İlin, asıl adı "BOZOK" olup, zamanla "Yozgat" olarak değiştirilmiştir. Oğuz'ların; "BOZOK" koluna mensup Türkmenlerin bu bölgeye akınıyla birlikte, yöre "BOZOK" ismiyle anılmıştır. 1800'lü yıllara doğru bu ismin yanı sıra "YOZGAT" adı da telaffuz edilmiştir.
"Yozgat" adının menşei konusunda ise, değişiki söylentiler ileri sürülmektedir:
Bir rivayete göre, Yozgat Saray Köyü'nden (bugün itibariyle kasaba) itibaren aşağıdan yukarıya doğru kat kat yükselmektedir. Bu kat kat yükselişindin ve rakımının yüksekliğinden dolayı önceleri "Yüz kat" denmiş, zamanla bu isim söylene söylene "Yozgat" halini almıştır.
Diğer bir rivayete göre; Aşiret Reisi Ömer Cabbar Ağa'nın yüzü çopurdu. Bu yüzden kendisine Çopur veya Çapar Koca derlerdi. Söylentiye göre Cabbar Ağa, sürülerini bir yaz günü yaylakta otlatırken karşısına Hızır (AS) çıkıyor ve davar sahibi Cabbar Ağa'dan içmek için süt istiyor. Güler yüzlü Ömer Ağa hemen misafirine ikramda kusur etmeyerek, gönül hoşluğu ile sütü ikram eder. Hızır (AS) sütü içtikten sonra çok memnun kalır ve Cabbar Ağa'ya "Çobanoğlu, yozuna yoz katılsın, memleketinin adı Yoz-Kat olsun" diyor. Bu sözü söyleyerek kayboluyor. Temeli böyle olan Yoz-Kat söylene söylene Yozgat halini alıyor.
İsmin kaynağı hakkında her ne kadar tatmin edici bir bilgi yoksa da uzun yıllar bu havalinin böyle anıldığı
bilinmektedir.
Birinci Büyük Millet Meclisinde Kütahya Mebusu Cemil Bey tarafından verilen bir takrir ile Yozgat ismi Bozok olarak değiştirilmiş, bilahare 23 Haziran 1927tarihinde Bozok Mebusu Süleyman Sırrı (İÇÖZ) Bey ve arkadaşlarının verdiği bir takrirle Bozok ismi tekrar Yozgat olarak değiştirilmiştir.
Yozgat; Anadolunun en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Sorgun ilçesi sınırları içerisinde bulunan Alişar Höyüğü nde yapılan kazılar neticesinde 5000 sene öncesine ait eserler bulunmuştur.
Ayrıca, Anadoluda ilk siyasi birliği gerçekleştiren Etilerin yerleşim merkezlerinden biridir. Merkeze bağlı Büyüknefes, Dambasan ve Gündoğdu köyleri ile Sorgun ilçesi sınırları içerisindeki Kerkenes Kalesi, Boğazlıyan'a bağlı Çalapverdi ve diğer bazı bölgelerimizde yapılan kazılar neticesinde Etilerin izine rastlanılmıştır.Anadoluda tarih devrinin başlangıcını sağlayan Hititlerin sınırları içerisinde en kalabalık yerleşim merkezlerinden birisini teşkil ettiği de ortaya çıkarılmıştır.
M.Ö. 2000 -1500 yılları arasında kurulan ve merkezi Yozgat sınırları içerisindeki Hattuşaş olan Hititlerin hakimiyetinden sonra yöre, M.Ö. 1200lerde Deniz Hakları istilasının ardından Friglerin hakimiyetine girmiştir. M.Ö. 7. yüzyıl başlarında Kimmerlerin saldırısına uğramıştır. M.Ö. 6. yüzyılda Lidya Krallığına bağlanarak, müteakiben Persler, M.Ö. 4. yüzyılda da Makedonyalılar tarafından ele geçirilmiştir. M.Ö. 3. yüzyılın başlarında güney kesimi kısa bir süre Kapadokya Krallığının hakimiyetinde kalmıştır. Daha sonra, Anadoluyu istila eden göçebe Kelt kabilelerinden Galatların yerleştiği Galatyanın bir parçası olmuştur. Bu nedenle galatların Ata yurdu olarak da bilinmektedir. M.Ö. 2. yüzyıl başlarında kurulan Galatya Krallığı bir süre Pergamon (Bergama) ve Pontus Krallıklarına bağlı kaldıktan sonra, M.Ö. 85te Romanın korumasına girmiştir.
M.S 395te Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Anadolu, Doğu Roma (Bizans)ın payına düşmüştür. İslam orduları ve Sasaniler zaman zaman Bizans elindeki bu bölgeye akınlar yapmış oldukları, ancak bölgeyi devamlı olarak elerinde tutamamışlardır.
Yozgat; Anadolunun en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Sorgun ilçesi sınırları içerisinde bulunan Alişar Höyüğü nde yapılan kazılar neticesinde 5000 sene öncesine ait eserler bulunmuştur.
Ayrıca, Anadoluda ilk siyasi birliği gerçekleştiren Etilerin yerleşim merkezlerinden biridir. Merkeze bağlı Büyüknefes, Dambasan ve Gündoğdu köyleri ile Sorgun ilçesi sınırları içerisindeki Kerkenes Kalesi, Boğazlıyan'a bağlı Çalapverdi ve diğer bazı bölgelerimizde yapılan kazılar neticesinde Etilerin izine rastlanılmıştır.Anadoluda tarih devrinin başlangıcını sağlayan Hititlerin sınırları içerisinde en kalabalık yerleşim merkezlerinden birisini teşkil ettiği de ortaya çıkarılmıştır.
M.Ö. 2000 -1500 yılları arasında kurulan ve merkezi Yozgat sınırları içerisindeki Hattuşaş olan Hititlerin hakimiyetinden sonra yöre, M.Ö. 1200lerde Deniz Hakları istilasının ardından Friglerin hakimiyetine girmiştir. M.Ö. 7. yüzyıl başlarında Kimmerlerin saldırısına uğramıştır. M.Ö. 6. yüzyılda Lidya Krallığına bağlanarak, müteakiben Persler, M.Ö. 4. yüzyılda da Makedonyalılar tarafından ele geçirilmiştir. M.Ö. 3. yüzyılın başlarında güney kesimi kısa bir süre Kapadokya Krallığının hakimiyetinde kalmıştır. Daha sonra, Anadoluyu istila eden göçebe Kelt kabilelerinden Galatların yerleştiği Galatyanın bir parçası olmuştur. Bu nedenle galatların Ata yurdu olarak da bilinmektedir. M.Ö. 2. yüzyıl başlarında kurulan Galatya Krallığı bir süre Pergamon (Bergama) ve Pontus Krallıklarına bağlı kaldıktan sonra, M.Ö. 85te Romanın korumasına girmiştir.
M.S 395te Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Anadolu, Doğu Roma (Bizans)ın payına düşmüştür. İslam orduları ve Sasaniler zaman zaman Bizans elindeki bu bölgeye akınlar yapmış oldukları, ancak bölgeyi devamlı olarak elerinde tutamamışlardır.
Malazgirt Savaşından Sonraki Devre
Bozok çevresinde Türk - İslam izleri 1071 Malazgirt Savaşından sonra başlatır. Tahrir Defterlerinden Oğuz boylarına mensup 24 boydan 21inin Anadoluya geldikleri anlaşılmaktadır. Bu sayıya Karaevli boyunu da ilave etmek gerekir. Salur, Eymür ve Karkınlılar Anadolunun iskanında birinci derecede rol oynamışlardır. Kayın, Anadolunun fethi ve iskanında, Beydilli ve Bayındır boyları da Anadoluya yerleşmede önemli görevler yapmışlardır. Oğuzlar, göçtükleri yerlere her sosyal birimden insanların yanında, kültür unsurlarını da taşıdılar. Bozok bölgesi, önemli kervan ve ticaret yollarının geçtiği bir yerdi. Emirci Sultanın Osmanpaşa Tekkesi köyü, bu yollardan birinin üzerinde bulunuyordu. Zaviye, Kayseri ve Kırşehirden Amasyaya giden yol üzerindeki bir konak noktasıydı. Yesevi Şeyhi Emirci Sultanın 1204lerde Bozoka gelerek, Keçikıran (Osmanpaşa)a yerleşip irşada başladığı, bu bölgede 16. yüzyılda da Osmanpaşa Tekkesi adıyla bir zaviye kurulduğu anlaşılmaktadır. Salmanlı ve Danışman köyleri, Danişmendliler zamanından kalma tarihi köylerdir. İlimizde Selçukluların izleri 12. yüzyılından itibaren görülür. Bir ara Danişmendoğullarının nüfusuna giren bu bölgede 1175den sonra Anadolu Selçuklularının eline geçmiştir.
