Roma istilasından önce, bugün Erzurum’un bulunduğu yerde değişik dönemlerde Karin, Karna, Garin, Karndi ve Kalhak isimli bir şehir bulunduğu tarihi kaynaklara dayanılarak tespit edilmiştir.
M.Ö. 408-450 yıllarında yaşamış olan Bizans İmparatoru ll. Teodosinus doğudan gelen İranlı’ların saldırılarına karşı koymak amacıyla bu bölgedeki Erzen şehrinin güney batısında, yeni bir kale ile çevrilmiş bir şehir kurdurdu. Kale o devirde Bizans İmparatorluğunun doğu bölgeleri komutanı olan Antonyus tarafından yaptırılmış ve şehire imparatorun adını izafeten Teodosipolos denilmiştir.
Kültürü
ERZURUM KALESİ:
İlk inşâ tarihi kesin olarak bilinmeyen Erzurum Kalesi’nin M.S. 5.yüzyılın ilk yarısında Bizanslar tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Tarih boyunca Asurlular, Sasaniler, Persler, Araplar, Romalılar ve Bizanslılar arasında sık sık el değiştiren Erzurum Kalesi, 11. yüzyılda Türklerin eline geçmiştir. İç Kale’de Erzurum’daki ilk Türk-İslâm eserlerinden Saltuk Oğulları dönemine ait Kale Mescidi ve Tepsi Minare bulunmaktadır.
Erzurum Kalesi bulunduğu tepenin üzerinde bir iç kale ile, bunu çevreleyen dış kaleden meydana gelmiştir. Bugün iç kale sağlam kalmış olmasına rağmen, şehri çevreleyen dış kale surlarından hiç bir eser kalmamıştır. Surların dört kapı ile dışa açıldıkları, bugün yerlerinde bulunmayan bu kapıların Tebriz Kapı, Erzincan Kapı, Gürcü Kapı ve Harput Kapısı adlarını taşıdıkları bilinmektedir. Günümüze ulaşan iç kalenin duvar kalınlıkları 2-2,5 m. arasında değişmekte olup, halen sekiz burcu ayakta durmaktadır.
TEPSİ MİNARE (SAAT KULESİ):
Erzurum Kalesi’nin içinde bulunan Tepsi Minare’ye Saat Kulesi de denilmektedir. Yer yer tahrip olan şerefe gövdesindeki kitabesine göre Saltuklu Emirlerinden Muzaffer Gazi bin Ebü’l Kasım tarafından 12. yüzyılın ilk yarısında yaptırılmıştır.
Minare, sur duvarları hizasına kadar renkli kesme taşlarla örülü kaide üzerinde, tuğla örülü gövdeye sahiptir. Silindirik gövde, aşağıdan yukarıya doğru daralarak yükselir. Şerefeden yukarısı yıkılmıştır. Bu bölüm 1841 ve 1880 yıllarında Avrupaî tarzda ahşap malzeme ile yenilenmiş ve içine saat yerleştirilmiştir. Tepsi Minare, Karahanlı ve Büyük Selçuklu döneminde inşâ edilen minarelerin geleneğini Anadolu’da sürdüren en eski minarelerden biridir. Kule, Kale Mescidi’nin minaresi, aynı zamanda gözetleme kulesi olarak da kullanılmıştır.
KALE MESCİDİ:
İç Kale içerisinde kalenin güney sur duvarlarına bitişik yerdedir. Dikdörtgen planlı mescidin iç düzenlemesi mihraba paralel iki sahındır. Girişte çapraz tonoz, mihrap önünde ise mukarnaslı kasnaklara oturan kubbe ile örtülüdür. Her iki örtünün doğu ve batısı beşik tonozlarla genişletilmiştir. Mihrabı, yarı dairesel planlı burcun içerisine yerleştirilmiş, yalın bir bezemeye sahiptir.
Düzgün kesme taşla inşâ edilen mescidin kubbeli bölümü dıştan yüksek kasnaklı ve külâhlı bir örtüyle kapatılmıştır. 12.yüzyılın ilk yarısında Saltuklular tarafından yaptırılmıştır.
MEDRESELER
ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE:
Erzurum’un sembolü haline gelen Çifte Minareli Medrese’nin kitâbesi olmadığından, yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın kızı Hundi Hatun veya İlhanlı hanedanlarından Padişah Hatun tarafından yaptırılmış olabileceği düşüncesi ile adına Hatuniye Medresesi de denilmektedir. Genellikle 13. yüzyılın sonlarında yaptırıldığı kabul edilmektedir. Osmanlı Padişahlarından 4.Murat’ın emri ile bir süre “Tophane” olarak, daha sonra da “Kışla” olarak kullanılmıştır. 1942-1967 yılları arasında Erzurum Müzesi olarak kullanılan medrese, günümüzde çay bahçesi ve resim sergi salonu olarak kullanılmaktadır. Medrese yaklaşık 35x46 m. boyutlarındadır. İki katlı, dört eyvanlı ve açık avlulu medreseler grubundandır.
Zemin katta ondokuz, birinci katta ise onsekiz oda bulunmaktadır. Avlu 26x10 m. ölçülerinde dört yönden revaklarla çevrili olup, girişin batısındaki kare mekânın vaktiyle mescid olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Zemin katın revakları kalın sütunlar üzerine oturmaktadır. Sütunların çoğu silindirik, dördü sekizgen gövdeye sahiptir. Odalar beşik tonozla örtülüdür.
Medrese’nin bezemesinde kullanılan geometrik motifler, Selçuklu taş süslemesindeki örneklerdir. Bezemenin ağırlık unsuru bitkisel öğelerdir. Palmet ve rumi motiflerin en çok kullanılanıdır ve her ikisi de birbiri ile uyum içindedir.
Çifte Minareli Medrese’nin en önemli yanlarından biri hiç şüphesiz figürlü süslemesidir. Taç kapı taşıntısının her yüzünde süslemelerle kuşatılmış, dört adet pano bulunmaktadır. Panoda palmiye (hayat ağacı), iki başlı kartal ve altta iki ejder figürü yer alır. Güney eyvanın dış duvarlarına bitişik inşâ edilen iki katlı kümbetin gövdesi oniki köşelidir. Kümbetin üstü dıştan külah, içten kubbe ile örtülüdür. Saçağı, süsleme şeritler ve silmelerle bezenmiştir. Dört kollu bir düzenlemeye sahip, cenâzelik kısmı çapraz tonozla örtülüdür. Kümbetin iç malzemesi mermerdir. Süslemeleri Medrese’nin aksine oymadır ve bitkisel öğelerden oluşmaktadır.
YAKUTİYE MEDRESESİ:
Cumhuriyet Caddesi üzerinde Lala Mustafa Paşa Câmii’nin batısında bulunmaktadır. İlhanlı hükümdarı Sultan Olcaytu zamanında Gazan Han ve Bolugan Hatun adına, Cemaleddin Hoca Yakut Gazani tarafından 1310 yılında yaptırılmıştır.
Anadolu’daki kapalı avlulu medreselerin son örneklerinden biri olan yapı, cepheden dışa taşan taç kapısı ile Çifte Minareli olarak planlanmıştır. Ancak, minareler Çifte Minareli Medrese’de olduğu gibi taç kapı üzerinde değil köşelere yerleştirilmiştir. Ön yüzde geniş kuşaklar halinde mukarnas bitki ve geometrik motifler yer almaktadır. Taç kapının yan yüzlerindeki silme kemerle çevrili nişler içinde sembolik Pars ve Kartal motifleri bulunmaktadır. Ajurlu bir küreden çıkan hurma yaprakları şeklindeki hayat ağacının altında iki pars üzerindeki kartal figürlerinin Orta Asya Türk inancıyla ilgili ifadeleri yansıttıkları görülür. Köşelerde yer alan kalın gövdeli minarelerden biri çok önceden yıkılmış veya hiç yapılmamış, kaidesinin üzeri konik bir külahla kapatılmıştır. Diğerinin ise üst bölümü mevcut değildir.
