Galatasaray - Beşiktaş derbisinin neticesi daha geçen hafta belli olmuştu. Kimse, özellikle de Beşiktaşlılar bıraksınlar hala Fenerbahçe ve Trabzonspor maçlarındaki olayları, biraz gerçeklere dönsünler artık. Gerçi Beşiktaş yarıştan biraz uzaklaşır uzaklaşmaz Galatasaray'ın şampiyon olmasını dilediğini her fırsatta dile getiren Beşiktaş Başkanı Demirören için bu yenilginin taraftarlar kadar üzüntü verici ve etkileyici olduğunu da sanmıyorum ya neyse.
Pazar akşam ki derbi maçının neticesini etkileyen tek isim Gençlerbirliği - Galatasaray maçında üç tane sarı kart görmesi gereken Baros'u oyundan atmayan, sadece sahanın ortasında yediği zılgıt üzerine utana sıkına bir tane sarı kart gösterebilen Halis Özkahya'dır. Galatasaray'ın geçen sene en büyük transferi olarak lanse edilen Cüneyt Çakır'ı zaten Galatasaray - Fenerbahçe kupa maçından bekliyoruz.
Ondan dolayı Delgado'yu oyundan atması, verdiği penaltılar, Servet'in faulle karışık attığı golü falan sürpriz değil. Pazar akşam ki maça Galatasaray lehine, Beşiktaş aleyhine doğrudan tesir eden ilk isim önce Halis Özkahya sonra Cüneyt Çakır'dır. İkinci yarıdaki maça da doğrudan tesir edecek isim gene kendisi olmuştur bile.
Çünkü Pazar akşamı oynanan maç ikinci yarıdakiyle birlikte 6 puanlık maçtı. Ben ikinci yarıda da İnönü'deki rövanş maçında şampiyonluğu kovalayan Galatasaray karşısında şampiyonluktan kopmuş bir Beşiktaş'ın bize başrollerinde bu kez kaleci Cordoba ve Sergen Yalçın olmasa da her sene izlediğimiz filmin tekrarını izleteceğinden, Demirören'in klasik demeçlerini vereceğinden, Papermoon'da Galatasaray'ın şampiyonluğuna kaldırılacak kadehlerde Adnan Polat'la buluşacaklarından eminim.
Zaten şu ana kadar ligde hakem hatalarından halen canı yanmamış tek bir takım var, Galatasaray. Fenerbahçe ligin ilk 2 deplasmanında hakem katliamına uğradı. Şu son 10 haftadaki çıkışı yapamasaydı lige havlu atmasının tek sebebi deplasmanda Gaziantepspor maçına Güiza'ya yapılan penaltı hareketiyle başlayan Hacettepe karşılaşmasıyla devam eden Yunus Yıldırım ve Kamil Abitoğlu'nun başlattığı hakem hataları silsilesi olacaktı.
Bir hata geçen hafta Trabzonspor aleyhine yapıldı, kıyamet kopartıldı. Yürüyüşler, demeçler, çelenkler. Esas amaç başka tabi. Trabzonspor'un bundan sonraki ilk ciddi maçı Fenerbahçe ile ya, bu şekilde "Trabzonspor'un hakları yeniliyor, ağzıyla kuş tutsa şampiyon yapmayacaklar" zehri kurnazca pompalanmaya başladı.
Aynısı Fenerbahçe - Beşiktaş maçından önce "Beşiktaş'ın hakkı hakemler tarafından yeniliyor" diye Galatasaraylı yazarlarca dile getirilmeye başlanmıştı. Zaten Bu senenin modası da bu oldu, Fenerbahçe bir sonraki hafta kimle oynuyorsa o takımın hakkının yendiğini iddia edenler hemen başlıyorlar konuşmaya, yazmaya, geçmişteki hakem hatalarını çıkarmaya.
Ne oldu sonucunda? Bu hafta hakem Eskişehirspor'u katletti, 2 kırmızı kart çıkarmadı, 1 tane penaltı uydurdu. Gerçi havaalanındaki o karşılamadan sonra Fırat Aydınus'un daha farklı maç yönetmesi düşünülemezdi gerçi, sonuçta can bu. Nerede şimdi o Trabzonspor'u şampiyon yapmayacaklar demeçleri verenler? Demek ki istedikleri adalet değil Trabzonspor lehine karar verilmesiymiş.
