Sivas Bölgesinin M.O. 7000 - 5000'li yıllardan itibaren (Neolitik Dönem) iskan edildiği anlaşılmaktadır. Bölge coğrafi yapısı gereği arkeoloji literatüründe Doğu Kapodokya'diyede adlandırılır.
Anadoluda M.d. 1800 lü yıllarda ilk siyasi birliği kurarak imparatorluğa geçen Hititler'in yerleşim alanları içerisinde bulunan Sivas, Firigyalıların, Lidyalıların, Romalıların ve Bizanslıların egemenliğinde, Diapolls ve Sebastgibi isimler de almıştır.
Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'ın komutanlarından Emir Danişment 1071 de Sivas'ı fethederek Danişrnent Beyliğini kurmuştur.
Sultan İzzettin Keykavus Sivas'ı 1220 yılında Selçuklu Devletinin başkenti yapmış, 1343 8217 te Eratna Devleti, de Kadıburhanettin Devleti Sivas'ta kurulmuş....
1413 yılında Sivas Osmanhılar'ın egemenliğine girdikten sonra Eyalet-i Rum adı altında Amasya, Çorum, Yozgat, Divriği, Samsun ve Arapkir şehirlerini kapsayan geniş bir bölgenin eyalet merkezi olmuştur.
Milli mücadelenin en önemli tarihlerinden biri olan 4 Eylül da Büyük Atatürk'ün BaşkanIığında Sivas Kongresi Sivasımızda toplanmış ve yeni Türkiye Curnhuriyeti'nin temelleri Sivasta atılmıştir.
Kısa Genel Bilgiler:
Sivas Adı!...
Rivâyete göre Sivas kurulmadan önce ulu ağaçlar altında kaynayan üç pınar varmış. Bu pınar Allahü teâlâya şükür, ana ve babaya minnet ve küçüklere şefkat duygularını ifâde edermiş. Bu üç pınara "Sipas Suyu" denirmiş. Zamanla mukaddes sayılan bu üç pınarın etrâfında küçük bir yerleşim merkezi kurulmuş ve "Sipas" ismi verilmiştir. Diğer bir rivâyete göre ise Sivas ismi eski kavimlerden"Sibasipler"den gelmektedir. Başka bir rivâyete göre "Ogüst şehri" mânâsına gelen "Sebast" kelimesinden gelmektedir. Sivas ilk çağlarda Talavra, Megalapolis, Karana ve Diyapolis isimleriyle anılmıştır.
Sivas ismi için en kuvvetli rivâyet, Selçuklu Oğuz Türklerinin lehçesinde "üç değirmen" mânâsına gelen "Sebast" kelimesinden gelmiş olmasıdır. Sebast ismi zamanla halk dilinde Sivas olarak yerleşmiştir.
Kökeni: Çok eski çağlardan beri Küçük Asya'da yaşar. Türk bekçi köpeği olarak da bilinir. 1968'de Birieşik Devletler`e getirildi.
Tanımı: Erkekler 75-76 cm., dişiler 66-71 cm. yüksekliğindedir. Ağırlık: erkekler 45-68 kg., dişiler 41-59 kg. Anadolu çoban köpeği Büyük Pyrenees'e ve Kuvasz'a çok benzer, ancak daha narin ve çeviktir. Beyaz ya da ten renginde. düz, sert ve kalın tüyleri vardır. Kulakları ve bumu genellikle siyahtır.
Kişiliği: Zeki, kolay eğitilen, çocuklara karşı sabırlı, azarlanmaya duyarlı. sevilmek isteyen, yaşadığı yeri sahiplenen bir köpektir. Yabancılara karşı kuşkucudur ve bu nedenle güvenli ve çitlerle çevrili bir avluda yaşaması gerekir.
Kullanımı: Savaşta ve avda yüzyıllardır savaş köpeği olarak kullanıldı. Özellikle kurtlara karşı verdiği başarılı savaşlarla tanınır. Bir çoban köpeği olarak yorgunluktan ve kötü hava koşullarından etkilenmez. Günümüzde bekçi köpeği olmanın yanı sıra çoban köpeği olarak da kullanılmaktadır.
Taç kapi üzerinde yer alan kitabesine göre 1271 yilinda Vezir Sahip Semsettin Mehmed Cüveyni tarafindan yaptirilmistir. XIII. yüzyilin yarisindan sonra Anadolu Selçuklu tarihinde imar faaliyetleri ve dönemin kültür hayati ile önemli bir devresi olarak görülür.
Bu yüzyilin içerisinde Buruciye Medresesi, Gök Medrese ve çifte Minareli Medrese gibi tas, tugla ve çini sanatinin Anadolu da en önemli yapitlarini meydana getirmislerdir. Bugün dogu yönünde yer alan medrese girisinin tas süslemeli cephesi büyük boyutlari ve tugla-çini örgülü iki minaresi ile dikkati çekmektedir.
Sivas Gök Medrese Erzurum çifte Minareli Medrese ile benzerlik gösteren yapinin iki katli oldugu ögrenilmektedir. ön yüz, ortada iki minareli taç kapi, iki yanindaki pencere ve köse kuleleri ile kompoze edilmistir. ön yüzündeki süslemeli pencereler yerlestirilirken bir simetri aranmamistir.
Cephedeki tas süsleme ve oran itibariyle mimari bir olgunlugun yani sira ayni süslemeyi tekrardan kaçinan bir anlayisin hakim oldugu göze çarpar. Böyle bir uygulama ile daha canli, hareketli, isik-gölge oyunlarini kuvvetlice hissettiren bir cephe elde edilmistir.