1243 Kösedağ Savaşından sonra İlhanlıların kontrolüne giren bölge Anadolu Selçuklu Beylikleri döneminde Eretna Beyliğinin, 1381den sonra da Kadı Burhaneddin Devletinin eline geçti. 1398de Kadı Burhanettin öldürülünce Yıldırım Beyazıd bu bölgeyi aynı tarihte Osmanlı Devleti sınırlarına kattı. Timur Han 1402 - 1403 senelerinde Yozgat ve çevresini ele geçirdi. Timur Han Anadoluyu terk ederken, 1256dan itibaren bu bölgeye yerleşen Karatatarları Türkistana götürmeye karar vererek 1404de bunların tamamını zorla alıp götürmüştür.
YOZGAT VE ÇEVRESİNE YERLEŞEN OĞUZ BOYLARI VE YAŞADIKLARI YERLER
Karatatarların Bozok bölgesinden gitmesi sonucunda bölge, Sivasın güneyinde ve Kayserinin doğusunda (bilhassa Uzunyayla) yaylaya Dulkadırlı Türkmenleri tarafından iskan edilmiştir. 15. yüzyılda Yozgat ve komşu mahallere yerleşen, Bozok adıyla anılan oymaklar ve yerleştikleri yerler şöyledir:
Kızılkocalu: Topluca yaşadıkları yer; Yozgat, Şefaatli, Yerköy ve Musabeyli ile çevrili saha olup, Elmahacılı, Musa Beglü, Aziz Beglü, Yusuf Abdal, Dokuz, Hasancı gibi obalarla Topaç, Erkekli ve İğdeli gibi ekinlikler de bu sahanın içinde bulunmaktadır. 1529-1530 yıllarında küçük bir köy olan Yozgat da bu sınırın içindedir. Ayrıca, Baltı Saray, Yassı Kışla, İğde Kışla, Arık Aşan, Ağça Saz, Dere Kışla, Köse Yusuflu, Ali Şarlu, Sekilü, İsa Hacılu ve Köşler de bu oymağa bağlı olanların yerleşip isim verdikleri yerleşim birimleridir.
Salmanlu: Bu oymak Yozgatın batısında bulunan Salmanlıda yerleşmiştir.
Ağcalu : Bu oymak Karaderede yaşamaktaydı. Bu bölgede tamamen Ağcalularca doldurulmuş, Aşağı Kanak da bu boya mensup kişilerce iskan edilmiştir. Ayrıca Sokun, Emlak, Karaca Alilü, Hacılar, Hamzalu, Haşer, Çakır ve Gedükte de Ağcalu obaları bulunmaktadır.
Çiçeklü: Bu boy Boğazlıyan çevresinde oturmaktaydı.
Zakirlü: Bu oymak Sorgun civarında yaşamakta ve Yayla Hacılu, Ramazanlu, Orhan Hacılu, Emir Gazili ve daha bir çok obalara ayrılmaktadır.
Mesudlu: Bölgenin en eski oymaklarındandı. Buna rağmen pek fazla nüfusu olmayan oymaklardın
meydana gelmiştir.
Ağça Koyunlu: Bunların kalabalık bir kısmı Gedükte bir kısım obaları da Kara Derede yaşamaktadır.
Kavurgalu: Yozgatın doğusunda kendi adını taşıyan Kavurgalı Köyü ve çevresinde yaşamaktadırlar.
Demircilü: En tanınmış obaları, Sarım Beglü olup, Merkeze bağlı Sarımbey bu obanın adını taşımaktadır.
Şam Bayadı: Bunlar Bozokun sınırları içinde bulunan o zamanki ismi Gedük olan Şar Kışlada (Sivas)
yaşamaktadırlar. Bunlar kış aylarını Halep ve Şam civarında geçirdiklerinden Şam Bayadı adını almıştır.
Söklen: Yurtları Yukarı Kanak olup, burada bulunan; Ayrancı, Yağmur Kışlası, Kümbet Kışla, Karaca Üyük, Akarca, Arpalık, Küpeli, Karaevli Kışlası, Dere Yağsın, Alembeg Kışlası, Emirbeg Kışlası, Baraklu, Akbenlü, Çukurviran ve ekinliklerde 1542 - 1543 yıllarında 33 obaya ayrılmış bir halde yaşıyorlardı.
Hisar Beglü: Yurtları, Hasbek ve çevresi olup, Hisarbeyli köyü ile Baş Kışlanın Kışla, Eynelli (Topal Abdal Kışlası), Hasbek, Ozan, Kemal Fakihlü, Ağçadam, Çanakçı, Ramazanlu, Boyalık, Kayacık, Ağıl (Kayalu), Çorak, Edik, Alın Pınarı, Musa Fakih, Çağlalı gibi ekinlikler de bunlara aittir.
Karalu: Bu oymak şimdiki Çayıralan İlçesinde yaşamaktadırlar. Kara Kötük (Menkeşer), Kozan Hisarı, Yassı Hüyük, Köse Oğlu, Ağçakışla, Sarımbeg Kışlası, Kaya Pınar, Tunuscuk (Turası), Okuçu Oğlu, Kozca Kışla, Göynük Kışla, Kilisecik, Çayır Şeyhi (Çayıralan), İsa Beglü, Anbarlu, Çayır Kışla, Zakiroğlu, Meşhedi, Çura, Kozlu, Boranderesi, Mansur Abdal, Çoban Hacı ve Ak Viran gibi ekinlikler de Karalulara aitti.
Bugün Yozgatın yerli halkı yukarıda belirtilen oymakların neslinden gelmektedir. Zaten, bu bölgede oymak adlarını taşıyan birçok köy ve kasaba hala aynı isimle anılmaktadır. Ancak, Türkçe kökenli olan bazı köy isimleri yabancı isim olduğu zannıyla değiştirilmiş ve yeni isimler verilmiştir.
Bölge halkının tamamı Türk olmakla beraber 17. yüzyıldan itibaren doğudan Ermeniler, Yunanistan ve Ege Adalarından da Rumlar gelerek, Anadolunun şehir kasabalarında koloniler meydana getirmişlerdir. Bunlar, askerlik yapmadıkları ve azınlık şuuru taşıdıkları için bulundukları yerin en zengin ve müreffeh yaşayan insanları olmuşlardır. Ticari hayatı ve esnaf teşkilatlarının hemen hemen tamamını ellerinde bulundurdukları için yabancı araştırmacıların ilk temas ettikleri kişiler bunlar olduğundan nüfusun çoğunluğunu meydana getirdikleri intibaını vermişlerse de gerçekte böyle değildir.
Timurun Anadoludan ayrılmasından sonra, Osmanlı şehzadeleri arasında çıkan saltanat kavgalarında Yozgat ve çevresi büyük sıkıntı çekmiştir. Yeniden Osmanlı Devletine bağlanması ancak 1408de Çelebi Mehmet döneminde olmuştur. 1413de kesin olarak Anadoluda Osmanlı hakimiyetini sağlayan Çelebi Mehmet, Yozgat ve yöresindeki devlet hakimiyetini pekiştirmiştir.Yavuz Sultan Selim döneminde Yozgat ve çevresinde Celal adında bir Türkmen önderinin çıkarmış olduğu isyan kontrol altına alınmışsa da, Yozgat ve yöresi bu isyandan büyük zarar görmüştür. Kanunî Sultan Süleyman döneminde arazi tahririnin yenilenmesi sırasında, bölgede yine karışıklılar çıkmış, ancak kısa sürede denetim sağlanmıştır (1526).
