Büyük ve Küçük Palandöken Tabyaları,

    Erzurum çevresinde üç kuşak tahkimli savunma mevzi oluşturan ve hakim arazi kesimleri üzerinde inşâ edilmiş olan Tabyalar; 19.yüzyıldaki imkânlarla, tamamen Türk subay ve mühendisleri tarafından planlanmış ve gerçekleştirilmiştir.

    Tabyalar, etrafındaki araziye karşı ateş imkânı sağlaması yanında, cephanelik, dehliz halinde koğuşlar, erzak depoları gibi bütün askeri ihtiyaçları karşılayabilmektedir.

    Her biri bölgenin ağır kış şartlarında bile iki bölük ile iki tabur arasında kuvvetin barınmasına müsait olan tabyalar, gömme ve yarı gömme olarak inşâ edilmiştir.

    Tabyaların çoğunluğu yarı çapı 45-90 m. arasında yarım ve tam daire şeklinde toprak yığını görünümündedir.

    Koğuş olarak kullanıldıklarında
    noimage
#09.02.2005 18:55 0 0 0
  • Emeqine saqLık
#30.09.2005 16:27 0 0 0
  • süper bir ilimiz kurban olayım ben erzuruma bayılıyorum yaa bu ile ne güzel bir il
#28.11.2005 13:07 0 0 0
  • bilgilerinden dolayı tşk
#15.01.2006 12:31 0 0 0
  • ARKADAŞLAR ERZURUMLA İLİGİ DAHA İLGİNÇ VE GÜZEL RESİM VE TÜRKÜLERİNİZİ BEKLİYORUM
    DADAŞLAR DİYARI ERZURUM
#22.02.2006 19:41 0 0 0
  • ellerinize emeğinize sağlık
#28.02.2006 09:45 0 0 0
  • elinize sağlık arkadaşlar
#05.03.2006 11:30 0 0 0
  • teşekkürler
#22.03.2006 18:28 0 0 0
  • Coğrafi Durumu:
    LOKASYON:

    İki coğrafi bölgede toprakları buluna Erzurum İlinin arazi büyüklüğü, yaklaşık 25.066 km² kadar tutar. Bu toprakların kuzey kesimi yani İspir, Narman, Oltu, Olur, Pazaryolu, Tortum ve Uzundere İlçelerinin toprakları, Karadeniz Bölgesinin Doğu Karadeniz sınırları içinde kalmaktadır. Ancak bu kesim, İl topraklarının yaklaşık % 30' luk bir payını oluşturur. Geriye kalan % 70 gibi önemli bir pay, Doğu Anadolu Bölgesi dahilinde yer alır. İl, arazi büyüklüğü bakımından, sırayla Konya, Sivas ve Ankara İllerinden sonra, Türkiye' nin 4. büyük ili konumundadır.

    YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ:

    Erzurum İli, genel olarak yüksek arazilerden oluşur. Örneğin platoların deniz düzeyine göre yükseklikleri 2000 m' yi bulur, bunların üstünde yer alan dağların yükseklikleri ise, 3000 m. ve daha yüksektir. Platolar ve dağlar arasında, yükseklikleri yaklaşık 1500 ila 1800 metrelere ulaşan depresyon ovalarıyla oluklar yerleşmiştir. Karasu-Aras Dağlarının bazı dağ kütleleri, Erzurum İli arazisini güneyde engebelendirmiştir. Bunların en önemlileri, Erzurum kenti ve Erzurum ovası (825 Km²) güneyinde yer almakta olan Palandöken Dağları (Büyük Ejder 3176 m.) ve Pasinler Ovası (540 km²) güneyinde yer alan Şahveled Dağları (Çakmak Dağı 3063 m.) olup, Bingöl Dağlarının kuzey yarısı da yine Erzurum İli sınırları içinde kalmaktadır.
    İl topraklarını kuzeyden engebelendirmiş olan dağlarsa, Kuzey Anadolu Dağlarının ikinci sırasına bağlı yükseltilerdir. Bunların başlıcaları, İspir ve Erzurum arasında yer alan Mescit Dağları (en yüksek nokta 3239 m.), onların doğusundaki Kargapazarı Dağları (Dumlu Dağı 3169 m.) ve bir kısmı Kars ili sınırları içinde kalan Allahuekber dağlarıdır. Söz konusu edilen bu kuzey ve güneydeki dağların arasına, iki önemli depresyon ovası yerleşmiştir. Bunlar Erzurum Kentinin de kenarında kurulmuş olduğu Erzurum ovası ve Hasankale ovası olup, her iki ovayı birbirinden, 2030 m. yükseklikteki Deveboynu beli ayırır. Bunlardan Erzurum ovasının en alçak kesimi 1850 m, Hasankale ovasınınki ise, 1650 m. kadardır. Aslında bunlar birer ova özelliği gösterirler.

    İKLİM ÖZELLİKLERİ:

    İl arazisinin büyük çoğunluğunda, karasal iklim özellikleri egemendir. Kışlar uzun ve sert, yazlar kısa ve sıcak geçer. İl topraklarının kuzey kesimlerinde, yüksekliği yaklaşık 1000 ila 1500 metrelere inen vadi içleriyle çukur sahalarda iklim, büyük ölçüde sertliğini yitirir. Erzurum il merkezindeki meteoroloji istasyonunda 1929' dan bu yana gözlem yapılmaktadır. Yaklaşık 70 yılı bulan gözlem sonuçlarına göre, ilde en soğuk ay ortalaması, -8.6 C, en sıcak ay ortalaması 19.6 C, en düşük sıcaklık -35 C ve en yüksek sıcaklık ise, 35 C olarak ölçülmüştür. Yıllık yağış tutarı 453 mmm. kadardır. En az yağış kış devresinde düşer. Bu devrenin yağışları kar biçiminde olup, kar yağışlı gün sayısı 50 ve kar örtüsünün yerde kalış süresi ise 114 gün kadardır. En yağışlı devre ilkbahar ve yaz mevsimleridir.

    DOĞAL BİTKİ ÖRTÜSÜ:

    İl arazisinde egemen doğal bitki örtüsü, step formasyonudur. Orman örtüsü, pek yaygın değildir. Bu örtünün alt sınırı, 1900-2000 metrelerde başlamakta ve üst sınır, 2400 metrelerde son bulmaktadır. Başlıca orman örtüsü alanları, Oltu, Olur ve Şenkaya ilçelerindeki sarıçam ve meşe ormanlarıyla, Erzincan-Aşkale sınırlarında rastlanan meşe ormanlarıdır. İl arazisinin % 60' tan biraz fazlası steplerle kaplıdır. Bu doğal bitki örtüsü, yer yer keven topluluklarıyla verimsiz hale gelse de, geniş alanlarda mera hayvancılığına uygun verimli çayırlıklar durumundadır.