Dört eyvanlı iç mekânda bulunan dikdörtgen avlunun orta bölümü mukarnaslı bir kubbe ile, diğer kısımlar ise sivri kemerli beşik tonozlarla örtülüdür.
Anadolu’daki kapalı avlulu medreselerin en büyüğü olan Yakutiye Medresesi plan düzeni, dengeli mimarisi ve iri motifli süslemeleri ile Erzurum’un en gösterişli yapılarından biridir. Günümüzde Türk-İslâm Eserleri ve Etnoğrafya Müzesi olarak kullanılmaktadır.
AHMEDİYE MEDRESESİ:
Murat Paşa Mahallesinde, Murat Paşa Câmii;nin doğusunda bulunmaktadır. Günümüzde câmi olarak kullanılan medrese 1314 yılında Ali oğlu Ahmet tarafından Darül Hadis (Hadis Okulu) olarak yaptırılmıştır.
Kapalı avlulu medreseler grubuna giren yapı küçük ölçüde planlanmıştır. Dikdörtgen şekilli avlunun üzeri tonozla örtülüdür. Süsleme açısından sade olan medrese Selçuklu Medreseleri tarzında inşâ edilmiştir.
KURŞUNLU (FEVZİYE) MEDRESESİ:
Mirza Mehmet Mahallesi’nde aynı adla anılan Kurşunlu Câmii’nin bitişiğinde bulunan medrese Erzurumlu Şeyhülislâm Feyzullah Efendi tarafından 1700 yılında câmi ile birlikte yaptırılmıştır. Medresenin onüç öğrenci odası bulunmakta olup, odaların üzeri beşik tonozlarla örtülüdür.
ŞEYHLER MEDRESESİ:
Şeyhler Mahallesi’nde aynı adla anılan Şeyhler Câmii’nin batısında bulunan medrese Müftü Mustafa Efendi tarafından 1760 yılında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı bir avlu etrafında onbir öğrenci odası bulunmakta olup, odaların üzeri beşik tonozlarla örtülüdür.
Anadolu Selçuklu Mezar yapılarının temsilcilerinden üç tanesi bir arada Erzurum’da bulunmaktadır. Kümbetler iki kısımdan oluşmakta olup, alt kısım cenazelik dediğimiz mezar odası, gövde hacminin oluşturduğu üst kısım ise mescid olarak kullanılmaktadır.
A.Emir Saltuk Kümbeti: Üç Kümbetlerin en büyüğüdür. Kesin tarihi bilinmeyen kümbetin 12. yüzyılda Saltuklu Hükümdarı İzzeddin Saltuk adına yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Sekizgen planlı olup, üçgen alınlıklarla biten gövdenin devamı şeklindeki silindirik kasnağı ve kubbemsi külahı ile kendine has bir mimari yapıya sahiptir. Kasnak kısmındaki nişlerin tepeliklerinde çeşitli figürlü bezemeler vardır. Sağlam ve kaliteli taş işçiliği, farklı mimari elemanları ve süslemeleri ile Anadolu’nun en eski anıtsal mezar yapılarından biridir.
B-2. Kümbet: Emir Saltuk Kümbeti’nin güneydoğusunda bulunan silindirik gövdeli kümbet 14.yüzyıla tarihlenmektedir. İçten kubbe dıştan konik külahla örtülü kümbet basit süs unsurları ile bezenmiştir.
C-3. Kümbet: Köşeleri pahlı, yüksek bir kare kaideye oturan kümbet içten kubbe dıştan konik külah ile örtülü olup, oniki köşeli bir gövdeye sahiptir. Cenazelik kısmı olan kümbet 14.yüzyıla tarihlenmektedir.
Üç kümbetlerin yanında bir de kare planlı iki katlı bir kümbet bulunmaktadır. Gösterdiği mimari özelliklerinden dolayı 14.yüzyılda yaptırıldığı tahmin edilmektedir.
GÜMÜŞLÜ KÜMBET:
Kars Kapı semtindedir. Kitâbesi bulunmayan kümbetin 14. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Kare şeklinde mumyalık, onikigen gövde ve konik külahlı kümbet sade bir görünüme sahiptir.
KARANLIK KÜMBET:
Derviş Ağa Câmii’nin karşısında bulunan kümbet 1309 yılında Sadrettin Türk Beğ tarafından yaptırılmıştır. Pencere ve mihrap nişleri mukarnaslıdır. Kümbet içten kubbe, dıştan konik külah ile örtülüdür.
CİMCİME SULTAN KÜMBETİ:
Cumhuriyet Caddesi üzerindedir. Bu kümbet de silindirik gövdeli ve konik külahlıdır. Muhtelemen 14.yüzyılın başlarında yapılmıştır.
RABİA HATUN KÜMBETİ:
Hasani Basri Mahallesi’nde bulunmaktadır. Mimari özelliklerine göre 14.yüzyılın başlarında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Dıştan onikigen, içten silindirik planlı yapı kadın erenlerden Rabia Hatun’a atfedilmektedir.
HABİB BABA TÜRBESİ:
Ali Paşa Mahallesi’ndedir. Diğer bir adı da Timurtaş Baba olan Habib Baba Türbesini Erzurum’daki askeri komutanlardan Müşir Kemal Paşa 1844 yılında yaptırmıştır. Timurtaş Baba için yaptırılan türbeye dört yıl sonra vefat eden Habib Baba defnedilmiştir. Türbe, mescid ve mezarların yer aldığı iki bölümden oluşmaktadır.
ERZURUM TABYALARI
Erzurum’un bir ulaşım ve ticaret merkezi olarak taşıdığı değer tarih boyunca bu şehri askeri hedef durumuna getirmiş ve savunma ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.
M.S.415 yılında Romalılar tarafından yapıldığı bilinen Erzurum Kalesi; Bizans, İran, Arap ve Türk Devletleri arasında el değiştirdikten sonra, 1514 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Harp silah ve araçlarındaki gelişmelere, maruz kalınan tehdide paralel olarak, 1821 yılından itibaren Erzurum’u savunmak üzere Tabyalar inşâ edilmeye başlanmıştır.
1821 yılında, bugün şehrin içerisinde kalmış olan Hasan Basri Toprak Tabyası, Erzurum’u çevreleyen üç kuşak halinde tahkimli savunma mevzilerini oluşturan 20 tabyanın ilki olarak yapılmıştır.
Erzurum Valisi Zarif Mustafa Paşa döneminde Topdağı üzerinde Mecidiye Tabya ile Sütnişan Tabya, şehrin güneyinde Büyükkiremitlik Tabya ve bunlar arasında bazı tahkimli mevziler inşâ edilmiştir.
Kırım Harbi sonrasında, Sultan Abdülaziz’in direktifi ile Fosfor Mustafa Paşa başkanlığında teşkil edilen bir komisyon tarafından, Aziziye Tabya ve Küçükkiremitlik Tabya ile bazı iskân ve depolama tesislerinin yapılması planlanmıştır. 1867 yılında başlayan inşaat beş yılda tamamlanmıştır.
Bu inşaat sırasında, Gümüşlü Kümbet (Susuzharmanlar) düzlüğünde yapılmasına ihtiyaç duyulan Tabya 3000 Erzurumlu gönüllünün ücretsiz çalışmasıyla iki yılda bitirilmiş ve Ahali Tabya olarak isimlendirilmiştir.
1877-78 Osmanlı-Rus Harbinde, yapılan hazırlıkların semeresi alınmış ve Rus kuvvetlerinin taarruz azmi Aziziye Tabya’da kırılmıştır.