17. yüzyılın sonlarında devlet tarafından BOZOKa yerleştirilen Mamalu Türkmen oymaklarından, Çapanoğulları büyük güç kazanmışlardır. 1728de Çapanoğullarından Ahmet Ağa, Yeniil Has Mütesellimliğine getirilmiştir. Bu görevde üstün başarı gösterdiğinden dolayı da, 1732de de Mamalu Türkmenlerin mütesellimliği görevine yükseltilmiştir. 1741 yılında ise, BOZOK Mütessellimliği görevine atanmıştır.Çapanoğlu Ahmet Ağa, bundan sonraki yıllarda etkinliğini komşu sancaklarda da duyurmuştur. Osmanlı Devletince 1745de Kapıcıbaşılı payesiyle ödüllendirilen Ahmet Ağa, Yozgat ve yöresinde bazı bayındırlık hareketlerine girişerek, halkın desteğini kazanmaya özen göstermiştir. Çapanoğulları, merkezi yönetimle uyum içinde olmayı sürdürmüşler; 1755de İstanbulda ortaya çıkan et sıkıntısını gidermek üzere koyun göndermeleri karşılığında BOZOK Sancağı malikâne olarak Çapanoğlu Ahmet Ağaya verilmiştir. Böylece, Çapanoğulları Yozgat ve yöresinin tartışılmaz hakimi durumuna gelmişlerdir. Bu tarihten sonra İstanbula sık sık Çapanoğulları hakkında yakınma mektupları gitmeye başlamıştır. 1757de devlet, Çapanoğlu Ahmet Ağayı zulümlerine son vermemesi durumunda malikanesinin elinde alınacağını bildirmiştir.Ahmet Ağa 1761de Sivas Valiliğinin, İstanbul Hükümetince verilmesini sağlamıştır. Bu başarısının verdiği cesaretle Maraş Valiliğine de göz dikince hakkında idam fermanı yayınlanmıştır. Ahmet Ağanın 1765de idamından sonra Çapanoğlu Mustafa Beyin BOZOK Sancağı Mütesellimi oluncaya kadar Çapanoğulları Yozgat ve yöresindeki etkinliklerini yitirmişlerdir. 1768de mütesellim olan Mustafa Bey, merkezle iyi geçinmeye çalışarak, yapılan savaşlar sırasında devlete asker ve malzeme yardımında bulunmuştur. Çapanoğulları 1772den sonra Yozgat ve yöresinde yeniden söz sahibi olmaya başlamış, çevredeki diğer ayanlarla mücadeleye başlamışlardır.
Çapanoğulları Caniklioğullarına karşı sürdürdükleri mücadeleden başarı ile çıkmışlardır. Mustafa Bey, 1782de hizmetçileri tarafından öldürülünce, BOZOK Sancağı Mütesellimliği kardeşi Süleyman Beye verildi. Osmanlı Padişahları 1. Abdulhamit ve 3. Selim ile iyi ilişkiler kuran Süleyman Bey, 1783de Çankırı Sancağı Mutasarrıflığını da almıştır. Nizam-ı Cedid Ordusunun kurulmasını destekleyen Süleyman Bey, Caniklioğulları ile üstünlük mücadelesini sürdürmüş, 3. Selimin tahttan indirilmesiyle durumu sarsılmış ise de, Alemdar Mustafa Paşanın, 3. Selimin yerine geçen 4. Mustafayı tahttan indirmesiyle eski konumunu yeniden kazanmıştır. Süleyman Bey, 1808de İstanbulda toplanan ayan arasında yer alarak, Sened-i İttifakı imzaladı ve Sekban-ı Cedid askerini kendi hakimiyet bölgesinde örgütlenmeye başlamıştır. Süleyman Bey, 1813te öldüğünde güçleri doruğa ulaşmış olan Çapanoğulları, kendilerine mukataa olarak verilen; BOZOK, Amasya, Şarki Karahisar, Sivas, Kayseri, Maraş, Antep, Halep, Rakka, Adana, Tarsus, Konya Ereğlisi, Niğde, Nevşehir, Kırşehir ve Ankarada büyük bir nüfuza sahip olmuşlardır. Çapanoğullarından Mehmet Celaleddin Paşa, 1842-1846da kısa sürelerle BOZOK ve Kayseri Kaymakamlığına atanmıştır.1849dan sonra yönetim kademelerinden iyice uzaklaştırılan Çapanoğulları, büyük servetleri sayesinde,özellikle ekonomik alandaki güçlerini XX. yüzyılın başlarına kadar sürdürmüşlerdir.
Kurtuluş Savaşında Yozgat
Yozgat, ülkemizin, mütareke ve milli mücadele yıllarında adını önemle duyuran iller arasında yer almaktadır. Yozgat (Bozok) bu dönemde, yabancı güçlerin işgaline uğramamasına rağmen tanık olduğu ve Kuva-yı Milliyeyi hayli zor durumda bırakan bir isyan nedeni ile ön plana çıkmıştır.
Yozgat, Kurtuluş Savaşında merkezi Ankarada bulunan 20. Kolordunun denetimi altında bulunmaktaydı. Gerek Yozgatın yeni Mutasarrıfı Necip Bey, gerek se Ankara Valisi Muhittin Paşanın Kuva-yı Milliye hareketi karşısındaki olumsuz tutumları ve engellemeleri nedeniyle, Sivas Kongresi günlerine kadar Yozgatta direnişle ilgili önlemli bir gelişme olmamıştır. Ancak, Muhittin Paşanın 19 Eylül 1919da Kuva-yi Milliyece tutuklanması Necip Beyin de 20 Ekim 1919da Heyet-i Temsiliyenin isteği üzerine görevden alınmasıyla bu durum değişmiştir.
Anadolunun her yanında olduğu gibi, Yozgatta da Milli Mücadeleye yönelik örgütlenmeye gidilmiştir. Kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Yozgat Şubesinin başına Başçavuşzade Ahmet Efendi getirilmiştir. Şubenin diğer Yönetim Kurulu üyeleri arasında Müftü Hulusi Efendi, Çapanoğlu Edip ve Celal Beyler de yer almışlardır. Ancak, yönetim kurulunun kendi içerisinde bir beraberlik oluşturamadığından dolayı, yönetim kurulu üyeleri özellikle de
Mehmet Hulusi Efendiyle Celal ve Edip Beyler arasındaki sürtüşme Milli Mücadelenin yazgısını etkileyecek ölçüde sonuçlar doğuran Çapanoğlu İsyanının da nedenlerinden birisini oluşturmuştur.
Cumhuriyet Döneminde Yozgat
Yozgat, Cumhuriyet öncesi kurulan altmış vilayetten birisi olup, başlıca kaza merkezleri; Merkez, Akdağmadeni ve Boğazlıyandan ibarettir. Uzun süre Bozok adını taşıyan İl, Yozgat Milletvekillerinden Süleyman Sırrı İÇÖZün 25 Haziran 1927 tarihli teklifi üzerine Yozgat adını almıştır.Daha sonra Sorgunun da ilçe olmasıyla ilçe sayısı merkez dahil dörde çıkarılmıştır (1928). Yozgatın, bu dönemde dört ilçe ve 10 u nahiye olmak üzere toplam 636 yerleşim yeri mevcuttur. Zamanla yeni ilçeler kurulmuş ve ilçe sayısı merkez ilçeyle birlikte 9 olmuştur.B u ilçeler; sarasıyla; Merkez, Akdağmadeni, Boğazlıyan, Sorgun, Çekerek, Şefaatli, Sarıkaya, Çayıralan ve Yerköydür.1990 Yılında çıkarılan bir kanunla; Aydıncık, Çandır, Saraykent, Kadışehri ve Yenifakılı da ilçe olunca ilçe sayısı merkez ilçeyle birlikte 13 rakamına
ulaşmıştır.Yozgat halen, idari açıdan; 14 ilçe ve 65 belediye olmak üzere toplam 684 yerleşim yerinden ibarettir.
Ermeni Faaliyetleri ve Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey
Yozgatta faaliyet gösteren Ermeniler 1886da kurulan Hınçak Komitesinin direktifleri ile hareket ediyorlardı. Ermenilerin Yozgatta en fazla faaliyette bulundukları yer ise Boğazlıyan Kazasıydı.
Hınçak Komitesinin Orta Anadoluda faaliyet gösteren merkezi Merzifondu. Merzifon Küçük Ermenistan İhtilal Merkezi adını almıştı. Komitenin reisi ise Merzifondaki Amerikan Kolejinde öğretmenlik yapın Karabet Tomayan ve sekreteri de yine aynı okulda öğretmen olan Ohannes Kayayandı. Bu öğretmenlerin her ikisi de Protestan Ermeni idiler. Söz konusu bu kişilerle beraber Protestan vaizi Mardiros faaliyete geçmek için önce Çorum, Burhaniye, Sivas, Tokat ve Amasyayı gezerek Ermenilere telkinlerde bulunmuşlar, yaptıkları konuşmalarda 1877 - 1878 Osmanlı - Rus harbi sırasında Ermenilerini katledildiğini ileri sürerek mevcut Ermenilerin birleşmelerini istemişlerdir. Ayrıca, yabancı devletlerin dikkatini çekmek için de çeşitli olaylar tezgahlamışlardır.