Tasin yanisira sirli tugla ve çinilerle bezeli iki minaresi bu olgun ve doyurucu kompozisyonu renklendirmistir. Taç kapinin solunda, üç dilimli küçük bir nis içinde bugün okunmayacak kadar tahrip olmus bir yazi görülür.
Bu yazida amel-i üstat zorlukla okunabiliyor. Bu yazidan mimarinin adinin yazili oldugu anlasiliyor. Kesin olmamakla birlikte Konyali Kaluyan veya keluk Bin Abdullah oldugu sanilmaktadir.
Gök Medrese:
Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından 1271 yılında yaptırılmıştır. Mimarı Kon-yalı Kaluyan'dır. Taç kapı üzerinde yükselen tuğla örgülü iki minaresindeki mavi çinilerden dolayı Gök Medrese adını almış-tır. Plastik sanatların şaheserlerinden olan taç kapıda mermer malzeme kullanılmış olup, Taç kapısının üst iki köşesinde iç içe girmiş hayvan motifleri vardır. Medrese-ye girişte sağda mescit, solda ise Dar-ül Hadis bölümü mevcuttur.
Avlunun kuzey ve güneyinde altı sütun üze-rine inşaa edilmiş kemerli bir revak bulunmaktadır. Bu revakın gerişinde küçük kapılardan hücre-lere geçilir. Doğu yönün-deki ana eyvanı yıkılmış yerine mevcut taş ve kitabelerle bir duvar örülmüştür. Kuzey ve güneyindeki yan eyvanla-rın içi çini tezyinatla süslüdür.
Şifaiye Medresesi :
İl merkezinde Selçuklu Parkı içerisinde, Çifte Minareli Medrese'nin tam karşısındadır. 1217 yılında Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmıştır. Anadolu Selçuklu tıp sitelerinin ve hastanelerinin en eski ve en büyük olanlarındandır. 1220 yılında vefat eden I. İzzeddin Keykavus'un vasiyeti üzerine çok sevdiği Sivas'taki Şifaiye Medresesi'nin güney eyvanındaki türbede ailesiyle birlikte yatmaktadır.
Buruciye Medresesi :
1271 M. yılında Anadolu Selçuklu Sultanlarından III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Hibetullah Burucerdioğlu Muzaffer Bey tarafından yaptırılmıştır. İlmiye çalışmaları için medrese olarak yaptırılmış ve devrin pozitif ilimlerinin okutulduğu bina olarak uzun yıllar kullanılmıştır.
Sarımtırak renkli taşların oyma olarak yapılan giriş kapısı ve avlu karşısındaki iç cephe, devrin Selçuklu taş oymacılığının en güzel örneklerindendir.
Sivas Müzesi (Buruciye Medresesi) : 1271 M. yılında Anadolu Selçuklu Sultanlarından III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Hibetullah Burucerdioğlu Muzaffer Bey tarafından yaptırılmıştır. İlmiye çalışmaları için medrese olarak yapılmış ve devrin pozitif ilimlerinin okutulduğu bina olarak uzun yıllar kullanılmıştır. 1968 yılından beri Sivas müzesi olarak kullanılmaktadır. Şimdi orta avlusunda arkeolojik ve taş eserler sergilenmektedir.
Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi : 1892 yılında Sivas Valisi Memduh Paşa tarafından yapılmıştır.1981 yılına kadar okul olarak kullanılan bina; onarım ve teşhir tanzimi gerçekleştirilerek, 1990 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır. İçinde; Sivas Kongresine ait dokümanlar, Atatürk'e ait özel eşyalar, resimler ve yöreye ait etnografik eserler sergilenmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliye tarafından 2 Eylül -18 Aralık 1919 tarihleri arasında "Milli Mücadele Karargahı" olarak kullanılan bina Cumhuriyet tarihimizde çok önemli ve müstesna bir yer tutmaktadır.
Binanın 12 Rebiulevvel 1310 H. (5 Ekim 1892) tarihinde Sivas Valisi Mazlum Paşazade Mehmet Memduh Bey tarafından mülki idare binası olarak yaptırıldığını belirten dört satırlık kitabe, halen Sivas müzesinde bulunmaktadır.
XIX. Yüzyılın Genç Osmanlı Dönemi sivil mimarlık örneklerinden biri olan yapı, üç katlı ve iç avluludur. Dış cephelerinde taş, iç mekanlarda ise ahşap ana malzemedir.
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına üç buçuk ay süre ile resmi karargah olarak tahsis edilen bina; Sivas Kongresi içtimalarının burada yapılmış olması Anadoludaki Milli Mücadele hareketinin teşkilatlandırılarak millet iradesinin her türlü baskının, kişi ve zümre idaresinin üstünde olduğunun bütün dünyaya ispatlanması ve Cumhuriyet yönetiminin temellerinin burada atılmış olması ile tarihi bir hüviyet kazanmıştır.
Sivas Kongresi sırasında ve sonrasında Sivas'ta alınan tüm kararlara ait belgelerin; Cumhurbaşkanlığı Köşkü-Atatürk Özel Arşivi, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı arşivlerindeki asıllarından alınan örnekleri müzede sergilemektedir.