1880’li yıllarda, Şahap Paşa başkanlığında bir heyet tarafından Erzurum’a doğudan ulaşan yaklaşma istikametlerini kapatacak şekilde yeniden ele alınan tabyalar sistemi, altı grup halinde planlanan 15 yeni tabyanın inşasıyla 1896 yılında tamamlanmıştır.
19.Yüzyılın sonlarında yapılan bu tabyalar; Dumlu kuzeyinde Gürcü Boğazı ile Kireçli Geçidi çıkışlarını kontrol eden Tafta ve Karagöbek Tabyaları,
Kösemehmet Geçidi ve Toy Geçidi ile Hamamdere Boğazı’nı kontrol eden Çobandede ve Dolangez Tabyaları,
Hamamdere Boğazı ve Toparlak Geçidi ile Pasinler Ovası’nı kontrol eden Uzunahmet Tabya ile güneyindeki Küçük ve Büyük Höyük Tabyaları,
Toparlak Geçidi’ni kontrol eden Ağzıaçık ve güneyindeki Toparlak Tabya ile geçidin çıkışındaki Gez Tabya,
Deveboynu Geçidi’ni kontrol eden Sivişli Tabya,
Palandöken geçidini kontrol eden Büyük ve Küçük Palandöken Tabyaları,
Erzurum çevresinde üç kuşak tahkimli savunma mevzi oluşturan ve hakim arazi kesimleri üzerinde inşâ edilmiş olan Tabyalar; 19.yüzyıldaki imkânlarla, tamamen Türk subay ve mühendisleri tarafından planlanmış ve gerçekleştirilmiştir.
Tabyalar, etrafındaki araziye karşı ateş imkânı sağlaması yanında, cephanelik, dehliz halinde koğuşlar, erzak depoları gibi bütün askeri ihtiyaçları karşılayabilmektedir.
Her biri bölgenin ağır kış şartlarında bile iki bölük ile iki tabur arasında kuvvetin barınmasına müsait olan tabyalar, gömme ve yarı gömme olarak inşâ edilmiştir.
Tabyaların çoğunluğu yarı çapı 45-90 m. arasında yarım ve tam daire şeklinde toprak yığını görünümündedir.
İki coğrafi bölgede toprakları buluna Erzurum İlinin arazi büyüklüğü, yaklaşık 25.066 km² kadar tutar. Bu toprakların kuzey kesimi yani İspir, Narman, Oltu, Olur, Pazaryolu, Tortum ve Uzundere İlçelerinin toprakları, Karadeniz Bölgesinin Doğu Karadeniz sınırları içinde kalmaktadır. Ancak bu kesim, İl topraklarının yaklaşık % 30' luk bir payını oluşturur. Geriye kalan % 70 gibi önemli bir pay, Doğu Anadolu Bölgesi dahilinde yer alır. İl, arazi büyüklüğü bakımından, sırayla Konya, Sivas ve Ankara İllerinden sonra, Türkiye' nin 4. büyük ili konumundadır.
YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ:
Erzurum İli, genel olarak yüksek arazilerden oluşur. Örneğin platoların deniz düzeyine göre yükseklikleri 2000 m' yi bulur, bunların üstünde yer alan dağların yükseklikleri ise, 3000 m. ve daha yüksektir. Platolar ve dağlar arasında, yükseklikleri yaklaşık 1500 ila 1800 metrelere ulaşan depresyon ovalarıyla oluklar yerleşmiştir. Karasu-Aras Dağlarının bazı dağ kütleleri, Erzurum İli arazisini güneyde engebelendirmiştir. Bunların en önemlileri, Erzurum kenti ve Erzurum ovası (825 Km²) güneyinde yer almakta olan Palandöken Dağları (Büyük Ejder 3176 m.) ve Pasinler Ovası (540 km²) güneyinde yer alan Şahveled Dağları (Çakmak Dağı 3063 m.) olup, Bingöl Dağlarının kuzey yarısı da yine Erzurum İli sınırları içinde kalmaktadır.
İl topraklarını kuzeyden engebelendirmiş olan dağlarsa, Kuzey Anadolu Dağlarının ikinci sırasına bağlı yükseltilerdir. Bunların başlıcaları, İspir ve Erzurum arasında yer alan Mescit Dağları (en yüksek nokta 3239 m.), onların doğusundaki Kargapazarı Dağları (Dumlu Dağı 3169 m.) ve bir kısmı Kars ili sınırları içinde kalan Allahuekber dağlarıdır. Söz konusu edilen bu kuzey ve güneydeki dağların arasına, iki önemli depresyon ovası yerleşmiştir. Bunlar Erzurum Kentinin de kenarında kurulmuş olduğu Erzurum ovası ve Hasankale ovası olup, her iki ovayı birbirinden, 2030 m. yükseklikteki Deveboynu beli ayırır. Bunlardan Erzurum ovasının en alçak kesimi 1850 m, Hasankale ovasınınki ise, 1650 m. kadardır. Aslında bunlar birer ova özelliği gösterirler.
İKLİM ÖZELLİKLERİ:
İl arazisinin büyük çoğunluğunda, karasal iklim özellikleri egemendir. Kışlar uzun ve sert, yazlar kısa ve sıcak geçer. İl topraklarının kuzey kesimlerinde, yüksekliği yaklaşık 1000 ila 1500 metrelere inen vadi içleriyle çukur sahalarda iklim, büyük ölçüde sertliğini yitirir. Erzurum il merkezindeki meteoroloji istasyonunda 1929' dan bu yana gözlem yapılmaktadır. Yaklaşık 70 yılı bulan gözlem sonuçlarına göre, ilde en soğuk ay ortalaması, -8.6 C, en sıcak ay ortalaması 19.6 C, en düşük sıcaklık -35 C ve en yüksek sıcaklık ise, 35 C olarak ölçülmüştür. Yıllık yağış tutarı 453 mmm. kadardır. En az yağış kış devresinde düşer. Bu devrenin yağışları kar biçiminde olup, kar yağışlı gün sayısı 50 ve kar örtüsünün yerde kalış süresi ise 114 gün kadardır. En yağışlı devre ilkbahar ve yaz mevsimleridir.
DOĞAL BİTKİ ÖRTÜSÜ:
İl arazisinde egemen doğal bitki örtüsü, step formasyonudur. Orman örtüsü, pek yaygın değildir. Bu örtünün alt sınırı, 1900-2000 metrelerde başlamakta ve üst sınır, 2400 metrelerde son bulmaktadır. Başlıca orman örtüsü alanları, Oltu, Olur ve Şenkaya ilçelerindeki sarıçam ve meşe ormanlarıyla, Erzincan-Aşkale sınırlarında rastlanan meşe ormanlarıdır. İl arazisinin % 60' tan biraz fazlası steplerle kaplıdır. Bu doğal bitki örtüsü, yer yer keven topluluklarıyla verimsiz hale gelse de, geniş alanlarda mera hayvancılığına uygun verimli çayırlıklar durumundadır.
AKARSULAR:
İl topraklarının doğu yarısı, Hazarakaçlama Havzası içinde kalır. Bu kesimin sularını, Aras Irmağı toplar. Batı kesimi ise, Basra Körfezi akaçlama alanında, kuzey kesimi de Karadeniz akaçlama havzasında kalır. Batı kesimi sularını Karasu, kuzey kesimininkini ise, Tortum ve Oltu çaylarının birleşmesiyle oluşan Çoruh ırmağı toplar.