Maddi yönden oldukça güçlü olan ve oluşturdukları dayanışma sonucu silahlanan Ermeniler çeteler oluşturarak Anadolunun ve Yozgat yöresinin içinde bulunduğu kötü durumdan da faydalanarak soygun ve talan işlerine girişmişlerdir. Onların bu soygun ve talan hareketlerinin amacı karışıklık çıkararak dikkatleri üzerlerine çekmekti. Ermenilerin bu faaliyetlerinin artması üzerine çekmekti. Ermenilerin bu faaliyetlerinin artması üzerine, Osmanlı Devleti 14 Mayıs 1915te 3 maddeden oluşan Tehcir Kanununu çıkarmıştır. Bu kanuna göre;
1- Savaş vaktinde ordu, kolordu ve tümen komutanları ve bunların vekilleri ile müstakil mevki komutanları ahali tarafından herhangi bir surette hükümet emirlerine ve memleketin savunmasına ve asayişin korunmasına dair işlere ve tertiplere karşı muhalefet ve silahla tecavüz ve direnme görülürse hemen askeri kuvvetle bastırılması ve tecavüz ve mukavemeti yok etmeye mezun ve mecburdur.
2- Ordu ve müstakil kolordu ve tümen komutanları askerlik icaplarından dolayı veya casusluk ve hıyanetlerini sezdikleri köyler ve kasabalar ahalisini tek tek veya toplu diğer mahallere sevk ve iskan ettirebilirler.
3- Bu kanun çıktığı günden itibaren muteberdir.
Osmanlı Devletinin çıkardığı bu kanunu da dinlemeyen Ermeniler 2 Eylül 1915te Yozgatın Boğazlıyan ilçesine bağlı köyleri yine ateşe vermişler, duruma müdahale etmek üzere bölgeye jandarma kuvvetleri gönderilmiş ancak, Ermeniler Jandarmalara da ateş açmışlardır. Durum, zamanın İçişleri Bakanlığına bildirilmiş, Bakanlık da bir telgraf emri ile buradaki Ermenilerin 24 saat içinde bölgeden çıkarılarak Suriye istikametine sevk edilmelerini emretmiştir.
Bu olayların meydana geldiği sırada Boğazlıyan ilçesinin kaymakamı Kemal Beydi. Kemal Bey, bu emir üzerine Jandarma Komutanı ile birlikte verilen emri yerine getirmiştir.
Yıllardan beri Türk vatanını parçalamaya çalışan ve her türlü hareketi gayeleri için meşru sayan Ermeniler, Mondoros Mütarekesini takip eden günlerde gadre uğramış insanlar pozunda ortaya atılırlar. Kendilerini sürgüne tabi tutanların cezalandırılmasını isterler. Bu isteklerin Mister Brownun telkiniyle Padişaha da kabul ettirirler. Durumun yatıştırılması için suçlu aranmaya başlanır. Bu suçlulardan birinin de Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey olduğu kanaatine
varılır.
Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf Vekili Kemal Bey, Ermeni tehcirinde görevini kötüye kullanarak ölümlere sebep olduğu iddiasıyla, idamla yargılanır. Mahkemede çoğunluğunu Ermeni komitecilerin teşkil ettiği ve İngiliz Yüksek Komiserliğinin , Rum - Ermeni Şubesinin temin ettiği birçok yalancı şahit çıkararak akıl ve mantığın kabul etmediği bir sürü suç uydurarak, Kemal Beyin aleyhinde şahitlik yaparlar. Bunun üzerine, mahkemede sanık sandalyesinde bulunan ve avukatlığını Saadettin Ferit Beyin yaptığı Kemal Bey şu tarihi savunmayı yapar:
Düne kadar hakimler heyeti halinde olan sizler, şu dakikada bir tarih mahkemesi sıfatını almış bulunuyorsunuz. Ermeniler tarafından öldürülen dindaşlarının ve soydaşlarının matemi Müslümanların yüreklerinin sızlattığı ve her gün gelen kara haberlerin halkı tahrik etmekten geri kalmadığı malumdur. Ermeniler ise, Rus Ordularının kah önüne geçerek, kah arkasında kalarak, ekseriya memleketin asker kuvvetinden mahrum kalmasına güvenerek facialar meydana getirmekten çekinmiyorlardı. Yozgat Vilayeti dahilinde sevk edilen bazı Ermeni - Muhacir kafilelerine, Ermenilerin Müslümanlara reva gördükleri facialara şahit olmuş, bazı asker kaçaklarının tecavüzü ihtimal dahilindedir.
Ancak, savaşta yenilişimizin aleyhimizde meydana getirdiği hezeyanı durdurmak maksadıyla iddia makamının da isteği üzerine, kurbanlar verilmesi bir siyaset icabı sayılıyorsa, bu kurban, ben olamam. Siz kurban seçmekte değil, ancak hak ve adaletle hüküm vermek vicdani görevini taşıyan bir yüksek heyetsiniz. Mutlaka kurban aranıyorsa, herhalde bu işlerin tertipçisi ve idarecisi olarak benim gibi küçük bir memur bulunacak değildir.
Kemal Beyin bu sözlerden sonra yalancı şahitler, hiç olayları gerçekmiş gibi anlatarak Kemal Beyi iftira yağmuruna tutarlar. Bu iftiralar karşısında Kemal Bey şöyle söyler:
Hepsi yalandır, uydurmadır. Reis Paşa, ben ne bunların söyledikleri Keller köyüne gittim ne de oradan geçtim. Burada vuku bulduğunu iddia ettikleri cinayetlerden de haberim yok. Hele parmaktan çıkmayan yüzüğü almak için kol kesmek; rica ederim. Bu vahşeti kim yapar? Bu derece şemi bir işi yapacak bir insan tasavvur edemiyorum. Esasen, birini ispat edemezler. Çünkü, hepsi iftiradan ibarettir. Benim haberim olmadan bir şey olmuşsa bilemem. Fakat bu ana kadar bu mevzuda hiç bir şikayetçi gelmemiştir. İlk defa burada Mahkeme huzurunda bu şikayetlerle karşılaşıyorum.
Mahkeme bu şekilde devam ederken, İngilizler ve Ermeniler Kemal Beyin asılması için Mahkeme Başkanı Hayret Paşaya baskı yaptıklarından, Hayret Paşa istifa etmiş yerine Nemrut lakabıyla anılan Mustafa Paşa getirilmiştir.
Nemrut Mustafa Paşa önceden verilmiş bir emri yerine bir memur tavrıyla mahkemeyi sonuçlandırarak 8 Nisan 1919da Kemal Beyi idama mahkum eder. Önceden hazırlanmış olan bu idam kararı tasdik edilmek üzere saraya gönderilir. Padişah Sultan Vahdettin, Ferit Paşa Millet ile Padişah arasına siyah bir perde çekti diyerek, bu kararı imzalamaz. İş intikam ve bilahare mukatale şeklini alabilir. Yolun şimdiden önünü kesmek üzere fetva-yı şerife talebine mecbur oldum der. Seyhülislam Mustafa Sabri Divan-Harb-ı Örfi tarafından idama mahkum edilen Kemalın mahkemesi hak ve adle muvafık bir surette icra edilmiş olduğu takdirde, hakkında sadır olan hükm-i idamın derun-i varakada muharrer fetva ve mükul-i şeriyeye muvafık olduğu veraste-i arzdır şeklinde bir fetva verir.
Bu şekilde verilen fetva ile Ermenilere kısas hakkının verilmiş olması gibi garip bir adalet ölçüsü ve İngilizlerin baskısı ile Türk Hükümeti ve İslam Müftüsü bir Türk-İslam vatanseverinin idamını tasdik ettiler.