Yapıldığı tarih kesin olarak bilinmemektedir. Roma, Bizans, Danişmend, Selçuklu, Kadı Burhaneddin Devleti ve Osmanlı dönemlerinde tamir edildiği kaynaklarda yazılıdır. Aşağı ve yukarı kale olmak üzere iki kısımdır. Aşağı kalenin çevresi 7500 m. yüksekliği 25 metredir. Kesme taştan inşa edilen sur duvarları, kuleleri ile Kayserikapı, Palaş, Tokmakkapı, Cancun, Salpur gibi şehre giren demir kapıları mevcuttur. Yukarı kale ise; şimdiki Kale Park diye tabir edilen yerdir. Çelebi Sultan Mehmed tarafından büyük çapta onarılan kalede sur duvarları, iki kapısı, üzerinde bir camii, zahire ambarları, sarnıç ve cephaneliği bulunmakta idi. Her şeyi ile mükemmel olan kaleden bugüne hemen hemen hiç iz kalmamıştır.
Ulu Camii :
Kendi adı ile anılan mahallededir. Sivas müzesinde bulunan kitabesine göre 593 H.(1196-1197M.)yılında Kızılarslan Bin İbrahim tarafından yaptırılmıştır. 31*54m. iç ölçülerinde ve yaklaşık 1674m2'lik bir alana oturan dikdörtgen planlı camiinin üst örtüsü düz dam şeklindedir. Güney duvarına dik olarak uzanan 11 sahanlı asıl ibadet alanında toplam 50 yığma ayak bulunmaktadır.
Kale Camii : İlimiz Selçuk Parkı içerisindedir. III. Sultan Muratın vezirlerinden Sivas Valisi Mahmud Paşa tarafından 1580 yılında yaptırılmıştır. Asıl ibadet alanı kare planlı, üzeri yüksek bir kubbe ile örtülüdür. Beden duvarları kesme taşlarla inşa edilen camiinin kuzeybatı köşesinde yer alan tuğla örgülü minaresi on altıgendir.
Plan tertibi, mimari üslubu, süsleme elemanları ve ince uzun, zarif minaresi ile Sivas'taki Osmanlı camilerinin en güzelidir. Bu camilerimizden başka diğer camilerimiz ise; Meydan Camii(1564), Aliağa Camii(1589), Alibaba Camii(XVI.Yüzyıl) sayabiliriz.
DIVRIGI Ulu Camii
Divriği Ulu Camii, Mengücek Oğullarından hükümdar Süleyman Şah oğlu Ahmed Şah tarafından 1228 yılında yaptırılmıştır. 1280 m2 lik bir alana oturan camiye kuzey, doğu ve batı yönünde yer alan ve taş süslemeleriyle hayret uyandıran üç güzel kapıdan girilmektedir. Darüşşifası ise, Ahmet Şah'ın eşi ve Behram Şah'ın kızı Melike Turan Melek tarafından 1228 tarihinde yaptırılmıştır. Bu eşsiz anıt 768 m2 lik bir alana oturmaktadır. 18. yüzyılda medrese haline getirildiği için Şifaiye Medresesi de denilmektedir. Anadolu'da erken dönem mimarisinin en seçkin örneği olan Divriği Ulu Camii ve Şifahanesi; plan, mimari oranların elemanları, süsleme ve örtü biçimlerinin dengeli ve uyumlu bir şekilde ayarlanmasıyla başlı başına kendine özgü bir yapıdır. UNESCO'nun koruma çalışmaları kapsamında yürütülen "Dünya Kültür Mirası" listesine ülkemizden Divriği Ulucamii ve Darüşşifası dahil edilmiştir.
Kurşunlu Hamamı : Sivas'ın en büyük hamamıdır. 1576 yılında Sağır Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kadın ve erkek olmak üzere bitişik olarak inşa edilmiş bir çifte hamamdır. Klasik Osmanlı hamamlarının tüm belirgin özellikleri bu hamamda görülür. Kesme taşlarla İnşa edilen hamam bir zamanlar tuz deposu ve bir aralık erkek kısmının soyunmalık kısmı cami olarak kullanılmıştır. 1950 yılında esaslı bir şekilde onarılarak kullanılır hale getirilmiştir.
Sivasta bulunan başka önemli olarak; Meydan Hamamı, Kale Hamamı kalıntısı, Mehmet Ali Hamamı, Eski Paşa Hamamı, Çay Hamamı (Sütlü Hanım) ve Şirinoğlu Hamamlarını da sayabiliriz.
Eğri Köprü :
Sivas'ın 3 km. güneydoğusundadır. Sivas-Eski Malatya yolu ve Kızılırmak'ın üzerinde 18 kemerli olan bu köprü ile geçilir. Uzunluğu 179.60m. eni 4.55 m'dir. Aynı doğrultuda olmadığı için Eğri Köprü denilmektedir. Kitabesi olmadığı için hangi tarihte ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.
Bundan başka önemli olarak Kesik Köprü, Yıldız Köprü ve Boğaz Köprülerini sayabiliriz.
Sivas'a 96 km. Kangal İlçesine 13 km. uzaklıkta ve Kangal'ın kuzeydoğusunda Kavak deresi vadisindedir. Suyun sıcaklığı 36 - 37 derece C, havuzların toplam debisi, 130 lt/sn dir. Kimyasal karakteristiği; PH 7.40, radyoaktivite 6 eman, toplam mineralizasyon 590.9 mg/lt. Fiziksel karakteristiği; kaplıca suyunda en büyüğü 10 cm boyunda olan binlerce küçük balık yaşar. Balıklar havuza girenlerin sivilce ve yara kabuklarını yemekte, deriye kaplıca suyunun temasını artırmaktadır. Kaplıca suyu her türlü romatizma hastalığa, sinir hastalıklarına, kırık, çıkık, ezik vb. durumlara, deri ve böbrek hastalıklarına olumlu etki yapmaktadır. Yapılan araştırmanın sonuçlarına göre Balıklı Kaplıca sahası, gerek jeotermal enerji potansiyeli gerekse bu enerjinin kullanım imkanları yönünden önemli bir alan olarak ortaya çıkmaktadır. Kangal Balıklı Kaplıcası ülkemizin termal özelliğini daha da artırmaktadır. Çünkü modern tıpta şimdiye kadar fayda göremeyen cilt hastalığı olan insanlar (sedefli hastalar) için Kangal Balıklı Kaplıcası en son ümit kaynağı olmaktadır.