    AKARSULAR:

    İl topraklarının doğu yarısı, Hazarakaçlama Havzası içinde kalır. Bu kesimin sularını, Aras Irmağı toplar. Batı kesimi ise, Basra Körfezi akaçlama alanında, kuzey kesimi de Karadeniz akaçlama havzasında kalır. Batı kesimi sularını Karasu, kuzey kesimininkini ise, Tortum ve Oltu çaylarının birleşmesiyle oluşan Çoruh ırmağı toplar.

    GÖLLER:

    İlde doğal göller azdır. Yapay göller ise, yeni yeni oluşmaktadır. İlin en önemli doğal gölü, Tortum çayı üzerinde oluşmuş, bir heyelan-sed gölü olan, Tortum gölüdür. Aslında bu göl, yönetim olarak, 1997' de ilçe merkezi yapılan Uzundere ilçesi yönetim sınırları içinde kalır. Alanı yaklaşık 8 km² kadar olan bu göl, kuzey batıda yer alan Kemerli dağından heyelan yoluyla kayan kütlelerin, Tortum çayının yatağını tıkaması yoluyla oluşmuştur. Bu nedenle çayın eski yatağı değişmiş ve önünde yüksekliği 48 metreyi bulan ünlü doğa harikası Tortum (Uzundere) Çağlayanı oluşmuştur. Gölün suları, 1963 yılında faaliyete geçen ve 1 km kadar kuzeydeki alçak bir boğazda kurulmuş olan Tortum santralını çalıştırmaktadır. Fazla sular ise, serbest akışa bırakılarak, Tortum çağlayanını oluşturmaktadır. Yapay göller arasında Serçeme çayı üzerinde yer alan Kuzgun barajı (10.3 km²), Lezgi suyu üzerindeki Palandöken Göleti (22 km²), Aras ırmağı üzerinde Söylemez barajı (14.2 km²) başlıcaları olarak burada hatırlanabilirler.

    NÜFUS:

    Erzurum, arazi büyüklüğüne koşut bir nüfus barındırmaz. Gerçi 1927' de 270.400 dolayında olan il nüfusu, 2000 yılı itibariyle, 942.300' e ulaşmıştı. Demekki, 73 yıllık teorik artış, 3.5 katı dolayında gerçekleşmişti. Ancak, bu süre içinde Türkiye nüfusunun beş kat dolayında arttığı hatırlanırsa, il nüfusunun yavaş artmakta olduğu anlaşılır. Bu durum ilin nüfus yoğunluklarına da yansımıştır. Örneğin, 1927' de km² başına 10.8 kişi düşerken (Türkiye 16.7), 2000 yılında bu yoğunluk 37.6' ya çıkabilmişti (Türkiye 79.8 idi). İl nüfusunun az oluşu, nüfus artış hızının düşük olmasıyla ilgili değildir. Aksine, gerek ilde ve gerekse Doğu Anadolu' da doğal nüfus artış hızı, Türkiye ortalamasının (2000' de % 1.5) çok üstündedir (1950' de % 3, 2000' de % 2.6 kadardı). Artışın çok yavaş cereyan etmesinde esas rolü, ilden göçler oynamaktadır. Gerçekten de, 1950-2000 devresinde ilden ayrılarak başka ilde oturan nüfus, yaklaşık 490.000' i bulmuştu. İl dahilinde en büyük kent, Erzurum' dur. Kentin nüfusu, 1927' de 30.800 iken, ilk kez 1965' de 100.000' i aşmıştı (105.300 kadar). Giderek büyüyen nüfus, 1980' de 200.7 bin, 1997'de 298.7 bin ve 2000' de ise 367.000 dolayına yükselmişti.
#17.04.2006 19:45 0 0 0
  • TARIMSAL YAPI

    İlin toplam yüzölçümü 2.506.600 ha olup, bunun 1.548.379 ha Mera alanı, 74.141 ha Çayır alanı, 221.525 ha Orman-Koru -Fundalık alan, 22.887 ha Yerleşim alanı, 460.252 ha Tarıma Elverişli alan ve 179.416 ha Tarıma Elverişsiz araziler olarak dağılım göstermektedir.
    Erzurum'da mera alanının oranı yüksek (%61.8), orman alanlarının oranı ise düşüktür (%8.8). Türkiye genelinde ise mera alanlarının oranı ile orman alanlarının oranı birbirine eşit olup %26 dır. Erzurum ilinde çayır mera alanlarının fazlalığı hayvancılık için bir potansiyel olmakta, ancak orman alanlarının azlığı yağış için kısıt teşkil etmekte ve erozyona neden olmaktadır.


    YÜZÖLÇÜMÜ
    2.506.600

    ARAZİNİN DAĞILIMI ; ALAN %
    1-Tarım arazisi (İşlenen) 460.252 18.4

    2-Çayır-Mer'a arazileri 1.622.520 64.7

    3- Orman arazisi 221.525 8.8

    4-Tarım dışı ve Yerleşim alanı 202.303 8.1

    GENEL TOPLAM 2.506.600 100


    ARAZİ KULLANIM DURUMU VE İŞLETMELER

    Ülkemiz genelinde olduğu gibi Erzurum ilinde de tarımsal işletmeler küçük ve çok parçalı yapıdadır. İlde 53673 adet tarım işletmesi mevcuttur. Bu işletmelerin tamamı aile işletmesi özelliğindedir. İl de tarım işletmeleri genellikle bitkisel ve hayvansal üretimi birlikte yapmakta ve bu işletmelerin oranı da %87 'yi (46917) bulmaktadır. Bu işletmeleri sırasıyla %11'i (5889) yalnızca bitkisel üretim yapan işletmeler ve %2'si de (866) yalnızca hayvansal üretim yapan işletmelerden oluşmaktadır.

    İlimizde işletmelerin sahip olduğu arazi miktarları büyüdükçe işletme sayıları azalmaktadır. İlimizde işletmelerin yoğunlaştığı arazi büyüklüğü 20- 49 dekar ile 50-99 dekar arasındadır. limizde 53.673 adet işletme mevcut olup, yalnız kendi arazilerini işleyen işletme sayısı 72 adettir. Bu şekilde işlenen arazi 1246 da. dır. 5480 adet işletme ise başkasına ait 494059 da' lık araziyi işletmektedir.

    2001 genel tarım sayımı hane halkı araştırma sonuçlarına göre Erzurum ilinde 3.676.763 da arazi 173.590 adet parça sayısından oluşmaktadır. Türkiye genelinde olduğu gibi Erzurum ilindeki tarım işletmeleri, hızlı nüfus artışı ve artan nüfusun tarım dışı sektörde istihdam edilmesi zorunluluğuna karşılık, bu sektörlerde iş gücü talebinin nüfus artışına uygun düzeyde artırılamaması; tarımın gelişim hızının nüfus artışını karşılamada yetersiz kalması ve miras yoluyla arazilerin bölünmesi gibi nedenlerle giderek küçülmüştür.