Cezası infaz edilmek üzere İstanbula getirilmiş olan Mehmet Bey, Bekir Ağa Bölüğünden alınarak cezasının infaz edileceği yer olan Beyazıd Meydanına getirilir. Kemal Beyin asılacağını duyan bütün İstanbullular ve bilhassa vatanseverler Beyazıd Meydanından toplanırlar. Kemal Beye idam sehpasının önünde son sözünü ne olduğunda, o halka şöyle der:
Sevgili vatandaşlarım, Ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki, ben masumum. Son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet
Kemal Beyin bu sözlerine katılan halk da aynen cevap vererek, Kahrolsun böyle adalet diye bağırmaya başlamışlardır. Kemal Bey, bu son sözlerine devam ederek:
Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk Milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Allah, vatan ve milletimize zeval vermesin. Amin. Borcum var, servetim yok üç çocuğumu, millet uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın Millet...
Kemal Beyin idam hadisesi, İngilizlerin hiç beklemediği şekilde büyük tepki ile karşılanır. Kemal Beyin cenazesi vasiyeti üzerin, Kadıköy Kuşdili Çayırındaki oğlunun mezarı yanına gömülmesi için, ailesine teslim edilir. Kadıköyde büyük bir cenaze töreni yapılır. Tabut, Karaköy İtfaiye Karakolu önünden geçerken bir manga asker bayrağı yarıya indirerek selam durur. Alışılmışın dışında, tabut eller üzerinde defnedileceği yere kadar götürülerek, 10 Nisan 1919 Perşembe günü akşam üzeri toprağa verilir.
Kemal Beyin üzerinde çıkan vasiyeti tarihe bir belge olarak kalacaktır.
Merhum sevgili oğlum Adnanın medfun bulunduğu Kadıköy Kuşdilli Çayırndaki kabristanda yavrumun yanına gömülmemi diliyorum. Teyzem ve kardeşim Kadıköyünde sakindirler. Teyzemin adresi Mühürdar Caddesinde 67 numaralı hanedir. Adı İsmet Hanımdır. Defin masrafı teyzeme tevdi buyurulmalıdır. Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: Millet ve Memleket uğruna şehit olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemalin ruhuna fatiha. Perişan zevcem Haticeye, yavrularım Müzehher ve Müşerrefe muavenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim.
Babam, Karamürsel Aşar Memur-u Sabıkı Arif Bey de acizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da muavenet olunursa, memnun olurum. Türk Milleti ebediyyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah, millet ve memlekete zeval vermesin. Fertler ölür, millet yaşar. İnşaallah Türk Milleti ebediyete kadar yaşayacaktır. (30 Mart 1335 Boğazlıyan Kaymakam - Sabıkı Kemal)
Millet Onu unutmadı; TBMM 14 Ekim 1922de çıkardığı özel bir kanunla Milli Şehit olarak kabul etti.
Boğazlıyanda bir mahalle ve bir okul Milli Şehitin adını taşımaktadır.
İlin, asıl adı "BOZOK" olup, zamanla "Yozgat" olarak değiştirilmiştir. Oğuz'ların; "BOZOK" koluna mensup Türkmenlerin bu bölgeye akınıyla birlikte, yöre "BOZOK" ismiyle anılmıştır. 1800'lü yıllara doğru bu ismin yanı sıra "YOZGAT" adı da telaffuz edilmiştir.
"Yozgat" adının menşei konusunda ise, değişiki söylentiler ileri sürülmektedir:
Bir rivayete göre, Yozgat Saray Köyü'nden (bugün itibariyle kasaba) itibaren aşağıdan yukarıya doğru kat kat yükselmektedir. Bu kat kat yükselişindin ve rakımının yüksekliğinden dolayı önceleri "Yüz kat" denmiş, zamanla bu isim söylene söylene "Yozgat" halini almıştır.
Diğer bir rivayete göre; Aşiret Reisi Ömer Cabbar Ağa'nın yüzü çopurdu. Bu yüzden kendisine Çopur veya Çapar Koca derlerdi. Söylentiye göre Cabbar Ağa, sürülerini bir yaz günü yaylakta otlatırken karşısına Hızır (AS) çıkıyor ve davar sahibi Cabbar Ağa'dan içmek için süt istiyor. Güler yüzlü Ömer Ağa hemen misafirine ikramda kusur etmeyerek, gönül hoşluğu ile sütü ikram eder. Hızır (AS) sütü içtikten sonra çok memnun kalır ve Cabbar Ağa'ya "Çobanoğlu, yozuna yoz katılsın, memleketinin adı Yoz-Kat olsun" diyor. Bu sözü söyleyerek kayboluyor. Temeli böyle olan Yoz-Kat söylene söylene Yozgat halini alıyor.
İsmin kaynağı hakkında her ne kadar tatmin edici bir bilgi yoksa da uzun yıllar bu havalinin böyle anıldığı bilinmektedir.
Birinci Büyük Millet Meclisinde Kütahya Mebusu Cemil Bey tarafından verilen bir takrir ile Yozgat ismi Bozok olarak değiştirilmiş, bilahare 23 Haziran 1927tarihinde Bozok Mebusu Süleyman Sırrı (İÇÖZ) Bey ve arkadaşlarının verdiği bir takrirle Bozok ismi tekrar Yozgat olarak değiştirilmiştir.
Çapanoğlu isyanı; Milli Mücadele yıllarının başında çıkan bir olaydır. Bu hareket, çapanoğulları ailesi dışında başlamış, daha sonra bir anlamda bu aile, isyanın içerisine çekilmiştir. Bu nedenle de bu olaya Yozgat İsyanı değil de Çapanoğlu isyanı denilmiştir. Bu geniş ailenin sadece bir kısmı isyana teşebbüs etmiş, diğerleri tamamen olayın dışında kalmıştır. Zaten, Yozgat halkı da bu olayı hiç benimsememiş, hatta Milli Mücadelenin başarışa kavuşması için gayret sarf etmiştir. Çapanoğlu İsyanının lideri konumunda olan Edip, Celal ve Halit Beyler Çapanoğlu Süleyman Beyin üçüncü kuşaktan torunu olan Hacı Osman Nuri Beyin oğullarıdır. Hacı Osman Nuri Beyin dördüncü oğlu olan Salih Bey ise, bu hadisenin tamamen dışında kalmıştır.
Çapanoğlu İsyanlarının genel olarak üç sebebi üzerinde durulur:
1- Çapanoğlu Celal Beylerin İttihat ve Terakki Partisinin kötü muamelelerine maruz kalmaları nedeniyle Anadolunun kurtuluşu için başlatılan Milli Kurtuluş hareketini bir İttihat ve Terakki hareketi olarak değerlendirmeleri
2- Daha önce Anadoludaki ayanlar arasında en güçlü olan bu ailenin nüfuzu oldukça büyüktü. Son zamanlarda nüfuzunu yitiren bu ailenin tekrar aynı güce ulaşmanın yollarını aramış olmaları
3- Yozgatta daha önceleri Celali, Baba Zünnûn ve Babai gibi isyanlar da yaşanmıştır. Bu isyanların hemen hepsi çeşitli inançların istismarı şeklinde ortaya çıkmış olup, mevcut idareyi ele geçirmek gibi bir hedefleri de yoktur. Çapanoğlu İsyanını da bir an böyle düşünülecek olursa, bunların Kuvâ-yi Milliyeyi desteklemeleri gerekirdi. Fakat durum aksine tezahür ettiğine göre bu hadisenin sebebinin farklı olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.
Mustafa Kemal Paşa Erzurum ve Sivas Kongrelerinden sonra Ankaraya gelerek Heyet-i Temsiliyenin Kuva - yı Milliye hareketini tam olarak yürütebilmek için Milli Kurtuluşa taraftar görünmeyen bazı kişileri görevlerinden almıştır. Bu kişiler arasında, Afyon Mutasarrıfı Çapanoğlu Celal Beyin yerine Muhasebeci Arif Hikmet Bey, Yozgat Mutasarrıf vekili olarak tayin edilmiştir. Heyet-i Temsiliye Ankarada bir toplantı yapmış, yönetimi daha esaslı ve sağlam temeller üzerine oturtmak amacıyla 19 Mart 1920de her tarafa telgraflar göndererek, bu iş için temsilci seçilip gönderilmesini istemiştir. Çapanoğlu Celal ve Edip Beyler bu seçime, Padişaha bir isyan olarak değerlendirerek karşı çıkarılsa da, Yozgat Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Çapanoğullarının bu itirazlarını dikkate almadan temsilcileri seçmişlerdir. Bölgedeki ilk huzursuzluklar Yozgat dışında, Yenihan (Han-ı Cedit=Yıldızeli)da ortaya çıkmıştır. Yenihan İsyanını başlatanların ele başısı durumunda olan Postacı Nazım ve Kara Mustafa adlı iki kişi, Yıldızeli-Akdağmadeni arasındaki köylerde dolaşarak, İstanbul Hükümeti lehine propaganda yapmaya başlamışlardır. 14 Mayıs 1920de Yıldızeli-Kaman Köyünde toplantı yapan Postacı Nazım ve adamları Ankara Hükümetine karşı isyan ettiklerini ilan ederler. Bu olaylar karşısında hiç bir tedbir alamayan Yıldızeli Kaymakamı görevinden alınarak, yerine Jandarma Kumandanı İshanı Bey vekaleten atanır.