GÖLLER:
İlde doğal göller azdır. Yapay göller ise, yeni yeni oluşmaktadır. İlin en önemli doğal gölü, Tortum çayı üzerinde oluşmuş, bir heyelan-sed gölü olan, Tortum gölüdür. Aslında bu göl, yönetim olarak, 1997' de ilçe merkezi yapılan Uzundere ilçesi yönetim sınırları içinde kalır. Alanı yaklaşık 8 km² kadar olan bu göl, kuzey batıda yer alan Kemerli dağından heyelan yoluyla kayan kütlelerin, Tortum çayının yatağını tıkaması yoluyla oluşmuştur. Bu nedenle çayın eski yatağı değişmiş ve önünde yüksekliği 48 metreyi bulan ünlü doğa harikası Tortum (Uzundere) Çağlayanı oluşmuştur. Gölün suları, 1963 yılında faaliyete geçen ve 1 km kadar kuzeydeki alçak bir boğazda kurulmuş olan Tortum santralını çalıştırmaktadır. Fazla sular ise, serbest akışa bırakılarak, Tortum çağlayanını oluşturmaktadır. Yapay göller arasında Serçeme çayı üzerinde yer alan Kuzgun barajı (10.3 km²), Lezgi suyu üzerindeki Palandöken Göleti (22 km²), Aras ırmağı üzerinde Söylemez barajı (14.2 km²) başlıcaları olarak burada hatırlanabilirler.
NÜFUS:
Erzurum, arazi büyüklüğüne koşut bir nüfus barındırmaz. Gerçi 1927' de 270.400 dolayında olan il nüfusu, 2000 yılı itibariyle, 942.300' e ulaşmıştı. Demekki, 73 yıllık teorik artış, 3.5 katı dolayında gerçekleşmişti. Ancak, bu süre içinde Türkiye nüfusunun beş kat dolayında arttığı hatırlanırsa, il nüfusunun yavaş artmakta olduğu anlaşılır. Bu durum ilin nüfus yoğunluklarına da yansımıştır. Örneğin, 1927' de km² başına 10.8 kişi düşerken (Türkiye 16.7), 2000 yılında bu yoğunluk 37.6' ya çıkabilmişti (Türkiye 79.8 idi). İl nüfusunun az oluşu, nüfus artış hızının düşük olmasıyla ilgili değildir. Aksine, gerek ilde ve gerekse Doğu Anadolu' da doğal nüfus artış hızı, Türkiye ortalamasının (2000' de % 1.5) çok üstündedir (1950' de % 3, 2000' de % 2.6 kadardı). Artışın çok yavaş cereyan etmesinde esas rolü, ilden göçler oynamaktadır. Gerçekten de, 1950-2000 devresinde ilden ayrılarak başka ilde oturan nüfus, yaklaşık 490.000' i bulmuştu. İl dahilinde en büyük kent, Erzurum' dur. Kentin nüfusu, 1927' de 30.800 iken, ilk kez 1965' de 100.000' i aşmıştı (105.300 kadar). Giderek büyüyen nüfus, 1980' de 200.7 bin, 1997'de 298.7 bin ve 2000' de ise 367.000 dolayına yükselmişti.
İlin toplam yüzölçümü 2.506.600 ha olup, bunun 1.548.379 ha Mera alanı, 74.141 ha Çayır alanı, 221.525 ha Orman-Koru -Fundalık alan, 22.887 ha Yerleşim alanı, 460.252 ha Tarıma Elverişli alan ve 179.416 ha Tarıma Elverişsiz araziler olarak dağılım göstermektedir.
Erzurum'da mera alanının oranı yüksek (%61.8), orman alanlarının oranı ise düşüktür (%8.8). Türkiye genelinde ise mera alanlarının oranı ile orman alanlarının oranı birbirine eşit olup %26 dır. Erzurum ilinde çayır mera alanlarının fazlalığı hayvancılık için bir potansiyel olmakta, ancak orman alanlarının azlığı yağış için kısıt teşkil etmekte ve erozyona neden olmaktadır.
YÜZÖLÇÜMÜ
2.506.600
ARAZİNİN DAĞILIMI ; ALAN %
1-Tarım arazisi (İşlenen) 460.252 18.4
2-Çayır-Mer'a arazileri 1.622.520 64.7
3- Orman arazisi 221.525 8.8
4-Tarım dışı ve Yerleşim alanı 202.303 8.1
GENEL TOPLAM 2.506.600 100
ARAZİ KULLANIM DURUMU VE İŞLETMELER
Ülkemiz genelinde olduğu gibi Erzurum ilinde de tarımsal işletmeler küçük ve çok parçalı yapıdadır. İlde 53673 adet tarım işletmesi mevcuttur. Bu işletmelerin tamamı aile işletmesi özelliğindedir. İl de tarım işletmeleri genellikle bitkisel ve hayvansal üretimi birlikte yapmakta ve bu işletmelerin oranı da %87 'yi (46917) bulmaktadır. Bu işletmeleri sırasıyla %11'i (5889) yalnızca bitkisel üretim yapan işletmeler ve %2'si de (866) yalnızca hayvansal üretim yapan işletmelerden oluşmaktadır.
İlimizde işletmelerin sahip olduğu arazi miktarları büyüdükçe işletme sayıları azalmaktadır. İlimizde işletmelerin yoğunlaştığı arazi büyüklüğü 20- 49 dekar ile 50-99 dekar arasındadır. limizde 53.673 adet işletme mevcut olup, yalnız kendi arazilerini işleyen işletme sayısı 72 adettir. Bu şekilde işlenen arazi 1246 da. dır. 5480 adet işletme ise başkasına ait 494059 da' lık araziyi işletmektedir.
2001 genel tarım sayımı hane halkı araştırma sonuçlarına göre Erzurum ilinde 3.676.763 da arazi 173.590 adet parça sayısından oluşmaktadır. Türkiye genelinde olduğu gibi Erzurum ilindeki tarım işletmeleri, hızlı nüfus artışı ve artan nüfusun tarım dışı sektörde istihdam edilmesi zorunluluğuna karşılık, bu sektörlerde iş gücü talebinin nüfus artışına uygun düzeyde artırılamaması; tarımın gelişim hızının nüfus artışını karşılamada yetersiz kalması ve miras yoluyla arazilerin bölünmesi gibi nedenlerle giderek küçülmüştür.
HAYVANCILIK VE HAYVANSAL ÜRÜN ÜRETİMİ:
Hayvansal üretimin yapıldığı işletmelerde; örneğin yetiştirme ve besi faaliyetlerinde başarıya ulaşılsa dahi, pazarlamada ortaya çıkan problemler çözülmedikçe, üretim ve kaliteyi yükseltmek çoğu zaman güç ve bazen de imkânsızdır. Hayvansal ürünlerin pazarlanması, ürünlerin hammaddeden mamul halini alıp, tüketim aşamasına geçme anına kadar devam eder. Bu bakımdan pazarlama, hayvansal ürünlerin imalat safhalarını da kapsamaktadır.
Erzurum'da büyük ölçüde öz tüketime yönelik olarak üretilen hububatın yanında ağırlıklı iktisadi faaliyet hayvancılıktır. Erzurum'da et üretimi ilin hayvancılık potansiyelini göstermekten uzaktır. Zira Türkiye'nin çeşitli yörelerinden işletmeci ve tacirler ihtiyaçları için Erzurum kaynağına başvurmaktadır. Erzurum hayvan varlığı bakımından Türkiye'nin 1. büyük ilidir.
Erzurum'da hayvan besiciliği özellikle kurban bayramında İzmir, İstanbul, Ankara, Trabzon, Rize, vb. İllerde satılmak üzere yapılmaktadır. Besicilik için hayvanlar çiftçilerden veya hayvan pazarından temin edilmektedir. Erzurum merkezde bir canlı hayvan borsası mevcut olup gösterilen ilginin yetersizliğinden az sayıda hayvan alım-satım işlemi yapılmaktadır. Oltu, Tortum, Tekman, Horasan ve Merkez ilçelerinde canlı hayvan pazarları mevcuttur. Bu pazarlardan il dışına canlı hayvan olarak gitmektedir.