    ÜRÜN ADI
    Ekiliş Ha)

    TAHILLAR = 227.774
    YEM BİTKİLERİ = 60.348
    ENDÜSTRİ BİTKİLERİ = 9.752
    BAKLAGİLLER = 2.580,3
    YUMRULU BİTKİLER = 5.391,1
    TOPLAM = 305.845

    HAYVANCILIK VE HAYVANSAL ÜRÜN ÜRETİMİ:
    Hayvansal üretimin yapıldığı işletmelerde; örneğin yetiştirme ve besi faaliyetlerinde başarıya ulaşılsa dahi, pazarlamada ortaya çıkan problemler çözülmedikçe, üretim ve kaliteyi yükseltmek çoğu zaman güç ve bazen de imkânsızdır. Hayvansal ürünlerin pazarlanması, ürünlerin hammaddeden mamul halini alıp, tüketim aşamasına geçme anına kadar devam eder. Bu bakımdan pazarlama, hayvansal ürünlerin imalat safhalarını da kapsamaktadır.

    Erzurum'da büyük ölçüde öz tüketime yönelik olarak üretilen hububatın yanında ağırlıklı iktisadi faaliyet hayvancılıktır. Erzurum'da et üretimi ilin hayvancılık potansiyelini göstermekten uzaktır. Zira Türkiye'nin çeşitli yörelerinden işletmeci ve tacirler ihtiyaçları için Erzurum kaynağına başvurmaktadır. Erzurum hayvan varlığı bakımından Türkiye'nin 1. büyük ilidir.

    Erzurum'da hayvan besiciliği özellikle kurban bayramında İzmir, İstanbul, Ankara, Trabzon, Rize, vb. İllerde satılmak üzere yapılmaktadır. Besicilik için hayvanlar çiftçilerden veya hayvan pazarından temin edilmektedir. Erzurum merkezde bir canlı hayvan borsası mevcut olup gösterilen ilginin yetersizliğinden az sayıda hayvan alım-satım işlemi yapılmaktadır. Oltu, Tortum, Tekman, Horasan ve Merkez ilçelerinde canlı hayvan pazarları mevcuttur. Bu pazarlardan il dışına canlı hayvan olarak gitmektedir.

    Ayrıca Erzurum'da mevcut olan 3 adet pastırma sucuk imalathanelerinde doğrudan çiftçiden ve besi işletmelerinden alınarak kesilen hayvanların etleri kullanılmaktadır. Ayrıca kasaplarda direk olarak çiftçiden aldığı hayvanı keserek pazarlamaktadır.

    Hayvan varlığı Türkiye büyükbaş hayvan varlığının % 5,4 ünü, küçükbaş hayvan varlığının ise % 2,80'ne sahip Erzurum ilinin Türkiye et üretimi içindeki payı sahip olduğu hayvan varlığının yanında çok düşük seviye de olup, grafik 11' de görüldüğü gibi % 1,5 'ler seviyesindedir. Aynı şekilde ilimizin deri üretimindeki payı da et üretiminde olduğu gibi % 1,1 seviyesindedir. Görüldüğü gibi, hayvancılık alanında dikkate değer bir noktada, hayvan varlıklarıyla elde edilen et ve deri üretimi arasındaki uyumsuzluktur. Bunun en önemli sebebi, büyük ve küçükbaş hayvanın kesiminin bir kısmının il dışında yapılması ayrıca kurbanlık olarak il dışına sevk edilmesidir. Bu alanda kaçak kesim yapılması da söz konusu olabilir.


    BÜYÜKBAş
    SIĞIR KÜLTÜR
    16.366
    3%
    K.MELEZ
    193.098
    36%
    YERLİ
    329.188
    61%
    SIĞIR TOPLAMI
    538.652
    MANDA
    1.504
    BÜYÜKBAŞ TOPLAMI
    540.156
    KÜÇÜKBAŞ
    KOYUN
    809.800
    KIL KEÇİSİ
    85.346
    KÜÇÜKBAŞ TOPLAMI
    895.146
    TEK TIRNAKLI
    AT
    9.671
    EŞEK
    7.684
    KATIR
    1.210
    TEK TIRNAKLI TOPLAMI
    18.565
    KÜÇÜK EVCİL
    TAVUK
    445.970
    HİNDİ
    54.210
    ÖRDEK
    58.500
    KAZ
    37.960
    KÜÇÜK EVCİL TOPLAMI
    596.640
    ARICILIK
    ARI KOVANI
    87.229

    İlde Entegre Et Tesislerinin yeterli olmasına rağmen, dericilikle uğraşan işletmelerin bulunmayışı dikkat çekmektedir. 2001 yılı verilerine göre; ildeki mevcut 9 işletmede büyükbaş hayvan kesim kapasitesi 1221 adet/ gün olup % 9 kapasite ile (üretim 119 adet/gün), küçükbaş hayvan kesim kapasitesi 8755 adet/ gün olup % 3,5 kapasite ile (üretim 310 adet/gün) ve pastırma-sucuk-kavurma İmalathanesi, kurulu kapasiteleri 6892 ton/yıl olup bu kapasitenin ancak % 2'si (üretim 143 ton/yıl) kullanılmaktadır. Canlı hayvanların yem ihtiyacı genellikle ildeki 7 adet yem fabrikasından büyük çoğunluğu karşılanmakta olup, 191 adet yem bayisi bulunmaktadır.

    1997-2003 dönemi ortalamasına göre Erzurum İli yılda ortalama olarak yaklaşık 316.894 ton süt üretimi gerçekleştirmiştir. Erzurum süt üretiminin aynı dönemde Türkiye üretimindeki payı yaklaşık %3 civarında olmuştur. İlde bulunan 53 adet süt mamulleri işleme tesisi 2003 yılında ilde üretilen süt miktarının yıllık ortalama olarak sadece %3,4'u satın alınıp işlenmiştir (Tarım İl Müdürlüğü verileri, Erzurum). İlimizdeki üreticiler sütlerini yapılan anketlere göre çok düşük fiyata sattıklarını ifade etmektedirler. Bölgede süt üretiminin küçük işletmeler tarafından gerçekleştirilmesi süt toplama maliyetini artıran en önemli unsurlardan birisi olup, süt üretiminin bahar ve yaz aylarında yoğunlaştığı, buna karşın sonbahar ve kış aylarında süt üretimi durma noktasına gelmektedir. İlde bulunan süt işleme tesisleri ürettikleri süt ürünlerinin büyük miktarını il içinde pazarlamaktadır. Erzurum ilinde süt pazarlamasının geliştirilmesi; işletme ölçeklerinin artmasına, süt üretimindeki mevsimsel farklılıkların azaltılmasına, süt işleme sanayilerinin tüketici eğilimli pazarlama konusunda eğitilmesine ve rekabette ürün farklılaştırma konusunun önemini kavramalarına önemli ölçüde bağlıdır.