Üst üste Fenerbahçe aleyhine yapılan 50 inci hatada çıkıp da iki kelime konuşan ve adalet istediğini söyleyen Şekip Mosturoğlu'nu hakemlerle ilgili konuştuğu için eleştirenler şimdi nerdeler? Hakemler her hafta çıkacaklar, trilyonluk yatırımları olan takımları iki saçma sapan düdükle katledecekler, Fenerbahçeli yönetici çıkıp konuşunca çok ayıp olacak, Trabzonspor'un başkanı tribünlere oynayıp herkesi galeyana getirince hakkını arıyor olacak. Kaldı ki her Fenerbahçelinin en büyük isteği Beşiktaş ve Trabzonspor'un, özellikle de Trabzonspor'un sonuna kadar ligdeki yarış içinde kalması.
Yoksa Galatasaray'ın her sene her iki takımdan da 12 puan alması, onu da geçtim 4 averaj gereken maçta yarım saatte 4 gol atması, 7 gerekse 7 atabilecek olmasının önüne geçmenin en iyi yolu bu takımların sonuna kadar yarış içinde kalmaları. Ama bu şekilde değil, futbol oynayarak.
Önder'e 25 cm'den çarpıp giren golü tartışmak daha çok prim toplarken ve daha popülerken ne gerek var Trabzonspor ve Galatasaray lehine hakem hatalarını tartışmaya? Ya da Alex'in attığı muhteşem ötesi çalımı dakikalarca yayınlamayan televizyon kuruluşuna ne demeli? O hareketin bir İngiltere veya bir İspanya Liginde yapıldığını düşünsenize.
Doğrudan liglerin pazarlaması için tanıtım reklamlarında kullanılan jenereklik bir hareket olmaz mıydı? Futbol okullarında eğitim amaçlı gösterilmesi gereken bir hareket. Ama televizyonda tekrarı geçtim gazetelerde bile bahseden yok.
Aradaki nüansı iyi anlamak lazım. Tartışmalı pozisyon başka şey, yanlış karar başka şey. Önder in pozisyonu tartışmalı, "elle attı, elini çekseydi" diyen de çıkar "o mesafeden eliniz çekemezdi, top çok yakında çarptı" diyen de. Ama mesela Trabzonspor maçındaki penaltı komiktir, tartışması olmaz. Çıkmayan iki kırmızı kartın tartışması olmaz.
Galatasaray'ın sene başından beri elle attığı gollerin tartışması olmaz. İşin en komik tarafı da yılların fanatik Galatasaraylısı, Selçuk Dereli'den sonra belki de en antipatik hakem olan Kuddusi Müftüoğlu bile Fenerbahçe'yi kayırmakla suçlanır hale geldi ya yakında taş yağmaya da başlar.
Bir de başka soru. Baros'un, Servet'in elle attığı, faulle attığı, ofsayttan attığı gollerde gıkı çıkmayanlar Fenerbahçe'den bir tartışmalı gol yiyince neden bu kadar çıldırıyorlar? Nerde ilk yarıdaki Galatasaray - Konyaspor maçında hakem tarafından katledilen ve sesi çıkmayan Konyasporlular. Her Galatasaray maçında kuzuları oynayan Kayserisporlular neden bir Fenerbahçe maçında uzatma dakikalarında atılan golü sindiremiyorlar mesela? Şu Galatasaray maçındaki penaltılar bir Fenerbahçe - Beşiktaş maçında verilse ortalığı yıkacak olan Beşiktaşlı yöneticiler neredeler? Bunun tek bir açıklaması olabilir ancak ki bu da kötü veya aşağılayıcı bir şey değil, Fenerbahçe kompleksi.
Bunun da en büyük temsilcisi, adeta bayrak taşıyıcısı verdiği demeçler, Fenerbahçe maçlarındaki hal ve hareketleriyle önce Giray Bulak arkadan da Tolunay Kafkas gibi görünüyor. İsterse takımları küme düşsün ama yeter ki Fenerbahçe'ye yenilmesin.