Yıldızelindeki olayların gün geçtikçe büyümesi üzerine buraya Sivastan bir süvari bölüğü gönderilirken asilerde boş durmuyor halkı sürekli kendi emelleri doğrultusunda Milli Hareketle ilgili olmayan sözlerle zehirlemeye devam ediyorlardı. Durumun gün geçtikçe kötüye gittiğini gören Sivasi 3. Kolordu Komutanı Albay Hüseyin Selahattin Bey, piyade taburunu Jandarma Binbaşı Kemal komutasında Yıldızeline, 10.Alayın ikinci taburunu Zileye ve Tokatta bulunan 3. taburu da yine Yıldızeline gönderir. Hadise oldukça büyümüş, bölgenin tamamını sarmış ve bu isyanların önlenebilmesi için bir hayli güçlük çekilmiştir. Ayaklanmalar üzerine gönderilen düzenli birlikler başarılı olamayınca Sivas Müdafaa-i Hukuk üyesi Halil Bey, 27-28 Mayıs 1920de Yıldızelinden Her tarafta idare makamları atıl ve ruhsuzdur. Acele imanlı ve fedakar kimseler idare başına geçirilmezse durum çok tehlikeli bir hal alacaktır diye heyet-i Temsiliyeye bir telgraf gönderir. Aynı günlerde Erkan-ı Harbiye idare başına geçirilmezse, durum çok tehlikeli bir hal alacaktır. demiştir. Aynı günlerde Erkan-ı Harbiye-yi Umumiye Reisi Albay İsmet Ankaradan gönderdiği emirde: Kaymakam ile birlikte mahalli bir kuvvet teşkiline başlanmasını ve bu kuvvetin silahlarının Kayseri Askerlik Dairesi Başkanlığından istenmesi için Akdağmadeni Askerlik Şubesi Başkanlığına talimat verilmiştir. diyerek, bu bölgenin huzurunun sağlanması için yine bölgedeki kuvvetlerden istifade edilmesinin istemiştir. Çünkü, bu yıllarda Batı Anadoluda Yunan ilerleyişi ile uğraşılmakta ve askeri gücün iç bölgelerde kullanılması istenmekteydi.
Bu arada Mustafa Kemal Paşa, Yıldızeli ve Zilede bulunan bazı kişileri uyarma ve olumlu fikirler aşılamak için bunların lideri konumunda bulunan Çelebi Efendinin harekete geçirilmesi istemiştir. Bununla ilgili olarak Mucur Askerlik Şubesi Başkanlığına talimat gönderilmiştir. TBMM üyesi olan Bektaşi Şeyhi Çelebi Efendi, hasta olduğunu beyan ederek böyle bir yardıma katılamayacağını ifade etmiştir. Ankara çevresinde bulunan kuvvetlerin Düzce isyan bölgesine gönderilmesi, Sivastaki 3. Kolordunun önemli bir kısmının da Pontuşçuları takip etmesi, eldeki diğer taburların da ancak, şehirlerin iç emniyetini koruyacak durumda olması nedeniyle isyan bastırılamamış, Sivas ve Tokat gibi büyük şehirler de tehlikeye düşmüştür. Bunun üzerine İsmet Paşa, Kazım Karabekir Paşaya bir telgraf göndererek, isyanın bastırılması için süvari birliği istemişse de, doğudaki Ermeni Meselesi yüzünden bu birlik gönderilememiştir. Duruma müdahale etmek için Gaziantep çevresinde bulunan Kılıç Ali Bey, 80 kadar adamıyla beraber 1 Haziran 1920de Yozgata gönderilmiştir. Mehmet Hulusi Efendi ,Yozgata gelen Kılıç Ali Beye Çapanoğullarının tutumlarını anlatmış, Kılıç Ali Bey de bir tedbir olması amacıyla kendisine anlatılanları Ankaraya bildirmiştir. Celal ve Edip Beylerin evlerini de göz hapsinde tutmaya başlamıştır. Yozgatta olup bitenleri öğrenen Çapanoğlu Halit Bey, oturduğu Arapseyfi Köyünden Yozgata gelmeye karar verince, işlerin büyüyeceğinden endişelenen Kılıç Ali Bey, müfrezesini alarak Boğazlıyana çekilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Çapanoğullarının tutumlarından tatsız bir sonuç çıkmaması için, Yozgat Mebuslarından; Çapanoğullarının, memleketin içinde bulunduğu durumu anlatmalarını ve bu yanlış tutumlarından vazgeçmelerini sağlamalarını istemiştir. Bunun üzerine Süleyman Sırrı ve Rıza Beyler Yozgata gelmişler durumu Çapanoğullarına anlatmışlarsa da, onları ikna edememişlerdir. Bu tavır üzerine olaya karışan Çapanoğullarının tutuklanarak Ankaraya gönderilmesi istenmiştir.
Erkan-ı Harbiye-yi Umumiye Reisi Albay İsmet, 7 Haziran 1920de Sivastaki 3. Kolordu Komutanı Albay Selahattin Beye bu tutuklama emrinin yerine getirilmesi için duyuruda bulunmuş, Selahattin Bey de görevin ifası için Yozgat Mutasarrıf Vekili Arif Hikmek Beyi görevlendirmiştir. Arif Hikmet Bey Çapanoğullarının adamı olduğundan bu haberi Celal ve Edip Beylere duyurması üzerine, bu kişiler 8 Haziran 1920de ailelerini de yanlarına alıp, Yozgatı terkederek Sorgun (Köhne)a giderek, küçük kardeşleri Halit Beyin güçleriyle birleşmişlerdir. Ertesi gün Yozgatta sıkıyönetim ilan edilir ve Komutanlığına da Kılıç Ali Bey getirilmiştir. Yozgatın dışında bulunan ve isyan etmeye karar veren Çapanoğulları yanlarına taraftar toplarken, Tokat ve Zile dışında bulunan Postacı Nazım ile de irtibat kurmak suretiyle ondan yardım almayı düşünürler. Çapanoğulları, 13 Haziran 1920de Sorgunu, 14 Haziranda da Yozgatı ele geçirirler. Yozgata giren kişilerin elebaşıları arasında Çapanoğlu Celal ve Edip Beyler ile Halit Hakkı, Salih Şekip, Mahmut İhsan ve Muhlis gibi kişiler de bulunmaktaydı. Zaten, olayı organize edenler de bunlardı. İsyancılar, 23-24 Haziranda Boğazlıyana saldırarak, Kılıç Ali Beyin buradan çekilmesine neden olurlar. Bu olay isyancılara cesaret vermiş, çevreden kendilerin yeni katılımlar olmasını sağlamıştır. Asilerden bir grup da, 16 Haziranda Alacayı ele geçirir.
Çerkez Ethem, Yozgata tamamen hakim olduktan sonra Hıyanet-i Vataniye Kanununa dayanarak bir Askeri Mahkeme kurarak, rolü bulunanları cezalandırmıştır. Çerkez Ethem, Yozgattan kaçan isyancıların Alacada toplandığı haberini alınca, Yozgatta 200 kişilik bir kuvvet bırakarak, 24-25 Haziran 1920 gecesi Alacayı kuşatmış, ertesi günü de kazaya hakim olmuştur. Alacada tutunamayacaklarını anlayan asiler, bu defa da savunması daha elverişli olan Yozgat-Alaca yolu üzerinde sarp bir boğazda bulunan Arapseyfide toparlanmaya başlamışlardır. Asilerin düşüncesi, Ethemin asıl kuvvetlerinin Alacada bulunması sebebiyle Alacadan Yozgata dönerken bu geçitte onu pusuya düşürerek yenmekti. Bu durumun farkında olan Ethem, Alacada iki gün kalarak, asilerin tamamının Arapseyfide toplanması için onlara zaman kazandırmak istemiştir. Çerkez Ethem böylece, asilerin hepsini bertaraf edecekti.