Tahriş olmuş durumdaki veya herhangi bir enfeksiyonla oluşmuş cilt dokusundaki yaraları, egzama, cerahatli sivilceler ve sedef hastalığı oluşumları; 2-10 cm. büyüklüğündeki Cyprinide (Sazangiller familyasından), Cyprinion Macrostamus (Beni balığı) ve Garra rufa (Yağlı balık) türündeki balıklar tarafından iyileştirilmekte ve ciltteki izleri kaybolmaktadır.
Kaplıcada havuza giren kişilerin etrafında ince kahverengi, gri ve bej rengindeki sazan ve kayabalığı türü balıklar dolaşmaya ve ciltte hastalık belirtisi olan yerleri temizlemeye başlarlar. Dişleri olmayan bu balıklar, 36 - 37 derece C sıcaklıktaki suyun yumuşatmış olduğu kabarık yara kabuklarını kopararak cilt pürüzsüz hale gelinceye kadar temizlerler. Tedaviden olumlu sonuç alınabilmesi için üç hafta (21 gün) süresince günde üç defa havuza girmek ve iki saat suda kalmak gerekmektedir. Ayrıca, sabahları aç karnına birkaç bardak şifalı sudan içmeyi ihmal etmemek gerekir. Diğer taraftan yerden kaynayan su içindeki kabarcıkla ve balıkların vücut üzerine yaptığı darbelerle vücutta bir gevşeme ve dinlenme görülmektedir. Tedavi tamamen yan etkisiz olup, kesinlikle herhangi bir ilaç kullanılmamaktadır.
Şu anda kaplıca bünyesinde 24 saat elektriği, çok hatlı telefonu, internet bağlantısı olan iki ayrı motelde toplam 300 yatak bulunmaktadır. Ayrıca kaplıcada kamp ve karavan turizmine uygun olan 100 adet çadır yeri, kamp-karavan yeri, lokantası, gazinosu, çocuk parkı, market ve sağlık kabini gibi yan üniteler vardır.
Çermik kırsal bir alanda olup, yeşil bir vadi içerisindedir. Bayanlar ve erkekler için ayrı ayrı girilebilen üstü açık, bir adet üstü kapalı havuz, sağlıklı insanların girebileceği yarı olimpik ölçülerde yüzme havuzu, 20 adet özel banyo ile soyunma odaları mevcuttur. Havuzlar günde 1000 kişiye hizmet verebilecek kapasitede olup kaplıca 12 saat açıktır.
Sivas-Ankara karayolu üzerinde, il merkezine 31 km uzaklıktadır. 50 santigrat derecenin üzerinde ısıya sahip olan kaplıca suyunun kimyasal karakteristiği; florür içeren kalsiyum, magnezyum-sodyum, sülfat, hidrokarbonat ve karbonat klörürlü sudur. Fiziksel karakteristiği; romatizma, sinir sistemi, solunum yolu, sindirim sistemi, metabolizma bozuklukları, böbrek ve idrar yolları, kan dolaşımı adale ağrıları, kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.
Sıcak Çermikte beş ayrı otelde toplam 161 oda, 249 yatak kapasitesi vardır. Elektrik, telefon, Lokanta, gazino, bakkal, manav, fırın ve çok sayıda çadır kurulabilecek alanı vardır.
Sivas halıcılığı hakkında yazılı kaynaklara, halı ve kilim örneklerine sahip bulunulmaktadır. Bu kaynaklardan ilki pretaxtab-lacomte tarafından yazılan Türkiyede Sanatlar ve Zanaatlar 19.YY. Sonu adlı eserdir. Eser, Mayıs 1901 tarihini taşımaktadır.
Sanatlar Evi
Vilayetin sanat sahasındaki gelişmesini temin etmek ve memlekete sanatkar yetiştirmek maksadıyla ilk defa Vali Hacı Hasan tarafından düşünülüp, Sanatlar Mektebi olarak kurulmak istenen bu ev, uzun müddet geçirdiği değişikliklerden sonra Vali Reşit Akif tarafından 1318 (1902) yılında tamamlanarak Sanayi Mektebi halinde kurulmuş ve 1925 yılında okula bir de halı atölyesi eklenmiştir. Bundan sonra okulun ismi Sanatlar Evi olarak değiştirildi. Halıcılığın gelişmesinde Şarkışlalı Öğretmen Rasim Çelike"rin (Kara Rasim) büyük hizmetleri dokunmuştur. 1946 yılına kadar faaliyetlerini sürdüren Sanatlar Evi Atölyesinde dokunan halılara ait elimizde birçok örnek vardır.
Sivas Yarıaçık Cezaevi Halı Atölyesi
İlk defa 1950 yılında Kapalı Cezaevinde 8 tezgah ve 35.000 TL. sermaye ile kurulan bu müessese zamanla büyümüş, yeni modeller ve tezgahlar alarak tezgah sayısını otuzbeşe çıkarmıştır. Kadın mahkumların da çalışabileceği bir yer daha kiralanarak imalata hız verilmiştir. 1962 yılında zamanın Valisi Mehmet Varinli tarafından Sümer-banktan Özel İdare adına satın alınarak 1963 tarihinde hizmete geçiril-miştir. Bugün bu okul Sivas halısı dokuyan önemli bir kuruluştur. 10 tezgahta 60 öğrenci, 2 öğretmenle halıcılık eğitimi almaktadır. Okulda, taban halısı, kelle ve seccade olmak üzere 3 çeşit halı dokunmaktadır.