Bir de bu kart istediği için oyundan atılma saçmalığı da iyice kabak tadı vermeye başladı. Bakın atılan oyunculara hepsi yabancılar, Adamlar meramlarını anlatamıyorlar, mecburen işaret diliyle konuşuyorlar, mesela başka ülkede yapılsa belki de hakemin gülüp geçeceği geçen sene Lugano'nun yaptığı gözlük hareketi gibi. Sen kart isteyen oyuncuya sarı kartı anında daya, ama Türk oyuncu çıksın, el işareti yapmadan sana "Ey hoca, buna da mı sarı kart yok?" diye bağırsın, çağırsın, ellerini arkada kavuşturup açsın ağzını yumsun gözünü ama eliyle kart işareti yapmadı ya, sarı kart yok. İşte Türk hakemleri maalesef bu kadar pozisyonu yorumlamadan, doğru değerlendirme yapmadan uzaklar.
Bundan dolayı hakemlere bu tür yoruma dayalı yetkiler vermek son derece yanlış. Hakeme yönelik aldatmayı da elle oynamayı da bir standarda bağlamak lazım. Yoksa iki farklı maçta aynı hareketi yapan iki oyuncuya farklı cezalar verilmesi adaleti sağlamaz.
Neyse her şeye rağmen Sivasspor ceza sahası dışından yüzer kere vurulsa ancak biri gol olacak, kaldı ki onların da aynı maçta ikisinin birden gol olma ihtimali mucizeye bağlı şutları gol oldu da yeniden lider oldular, hatta 5 üncü büyük bile ilan edildi de şu anda ligimiz 6 takımın kafaya oynadığı, gayet çekişme ve heyecan dolu bir lig haline dönüştü. Neydi o Cuma akşamki Fenerbahçe'nin lider olduğundaki ligin kalitesizliği öyle? Yorumculara soruyorlar, "Fenerbahçe lider oldu ne düşünüyorsunuz?" diye, ilk yorum "İşte ligin kalitesi". Eeee, şimdi ne oldu? Hani bu lig 1 hafta önce çok kaliteliydi, Pazar akşamından sonra çok çekişmeli bir hale gelmişti. Neydi peki Cuma akşamının özelliği? Sadece Fenerbahçe liderdi o kadar. Sağ olsun Sivasspor, lige büyük kalite, heyecan ve çekişme getirdiler lider olarak. Bu ülkede Fenerbahçe Avrupa'da tur atlayınca Avrupa'daki takımlar formsuzdur ve lig daha önemlidir, Avrupa'da tur atlayamayınca Avrupa önemli olur yoksa bu takımı simitçinin bile şampiyon yapacağı bir ligin ne önemi olabilir, ligde takım kötü gidince tüm futbolcular ve antrenör alabildiğine eleştirilir ve transfer istenir, kimse de "madem takım bu kadar kötü futbolculardan kurulu o zaman antrenörün ne suçu var" demez, transfer yapılınca da bu takımı simitçi de şampiyon yapar diyerek antrenörün başarısı küçümsenir, ligde şampiyon olunca lig kalitesiz olur çünkü diğer takımlar elleriyle hediye etmişlerdir, ama şampiyon olamayınca lig kaliteli, çekişmeli ve mücadele dolu olur.
Bunun nasıl kullanıldığının, nasıl beyinlere empoze edildiğinin en güzel örneğini Vatan Gazetesi geçen hafta verdi. Gazetenin başlığı ; "Fener tat vermedi". Fenerbahçe muhteşem bir basketbolla Avrupa'nın en üst liginde Joventut'u ezmiş geçmiş ama başlık tat vermediği şeklinde. Yazının içine giriyorsunuz o hışımla ilk cümle : "26 fark bile müthiş basketbolu anlatmaya yetersiz kalıyor.
"Aynı gazete, aynı gün başka başlık, Galatasaray Cafe Crown, daha alt kategorideki bir kupada Zagreb takımını deplasmanda 4 sayı farkla yenmiş, "Aslan Zagrep'te kükredi: 78-82", "Aslan Zagreb'i fethetti". Bu ülkede tirajın ve okunmanın tek yolu Fenerbahçe'ye sallamaktan geçiyor, ama dolu çoğu da boş.
