Atardamarlarda en önemli rahatsızlık, damar sert*liği hastalığıdır. Yüreği ve beyni besleyen damarlardaki bozukluklar, bu organlarda bazı bölgelerin, canlılığını yitir*melerine yol açar. Batı dünyasındaki başlıca ölüm ne*denlerinden biri budur. Bacak atardamarındaki has*talıklar, giderek kangrene yol açabilecek damar şişmeleriyle sonuçlanır.
Damar sertliği, atardamarların iç çeperlerinde yağlı liflerin çökelmesiyle ortaya çıkan katılaşma anla*mına gelir. Bu durumda damarın lümen adı verilen iç boşluğunu çevreleyen intima tabakasında oyuklar oluşur. Bu oyuklar önce kanın doğal akışını engeller, sonra da kandaki alyuvar, akyuvar, pıhtılaştırma hüc*releri, fibrin adı verilen proteinler bu oyuklarda birik*meye başlar ve giderek lümeni daraltırlar. Sonunda kan pıhtılaşması damarı tamamen kapatacak ölçüye varınca, bu daralma, kanın akışını tehlikeli biçimde yavaşlatacak kadar artabilir. Damarı tıkayan bu mad*delere atheromatus plaque adı verilir. Bu maddelerin damarı daraltmasına ise stenosis denilir. Damar tümüyle kapanınca, —atheromatus plaque tarafından— massedildi denilir.
Neyse ki, damarların hemen her yerinde karşılaşılabilen atheromanın, daraltma ve tıkama eğiliminin fazla olduğu yerler, damarların sadece belirli bölge*leridir. Kan, daralmış ya da tıkanmış bölgelerden geçemediği takdirde, çevresinden dolaşarak daha aşa*ğı veya yukarıdaki damarlardan kendine yol bulabilmektedir. Bu çevre yollara coilateral channels deni*lir. Bunlar çok işlek hale geldiklerinde belli bir rahatsızlığa yol açarlarsa da, bu rahatsızlık, vücudun do*ğal bir tedavisi haline gelebilir. Bu tip damar tıkan*malarının son halini alması atheromatous occlusion bütünüyle, çevre yollardan yapılan dolaşımın ge*lişip gelişmediğine bağlıdır.
Atheroma kalıntılarının kesin nedeni, tıbbın baş*lıca gizemlerinden biridir; bu bilgi eksikliği, kalıntıyı önleme ya da başlayan süreci tersine çevirme çarelerinin bulunmasını engellemiştir. Atheromanın gelişmesini hızlandıran belirli etmenler vardır ki, bun*ları hemen herkes bilir. Damar Sertliği Belirtileri Nedenleri; Yaşlanma, şeker hastalığı, aşı*rı şişmanlık, yüksek kan basıncı, sigara içme ve ye*mek yeme alışkanlıkları ya da aileden gelme yatkın*lıklar. Özellikle şeker hastası olanlar, olmayanlara oranla bu tür damar hastalığına daha çok yakalana*bilmededir. Ayrıca küçük damarların erkenden bo*zulup tıkanmaları ve çoğu zaman kangrene dönüşmeleri, sonunda organın kesilmesine yol açmaları şeker hastalarında daha sık görülür.
Buerger hastalığı (Thrombo-Angiitis Obliterans)
Amerikalı Doktor Leo Buerger, 1924 yılında, da*mar sertliğinin ender görülen bir türünü, özellikle otuz yaşından genç olan ve çok sigara içen kişilerin bacaklarındaki küçük atardamarlarda görülen tıkanmayı teşhis etti. Bu rahatsızlık kol damarlarına, giderek yü*rek damarlarına dek yayılabilir. O günden beri dok*torlar arasında Buerger hastalığının gerçek niteliği üstüne çok tartışmalar yapıldı. Buerger'in teşhisi bugün artık eskisi kadar doğru kabul edilmemektedir.