Ayrıca Erzurum'da mevcut olan 3 adet pastırma sucuk imalathanelerinde doğrudan çiftçiden ve besi işletmelerinden alınarak kesilen hayvanların etleri kullanılmaktadır. Ayrıca kasaplarda direk olarak çiftçiden aldığı hayvanı keserek pazarlamaktadır.
Hayvan varlığı Türkiye büyükbaş hayvan varlığının % 5,4 ünü, küçükbaş hayvan varlığının ise % 2,80'ne sahip Erzurum ilinin Türkiye et üretimi içindeki payı sahip olduğu hayvan varlığının yanında çok düşük seviye de olup, grafik 11' de görüldüğü gibi % 1,5 'ler seviyesindedir. Aynı şekilde ilimizin deri üretimindeki payı da et üretiminde olduğu gibi % 1,1 seviyesindedir. Görüldüğü gibi, hayvancılık alanında dikkate değer bir noktada, hayvan varlıklarıyla elde edilen et ve deri üretimi arasındaki uyumsuzluktur. Bunun en önemli sebebi, büyük ve küçükbaş hayvanın kesiminin bir kısmının il dışında yapılması ayrıca kurbanlık olarak il dışına sevk edilmesidir. Bu alanda kaçak kesim yapılması da söz konusu olabilir.
BÜYÜKBAş
SIĞIR KÜLTÜR
16.366
3%
K.MELEZ
193.098
36%
YERLİ
329.188
61%
SIĞIR TOPLAMI
538.652
MANDA
1.504
BÜYÜKBAŞ TOPLAMI
540.156
KÜÇÜKBAŞ
KOYUN
809.800
KIL KEÇİSİ
85.346
KÜÇÜKBAŞ TOPLAMI
895.146
TEK TIRNAKLI
AT
9.671
EŞEK
7.684
KATIR
1.210
TEK TIRNAKLI TOPLAMI
18.565
KÜÇÜK EVCİL
TAVUK
445.970
HİNDİ
54.210
ÖRDEK
58.500
KAZ
37.960
KÜÇÜK EVCİL TOPLAMI
596.640
ARICILIK
ARI KOVANI
87.229
İlde Entegre Et Tesislerinin yeterli olmasına rağmen, dericilikle uğraşan işletmelerin bulunmayışı dikkat çekmektedir. 2001 yılı verilerine göre; ildeki mevcut 9 işletmede büyükbaş hayvan kesim kapasitesi 1221 adet/ gün olup % 9 kapasite ile (üretim 119 adet/gün), küçükbaş hayvan kesim kapasitesi 8755 adet/ gün olup % 3,5 kapasite ile (üretim 310 adet/gün) ve pastırma-sucuk-kavurma İmalathanesi, kurulu kapasiteleri 6892 ton/yıl olup bu kapasitenin ancak % 2'si (üretim 143 ton/yıl) kullanılmaktadır. Canlı hayvanların yem ihtiyacı genellikle ildeki 7 adet yem fabrikasından büyük çoğunluğu karşılanmakta olup, 191 adet yem bayisi bulunmaktadır.
1997-2003 dönemi ortalamasına göre Erzurum İli yılda ortalama olarak yaklaşık 316.894 ton süt üretimi gerçekleştirmiştir. Erzurum süt üretiminin aynı dönemde Türkiye üretimindeki payı yaklaşık %3 civarında olmuştur. İlde bulunan 53 adet süt mamulleri işleme tesisi 2003 yılında ilde üretilen süt miktarının yıllık ortalama olarak sadece %3,4'u satın alınıp işlenmiştir (Tarım İl Müdürlüğü verileri, Erzurum). İlimizdeki üreticiler sütlerini yapılan anketlere göre çok düşük fiyata sattıklarını ifade etmektedirler. Bölgede süt üretiminin küçük işletmeler tarafından gerçekleştirilmesi süt toplama maliyetini artıran en önemli unsurlardan birisi olup, süt üretiminin bahar ve yaz aylarında yoğunlaştığı, buna karşın sonbahar ve kış aylarında süt üretimi durma noktasına gelmektedir. İlde bulunan süt işleme tesisleri ürettikleri süt ürünlerinin büyük miktarını il içinde pazarlamaktadır. Erzurum ilinde süt pazarlamasının geliştirilmesi; işletme ölçeklerinin artmasına, süt üretimindeki mevsimsel farklılıkların azaltılmasına, süt işleme sanayilerinin tüketici eğilimli pazarlama konusunda eğitilmesine ve rekabette ürün farklılaştırma konusunun önemini kavramalarına önemli ölçüde bağlıdır.
Bal Erzurum ilinde kırsal kesimde bir çok hanenin önemli geçim kaynaklarından biridir. Erzurum'un her ilçesinde bal üretimi yapılmaktadır. Ancak Erzurum merkez ve yakın ilçelerinde üretilen bal Erzurum balı olarak isim yapmıştır. Erzurum'da 1992 -1998 yılları arasında üretilen bal Türkiye bal üretiminin yaklaşık % 1,9 unu karşılamaktadır. Ayrıca özellikle Uzundere ilçemiz sınırlarında ağırlıklı olmak üzere 26 adet su ürünleri üretim tesisleri mevcuttur.
TARIMSAL ÜRETİME DAYALI SANAYİ
FAALİYET ALANI
FİRMA SAYISI
Et ve Mamulleri 21
Süt ve Mam. ve Bal Paketleme 56
Şeker ve Şekerli Mamuller 18
Yumurta Paketleme 1
Ekmek ve Çeşitleri 142
Unlu Mamuller 23
Bakliyat 21
Temel petek İmalatı 4
Kahve İmalatı 1
Ambalaj İmalatı 7
Pasta İmalatı 37
Yemek Fabrikası 2
Un Fabrikaları 8
Tuz İmalatı 3
Bitkisel Yağ 2
Baharat 2
Yem Fabrikası 8
İlimizde Tarımsal üretime bağlı olarak kurulmuş sanayi kuruluşlarının başında Erzurum Şeker Fabrikası, Kombinalar, Mandıralar, Yem Fabrikaları ve Un fabrikaları ile Bitiksel yağ fabrikası gelmektedir. İlimizde faaliyet gösteren büyük işletmeler ile birlikte küçük ve orta ölçekli işletme sayıları tabloda verilmiştir.
TARIMSAL ÖRGÜTLENME
İlimiz faaliyet alanında 91 adet Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, 26 adet Sulama Kooperatifi, 1 adet Pancar Ekicileri olmak üzere toplam 118 adet kooperatifimiz mevcuttur.
İLİMİZDE BULUNAN TARIMSAL BİRLİKLER
Erzurum İli Anadolu Esmeri Damızlık Sığır Yetiştiriciler Birliği- 2001
Erzurum İli Arı Yetiştiricileri Birliği -2003
Erzurum Bölgesi Sulama Kooperatifleri Bölge Birliği-1999
Erzurum Bölgesi Hayvancılık Kooperatifleri Bölge Birliği-2004
Palandökende günde toplam 32 bin kişinin kayak yapabileceği, uluslararası yarışmalar hatta kış olimpiyatlarının düzenlenebileceği ve 6 bin kişinin doğrudan istihdam edilebileceği bir kapasiteye sahiptir.
Palandöken, Doğu'nun en popüler kayak merkezi. Hatta Türkiye'nin en iyi ilk üç kayak merkezinden birisidir. Yüksek irtifa, kaliteli kar, uzun kış, Palandöken'de sınırsız kayak keyfi sunuyor. Kayak zamanı kasımdan mayısa kadar tam altı ay sürüyor. Normal kış şartlarında iki ya da üç metre kar kalınlığı var. İkliminden dolayı da bu süre boyunca, kar kalitesi 'toz kar' özelliğini koruyor.