Ayrıca Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğünce 1997 yılından itibaren Yıldız, Kurtlapa, Gümüşdere beldelerinde halıcılık kursları açılmış olup, bu kurslarda kursiyerler tarafından üretilen halılar yöre insanının sosyal ve ekonomik yönden gelişmesine katkı sağlamaktadır.
Tarım Bakanlığı, El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlüğü bünyesinde kurulan halı atölyesinde de çeşitli tip ve ebatlarda halı üretimi yapılmaktadır. Bu atölyede sadece Sivas halısı değil değişik yörelere ait halılar dokunmaktadır.
Sivas halıları çok meşhurdur. İki, üç yüz yıldan bu yana bu sanayii çok gelişmiştir.
Sivas halısının en önemli özelliği, tümüyle yün, sık dokulu ve ince havlı olmasıdır. Çözgü ipliği çok bükümlü ve ince olduğundan dm2 ilme sayısı fazladır. Sık dokulu olması için her sıradan sonra kirkitle sertçe vurularak ilmeler sıkıştırılır. Yumuşak olması için de her iki sırada bir ilmeler taranır. Daha çok İran (sine) düğümle dokunan Sivas halısında, Selçuklu ve İran halıları desen karakterinin izleri görülür, desenine göre lalezar, çeşmibülbül, yılanlı, çamurlu gibi adlar alır. Dokunduğu yörenin adını taşıyanlar da vardır. Sivas halısının bir özelliği de desenlerde zıt renklerden kaçınılmasıdır. En az 12 renk kullanılarak dokunan Sivas halılarında en çok görülen renkler lacivert, kırmızı ve tonlarıdır. Ekstra adı verilen Sivas halılarında dm. Karedeki düğüm sayısı en az 3490, hav yüksekliği 3.5-4.5 cm"dir. Öteki Sivas halılarında düğüm sayısı 2425, hav yüksekliği 4.5-5 cm. arasındadır.
c. Geleneksel Sivas Halı ve Kilimciliğinin Bugünkü Durumu
Sivas ve ilçelerinde geçmişte çok yoğun bir faaliyet alanı ve geçim kaynağı olan halıcılık ve kilimcilik günümüzde eski önemini kaybetmiştir. Kırsal alandan yaşanan nüfus göçü, insanların başka geçim kaynaklarına yönelmeleri, bu sanatı bilenlerin sayısının azalması gibi nedenler bu sonucu doğurmuştur.
Halıcılık günümüzde, Valilik, Yarı Açık Cezaevi ve kısmen Kaymakamlıkların çabası ile yaşatılmaya ve insanlara geçim kaynağı sağlanmaya çalışılmaktadır.
K i l i m c i l i k
Sivas"ta üretilen kilimler; zarafet, dayanıklılık, görünüm ve tabiat yönünden başlıca dört kısma ayrılırlar:
a. Rişvan Kilimleri : Ufak boyutlu (parça) ve çoğu kez çift olarak yapılır. Boyaları halis ve nakışları zarif ve zeminleri pek nazik olmakla beraber gayet dayanıklıdır.
b.Elbeyli Kilimleri : Elbeyli kilimi denilmesi genellikle bu kilimlerin Elbeyli Yöresinde dokunmasından ileri gelmektedir. Bu kilimler ufak boyutlarda bazen tek ve çoğu kez çift olarak dokunur. Nakışlarına göre Mihraplı, Kolanlı ve Boncuklu gibi adlar verilir.
c. Muşabbahlı Kilimler : En çok Altınyayla İlçesinde dokunur. Bu tür kilimler 15 arşından başlayarak, 60-70 arşına kadar dokunur.Nakışları arasında süs için bir takım delikler bırakılmıştır ki bunlara muşabbah denilip dokunan kilimler de bu adlarla adlandırılır.
Türk Halı Sanatı"nın tarihi içinde 19.yy.daki gelişmelerin önemli bir yeri vardır. 19.yy. sonlarına doğru halıcılık yüksek estetik değerlerini koruyamamış, sınai, ticari bir mahiyet almıştır.
Bilinen ilk geniş kapsamlı faaliyet 1864 yılında P.De Andrea, Habif ve Polako, T.A.Spartalı adlı üç İngiliz ticarethanesinin iplik ve model vererek Uşak ve çevresinde halı dokutmaları ile başlamıştır. Bu tarihten sonra Batı Anadolu da dokunarak Avrupa"ya ihraç edilen halıların bütününe yakını İngiliz tüccar ve şirketleri eliyle gerçekleştirilmiştir.
Bugün Sivas Yarıaçık Cezaevi ve Özel İdare Halıcılık Okulu Atölyelerinde dokunmakta olan ve SİVAS HALISI adı ile adlandırılan yeni tip halı çeşidi görüldüğü gibi tamamen İngiliz halı ortaklığının müdahalesi ile ortaya çıkmıştır.