Aneurysm Nedir, Aneurysm Hakkında, Aneurysm Hastalığı Tedavisi
Atheroma süreci, genellikle damarların daralma ve kapanmasıyla sonuçlanır. Kimi zaman da damar çeperinin orta tabakasında — media— zayıflığa yol açabilir ki, kan basıncı, zayıflayan noktayı dışarıya doğru esnetip şişirir, damar bu noktada balon yapar. Çeper, patlayacak ya da kopacak derecede incelip za*yıflar. Buna aneurysm adı verilir. Eğer kopma, aort gibi büyük bir damarda olursa ve hemen ameliyat edilmezse, iç kanama sonucu erken ölüm görülür. Kol ve bacak atardamarlarında oluşacak balonlarda da patlama olabilir. Bunu ağır bir kanama izler, daha son*ra kan dolaşımı kesilir ve en son kangren ortaya çı*kar. Bazen de balon patlamayıp pıhtı tabakalarıyla do*lar ve bunlar balonu bütünüyle tıkar. Kan bu tıkanık*lık arasından yol bulup akabilirse de pek çok rahat*sızlıklar doğar.
Atheroma, aneurysmlerin tek nedeni değildir. Özellikle beyin atardamarlarının çeperlerindeki do*ğuştan gelen zayıflıklar, kirazı andıran aneurysmler oluşmasına dek varabilir. Bunlar patlayacak olurlar*sa inmelere ve çoğu zaman ölüme yol açarlar. Çok genç kişilerde de görülebilirler. Damar çeperlerinin mikrop kapması da aneurysme dönüşebilir. Cinsel ilişki yoluyla geçen frengi hastalığı da bu konuda önemli yer tutar, ama erken tedavi edildiği takdirde çok ender görülen bir aneurysm nedenidir. Yine çok ender olarak, atardamardaki yıpranma ve yaralanma*lardan da aneurysm doğmaktadır, örneğin derine işleyen kurşun yaraları gibi.
Aneurysm tedavisi
Aneurysmler, kopma veya ansızın kapanma teh*likesi yüzünden ilk fırsatta ameliyat edilmelidir. Bir aneurysm basınçtan etkilenip ağrı verir hale geldiğin*de, bu, hızlanan bir şişmenin ve olası bir kopmanın habercisidir. Sadece çok yaşlı kimselerde ya da baş*ka hastalıklar yüzünden halsiz kalmış kişilerde, aneurysmler kendi haline bırakılabilir.
Aneurysm cerrahlığı yapay damar cerrahlığının gelişmesiyle zenginleşmiştir. Onsekizinci yüzyılda cerrahlar, kol ve bacak aneurysmleri koptuğunda, organın kesilmesinin zorunlu olduğunu ve geriye kalan bölümdeki kaçınılmaz
iltihaplanmanın da yüksek ölüm olasılığı taşıdığını biliyorlardı. Uyuşturmanın ve kan naklinin bilinmediği o yıllarda, kopmamış ane*urysmleri tedavi ederken yapabildikleri en iyi tedavi şekli, bir bağırsak kirişiyle aneurysmin çevresini iyi*ce sarmaktı. Bu işlem, aneurysmin içinden kanın ak*masını engelliyor ve kanı pıhtılaştırıyordu, böylece kopma tehlikesi de ortadan kalkıyordu. Bağlanmış da*marın çevresinde bulunan damarlardaki dolaşım, has*talıklı kol ya da bacağın canlı tutulabilmesine bağ*lıydı ister istemez ve bu da çoğu zaman başarılamıyordu.
Aneurysm cerrahlığı 1920'lere dek, bunun ötesin*de bir gelişme sağlayamadı. Cerrahlar damardaki şişkin bölümü kesip atarak ve kesilen iki ucu yeniden birbirine dikerek, aneurysmlere doğrudan müdahale etmeye başlayınca, aneurysmin içindeki bütün pıhtı ve birikintiler ortadan kaldırılmış oldu. Ama bu ame*liyat çoğu zaman başarısızlığa uğruyordu, çünkü ge*riye kalan aneurysm duvarı genellikle çok hastalık*lıydı ve kopma ya da yeni aneurysm oluşumu kaçı*nılmaz oluyordu.