Palandöken Kayak Merkezi'nin 3125 metrelik pisti, Türkiye'nin en yüksek rakımlı pisti. Ayrıca 3125 metreden 2100 metre rakıma, hiç durmadan kayarak inmek mümkün. 27 No'lu pist, sekiz kilometreye varan uzunluğuyla, Türkiye'nin en uzun pistlerinden. Palandöken'de snowboard'cular için de ezilmemiş, doğal pistler var. Bu pistlere teleski ya da telesiyejlerle ulaşılıyor.
Palandöken'in özelliklerinden biri de uçak, otobüs ya da trenden indiğiniz andan itibaren, 20 dakika içinde, pist ve otellere ulaşabiliyorsunuz. Çünkü Palandöken Kayak Merkezi, Erzurum'a sadece 13 kilometre uzaklıkta. Bu yol en sert hava koşullarında bile, her zaman ulaşıma açıktır.
Palandöken de Çeşitli kategorilerde kayak ve snowboard yarışmaları ile kar festivalleri de düzenlenmektedir. Ayrıca dağda 5 yıldızlı otellerin yanısıra kayak evi, günübirlik tesisler ve lokantalar bulunmaktadır. Kayak malzemesi kiralama hizmetleri verilmektedir ayrıca amatör kayakçılar için kayak hocalarından derslerde alınabilmektedir.
2009 Winter Universiade oyunlarına aday olan kentimiz Avusturya' nın Innbursk kentinde yapılan tanıtımdan sonra seçimleri kaybetmiş olmasına rağmen palandöken dağının tüm dünya tarafından tanınmasını sağlamıştır. Erzurum Valisi Celalettin Güvenç in destekleri ile aynı yarışmanın 2011 yılına ait adaylık çalışmalarına başlanmıştır.
Dadaş kelimesi değişik anlam ve şekillerde yorumlanmıştır. Kimine göre; mert, cesur, özü sözü doğru zalimin karşısında, mazlumun yanında olan merhametli, yiğit biridir. Kimilerine göre; erkek kardeş, ağabeyi, cesur, yiğit, tüm erdemleri kendisinde toplamış mükemmel bir insandır. "Aynı zamanda 'numune-yi misal' bir Erzurumludur. Bazılarına göre de. bar tutan, at binen, cirit atan. kabadayı, tığ gibi bir delikanlıdır."
Erzurum, dadaş ve bar bir biriyle yoğrulmuş tek sözcük gibidir. Bu sözcüklerden biri kullanıldığında hemen diğerleri hatıra gelir.
Erzurumlu, sert granite dantel dantel, duygu duygu incelik veren zevk, heyecan, inanç ve benzeri faktörlerin tezgâhında biçimlenerek farkında olmadan 'dadaş' olmuştur.
Dadaşlık, öyle rastgele kazanılmış bir sanat veya meslek değil, bazı müstesna şahsiyetlerde görülen; "efendilik" gibi fıtrî (doğmatik) bir ruh asaletidir. Bu düşünceden baktığımızda tarihî bir misyona sahip olan dadaş, "Zaman zaman serhat boylarının bekçisi, âcizin. yoksulun, kimsesizin hamisi, eli ve sofrası açık mert bir köylü, bir esnaf, camilerimizin imanlı, toksözlü. nur yüzlü vaizi, siyasî hayatın medeni cesaretini nefsinde toplamış cesur bir hatip, yiğit bir kumandan, vazifesini namus bilen bir memur, bir öğretmen ... kendisini ailesine ve çocuklarına vakvetmiş Erzurumlu bir ana veya babadır."
Dadaş, aile içinde ve dışında herkesin saygınlığını kazanmış, her konuda kendine güven duyulan, sofrası eşe - dosta yoksula düşküne açık, İyi bir aile reisidir.
Babuş : Ördek
Bahtavar : Mutlu, mesut bahtiyar
Bayahıt : Demin, biraz önce
Beleş : Bedava, karşılıksız
Belevürt : Tahmin, mukayese
Bıdılanmak : Kendi kendine konuşmak
Bıldır : Geçen güz
Bilibili : Kazları ve ördekleri çağırırken söylenir
Bir oki : Allah'tan ki şu var ki
Bocuzlamak : Küsmek
Böğürme : Hayvanların bağırması
Bunculah : Bu kadar
Cıscıvlak : Çırılçıplak
Cellobello : Ayak takımı, sıradan kimseler
Cencir : Çok çelimsiz, sıska çocuk
Cemre : Cereme, riziko
Cıbıl : Az giyinmiş, çıplak fukara
Cico : En güzel en iyisi
Çıfıt : Kötü kalpli, kuşkulu
Çığız : Oyunbozan
Cırboğa : Yaramaz, huysuz küçük çocuk
Cılh : Bozulmuş yumurta
Cıncıklamak :Çimdikler gibi tırmalamak
Cırbağa : Ufak tefek, küçük
Cırnah : Tırnak
Cıvıh : Sulu
Cincevat : Zeki fakat güvenilmez
Dadah : Çocuk Maması
Dardük : Daracık Elbise
Day Durmak : Bebeğin Ayakta Durabilmesi
Dazlamak : İnce Eleyip Sık Dokumak
Debertmek : Kurcalamak Ortaya Çıkarmak
Deh : At ve Eşeği Yürütmek İçin Söylenir
Densiz : Saygısız Münasebetsiz
Dıbız : Tüysüz, Kel, Dazlak Kafa
Dıllo : Külhabeyi Serseri
Dımbıltı : Davul, Def, Darbuka gibi vurgulu çalgılar
Dınaz : Alaya Alma
Dındıklama : Çok Ağır İş Yapma
Dıngıl Mıngıl : Karma Karışık
Dıngılım Usul : Yerine Oturmamış Oynak
Dıravanci : Aç Gözlü, Dilenci Yaradılışlı
Dırçik Atmak : Hoplaya Zıplaya Yürümek
Dırlamak : Gereksiz Yere Konuşmak
Dıreş : Uzun Boylu
Dızdığın Dızdığı : Birkaç Uzak Göbekten Akraba
Dızdız : Çok Ağlayan Çocuk
Diya : İşte Şurada
Dummak : Suya Dalmak
Dümsük : Yumruk
Ecik-Ecük : Kasık
Efilefil : Rüzgarın Serin Serin Esmesi
Eke : Çok Bilmiş
Elebele : Şöyle Böyle
Endek Döndek : Evirip Çevirmek
Eycemen : İyice Esaslı Biçimde
Vesvese : Evhamlı Kuruntulu
Vıcırgan : Kokan
Vıdı Vıdı : Aralıksız Konuşan
Vih : Vuy Anam
Vığır Vığır : Kesilmeden Ağlayan Bebek
Vırt Etmek : Bir Sözü Ağzına Sakız Etmek
Vırışıh : Görgüsüz
Yello : Hafif Meşref, Kendini Taşıyamayan
Yelloz : Züğürt, Fakir, Kimsesiz
Yangır Yungur : Abuk Sabuk
Zehlenmek : Alay Etmek
Zıbarmak : Saygısızca Yatıp Uyumak
Zımbıtı : Çeşitli Çalgıların Bir Arada Çıkardığı Sesler
Zırzımbık : Bir Cismin Önemsiz Parçası
Zotlama : Bilemek
Aşk bilindiği gibi insanlarda güçlü sevgi ve bağlılık duygusudur. Gerek bu yönüyle, gerekse sevgiliye bağlanma duygularını saz çalarak şiir söyleyen, çoğu diyar diyar dolaşan halk ozanlarına "âşık" denilmiştir. "Aşıkların başlıca özelliği, eskilerin "irticalen" dedikleri yolla, düşünüp vakit geçirmeden şiir söylemeleridir. 'Âşık' kelimesinin, genel anlamı yanında. Özel anlamı da vardır. Son yıllarda bu özel anlam yerine 'halk ozanı' sözü kullanılmaktadır. Önceleri'saz şairi[/swf2][swf3]halk şairi deyimleri yaygındır."