    Bal Erzurum ilinde kırsal kesimde bir çok hanenin önemli geçim kaynaklarından biridir. Erzurum'un her ilçesinde bal üretimi yapılmaktadır. Ancak Erzurum merkez ve yakın ilçelerinde üretilen bal Erzurum balı olarak isim yapmıştır. Erzurum'da 1992 -1998 yılları arasında üretilen bal Türkiye bal üretiminin yaklaşık % 1,9 unu karşılamaktadır. Ayrıca özellikle Uzundere ilçemiz sınırlarında ağırlıklı olmak üzere 26 adet su ürünleri üretim tesisleri mevcuttur.

    TARIMSAL ÜRETİME DAYALI SANAYİ

    FAALİYET ALANI
    FİRMA SAYISI
    Et ve Mamulleri 21
    Süt ve Mam. ve Bal Paketleme 56
    Şeker ve Şekerli Mamuller 18
    Yumurta Paketleme 1
    Ekmek ve Çeşitleri 142
    Unlu Mamuller 23
    Bakliyat 21
    Temel petek İmalatı 4
    Kahve İmalatı 1
    Ambalaj İmalatı 7
    Pasta İmalatı 37
    Yemek Fabrikası 2
    Un Fabrikaları 8
    Tuz İmalatı 3
    Bitkisel Yağ 2
    Baharat 2
    Yem Fabrikası 8
    İlimizde Tarımsal üretime bağlı olarak kurulmuş sanayi kuruluşlarının başında Erzurum Şeker Fabrikası, Kombinalar, Mandıralar, Yem Fabrikaları ve Un fabrikaları ile Bitiksel yağ fabrikası gelmektedir. İlimizde faaliyet gösteren büyük işletmeler ile birlikte küçük ve orta ölçekli işletme sayıları tabloda verilmiştir.

    TARIMSAL ÖRGÜTLENME

    İlimiz faaliyet alanında 91 adet Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, 26 adet Sulama Kooperatifi, 1 adet Pancar Ekicileri olmak üzere toplam 118 adet kooperatifimiz mevcuttur.

    İLİMİZDE BULUNAN TARIMSAL BİRLİKLER

    Erzurum İli Anadolu Esmeri Damızlık Sığır Yetiştiriciler Birliği- 2001
    Erzurum İli Arı Yetiştiricileri Birliği -2003
    Erzurum Bölgesi Sulama Kooperatifleri Bölge Birliği-1999
    Erzurum Bölgesi Hayvancılık Kooperatifleri Bölge Birliği-2004
#17.04.2006 20:00 0 0 0
  • TÜRKÜLERİMİZ



    ERZURUM YÖRESİNE AİT TÜRKÜLERDEN BAZILARI;

    Huma Kuşu

    Hani Yaylam

    Dün Gece Yar Hanesinde

    Kırmızı Gül

    Tutam Yar Elinden

    Can bula Cananını

    Uykudan Uyanmış Gözleri Bir Hoş

    Seyreyle Güzel
#18.04.2006 00:13 0 0 0
  • Erzurum Palandöken Kayak Merkezi

    NEDEN PALANDÖKEN..?

    Palandökende günde toplam 32 bin kişinin kayak yapabileceği, uluslararası yarışmalar hatta kış olimpiyatlarının düzenlenebileceği ve 6 bin kişinin doğrudan istihdam edilebileceği bir kapasiteye sahiptir.


    Palandöken, Doğu'nun en popüler kayak merkezi. Hatta Türkiye'nin en iyi ilk üç kayak merkezinden birisidir. Yüksek irtifa, kaliteli kar, uzun kış, Palandöken'de sınırsız kayak keyfi sunuyor. Kayak zamanı kasımdan mayısa kadar tam altı ay sürüyor. Normal kış şartlarında iki ya da üç metre kar kalınlığı var. İkliminden dolayı da bu süre boyunca, kar kalitesi 'toz kar' özelliğini koruyor.
    Palandöken Kayak Merkezi'nin 3125 metrelik pisti, Türkiye'nin en yüksek rakımlı pisti. Ayrıca 3125 metreden 2100 metre rakıma, hiç durmadan kayarak inmek mümkün. 27 No'lu pist, sekiz kilometreye varan uzunluğuyla, Türkiye'nin en uzun pistlerinden. Palandöken'de snowboard'cular için de ezilmemiş, doğal pistler var. Bu pistlere teleski ya da telesiyejlerle ulaşılıyor.


    Palandöken'in özelliklerinden biri de uçak, otobüs ya da trenden indiğiniz andan itibaren, 20 dakika içinde, pist ve otellere ulaşabiliyorsunuz. Çünkü Palandöken Kayak Merkezi, Erzurum'a sadece 13 kilometre uzaklıkta. Bu yol en sert hava koşullarında bile, her zaman ulaşıma açıktır.


    Palandöken de Çeşitli kategorilerde kayak ve snowboard yarışmaları ile kar festivalleri de düzenlenmektedir. Ayrıca dağda 5 yıldızlı otellerin yanısıra kayak evi, günübirlik tesisler ve lokantalar bulunmaktadır. Kayak malzemesi kiralama hizmetleri verilmektedir ayrıca amatör kayakçılar için kayak hocalarından derslerde alınabilmektedir.


    2009 Winter Universiade oyunlarına aday olan kentimiz Avusturya' nın Innbursk kentinde yapılan tanıtımdan sonra seçimleri kaybetmiş olmasına rağmen palandöken dağının tüm dünya tarafından tanınmasını sağlamıştır. Erzurum Valisi Celalettin Güvenç in destekleri ile aynı yarışmanın 2011 yılına ait adaylık çalışmalarına başlanmıştır.
#18.04.2006 00:33 0 0 0
  • Bir Kültürdür Erzurum;

    DADAŞ KELİMESİNİN ANLAMI

    Dadaş kelimesi değişik anlam ve şekillerde yorumlanmıştır. Kimine göre; mert, cesur, özü sözü doğru zalimin karşısında, mazlumun yanında olan merhametli, yiğit biridir. Kimilerine göre; erkek kardeş, ağabeyi, cesur, yiğit, tüm erdemleri kendisinde toplamış mükemmel bir insandır. "Aynı zamanda 'numune-yi misal' bir Erzurumludur. Bazılarına göre de. bar tutan, at binen, cirit atan. kabadayı, tığ gibi bir delikanlıdır."

    Erzurum, dadaş ve bar bir biriyle yoğrulmuş tek sözcük gibidir. Bu sözcüklerden biri kullanıldığında hemen diğerleri hatıra gelir.

    Erzurumlu, sert granite dantel dantel, duygu duygu incelik veren zevk, heyecan, inanç ve benzeri faktörlerin tezgâhında biçimlenerek farkında olmadan 'dadaş' olmuştur.

    Dadaşlık, öyle rastgele kazanılmış bir sanat veya meslek değil, bazı müstesna şahsiyetlerde görülen; "efendilik" gibi fıtrî (doğmatik) bir ruh asaletidir. Bu düşünceden baktığımızda tarihî bir misyona sahip olan dadaş, "Zaman zaman serhat boylarının bekçisi, âcizin. yoksulun, kimsesizin hamisi, eli ve sofrası açık mert bir köylü, bir esnaf, camilerimizin imanlı, toksözlü. nur yüzlü vaizi, siyasî hayatın medeni cesaretini nefsinde toplamış cesur bir hatip, yiğit bir kumandan, vazifesini namus bilen bir memur, bir öğretmen ... kendisini ailesine ve çocuklarına vakvetmiş Erzurumlu bir ana veya babadır."