Genellikle Sivasspor'un yaklaşık 30 yıllık bir geçmişe sahip olduğu bilinir. çünkü, resmi kayıtlara göre kuruluş yılı 1967'dir. Oysa futbol ( bunun yanısıra Atletizm, Binicilik, Atıcılık ve Voleybol) kulübü olarak Sivasspor, "Sivas'ın Bağdat Caddesi'nde, gençliğin bedeni inkişafına hadim..." olmak üzere 14 Nisan 1932 tarihinde kurulmuştur. Aynı yıl Kamil Matbaası'nda basılan "Esas Nizamname"sinin (Dış Yasa) önsözünde Umumi Katip Fahri Şevki şöyle diyor:"Sürekli ve her sahadaki buhranların cemiyetler haytında ne derecede tesir yaptığını ve içerisinde çalışanların ne müşkillerle karşılaştığını büyün arkadaşlarımız bilirler. Spor teşkilatı gibi bilhassa maddi,manevi sahalarda çok fedakarlığı icap ettiren teşekküllerin faaliyet gösterebilmesi için, bütün mensuplarının yardımı lazımdır. Esirgenmeyeceğini bildiğimiz yardımlardan dolayı şimdiden arkdaşlarımıza teşekkür ederiz...". "Nizamname-i Dahili"sinde (İç Yasa) ise; "S.S. remiz ve alamet-i farikası ve Sivasspor namı" ile teessüs eden "Kulüp"ün kuruluş amacı şu şekilde açıklanıyor: "Kulübün teşekkülünden maksat, memlekette gençleri spora teşvik etmek ve onları muntazam sporlarla idmancılığın fenn-i esasatı dahilinde çalıştırmak, netice itibriyle vatana gürbüz, iyi görür ve düşünür gençler yetiştirmektir."
Dahili Nizamname'ye göre; Kulübün iki türlü üyesi vardır: "Bilfiil sporla ve kulüp muamelatı ile iştigal eden faal azalar" ve "Kulübe medar-ı fahr ü şeref olan ve her suretle Kulübü himayelerine alan zevat-ı muhtereme"den oluşan "fahri azalar". Yine 26 maddelik Nizamname'de; kurulların görevleri, toplantı şekilleri, gelir kaynakları (varidat), bunların nasıl ve nereden temin edileceği, gider kalemleri (masarifat), harcamaların ne şekilde yapılacağı, kılık-kıyafet, kararlar, cezalar ve itirazlar ayrıntılı olarak hüküm altına alınmıştır Mesela; "Alamet-i Farika" başlığı altındaki madde şöyledir: "Spor kıyafeti, yukarısı Kulüp renindeki(kırmızı-beyaz) forma veya fanila ve aşağısı beyaz kısa pantolondur. Her aza sahaya çıkarken son derece temiz kıyafetle sahada bulunmak ve diğer gençlere her hususta bir intizam ve temizlik nümünesi olmak mecburiyetindedir...".
İlk Sivasspor'un sportif faaliyetleri hakkında fazlaca bilgi ve belge bulunmmaktadır. Ancak çalışmalarını Halkevi Topluluğu ile koordineli şekilde yürüttüğü ve bu çalışmaların, 2. Dünya Savaşı'nın ülkeyi içine sürüklediği belirsizlik ortamı içinde kesintiye uğradığı biliniyor. 1935 yılında Kulüp Başkanı Fahri, Üyeler ise; Reşat(Ergün), Baki, Şevki ve Bekir (Keçeli) Beyler'dir. Kulübün 38'i faal ve 84'ü hali olmak üzere 122 üyesi vardır. Türkiye İdman Federasyonu'na girmek için müracatta bulunan kulüp, idari çalışmalarını Sivas Halkevi'ndeki özel dairesinde yürütmektedir.
Bilindiği üzere; tek parti döneminin sanayi yatırımları olarak empoze edilen iki kuruluştan, DDY Cer Atölyesi 1939 yılında ve Sümerbank Çimento Fabrikası da 1943 yılında hizmete girmiştir. Sivas'ın sosyo-ekonomik yapısında o günün koşullarına göre oldukça hatırı sayılır bir seviye kazandıran bu iki kuruluş, kndi adlarını taşıyacak amatör spor kulüplerini de oluşturmuşlardı: "Sivas-Demirspor" mavi-lacivert renklerle 1940 yılında,"Sivas-Sümerspor" da lacivert-gri renklerle 1946 yılında kurulmuştur. Bu iki kulübün yanısıra bu süreçte; "Avcılık ve Atıcılık Kulübü" (1955/gri-bordo), " 4 Eylül Belediye Gençlik" (1948/kırmızı-mavi), "Divriği Gençlik" (1956/siyah-kırmızı), "Dikim-İş Güreş İhtisas" (1968/kırmızı-beyaz) ve bu arada pekçok mahalli lig takımının kurulduğunu tespit ediyoruz.
Uzunca bir aradan sonra Sivas İli'nin adını taşıyacak bir kulübün yeniden oluşturulması yolundaki çalışmalar, 1950 yılında başlamış ve Demokrat Parti'ni iktidara gelmesinin hemen ardından 27 Temmuz 1950 tarihinde "Sivasspor Gençlik Kulübü" resmen kurulmuştur. Adı fazlaca bilinmeyen bu kulüp daha sonraki yıllarda Yolspor ve Kızılırmakspor kulüplerinin katılımıyla 1967 de günümüzün Sivasspor'unu oluşturacaktır
SİVASSPOR KULÜBÜNÜN 1967 VE SONRASI TARİHÇESİ
kulübün adı..........sivasspor kulubü a.ş
kuruluş tarihi 1967
rekler ............. kırmızı beyaz
stadyumu...............4 eylül
Altmışlı yılların ikinci yarısı ile birlikte Türk futbolunda yaşanan gelişmenin etkişiyle Anadolunun hemen her yerinde profesyenel şehir takımları kurulmakta ve türkiye liglerinde karşılaşmalara hazırlanmaktadırlarçişte bu ortamda sivas ta da futbol takımı kurma hayalleri gerceğe dönüştürmek üzere harekete geçilmiştir.