Bu yüzden tek doyurucu çözüm, aneurysmi bü*tünüyle kesip atmak ve yerine yeni bir parça eklemek*ti. Bu tekniğin geliştirilmesi için yirminci yüzyılın or*talarına dek beklemek gerekti. Ama bu teknik bir kez uygulanmaya başlanınca, bütün çağdaş atardamar cerrahisinin temeli atılmış oldu; kol ve bacak, böbrek ve bağırsakları, yürek ve beyin atardamarlarından aorta kadar hepsi bu teknikten nasiplerini aldılar. El*bette bütün bunlar gerçekleşmeden önce, damar de*ğiştirme ve parça ekleme uygulamaları keşfedilip ge*liştirilmek zorundaydı.
Emboli Nedir, Emboli Tedavisi
Bir kan pıhtısı, ya da seyrek olarak, kopmuş bir atheroma parçası, atardamardan geçerken, daralan bir noktada tıkaç oluşturursa, embolus (çoğul: em*boli) adını alır. Bu pıhtıların çoğu, yüreğin sol bölümünden gelir. Emboli Belirtileri Özellikle yüreğin atış ritmi aksadığında, sol kulakçık yetersiz kasılma nedeniyle tam boşalmaz ve pıhtılar oluşur, bu pıhtıların bir bölümü em*bolus olarak damarlara geçer.
Bir embolus, bir atardamarı tıkadığında, o dama*rın beslediği bölge yeterli kan alamaz, bu duruma ise haemia adı verilir. Tıkanmış damarın çevresindeki damarlar (collateral channels), bu eksikliği gideremezlerse rahatsızlık ağırlaşır, örneğin bir kol yada bacak atardamarı kapanırsa, kangren oluşabilir, beyin atar*damarının tıkanması inmeyle sonuçlanır. Bazen em*boli çok küçüktür ve aksayan yürekten bağımsızdır. Bu mikro-emboli, ağır isehamiaya yol açmaz, ama kü*çük atardamarları kapatabilir.
Toplardamarlardaki emboli, yüreğin sağ bölümün*den geçip akciğerlere,gider. Bunlara pulmonary em*boli adı verilir. Bu konu, toplardamar hastalıkları bölümünde ele alınacaktır.
Emboli Tedavisi
Geniş atardamarlardan embolinin erkenden sökü*lüp atılması genellikle yapılan bir işlemdir. Yaşlı ve hastalarda bile yerel uyuşturmayla az tehlikeli bir ameliyat kolayca gerçekleştirilebilmektedir. Kol ve bacak atardamarlarında ağır kapanmalara yol açan daha büyük embolilerin giderilmesi, Fogarty balloon catheter adıyla anılan parlak buluşla, büyük ölçüde kolaylaştırıldı. Bu aygıt, ucunda küçük bir balon bu*lunan uzun ve uygun bir plastik tüp (catheter)'ten olu*şur ve catheter aracılığıyla su şırınga edilerek balon şişirilir.
Balonun çeşitli boyda olanları vardır, şişkinken çapları üç-on milimetreye ulaşanları kullanılır daha çok. Örneğin bacaktaki bir emboli teşhis edildiğin*de, damar ameliyatla açılır, bu yer genellikle kasık olur. Fogarty catheter sönükken damarı tıkayan pıh*tının içine geçirilir, sonra balon şişirilir ve catheter, pıhtıyı da birlikte sürükleyerek geri çekilir. Embolectomy denilen bu işlem, aşağıya ve yukarıya doğru bir*kaç kez yinelenir, kan damardan düzenli olarak ak*maya başlayınca, bırakılır. Bu sade ve hızlı teknik, çoğu zaman yerel bir uyuşturmayla başarıya ulaşır, böy*lece yitirilecek bir kol ya da bacak kazanılmış olur. Ancak embolectomy, embolusun saptanmasından sonra birkaç saat içinde uygulanmalıdır. Çok ender olarak kırksekiz saatten fazla gecikildiğinde de ba*şarı sağlanabilmektedir. Bir embolus çıkarılıp atıldığında ona neden olan kaynak saptanmalı ve ileriki emboiiler önlenmeye çalışılmalıdır, örneğin düzensiz yürek ritmlerinin tedavisi yoluna gidilmesi gibi. Hastanın birkaç ay anti-coagulant ilaçlar alması da, olası embolilerin tehlikesini azaltmak bakımından yararlıdır. Bu ilaçlar, kanın pıhtılaşmasını belirli öl*çüde azaltırlar.