"Âşıkların deyişlerinde genellikle koşma, güzelleme, destan, ağıt ve tekellüm adı altında karşılıklı söylenen şiirler yer alır, 'Tecnis" adını alan cinaslı koşmalar İse Özellikle Doğulu âşıkların malıdır. Tecnislerde ayaklar cinaslıdır. Cinasların ayaklarda çift olması halinde deyiş 'cıgal tecnisi adını alır"
Halk geleneğinde âşıklık gücünün rüyada Pir'in sunduğu "aşk badesini" içmekle kazanıldığı İnancı yaygındır. Böyle olağanüstü bir olayla aşıklık niteliği kazanmış olanlar "badeli aşık" veya "halk âşığı" olarak İsimlendirilirler.
Aşık. Türk halk edebiyatında, aşağı yukarı XVI. asrın başlarından İtibaren, beliren bir sanatçı tipidir. Bir yönüyle eski destan geleneğini sürdürmek, başka bir yönüyle "sevda şiiri" söylemekle görevlendirilmiştir.
XVI-XV. asırlar arasında din-tarikat konulan İle halk şiiri arasında çok yakın bir ilişki kurulduğunu görüyoruz. Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Hacı Bayram Veli vb. ele alacak olursak bu dönem şairlerinin şiirlerinin yalnız din ve tarikat konularıyla sınırlı kalmadıklarını görürüz. Ayrıca halk şiirinin nazım ölçüleri, dil, konu ve üslûp özelliklerine bağlı kaldığı da bir gerçektir. XVI. asırdan sonra, din ve tarikat dışı şiir akımı güç kazanmağa Hayali, Öksüz Âşık, Köroğlu, Pir Sultan Abdal bu dönemin usta sairleridir. Pir Sultan Abdal'ın tekke şiiri İle de ilgisi vardır.
Kayıkçı Kul Mustafa, Karacaoğlan. Aşık Ömer, Kuloğlu, Demircioğlu bu dönemin önemli halk şairleri arasında yer alırlar. Bu zamanlarda ilginç bir durum ortaya çıkar. Divan şairleri halk şiirine yönelirken, halk şairlerinin de divan şiirlerine ilgi duyduklarını görüyoruz. Bunlardan divan şairi olan Nedim İstanbul ağzıyla türkü yazarken, Erzurumlu Emrah ve Gevheri gibi halk şairleri divan şiirine özenmişlerdir. Bu asırda Levnî, Bursalı Halil ve Abdi gibi usta şairler de yetişmiştir.
"Doğu Anadolu'nun Türk kültür hayatında önemli bir yeri vardır. Kış mevsiminin uzun sürmesi, köy yollarının aylarca kapalı kalması, bu kültürün meydana gelmesinin başlıca amilidir. Bu şartlar, kültürümüzün bir kavramının gelişmesini sağlamış, geçmişimizi geleceğe bağlayan köprünün temel taşlarından birisini ortaya koymuştur." Kış gecelerinin en vazgeçilmez eğlencesi olan hikaye dinlemeyi, sazıyla takviye eden aşıklarımız, birçok kanallı ve eğlence programlı televizyona rağmen Doğu Anadolu Bölgesi'nde varlıklarını sürdürebilmektedirler.
Erzurum'da Kilisekapı semtindeki Âşıklar Kahvehanesinde, aşıklık geleneğini sürdürme gayreti devam etmektedir. Bu kahvehanede atışmalarına tanık olduğumuz âşıklar arasında; Yaşar Rayhanî, Mustafa Ruhani. Fuat Çerkezoglu, Nuri Meramı. Nuri Çırağı, Hüseyin Sümmanioglu, Giyas Yavuzer, Erol Şahiner. Erol Ergani, Ali Rahmaniyi vb. sayabiliriz.
1703 yılında Erzurum'un Pasinler ilçesinde doğmuş olan ibrahim Hakkı Hazretleri de dünyaca ünlü tasavvuf bilginlerindendir. En önemli eseri 1756 tarihinde yazdığı Marifetnâme'dir. Kederli gönüllere teselli sunmaya çalıştığı "Mevlâ gürelim neyler" nakaratlı şiirini aynen sunuyoruz;
Hak serleri hayreyler Zannetmeki gayreyler Arif anı seyreyler
Mevlâ, görelim neyler Neylerse güzel eyler
Sen hakkı tevekkül kıl Tefviz el ve rahat bul Sabreyle ve razı ol
Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler
Hiç kimseye hor bakma İncitme gönül yıkma Sen nefsine yan çıkma.
Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler
Naçar kalacak yerde Nagûh açar ol perde Derman eder ol derde
Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler
1799 yılında Erzurum'un Tanbura köyünde doğan Erzurumlu Emrah, Anadolu'nun her yerinde sevilen bir gurbet şairidir. 1856 yılında Tokat'ın Niksar ilçesinde ölen Emrah, sonradan mezar taşına yazılmış olan bir dörtlüğünde gurbet duygularını şöyle dile getiriyor: Gönül gurbet ele varma Ya dönülür, ya dönülmez Her güzele meys verme Ya sevilir, ya sevilmez.
Erzurumlu Emrah, Türk sanat müziği dalında bestesi yapılmış olan bir koşmasında da şöyle diyor
Tutum yar elinden tutam Çıkam dağlara dağlara, Okun bir yaralı bülbül tütem bağlara bağlara.
Birin bilir, binin bilmez Bu dünya kimseye kalmaz Yar ismini desem olmaz Düşer dillere dillere,
Emrah eder bu gûnûmdûr Arşa çıkan tütünümdür Yara gidecek günümdür Düşeni yollara yollara
Erzurum'un Narman ilçesinin Samikale köyünde doğan (1860) Âşık Sümmanî de bir gurbet sairidir. Sevgili hasretiyle yollara düşerken buna bir de sıla hasreti eklenir. Ona göre gurbet "ayrılık" demektir. Sılada bıraktığı ana-baba, kardeş, bacı yoldaş, oğul özlemini fırsat buldukça dile getirir. Gördüğü dağlar sıladaki dağları, yaşlı kadınlar annesini hatırlatır Su karşıki yüce dağlar Acep bizim dağlar mola Kara benim anam Oğul der de ağlar mo'la Sümmanî aynı zamanda güzelliğe vurgun bir şairdir. Kendisine yüz vermeyen güzellere sitem etmekten de geri kalmaz:
El ele vermiş gelen güzeller Bir Tanrı selâmın vermez misiniz?
Kimi sevap için Kabe'ye varır Kabe kapınızda bilmez misiniz?
Karadır kaşınız yaydan nic olur Bugün dünya yani ahiret nic olur?
Bir gönül yapması yüzbûı hac olur Siz gönül yapmasın bilmez misiniz?
Sümmanîyem ey dür, yâre niderim Basın ahali diyar diyar giderim
Yarın mahşer günü dava ederim Siz mahşer yerine gelmez misiniz?