1967 mart ayında nusret akça hüseyin yıldırım hüseyin pala nurettin tarikahya gibi isimler ilk olarak o günün belediye başkanı ahmet durakoğlu na ve dönemin valisi vefik kitapçıgil 'e giderek durumu anlattılar vali olaya çok sıcak yaklaşır ve kurulacak olan kulübün yalnızca sportif açıdan değerlendirilmesi gerektiğini dile getirilerek bu oluşumu şehrin kültürel ekomomik ve sosyal hayatına da büyük bir hareketlilik getireceğini belirtir valinin dile getirdiği son derece olumlu sözlerin duyarı kurul üyeleri sevinirler.
sivasspor kurulacaktır.Hemen kuruluş hazırlığına başlanır.çünkü 1967-1968 sezonuna sivasspor yetiştirilmelidir.mayıs ayının ilk günlerinde hazırlıklar hemen hemen tamamlanmıştır.
Takımın renkleri konusun da açıklık getirldikten sonra 9 mayıs 1967 tarihi gazerteler sivasspor kulubünün kurulduğu nu yayınlamaya başlar .osman paşa caddesi numara 1 sivasspor kulüp binası olarak belediyeden 50 liralık sembolik bir ücrek karşılığında kiralanır.
Sivasspor tarihinde ilk Yönetim Kurulunu oldukça zor görevler beklemektedir. Kollar sıvanarak büyük bir heyecanla işe başlanır. Bu kulübü kuranlar başlangıçta takımın doğrudan ikinci lige alınacağını düşünürler. Ama evdeki hesap çarşıya uymaz ve bu iş göründüğü kadar kolay olmayacaktır. Kulübün ikinci lige alınması isteminin iletilmesi için, Kulüp Başkanı Ahmet DURAKOĞLU, Genel Sekreter Nurettin TARIKAHYA, Kulüp Amiri Hüseyin YILDIRIM ve yönetim kurulu üyeleri Nusret AKÇA ve Hüseyin PALA'dan oluşan bir heyet Ankara'ya gider. Ankara'da başvuru yapılır. Bu başvuru sonrasında o günün Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref APAK, bir kurulla incelemelerde bulunmak üzere Sivas'a gelir. Sivas dönüşü yazılan rapor hem Yönetim Kurulunu, hem de tüm Sivas'lı sporseverleri büyük bir hayal kırıklığına uğratır. Zira raporda tesis ve altyapı yetersizliğinden istemin yerine getirilemeyeceğinin belirtilir. Yönetim Kurulu kısa süreli bir şok yaşadıktan sonra harekete geçer. Bütün yollar denenecek ve Sivasspor mutlaka ikinci ligde oynayacaktır. Başta Vali Vefik KİTAPÇIGİL olmak üzere şehrin ileri gelenleri Ankara üzerinde baskı oluşturur.
Yönetimde bulunan Nusret AKÇA ve Hüseyin YILDIRIM gibi aynı zamanda siyasi partilerin İl Teşkilatında görevliler aracılığıyla baskı siyasi bir boyut kazanır. Spor Bakanı Kamil OCAK'la görüşülür. Sivas milletvekili Rıfat ÖÇTEN dönemin Başbakanı Süleyman DEMİREL'den yardım ister. Bu isteğin içinde üstü kapalı bir tehdit de vardır. "Ya Sivasspor'u ikinci lige alırsınız; ya da Sivas'tan oy almayı unutursunuz." Bu istek yankı bulmakta gecikmez. Aynı günlerde Futbol Federasyonu bir de Şekerspor olayı ile uğraşmaktadır. Birinci ligden düşürülen Şekerspor, idare mahkemesine açtığı davayı kazanmış ve mahkeme kararı ile 1967-1968 sezonunda birinci ligde oynama hakkını elde etmiştir. Bu karar ikinci liğ beyaz grupta Şekerspor'a ayrılan yeri boş bırakmıştır. Bu kadar olumsuzluk içinde şans ibresi Sivasspor'dan yana dönmüştür. DEMİREL'in talimatına zamanın federasyon başkanı Orhan Şeref APAK daha fazla direnemez ve Sivasspor 1967-1968 sezonunda Türkiye ikinci ligi beyaz gruptaki takımlar arasında yerini alır.
Sivas Halk Oyunları Halay grubuna girmekte ve günümüzde halayların merkez bölgesi Sivas sayılmaktadır. Halaylar İç Anadolu Bölgesinin bir bölümü ile Güneydoğu Anadolu Bölgesinde oynanmaktadır. (Çorum, Diyarbakır, Bitlis, Bingöl) Bu yörelerde halay kelimesi; alay, aley, haley olarak değişik biçimlerde kullanılmaktadır. Birlik ve beraberlik, dayanışmayı ifade etmektedir. Halaylar, asırlardan beri gelen karakteri ve yapısı itibariyle alelade eğlence oyunlarından ayrılan sosyal yaşantının jest, mimik ve figürlerle ifadesidir.
Sivas Halayları içe dönük yapısıyla diğer illerimizden ayrılmaktadır. Oyun düzeni, oyun formları, dizilişleri, oynanış şekli diğer halaylara pek benzememektedir.
Sivas Kız ve Erkek oyunları kendine has tavrı, üslubu, estetik güzelliği bakımından göz kamaştırıcıdır. Kızlar ve erkekler ayrı ayrı halay çekmektedir. Alaca (karma) diziliş Sivas yöresinde görülmemektedir. Bazı oyunlar alaca dizi şeklinde kapalı mekanlarda, aile içerisinde oynanmaktadır.