    Dadaş, aile içinde ve dışında herkesin saygınlığını kazanmış, her konuda kendine güven duyulan, sofrası eşe - dosta yoksula düşküne açık, İyi bir aile reisidir.
#18.04.2006 00:43 0 0 0
  • BİR KÜLTÜRDÜR ERZURUM-2
    ERZURUM SÖZLÜĞÜ;

    Abov : Korku İle karışık hayret bildirir
    Ahan : İşte, şu
    Akabuka : Alafranga, (Mini şivesini değiştirme heveslisi)
    Anbağahan : İşte Burda
    Ander : Münasebetsiz
    Angıt : Vurdumduymaz
    Anorli : Kibirli gururuna düşkün
    Aşnafişna : Kur yapma, cilve yapma, oynaşma
    Ayınoyun : Düzensiz, tatsız tuzsuz
    Avel : Bunak, beceriksiz

    Babuş : Ördek
    Bahtavar : Mutlu, mesut bahtiyar
    Bayahıt : Demin, biraz önce
    Beleş : Bedava, karşılıksız
    Belevürt : Tahmin, mukayese
    Bıdılanmak : Kendi kendine konuşmak
    Bıldır : Geçen güz
    Bilibili : Kazları ve ördekleri çağırırken söylenir
    Bir oki : Allah'tan ki şu var ki
    Bocuzlamak : Küsmek
    Böğürme : Hayvanların bağırması
    Bunculah : Bu kadar

    Cıscıvlak : Çırılçıplak
    Cellobello : Ayak takımı, sıradan kimseler
    Cencir : Çok çelimsiz, sıska çocuk
    Cemre : Cereme, riziko
    Cıbıl : Az giyinmiş, çıplak fukara
    Cico : En güzel en iyisi
    Çıfıt : Kötü kalpli, kuşkulu
    Çığız : Oyunbozan
    Cırboğa : Yaramaz, huysuz küçük çocuk
    Cılh : Bozulmuş yumurta
    Cıncıklamak :Çimdikler gibi tırmalamak
    Cırbağa : Ufak tefek, küçük
    Cırnah : Tırnak
    Cıvıh : Sulu
    Cincevat : Zeki fakat güvenilmez

    Dadah : Çocuk Maması
    Dardük : Daracık Elbise
    Day Durmak : Bebeğin Ayakta Durabilmesi
    Dazlamak : İnce Eleyip Sık Dokumak
    Debertmek : Kurcalamak Ortaya Çıkarmak
    Deh : At ve Eşeği Yürütmek İçin Söylenir
    Densiz : Saygısız Münasebetsiz
    Dıbız : Tüysüz, Kel, Dazlak Kafa
    Dıllo : Külhabeyi Serseri
    Dımbıltı : Davul, Def, Darbuka gibi vurgulu çalgılar
    Dınaz : Alaya Alma
    Dındıklama : Çok Ağır İş Yapma
    Dıngıl Mıngıl : Karma Karışık
    Dıngılım Usul : Yerine Oturmamış Oynak
    Dıravanci : Aç Gözlü, Dilenci Yaradılışlı
    Dırçik Atmak : Hoplaya Zıplaya Yürümek
    Dırlamak : Gereksiz Yere Konuşmak
    Dıreş : Uzun Boylu
    Dızdığın Dızdığı : Birkaç Uzak Göbekten Akraba
    Dızdız : Çok Ağlayan Çocuk
    Diya : İşte Şurada
    Dummak : Suya Dalmak
    Dümsük : Yumruk


    Ecik-Ecük : Kasık
    Efilefil : Rüzgarın Serin Serin Esmesi
    Eke : Çok Bilmiş
    Elebele : Şöyle Böyle
    Endek Döndek : Evirip Çevirmek
    Eycemen : İyice Esaslı Biçimde

    Farfara : Saf, Çocuk Yaratılışlı
    Fanmaz : Uslanmaz
    Fenikmek : Telaşlanmak
    Fesat : Karıştırıcı
    Fıhfıhlamak : Kaynamak
    Fıldır Fıldır : Gözleri Kırpmadan Dikkatli Dikkatli Bakmak
    Fırt : Yudum
    Fıs : Boş
    Fıstik : Tekme Atma
    Fiddoz : Alımlı Çalımlı
    Fingirdemek : Oynamak
    Fit : Ödeşmek
    Fitlemek : Karıştırmak
    Fitleşmek : Anlaşmak
    Fitne : Karıştırıcı, Fesat


    Gak Kulak : İri Kulak
    Gamo : Kibirli, Gururlu, Kendini Beğenmiş

    Gıdırgıdır : Çekememek, Hazmedememek
    Gıdıl : Kısa Boylu
    Gıjgırdamak : Bir Şeye Yeltenmek
    Gıncıltmak : İncitmek
    Gındıllamak : Yuvarlanmak
    Gında Dönmek : Takla Atmak
    Gırgıt : Cimri
    Gorbagor : Azap Görmeye Layık Ölü
    Gucur : Cüce
    Gudik : Köpek Yavrusu
    Gulluk : Karakol, Polis Kulübesi
    Guzzikli : Kamburu Olan

    Haman : Hemen
    Henek : Şaka
    Hıllık : Çoban Köpeği
    Hınik : Genizden Konuşan, Burnundan Konuşan
    Hınk Mınk Etmek : Şaşkınlıktan Dili Dolaşmak
    Hırlı : Doğru Güvenilir Yaramaz
    Hışır : Çok Yorgun
    Hışırık : Ufak Dolu Tanesi
    Horata : Dedikodu
    Hotulamak : Çekememek, Çekiştirmek
    Hoyrat : Sevimsiz
    Hudik : Tedirginlik

    Kafter : Sevimsiz İhtiyar
    Kakart : Kümes Hayvanları veya Kuşların Burnu
    Kalik : Eskimiş Ayakkabı

    Karakura : Kabus
    Karmançorman : Birbirine Karışma
    Katakolli : Yağcılık Yapma
    Kelek : Güvenilir Olmayan
    Kunkul : Tavuğun Tepeliği
    Kırtik : Parça
    Kelloş : Dazlak
    Kıtmır : Kısa Burunlu
    Kokor : Çocukları Korkutmak İçin Kullanılan Korkuluk

    Lazot : Mısır
    Lılığ : Rafadan Yumurta
    Lıvır : Geveze
    Loloz : Havada Aç
    Loşo : İri Dudaklı

    Malamat : Rezil
    Mangıldamak : Ses Çıkarmak
    meymene : Gayet Soğukkanlı
    Mıllıhci : Yüze Gülen
    Mırlamak : Dırıltı Etmek Gevezelik Etmek