Nihayet, 27 Haziran günü Alacadan ayrılan Ethem önden küçük bir kuvveti ileri sevk ederek asillerin mevzîlendiği yerleri tespite çalışmıştır. Durum, Ethemin düşündüğü gibi gerçekleşince, boğazın etrafını sararak, asileri iki ateş arasında bırakıp direnişlerini bertaraf etmiştir. Böylece, asilerin direnme gücü Arapseyfide kırılmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Etheme bir telgraf göndererek, onun bu başarısını kutlamıştır. Çerkez Ethem, Arapseyfide asilerin direnişini kırdıktan sonra arta kalanların da ortadan kaldırılması için 27 Haziran 1920de Çolak İbrahim komutasındaki 2. Kuvve-Seyyare kuvvetleri batıdan ve Albay Refet Kuvvetleri kuzeyden gelerek, bölgenin emniyete kavuşmasını sağlamışlardır.
Yozgat doğudan Sivas; güneyden Kayseri, Nevşehir, Kırşehir; batıdan Kırıkkale; kuzeyden ise Amasya, Çorum ve Tokat illeri ile çevrili olup, 34º 05 - 36º 10 doğu meridyenleri ile 38º 40 - 40º 18 kuzey paralelleri arasında yer alır.Deniz seviyesinden 1300 metre yükseklikte olup 1 412 300 Hektar toprağa sahiptir. 81 İl arasında toprak genişliği bakımından 15. sırayı alır. İlin doğudan batıya gidildikçe yüksekliği azalır.
İlin en doğusu ile en batısı arasında 20 050 boylam (meridyen) farkı olup, yerel saat farkı 8 20 dir. Kuzeyi ile güneyi arasında ise, 10 38lik enlem (paralel) farkı varır. Ancak, fark az olduğundan iklim üzerinde önemli bir etki yaratmamıştır. İlin, doğu - batı uç noktaları arasındaki kuş uçuşu uzaklık 216 km, kuzey - güney uç noktaları arasındaki uzaklık 144 km. dir. Yozgat, alan bakımından Türkiyenin 15. İlidir. İlin; izdüşüm alanı ( km²) 13 597, gerçek alanı ise 14 123 km² dir.
Iklim
Yozgat İlinde, İç Anadolu Bölgesinin yarı kurak karasal iklimi hakimdir. Deniz etkisine kapalı olduğu için, yazlar sıcak ve kurak; kışlar soğuk ve yağışlı geçer. Yaz ile kış; gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkları yüksektir. Sert iklim koşulları, Yeşilırmak havzasına giren Çekerek Vadisinde biraz yumuşamakta, az da olsa Karadeniz ardı ikliminin etkileri görülmektedir.
Ormanlar
İlde, orman alanları, genel yüzölçümün % 18.24ünü kaplamaktadır. Önemli bir bölümü yok edilen ormanlar günümüzde İlin, yüksek dağlık alanlarında görülmektedir. Akdağmadeni, Çayıralan, Çekerek ve merkez ilçe, ormanların en yoğun olduğu alanlardır.
Bozok Platosu üzerinde güneybatı - kuzeydoğu yönünde uzanan AKDAĞLAR, sadece Yozgatın değil, yurdumuzun da önemli ormanlarındandır. Yaklaşık 50 km eninde ve boyunda olan bu orman bölgesi, çeredeki bozkırlar arasında adeta bir orman adası gibidir. Toplam olarak 100 665 ha alanı (% 37) kaplayan Akdağ ormanlarında, yoğun olarak; sarı çam (pinus silvestris), ayrıca; alıç, dakavağı dağarmudu, yabani fındık ve meşe türleri bulunmaktadır.
Çayıralan Bölgesindeki ormanlık arazi, 61 490 ha (% 12.0) kaplamakta olup, yoğun olarak meşe; ayrıca ladin ve yabani kavak gibi türlerden oluşmaktadır. Çekerek civarındaki seyrek ormanlarda ise; çam, meşe ve ardıç gibi türler bulunmaktadır.
Yozgat İl Merkezindeki ormanlık alan, kent merkezinin güneyinde bulunan Çamlık (soğluk) Tepesinin kuzey yamaçları boyunca yer almaktadır. 953.754 ha (% 13.3) ormanlıktır. Yozgat Çamlığı denilen bu ormanlık alan; 1958 yılında Milli Park haline gelmiş olup, Türkiyedeki İlk Milli Park alanıdır.
Yapılan araştırmalardan anlaşıldığı üzere, 300 yıl önce Yozgat İli ve çevresinde geniş alanları kaplayan karaçam ormanları usulsüz yararlanma ve yerleşmelerle tahrip edilmiş, yarı kurak iklim şartlarından dolayı da, bir daha yetişmemiştir.
Çamlıkta bitki türü olarak, esas karaçam (pinusnigra) olup, yer yer meşe karışıklığı vardır. Burada bulunan karaçamlar, Dünyada ki ender türlerden olup, Kafkasya ve Yozgat Çamlığında yer almaktadır. Diğer çam türlerinin tümü, 100 yaşını geçtikten sonra büyüme ve tohum verme yeteneğini kaybetmesine rağmen, Kafkas Karaçamı (Pinusnigra zigroviskiyana) 300 - 500 yaşında dahi büyüme ve tohum verme yeteneğine sahiptir.
Ayrıca İlde, akarsu boyları ile dere tabanlarında, çoğu ticari amaçla yetiştirilen kavak ve söğütlükler yer almaktadır.
Bozkirlar (Step)
İklim ve toprak yapısı şartlarına bağlı olarak, il genelinde yaygın doğal bitki örtüsü bozkırlardır. İlkbaharda yağışların artması ile çeşitli ot ve çiçeklerle yemyeşil görüntü alan bozkır alanları, Haziran ayı sonlarından itibaren sararmaya başlar. İldeki bozkır alanlarının büyük bir bölümü ormanların yok edilmesiyle oluşmuş antropojen bozkırlardır. Bu bozkırlarda; deve dikeni, keven, sığır kuyruğu, üzerlik otu, gelincik, çiğdem, düğün çiçeği, çoban çantası vb. türler bulunmaktadır.
Bazı yamaçlarda arazinin yanlış kullanımı ve aşırı otlanmadan dolayı, bozkır bitkilerinin çoğu yok olmuş ve yamaçlar çıplaklaşmıştır. Bitki örtüsünün bulunmadığı bu alanlarda, erezyonun boyutları büyüktür.
Erozyon
Toprağın verimli kısmının su ve rüzgar gibi fiziksel etkenlerle aşınıp süpürülmesi, göle ve denizlere taşınması olayına erozyon denilmektedir. Büyük bir doğal felaket olan erozyon, ülkemizin topraklarını tehdit eden sinsi bir düşmandır. Topraklarımızı kemirmekte, verimsizleştirmekte, ekonomik - sosyal kaosa, işsizliğe ve göçlere yol açmaktadır.
Yozgat ili de, yurdumuzda erozyon felaketinden en fazla etkilenen illerden birisidir. Çünkü, il; bitki örtüsü bakımından yoksuldur. Orman alanları az olup, il geneline homojen olarak dağılmamıştır. Ayrıca, arazinin yanlış kullanım ve aşırı otlanma gibi nedenlerle bozkır bitkilerinin çoğu yok olmuş ve böylece yamaçlar çıplaklaşmıştır. Ani sağanaklarla oluşan selle, kar erimeleriyle kabaran dereler, çıplak yamaçlardan çamurlu bir hale hızla aşağılara inerek, ana kayaları ortaya çıkarmıştır. İlin, ortalama % 72si erozyonun bu yıkıcı etkisi altındadır.
Çeşitli dönemlerde artan yağışlarla oluşan seller (son olarak 1998 Nisan - Haziran dönemi) can ve mal kayıplarına yol açmış, topraklarla dolan baraj havzalarında yeterli derecede su birikmediği için, il genelinde susuzluk yaşanmıştır. Toprakların en verimli kısmının erozyonla yok olup gitmesi, ekonomisinde tarımın önemli bir paya sahip olduğu ilde toprakların verimsizleşmesine, ürün kayıplarına ve toprağından ümidini kesen insanların gücüne neden olmaktadır.