Kız ve erkek oyunlarında baştaki oyuncuya Halay Başı veya Baş çeken sondaki oyuncuya pöççük veya pöçük ismi verilmektedir. Halayları erkekler mendille, bir savaş, döğüş anındaki hareketi canlandırır gibi kılıç, değnek kullanıyormuşcasına çevirirler. Kadınlar krep kullanmaktadır. Sivas halaylarında oyuncu sayısında sınırlama görülmemektedir. Ancak; oyunların zorluğu dikkate alındığında 7-12 kişi arasında çok rahat oynandığı görülmektedir. Erkek oyunları genellikle düğün ve eğlencelerde oynandığından açık hava tercih edilmektedir. Bunun için Sivas halayları meydan ve harman oyunları olarak anılmaktadır. Oyunlara eşlik eden mahalli çalgı; davul, zurnadır. Kaba zurna tercih edilmektedir. Bazen ince sazla da oynanmaktadır.
Sivas halayları genellikle 2-4 bölümden meydana gelmektedir. Bu bölümler; 1. Ağırlama, 2. Yanlama (Sıkıştırma), 3. Tek ayak (Oynatma), 4. Hoplatma (Yeldime, tezleme) ismini almaktadır. Her bölümde figürler ve musiki değişmektedir. Oyunlar ağırdan başlayıp, gittikçe tempo artarak hızlanmakta, hoplatma bölümünde coşku doruk noktasına ulaşmaktadır.
Ağırlama, aczin ve çaresizliğin; yanlama, birlik, beraberliğin; hoplatma, sevincin, mutluluğun ve zaferin ifadesidir.
Sivas halaylarının bir diğer özelliği, bilinen bütün oyun formlarının kullanılması, sergilenmesidir. (Sır, düz diziliş, hilal veya yarım ay, halka dizilişi) Yüzyıllar önce, bilinmeyen halk sanatçıları sanki bilinçli olarak Sivas halaylarında koreografik düzenini oluşturmuşlardır. Bu sebeple oyunlar Türkiye genelinde bozulmadan otantikliğini muhafaza ederek yaşatılması bakımından da dikkate değer bulunmaktadır.
Sivas yöresi oyunlarında tabii faktörlerin hepsi görülmektedir. Çiftçilik, iş tabiattaki bitkiler, hayvan taklidi oyunların ortaya çıkmasında ve oynanmasında etkili olmuştur.
Halay Türleri
1. Erkeklerin oynadığı halaylar
Yöre oyunlarının tüm karakteristik özelliklerini taşıyan asıl halaylardır. Figürlerin zenginliği, hareket kabiliyetinin üstünlüğü, duygu ve düşüncenin ince estetik bir biçimde, belli bir eda ile icra edilmesi, oynayanı, seyredeni coşturmaktadır. Erkek halayları; Sivas Halayı, Köy Ağırlaması, Abdurrahman Halayı, Kızık, Karkın (Garkın) vb.
2. Kızların oynadığı halaylar
Erkek oyunlarına göre daha kolay oyunlardır. Türkülü (çevirmeli), türküsüz olarak oynanmaktadır. Hareketler daha yumuşaktır. Kız halayları : Hanımesme, Sarıkız, Yanlama, Karamuk, Madımak, Pınarınbaşı vb.
3. Erkek ve Kızların oynadığı halaylar
Bu halayları hem kızlar hem de erkekler oynamaktadır. Figürlerde ufak tefek farklılıklar görülmektedir. Genellikle kızlar türkülerini söyleyerek oynamaktadır. Bu halaylara; Sarıkız, İş halayı, Zara Karahisarı, Sivas Halayı, Tersbico, Maro vb.
Sivas yöresinde halk oyunları kıyafetleri yörelere göre çeşitlilik arzetmektedir. Erkekler; yemeni, aynalı çorap (yün), zıvga, şal, yelek, gömlek, köstek (bazen fes takıldığı üzerine hindi, yazma sarıldığı da görülmektedir.)
Kızlar; üçetek, şalvar, çorap, işlik (gömlek), önlük, pöçüklük (arkalık), yanbağ, çarık, fes, tepelik, pullu yazma (bazen kemer takıldığı da görülmektedir.)
Sivas Halayları isimlerini bazen oynanan yörenin, ilçe ve köyün ismini almaktadır. (Kızık, Karkın) Bazen insan isimlerinden (Abdurrahman), bitkilerden (madımak, karamuk) bazen de hayvan isimlerinden (çekirge, horoz, kartal, turnalar) son bölümdeki oyunlar taklidi oyunlardır.
Sivas Yöresinde Oynanan Halk Oyunları
Sivas Halayı, Köy Ağırlaması, Abdurrahman Halayı, Karahisar, Temürağa, Harami, Hoş Bilezik, Özenteki, Tamzara, Sarıkız, Karkın Halayı, Kızık Halayı, Kabak Halayı, Kartal Halayı, Sallangel, Ahçik, Maro, Yanlama, Tozan Halayı, Arnavut Halayı,Çekirge Halayı, Hanım Esme, Hayda Bico, Ters Bico, horhon Bico, Çedene, Çemberim, Karamuk, Madımak, Turnalar, Pınarınbaşı, Çökelek, Köy İş Halayı, Karaduman, Şeyhani, Nenni Nenni, Dik Oyun, Deveci Emmi, Kol Oyunu, Meral Halayı, Ellik, Samahlar, Omuz Halayı, Garipler Semahı, Ireşvan, Pabuç Çitir, Kafe Çeçen, Onbaşı Oyunu.