Fenerbahçe gene klasik, isteksiz bir deplasman futboluyla galibiyet aldı. Ama bu galibiyet çok önemli çünkü iyi oynayınca zaten galip geliyor. Kendi sahasında da kolay maç kaybetmiyor ve çok farklı bir futbol oynuyor. Önemli olan bu tip deplasman maçlarını kazanmak. Lig sonunda bu tip maçlardan 5 - 6 tanesini kazanan şampiyon oluyor çünkü, iyi futbol oynayıp da puan kaybeden değil. Şimdi bir sürü transfer ismi geçiyor.
Bu isimleri Aragones istediyse ne ala ama eğer transfer yapmış olmak için alınıyorlarsa ve tek sebep Türk olmalarıysa gene sadece kalite değil kantite açısında bir fayda sağlarlar o kadar. Yoksa bu takımı üst seviyeye çıkaracak isimler Yıldıray, Nuri Şahin, Altıntop kardeşler, Nihat, Mehmet Topuz, Mehmet Yıldız gibi futbolculardır ki bunlar bu dönemde gelirler mi, biraz zor görünüyor. Geri kalan isimlerle mevcut kadrodakiler arasında ciddi bir fark göremiyorum.
Galatasaray gene eskisi gibi, 2-3 yıldızı kıpırdayacak da Galatasaray maç kazanacak. Ne Lincoln'ün ne de Fenerbahçe'nin Güiza'dan beklediği performansı sergileyen Baros'un bu formlarını sezon sonuna kadar sürdürmeleri imkansız. Bu futbolcular durunca Galatasaray ne yapacak ya da hakemler çıkartmaları gereken kartları çıkarttıklarında neler olacak hep birlikte göreceğiz. Ama Skibbe gerçekten çok mu çok şanslı bir teknik direktör. Kendi halinde oynayan bir takımla şampiyonluğa oynuyor.
Onun katkısı minimumda. Zaten 10 kişi kalan Beşiktaş'ı dakikalar boyu kulübeden izlemesi bunu gösterdi. Takım bütün olarak değil de tek tek, ferdi hünerleriyle lig başından bu yana maç kazanıyor. Futbol koşmadan oynanmaz. Sahada kendi zevkine göre de oynanmaz. Bir sürü oyuncu sakat? Uğur hala yok, Linderoth hala yok, Hasan şaş nerede bilen yok, Kewel fıtık ameliyatı Türkiye'de yapılmıyormuş gibi 20 saatlik yola Avustralya'ya gidiyor, ses çıkaran yok. Arda'nın durumuyla ilgili bir sürü dedikodu dolaşıyor. Ama şimdilik işler iyi gittiği için bunlar gündeme gelmiyor. Üst üste iki yenilgi alana kadar da gelmez, bakalım ondan sonra ayağa kalkacaklar mı göreceğiz.
Beşiktaş ile ilgili yorum yapmak çok zor, çünkü hafta içleri sadece konuşan, sürekli neler yaptığını ve neler yapacağını bıkıp usanmadan anlatan Mustafa Denizli'nin gerçekte futbol için neler yapmaya çalıştığını anlamak çok zor.
Sahaya çıkardığı takımın Galatasaray'ı yenemeyeceğini anlamak için kahin olmaya da gerek yok. Tamamen 20 yıl öncesinde kalan antrenörlük sistemleri ve metotlarıyla yola devam ediyor. Sürekli konuşması, hafta içi hiç susmaması, ona buna sataşması arkasındaki medya gücünün de etkisiyle Galatasaray'da çalıştığı dönemlerde şüphesiz işine yarıyordu.
Yöneticileri de kendisini yalnız bırakmıyorlar ve destekliyorlardı sürekli konuşarak, hakemleri suçlayarak ama Beşiktaş'ta işler böyle gitmiyor, yeni metotlar keşfetmek lazım.
abim eline sağlık harbiden de çok uzun yafff okunacak gibi değil ama sen yine bizi bi yerden yakalamışsındır eee o kadarda copy paste yapmışsın bi teşekkürü hakkettin bence