Atasözleri, bir fikri, bir öğüdü mecaz yolu ile kısa ve kesin olarak anlatan, eskiden beri söylene gelmiş veciz sözlerdir. Asıl atasözleri yanında, fıkra türünde söylenmiş olanlar da vardır. Bunlar, çok kısıtlanmış hikâye yapısındadırlar. Karşılıklı konuşmayı belirten İki simetrik yan cümleyi içine alırlar. Aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi genellikle geçmiş zamanla kullanılır:
Erzurum ve çevresi atasözleri bakımından zengin bir potansiyele sahiptir. Yöreden derlediğimiz bazı atasözlerini veriyoruz:
Aç koyarsan hırsız olur, çok söylersen yüzsüz
Aç tavuk rüyasında darı görürmüş
Ağacı kurt öldürür, insanı dert
Ağır taşı kimse yerinden kaldıramaz
Akıllı düşünene kadar deli oğlunu evermiş
Akşamın hayrından sabahın şerri iyidir
Alışmış kudurmuştan beterdir
Allah dağına bakar kar verir
Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı
Allah'ın bildiği kuldan saklanmaz
Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste
Araz (Araş) akar, göz bakar
Arsız neden arlanır, çulda giyse sallanır
Asıl azmaz
Aslını yitiren haramzadedir
Aş taşınca kepçeye paha biçilmez
At binenin, kılıç kuşananındır
Ateşle barut bir arada bulunmaz
Ateş olmayan yerde duman çıkmaz
Atın ölümü arpadan olsun
Ava giden avlanır
Avcı avında yolcu yolunda gerek
Avrat vardır arpa unundan aş yapar, avrat vardır dolu ambarı boş yapar
Az tamah çok ziyan, getirir
Balık baştan kokar
Başa gelen çekilir
Başı bezeklinin aşı tezekli olur
Ben ağa sen ağa inekleri kim sağa
Ben umarım bacımdan, bacım ölür acından
Benim için şap da bir şekerde
Besle kargayı oysun gözünü
Bir eli yağda bir eli balda
Bir ye bin şükret
Borcun yoksa kefil ol. vaktin çoksa şahit ol
Boş çuval dik durmaz
Büyük lokma ye, büyük söz söyleme
Bugünün işini yarına bırakma
Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir
Buz üstüne bina yapılmaz
Can boğazdan geçer
Can çıkmadan huy çıkmaz
Cömertsin der, maldan ederler. Yiğitsin der candan
Çağrılan yere erinme, çağırmayan yere görünme
Çarşıda mum yok korun (körün) talaşına (telâşına)
Çıra, dibine ışık vermez
Çok segirden (koşan) tez yorulur
Çok söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız edersin
Çöreğinde çiği olan gocunur
Çürük tahta mıhi (çivi] tutmaz
Dağ dağ üstüne olur, ev ev üstüne olmaz
Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur
Dağ ne kadar yüce olsa, yol onun üstünden aşar
Davacısı kadı olanın, yardımcısı Allah olsun
Davulun sesi uzaktan hoş gelir
Deli dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun
Delik büyük, yama küçük
Deliye hergün bayram
Deli kız düğün etmiş, kendi baş sedire geçmiş
Demiri nem çürütür, insanı gam
Deveye diken lazım boynunu uzatsın
Dilin kemiği yok
Dinsizin hakkından imansız gel
Dünya malı dünyada kalır
Dünya yansa bir horum bağ otu yanmaz
Düşmez kalkmaz bir Allah'tır
Ecel geldi cihana, bas ağrısı mahane
Eceli gelen keçi çobanın değneğine sıçrar
Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste
Elin ağzı torba değil ki çekip bûzesin
El mi yaman, bey mi?
Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz
El kazanı ile aş kaynamaz
El yarası onulur, dil yarası onulmaz
Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez
Eşek çamura batanca yol gösteren çok olur
Et tırnaktan ayrılmaz
Ev alma komşu al
Ev danası öküz olmaz
Evdeki hesap çarşıya uymaz
Evli evinde, köylü, köyünde gerek
Fazla mal, göz çıkarmaz
Felek kimine kürk giydirir, kimine yelek
Fukaranın ahı, tahttan İndirir şahı
Gelen gideni aratır
Gelin ata binmiş, "ya kısmet demiş ''
Geven ne ki gölgesi ne ola
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur
Gün doğar, âlem görür
Gün doğmadan neler olur
Güneş balçıkla sıvanmaz
Güvenme varlığa, düşersin darlığa
Güzelin basından çile eksik olmaz
Güzün gelişi yazdan bellidir
Hamama giden terler
Harman yel ile düğün el ile olur
Hazıra dağlar dayanmaz
Her horoz kendi çöplüğünde öter
Her kuşun eti yenmez
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır
Her yiğidin gönlünde bir arslan yatar
Hırsız evden olunca, öküz bacadan çıkar
Hırsıza beyler borçludur
İmam evinde aş ölü gözünde yaş bulunmaz
İnsani arkadaşı azdırır
İnsana dayanma ölür, ağaca dayanma kurur
İnek öldü şab kesildi dana öldü hep kesildi
İnsanın yere bakanından suyun durgun akanından kork
İnsanoğlu kanatsız kuştur
İsli kazanın yanında durma sana da is bulaşır
İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü Kara
İşten artmaz, dişten arta
İyi dost kara günde belli olur
İyi olacak hastanın doktor ayağına gelir
Kabahat da gizli ibadet de
Kabahat samur kürk olsa, kimse üzerine almaz
Kabul olunmayacak duaya amin denilmez
Kadı ekmeğini karınca yemez
Kadı kızında bile kusur bulunur
Kalp kalbe karşıdır
Kalpten kalbe yol vardır
Kara haber tez duyulur
Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yere kucaklamış
Kârını bilmeyen kasap, elinde kalır masat
Kaş İle göz, gerisi söz
Kaynayan kazan kapak tutmaz
Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez
Kazma kuyunu, kazarlar kuyunu
Kediye ciğer emanet edilmez
Komşu komşuya bakar canını ateşe yakar
Erzurum'da bilmeceye "mesel" denir. Eskiden uzun kış gecelerinde kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yerlerde toplanır, eğlenir, birbirlerine hikaye anlatır, mesel sorar, yüzük oyunu oynarlardı. Erkekler veya bayanlar arasında "herfene" düzenlendiği de olurdu. Herfene yapıldığı gün; her ev kendisine verilen yemeği yapar, akşam üzeri toplantı yerine gidilirdi. Yemekler yenir, çaylar-kahveler içilir, daha sonra buğdaydan yapılan kavurga gibi yiyecekler ortaya çıkartılırdı.
Herfene sonunda yapılan eğlencelerden en çok ilgi çekenlerin başında yörede "mesel" denilen bilmecelerin sorulması gelirdi. Bilmece sorulmasının bir usulü vardı. Bilmeceyi soran karşısındakine "bil bakalım" dedikten sonra bir düşünme ve çözme zamanı bırakırdı. Cevap vermekte güçlük çeken, birtakım ip uçlan İster, Bunun için karşı sorular yöneltirdi. "Canlı mı, cansız mı?" "Yenilir mi, içilir mi?" gibi sorulara karşılık bilmececi "yenilir" veya "İçilir" diye açıklamalarda bulunurdu.
Bu açıklamalarla çözüme gidilmezse "satın alınır mı. alınmaz mı?", "canlı mı, cansız mı?" gibi farklı sorular sorulabilirdi.
Bazen de topluluk iki gruba ayrılarak karşılıklı sorular sorar, cevap beklerler. Bu durumda yenilen taraf, yenen tarafa ziyafet vermek zorunda kalırdı.
Sayıları oldukça kabarık olan Erzurum bilmecelerinin bir bölümünü veriyoruz:
Ak tavuk suya dalar (Pirinç)
Geldi bişe konak oldu (Çadır)
Ateşi yakar, pekmezi akar (Çıra)
Atlayarak yürür, patlayarak ölür (Pire)
Atlı kantar, et tartar (Küpe)
Beti giderim o gider (Gölge)
Bir küçücük mil taşı dolanır dağı taşı (Göz)
Bir yerinden girilir, üç yerinden çıkılır (Gömlek)
Biz biz idik, Otuziki kız idik, Ezildik, büzüldük Bir duvara dizildik (Dişlerimiz)
Canlı gider, cansız kovalar (Araba)
Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin iane (Nar)