Akarsular
Kızılırmakın İç Anadolu Bölgesindeki en büyük kolu olan Delice Irmak, Yeşilırmakın önemli kollarından olan Çekerek Suyu ile bunlara bağlı küçük dere ve özler, İlin başlıca akarsu ağını oluşturmaktadır. Bu akarsuların tümü yağmur, kar erime ve kaynak sularıyla beslenmektedir. Rejimleri, İlde görülen yarı kurak iklimden dolayı düzensizdir. Yaz mevsiminde suları iyice çekilmekte, hatta bazı küçük dereler kurumaktadır. İlkbaharda ise, kar erimesi ve ani sağanak yağmurlar ile kabarmaktadırlar. Akarsu yatakları çoğu yerde sulama amaçlı baraj ve göletlerin yapımına elverişlidir. Bunlar değerlendirildikçe bölgede sulu tarım yaygınlaşacaktır.
Başlıca Akarsuları ve Özellikleri:
Cekerek Suyu
Yeşilırmakın önemli kollarından olan ırmak, Yozgatın kuzey kesiminin sularını boşaltır. Sivas ili sınırlarındaki Çamlıbel Dağlarından doğar, Deveci Dağlarının güneyinden batıya doğru akarak, Yozgat ili sınırları içerisine girer. 256 km. uzunluğunda olan ırmağın, 110 km.si İlimiz dahilindedir. En önemli kolu, Akdağmadeninden gelen Göndelen Suyudur. Bu yöreden ayrıca Dikirsaray, Çakraz suları ile Sorgun yöresinden küçük çay ve dereleri alır. Aydıncık ilçe merkezine 10 km. uzaklıkta, Kazankaya Kasabası girişinde 10 km uzunluğundaki kanyon vadi içerisine girer. Kazankaya Kanyonu denilen bu vadi, rafting (akarsu krosu) sporu için idealdir. Akarsu daha sonra, İl topraklarını terk etmektedir.
Saniyede 63 m3 su taşıyan ırmak, Karadeniz iklimi havzasında yer aldığından suy bol, rejimi de nispeten düzenlidir. Bu yüzden arazi sulamasında büyük önem taşımaktadır. Irmak üzerinde Yozgat il sınırları içerisinde DSİnin planlanmasını yaptığı enerji, sulama ve taşkın koruma amaçlı Çekerek (Süreyyabey) Barajı inşa edilmektedir. bu barajda; 1180 x 106 m3 su depolanarak, Çekerek, Zile, Maşat - Reşadiye, Aydıncık (Mamure) ve Geldingen ovalarında toplam 42 864 ha arazi sulanacaktır.
Bu barajdan yaklaşık olarak, 100 X 106 Kwh enerji üretilecektir. İlimizde ise, Çekerek Ovasında 1500 ha, Aydıncık (Mamure) ovasında da 5080 ha olmak üzere, toplam 6 580 ha arazi sulu tarıma kavuşacaktır.
Delice Irmagi
Kızılırmakın büyük kollarından olan Delice Irmak, Akdağların batı eteklerinden Kaynak suyu olarak doğar, platonun doğu kenarındaki suları; merkez ilçe, Sorgun ve Doğankent sularını toplayan Sorgun deresini alarak, Şefaatliye ulaşır. Burada, Boğazlıyan ve çevresi sularıyla büyüyen Karacaali Özü ile birleşerek, Delice Irmak adını alır. Şefaatli ilçe merkezini geçtikten sonra 30 km uzunluğundaki Karanlıkdere Vadisine girer. Karanlıkderede güzel doğa manzaralı içerisinde akan ırmak, Yerköyü geçtikten sonra bişek Özünü alır ve Sekili sınırlarında İl topraklarını terk eder.
Ortalama debisi (akım) 30.5 M3/Sn dir. İç Anadolunun kurak iklim kuşağında bulunduğu için yaz mevsiminde suları iyice çekilmektedir.
Delice Irmakın, İl topraklarından aldığı en önemli kolları Karacaali Özü, Eğriöz ve Bişek Özüdür.
Karacaali Özü: 120 km uzunluğunda olup, kaynaklarını Akdağmadeni ve Boğazlıyan çevresinden almaktadır. Küçük kollarla beslenen akarsu, Şefaatli ilçesi yakınlarında Kanak suyuna karışmaktadır.
Eğriöz: Toplam uzunluğu 65 km olan bu su, Yozgat Yaylasından doğmaktadır. Platoyu derin vadilerle parçalayarak akan öz Sorgunda Delibaş Çayı ile birleşmektedir. Esenli Kasabası yakınlarında Kanak Suyuna karışan akarsu, Gelingüllü Barajını besleyen kaynaklardandır.
Bişek Özü: Yozgat il merkezindeki Kabak Tepenin kuzeye bakan eteklerinden doğan akarsu, Topaç ve Musabeyli derelerini aldıktan sonra, Yerköy ilçesi yakınlarında Delice Irmakla birleşir.
Cami Temelinin Sağlam Olması: Büyük Caminin temeli kazıldığında temelden su çıkar. Temele ardıç ağaçları çaprazlama atıla rak temel duvarı örülür. Temel duvarının örülmesinden sonra caminin ustabaşı ortalıktan kaybolur. Ve cami inşaatı devam etmez. Yedi yıl sonra ustabaşı gelir caminin inşaatına devam ederek camiyi tamamlar. Niçin kaybolduğu sorulunca: Cami temelinin yerleşip yerleşmediğini ölçtük. Böylece camiyi sağlama aldık. Bu cami duvarı kolay kolay çatlamaz , der.
Cumada Hızır Bulunması: Bir gün Büyük Cami inşaatına harç karan amelelerden birinin yanına ak sakallı ihtiyar bir adam gelir, camiye emeğinin geçmesi için çalışan işçi den küreği alır, bir müddet harç kardıktan sonra küreği tekrar işçiye vermek ister, işçi küreği geri almaz ve ihtiyara derki : Ben senin kim olduğunu biliyorum. Her sabah namazında bu camide olacağına söz verirsen küreği alırım. Yoksa almıyorum. Her sabah namazı için söz veremem ama, her kandil ve cuma namazlarında bu camide olacağıma söz veriyorum, diyen ihtiyarın elinden, işçi küreği alır, ak sakallı fani görünüşlü Hızır oracıkta kaybolur. Halk Hızır Aleyhisselâm'ın her cuma ve kandil namazlarında Büyük Cami'de olduğuna inanmaktadır.
Çamlık Söylencesi: Yozgat'ın en ünlü dinlenme yeri çamlık'la ilgi li söylenceye göre; çamlık'a ilk fidanı Aslı'nın ar dından diyar diyar dolaşan Kerem dikmiştir. Yolu Yozgat yöresine düşen Kerem Aslısını sormuş, bulamayınca çamlık'ın bulunduğu kıraç yamaca bir fidan dikmiş, "Bu Camdan nice Camlar filizlenir, koruk olur, bizi söyler bizi fısıldar" deyip yollara düşmüstür. 0 gün bu gündür çamlık, hafif bir yelde sevda türküleri söyler, içli sevgi ezgileri fısıldar. Sevdalıların buluştuğu çamlık için böyle bir efsane söylenir halk arasında. (Kaynak Yurt Ansiklopedisi)
Gelin Kayası : Yozgat'taki Nohutlu Tepesinin arkasında bulunan Cehrilik yakınlarında deveye binmiş geline benzeyen kayalar bulunmaktadır. Bu kayalara "Gelin Kayası "denir. Köyün birinden gelin alayı gelmektedir. Eşkıyalar gelin alayını çevirirler. Niyetleri kervandaki gelini alıp esir pazarında satmaktır. Gelin alayının er kekleri eşkıyalarla vuruşurlar ve hayatlarını kay bederler. Eşkıyalar gelini ve damadı yakalamak üzeredirler. Yakalanacaklarını anlayan gelin ve damat Allah'a dua ederler. "Allah'ım bizi bu eşkı yaların eline düşürme, bizi ya taş et, ya kuş et" Duaları kabul olunur. Güzel gelinle birlikte eşkı yalar, develer ve atlar oracıkta taş olurlar. Damat ise kuş olup gökyüzüne uçuverir. Güzel gelinin ağlarken gözünden döktüğü yaşlar sel olur ve orada kırmızılalecikler bitmeye başlar. Zamanla bu laleler tüm tepeyi kaplar. Eğrice'de (mayısın ikinci haftasında) cehrilik laleleri kırmızı kırmızı açar ve beyaz güvercinler gökyüzünde süzülürler. Yozgatlı avcılar buradaki güvercinlere kesinlikle ateş etmezler.