    Nanaher : İriyarı
    Nemkor : Nankör
    Nıhız : Cimri

    Oho : Sığırları Durdurmak İçin Kullanılan Ses
    Oşo : Köpek
    Odovs : Mandaları Durdurmak İçin Kullanılan Ses

    Öbelek : Yüksek Yer
    Pahıl : Kıskanç
    Paton : Biçimsiz, İrice
    Payhırmak : Yüzüne Karşı Bağırmak
    Perikmek : Alıştığı Yere Yabancı Olmak
    Pılıpırtı : Çul, Çaput Eski Eşya
    Pırh Etmek : Aniden Gülmek
    Pısılamak : Fısıldaşmak
    Portlak : Dışarıya Fırlamış, Çıkık


    Salahan : Başıboş
    Seme : Aptal Saf
    Sevo : Aptal Gerizekalı
    Soyha : İşe Yaramaz
    Sölpuk : Uyuşuk
    Suhra : Angarya

    Tanko : Sosyetik
    Tavtav : Kılıktan Kılığa Giren
    Teh : Atı Yürütmek İçin Söylenir
    Teheze : Eski

    Tikkoz : Süslü Püslü Sükseli
    Tıstımbıl : Karnı Doymuş
    Ubanma : Çabalama
    Ütük : Çok Çabuk Üşüyen

    Vesvese : Evhamlı Kuruntulu
    Vıcırgan : Kokan
    Vıdı Vıdı : Aralıksız Konuşan
    Vih : Vuy Anam
    Vığır Vığır : Kesilmeden Ağlayan Bebek
    Vırt Etmek : Bir Sözü Ağzına Sakız Etmek
    Vırışıh : Görgüsüz

    Yello : Hafif Meşref, Kendini Taşıyamayan
    Yelloz : Züğürt, Fakir, Kimsesiz
    Yangır Yungur : Abuk Sabuk

    Zehlenmek : Alay Etmek
    Zıbarmak : Saygısızca Yatıp Uyumak
    Zımbıtı : Çeşitli Çalgıların Bir Arada Çıkardığı Sesler
    Zırzımbık : Bir Cismin Önemsiz Parçası
    Zotlama : Bilemek
#18.04.2006 00:46 0 0 0
  • BİR KÜLTÜRDÜR ERZURUM-3
    ERZURUM AŞIKLIK GELENEĞİ

    Aşk bilindiği gibi insanlarda güçlü sevgi ve bağlılık duygusudur. Gerek bu yönüyle, gerekse sevgiliye bağlanma duygularını saz çalarak şiir söyleyen, çoğu diyar diyar dolaşan halk ozanlarına "âşık" denilmiştir. "Aşıkların başlıca özelliği, eskilerin "irticalen" dedikleri yolla, düşünüp vakit geçirmeden şiir söylemeleridir. 'Âşık' kelimesinin, genel anlamı yanında. Özel anlamı da vardır. Son yıllarda bu özel anlam yerine 'halk ozanı' sözü kullanılmaktadır. Önceleri'saz şairi[/swf2][swf3]halk şairi deyimleri yaygındır."

    "Âşıkların deyişlerinde genellikle koşma, güzelleme, destan, ağıt ve tekellüm adı altında karşılıklı söylenen şiirler yer alır, 'Tecnis" adını alan cinaslı koşmalar İse Özellikle Doğulu âşıkların malıdır. Tecnislerde ayaklar cinaslıdır. Cinasların ayaklarda çift olması halinde deyiş 'cıgal tecnisi adını alır"

    Halk geleneğinde âşıklık gücünün rüyada Pir'in sunduğu "aşk badesini" içmekle kazanıldığı İnancı yaygındır. Böyle olağanüstü bir olayla aşıklık niteliği kazanmış olanlar "badeli aşık" veya "halk âşığı" olarak İsimlendirilirler.

    Aşık. Türk halk edebiyatında, aşağı yukarı XVI. asrın başlarından İtibaren, beliren bir sanatçı tipidir. Bir yönüyle eski destan geleneğini sürdürmek, başka bir yönüyle "sevda şiiri" söylemekle görevlendirilmiştir.

    XVI-XV. asırlar arasında din-tarikat konulan İle halk şiiri arasında çok yakın bir ilişki kurulduğunu görüyoruz. Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Hacı Bayram Veli vb. ele alacak olursak bu dönem şairlerinin şiirlerinin yalnız din ve tarikat konularıyla sınırlı kalmadıklarını görürüz. Ayrıca halk şiirinin nazım ölçüleri, dil, konu ve üslûp özelliklerine bağlı kaldığı da bir gerçektir. XVI. asırdan sonra, din ve tarikat dışı şiir akımı güç kazanmağa Hayali, Öksüz Âşık, Köroğlu, Pir Sultan Abdal bu dönemin usta sairleridir. Pir Sultan Abdal'ın tekke şiiri İle de ilgisi vardır.

    Kayıkçı Kul Mustafa, Karacaoğlan. Aşık Ömer, Kuloğlu, Demircioğlu bu dönemin önemli halk şairleri arasında yer alırlar. Bu zamanlarda ilginç bir durum ortaya çıkar. Divan şairleri halk şiirine yönelirken, halk şairlerinin de divan şiirlerine ilgi duyduklarını görüyoruz. Bunlardan divan şairi olan Nedim İstanbul ağzıyla türkü yazarken, Erzurumlu Emrah ve Gevheri gibi halk şairleri divan şiirine özenmişlerdir. Bu asırda Levnî, Bursalı Halil ve Abdi gibi usta şairler de yetişmiştir.

    "Doğu Anadolu'nun Türk kültür hayatında önemli bir yeri vardır. Kış mevsiminin uzun sürmesi, köy yollarının aylarca kapalı kalması, bu kültürün meydana gelmesinin başlıca amilidir. Bu şartlar, kültürümüzün bir kavramının gelişmesini sağlamış, geçmişimizi geleceğe bağlayan köprünün temel taşlarından birisini ortaya koymuştur." Kış gecelerinin en vazgeçilmez eğlencesi olan hikaye dinlemeyi, sazıyla takviye eden aşıklarımız, birçok kanallı ve eğlence programlı televizyona rağmen Doğu Anadolu Bölgesi'nde varlıklarını sürdürebilmektedirler.

    Erzurum'da Kilisekapı semtindeki Âşıklar Kahvehanesinde, aşıklık geleneğini sürdürme gayreti devam etmektedir. Bu kahvehanede atışmalarına tanık olduğumuz âşıklar arasında; Yaşar Rayhanî, Mustafa Ruhani. Fuat Çerkezoglu, Nuri Meramı. Nuri Çırağı, Hüseyin Sümmanioglu, Giyas Yavuzer, Erol Şahiner. Erol Ergani, Ali Rahmaniyi vb. sayabiliriz.