Raynaud Hastalığı, Raynaud Sendromu
Bu terim hastalıklardan oldukça yıpranmış küçük atardamarları tanımlamak için, ilk kez 1879'da, Parisli Doktor Maurice Raynaud tarafından teşhis edilmiştir. El ve parmaklardaki, bazen de ayaklardaki küçük kan damarlarında, şiddetli ve ani daralmalar (vaso-constriction) olur. Bu durum, genellikle bu organların soğuktan etkilenmeleriyle ortaya çıkar. Parmak*lar beyazlaşır, uyuşur, rahat hareket edemez. Bu nö*bet bir kaç dakika sürer, sonra giderek geçer. Eller önce mavimtrak bir renk alır (eyanosis) sonra her za*manki pembeliğine kavuşur. Ağır olaylarda nöbetler çok sık olur ve havanın soğuk olmadığı durumlarda bile görülerek yaşamı çekilmez hale getirir. Bu du*rum genç kadınlarda daha yaygındır.
Kanın koyuluğundaki (viscosity) değişmeler ve plateletlerdeki yapışkanlığın değişmesi, damar genişlemesini denetleyen sinirlerdeki olağandışı şiddetli tepkilerle en küçük atardamarların daralması; olay*da görülen değişikliklerdir. Ama yine de kesin neden bilinmemektedir.
Ancak, büyük çapta ve ağır biçimde seyretse bi*le, rahatsızlığın zararı büyük değildir; Chilblains (şiş*kin, kırmızı ve kaşıntılı yerler) kış aylarında yaygınlaşmasına karşın hiçbir zaman, damarlarda kangre*ne dönüşecek sürekli kapanmalara yol açmazlar. Da*ha ağır olan ancak daha seyrek görülen tip, parmaklardaki küçük damarlarda gerçek kapanmalara yol açar. Bunun nedeni, lifli dokuların birikmesi yüzünden ortaya çıkan tıkanmalardır.
Yüksek kan basıncı (Hypertension), Yüksek Kan Değerleri
En yaygın dolaşım hastalığı, yüksek kan basıncı*dır. Hypertension diye bilinir. Kan basıncı, sphygmomanometer denilen bir araçla ölçülebilir. Bu araçta bir cıva sütunu milimetrik olarak işaretlenmiştir. Ola*ğan systolic kan basıncı (yüreğin her vuruşunda en yüksek düzeyine ulaşır), 120-140 mm cıva sütunu yük-sekliğindedir ve (iki yürek vuruşu-arasındaki en dü*şük basınç olan) diastolic basınç, 70-80 mm arasın*da değişir. Kişiler arasında büyük farklılıklar göster*mesine ve yaş ilerledikçe yükselmesine karşın, 110 mm'lik bir diastolic basıncın, ya da biraz daha yuka*rısının, tedavi zorunluğu getirdiği genellikle kabul edi*lir. Ama daha düşük düzeylerde rahatsızlık ortaya çık*tığında, tedavi yine gerekebilir.
Yüksek kan basıncı, yüreğe, beyne, gözlere ve böbreklere zarar verebilir. Malignant hypertension adıyla bilinen, çok ciddi ve bazen hızlı ölüme yol açan bir yüksek kan basıncı türü, daha çok gençlerde görülen; ancak çok ender rastlanan bir durumdur. Yüksek kan basıncı olayları, atardamarlardaki değişmelerden — sertleşme ya da yaygın adıyla arteriosclerosis'den— kaynaklanır, ama hiçbir zaman belirli ve açık bir nedeni yoktur. Primary ya da idio-pathic hypertension adıyla bilinen türleri, çoğu zaman kalıtsaldır. Genellikle idrar söktürücü diuretic ve kan basıncını azaltan tansiyon düşürücü ilaçlarla tedavi edilirler. Bu hastalığa yakalananların yüzde onunda böbrekler, böbrek üstü bezleri ya da başka bezlerde rahatsızlık görülür. Kan basıncını düşürebil*mek amacıyla tedavi zorunludur. İlaç tedavisi dışın*da, kan basıncı yüksek olan kişiler, ruhsal bunalım*lardan kaçınmalı, yeterince dinlenmeli, aşırı şişman iseler kilo vermelidirler.