    1703 yılında Erzurum'un Pasinler ilçesinde doğmuş olan ibrahim Hakkı Hazretleri de dünyaca ünlü tasavvuf bilginlerindendir. En önemli eseri 1756 tarihinde yazdığı Marifetnâme'dir. Kederli gönüllere teselli sunmaya çalıştığı "Mevlâ gürelim neyler" nakaratlı şiirini aynen sunuyoruz;

    Hak serleri hayreyler Zannetmeki gayreyler Arif anı seyreyler
    Mevlâ, görelim neyler Neylerse güzel eyler

    Sen hakkı tevekkül kıl Tefviz el ve rahat bul Sabreyle ve razı ol
    Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

    Hiç kimseye hor bakma İncitme gönül yıkma Sen nefsine yan çıkma.
    Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler

    Naçar kalacak yerde Nagûh açar ol perde Derman eder ol derde
    Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

    1799 yılında Erzurum'un Tanbura köyünde doğan Erzurumlu Emrah, Anadolu'nun her yerinde sevilen bir gurbet şairidir. 1856 yılında Tokat'ın Niksar ilçesinde ölen Emrah, sonradan mezar taşına yazılmış olan bir dörtlüğünde gurbet duygularını şöyle dile getiriyor: Gönül gurbet ele varma Ya dönülür, ya dönülmez Her güzele meys verme Ya sevilir, ya sevilmez.

    Erzurumlu Emrah, Türk sanat müziği dalında bestesi yapılmış olan bir koşmasında da şöyle diyor


    Tutum yar elinden tutam Çıkam dağlara dağlara, Okun bir yaralı bülbül tütem bağlara bağlara.

    Birin bilir, binin bilmez Bu dünya kimseye kalmaz Yar ismini desem olmaz Düşer dillere dillere,

    Emrah eder bu gûnûmdûr Arşa çıkan tütünümdür Yara gidecek günümdür Düşeni yollara yollara

    Erzurum'un Narman ilçesinin Samikale köyünde doğan (1860) Âşık Sümmanî de bir gurbet sairidir. Sevgili hasretiyle yollara düşerken buna bir de sıla hasreti eklenir. Ona göre gurbet "ayrılık" demektir. Sılada bıraktığı ana-baba, kardeş, bacı yoldaş, oğul özlemini fırsat buldukça dile getirir. Gördüğü dağlar sıladaki dağları, yaşlı kadınlar annesini hatırlatır Su karşıki yüce dağlar Acep bizim dağlar mola Kara benim anam Oğul der de ağlar mo'la Sümmanî aynı zamanda güzelliğe vurgun bir şairdir. Kendisine yüz vermeyen güzellere sitem etmekten de geri kalmaz:

    El ele vermiş gelen güzeller Bir Tanrı selâmın vermez misiniz?

    Kimi sevap için Kabe'ye varır Kabe kapınızda bilmez misiniz?

    Karadır kaşınız yaydan nic olur Bugün dünya yani ahiret nic olur?

    Bir gönül yapması yüzbûı hac olur Siz gönül yapmasın bilmez misiniz?


    Sümmanîyem ey dür, yâre niderim Basın ahali diyar diyar giderim

    Yarın mahşer günü dava ederim Siz mahşer yerine gelmez misiniz?
#18.04.2006 00:49 0 0 0
  • BİR KÜLTÜRDÜR ERZURUM-4
    ERZURUM ATASÖZLERİ

    Atasözleri, bir fikri, bir öğüdü mecaz yolu ile kısa ve kesin olarak anlatan, eskiden beri söylene gelmiş veciz sözlerdir. Asıl atasözleri yanında, fıkra türünde söylenmiş olanlar da vardır. Bunlar, çok kısıtlanmış hikâye yapısındadırlar. Karşılıklı konuşmayı belirten İki simetrik yan cümleyi içine alırlar. Aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi genellikle geçmiş zamanla kullanılır:

    Erzurum ve çevresi atasözleri bakımından zengin bir potansiyele sahiptir. Yöreden derlediğimiz bazı atasözlerini veriyoruz:

    Aç koyarsan hırsız olur, çok söylersen yüzsüz
    Aç tavuk rüyasında darı görürmüş
    Ağacı kurt öldürür, insanı dert
    Ağır taşı kimse yerinden kaldıramaz
    Akıllı düşünene kadar deli oğlunu evermiş
    Akşamın hayrından sabahın şerri iyidir
    Alışmış kudurmuştan beterdir
    Allah dağına bakar kar verir
    Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı
    Allah'ın bildiği kuldan saklanmaz
    Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste
    Araz (Araş) akar, göz bakar
    Arsız neden arlanır, çulda giyse sallanır
    Asıl azmaz
    Aslını yitiren haramzadedir
    Aş taşınca kepçeye paha biçilmez
    At binenin, kılıç kuşananındır
    Ateşle barut bir arada bulunmaz
    Ateş olmayan yerde duman çıkmaz
    Atın ölümü arpadan olsun
    Ava giden avlanır
    Avcı avında yolcu yolunda gerek
    Avrat vardır arpa unundan aş yapar, avrat vardır dolu ambarı boş yapar
    Az tamah çok ziyan, getirir

    Balık baştan kokar
    Başa gelen çekilir
    Başı bezeklinin aşı tezekli olur
    Ben ağa sen ağa inekleri kim sağa
    Ben umarım bacımdan, bacım ölür acından
    Benim için şap da bir şekerde
    Besle kargayı oysun gözünü
    Bir eli yağda bir eli balda
    Bir ye bin şükret
    Borcun yoksa kefil ol. vaktin çoksa şahit ol
    Boş çuval dik durmaz
    Büyük lokma ye, büyük söz söyleme
    Bugünün işini yarına bırakma
    Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir
    Buz üstüne bina yapılmaz

    Can boğazdan geçer
    Can çıkmadan huy çıkmaz
    Cömertsin der, maldan ederler. Yiğitsin der candan
    Çağrılan yere erinme, çağırmayan yere görünme
    Çarşıda mum yok korun (körün) talaşına (telâşına)
    Çıra, dibine ışık vermez
    Çok segirden (koşan) tez yorulur
    Çok söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız edersin
    Çöreğinde çiği olan gocunur
    Çürük tahta mıhi (çivi] tutmaz

    Dağ dağ üstüne olur, ev ev üstüne olmaz
    Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur
    Dağ ne kadar yüce olsa, yol onun üstünden aşar
    Davacısı kadı olanın, yardımcısı Allah olsun
    Davulun sesi uzaktan hoş gelir
    Deli dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun
    Delik büyük, yama küçük
    Deliye hergün bayram
    Deli kız düğün etmiş, kendi baş sedire geçmiş
    Demiri nem çürütür, insanı gam
    Deveye diken lazım boynunu uzatsın
    Dilin kemiği yok
    Dinsizin hakkından imansız gel
    Dünya malı dünyada kalır
    Dünya yansa bir horum bağ otu yanmaz
    Düşmez kalkmaz bir Allah'tır

    Ecel geldi cihana, bas ağrısı mahane
    Eceli gelen keçi çobanın değneğine sıçrar
    Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste
    Elin ağzı torba değil ki çekip bûzesin
    El mi yaman, bey mi?
    Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz
    El kazanı ile aş kaynamaz
    El yarası onulur, dil yarası onulmaz
    Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez
    Eşek çamura batanca yol gösteren çok olur
    Et tırnaktan ayrılmaz
    Ev alma komşu al
    Ev danası öküz olmaz
    Evdeki hesap çarşıya uymaz
    Evli evinde, köylü, köyünde gerek

    Fazla mal, göz çıkarmaz
    Felek kimine kürk giydirir, kimine yelek
    Fukaranın ahı, tahttan İndirir şahı

    Gelen gideni aratır
    Gelin ata binmiş, "ya kısmet demiş ''
    Geven ne ki gölgesi ne ola
    Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur
    Gün doğar, âlem görür
    Gün doğmadan neler olur
    Güneş balçıkla sıvanmaz
    Güvenme varlığa, düşersin darlığa
    Güzelin basından çile eksik olmaz
    Güzün gelişi yazdan bellidir

    Hamama giden terler
    Harman yel ile düğün el ile olur
    Hazıra dağlar dayanmaz
    Her horoz kendi çöplüğünde öter
    Her kuşun eti yenmez
    Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır
    Her yiğidin gönlünde bir arslan yatar
    Hırsız evden olunca, öküz bacadan çıkar
    Hırsıza beyler borçludur

    İmam evinde aş ölü gözünde yaş bulunmaz
    İnsani arkadaşı azdırır
    İnsana dayanma ölür, ağaca dayanma kurur
    İnek öldü şab kesildi dana öldü hep kesildi
    İnsanın yere bakanından suyun durgun akanından kork
    İnsanoğlu kanatsız kuştur
    İsli kazanın yanında durma sana da is bulaşır
    İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü Kara
    İşten artmaz, dişten arta
    İyi dost kara günde belli olur
    İyi olacak hastanın doktor ayağına gelir

    Kabahat da gizli ibadet de
    Kabahat samur kürk olsa, kimse üzerine almaz
    Kabul olunmayacak duaya amin denilmez
    Kadı ekmeğini karınca yemez
    Kadı kızında bile kusur bulunur
    Kalp kalbe karşıdır
    Kalpten kalbe yol vardır
    Kara haber tez duyulur
    Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yere kucaklamış
    Kârını bilmeyen kasap, elinde kalır masat
    Kaş İle göz, gerisi söz
    Kaynayan kazan kapak tutmaz
    Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez
    Kazma kuyunu, kazarlar kuyunu
    Kediye ciğer emanet edilmez
    Komşu komşuya bakar canını ateşe yakar
#18.04.2006 00:52 0 0 0
  • BİR KÜLTÜRDÜR ERZURUM-5
    BİLMECELERİ

    Erzurum'da bilmeceye "mesel" denir. Eskiden uzun kış gecelerinde kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yerlerde toplanır, eğlenir, birbirlerine hikaye anlatır, mesel sorar, yüzük oyunu oynarlardı. Erkekler veya bayanlar arasında "herfene" düzenlendiği de olurdu. Herfene yapıldığı gün; her ev kendisine verilen yemeği yapar, akşam üzeri toplantı yerine gidilirdi. Yemekler yenir, çaylar-kahveler içilir, daha sonra buğdaydan yapılan kavurga gibi yiyecekler ortaya çıkartılırdı.

    Herfene sonunda yapılan eğlencelerden en çok ilgi çekenlerin başında yörede "mesel" denilen bilmecelerin sorulması gelirdi. Bilmece sorulmasının bir usulü vardı. Bilmeceyi soran karşısındakine "bil bakalım" dedikten sonra bir düşünme ve çözme zamanı bırakırdı. Cevap vermekte güçlük çeken, birtakım ip uçlan İster, Bunun için karşı sorular yöneltirdi. "Canlı mı, cansız mı?" "Yenilir mi, içilir mi?" gibi sorulara karşılık bilmececi "yenilir" veya "İçilir" diye açıklamalarda bulunurdu.

    Bu açıklamalarla çözüme gidilmezse "satın alınır mı. alınmaz mı?", "canlı mı, cansız mı?" gibi farklı sorular sorulabilirdi.

    Bazen de topluluk iki gruba ayrılarak karşılıklı sorular sorar, cevap beklerler. Bu durumda yenilen taraf, yenen tarafa ziyafet vermek zorunda kalırdı.

    Sayıları oldukça kabarık olan Erzurum bilmecelerinin bir bölümünü veriyoruz:

    Ak tavuk suya dalar (Pirinç)

    Geldi bişe konak oldu (Çadır)

    Ateşi yakar, pekmezi akar (Çıra)

    Atlayarak yürür, patlayarak ölür (Pire)

    Atlı kantar, et tartar (Küpe)

    Beti giderim o gider (Gölge)

    Bir küçücük mil taşı dolanır dağı taşı (Göz)

    Bir yerinden girilir, üç yerinden çıkılır (Gömlek)

    Biz biz idik, Otuziki kız idik, Ezildik, büzüldük Bir duvara dizildik (Dişlerimiz)

    Canlı gider, cansız kovalar (Araba)

    Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin iane (Nar)

    Çarşıdan alınmaz, mendile konulmaz, tadına doyulmaz (Uyku)

    Çıngıllı hamam Kurnası tamam Bir gelin aldım Babası imam (Saat)

    Dalda durur, elde durmaz (Kuş)

    Dam üstünde kalaylı tas (Ay)

    Derisi var, kanı yok (Körük)

    Elde yapılır, ette asılır (Küpe)

    Ey melez melez Tandır başına gelemez Gelse geri dönmez, Kayadır, taştır, Bunu bilmeyenin Avradı boş olur (Elmas)

    Gece gider üşümez, Gündüz gider üşenmez, Beline kuşak kuşanmaz (Nehir)

    Her eve anahtarsız girer (Rüzgar)

    Hey ne idim ne idim, Samur kürklü bey idim, Felek bent şaşırttı, Kızgın küle düşürdü (Kestane)


    İçi ateş. dışı taş biri kuru, biri yaş (Dünya)

    İki arkadaş birbirini kovalar (Gece-Gündüz)

    İki merek, bir direk (Burun)


    Kara kaşık, duvara yapışık (Kırlangıç)

    Karanlık kapının kurdu, Vurdu kapıyı kırdı, Biri içeri girdi İkisi kapıda durdu (Hırsız)

    Küçük mezar Dünyayı gezer (Ayakkabı)


    Mavi atlas İğne batmaz makas kesmez terzi biçmez (Gökyüzü)

    Min min minare, Dibi daire, Yüzbin çiçek Bir lale (Ay, gök, yıldızlar)

    Ninenin etekleri, Süpürür sokakları Onay yatar İki ay Kalkar Feneri yakar (Ateş Böceği)


    O odanın içinde Oda onun içinde (Ayna)

    Üstü çayır biçerem Altı göze içerem (Koyun)
#18.04.2006 00:57 0 0 0