arkadaşlar biraz uzun bir yazı ama mutlaka okuyun keyif alacaksınız
EYVAH KOCAMI UNUTTUM!!!
-Aay ay ay, şoför bey durun lütfen, kocamı unuttuk!!!
Mola yerinden kalkalı iki saat olduğundan, rahatsız koltuklarda zar zor uyuma pozisyonunu denk getirmiş yolcular, birdenbire bu feryatla uyandılar.
Muavin:
-Nooldu abla?
-Ay, kocam kaldı ...
-Nerde kaldı abla?
-Mola yerinde..
-Abla, gözünü seveyim, yeni mi aklına geldi? Mola yerinden kalkalı neredeyse iki saat oldu, 150 kilometre yol geldik.
-Ne bileyim ayol, daldırmışım işte..Hadi dönelim.
Kadın telâş ve panik içinde ağlamayla karışık derdini muavine anlatmaya ve daha da ilginci, otobüsü geri çevirmek suretiyle derdine çare bulmaya çalışmaktadır. Yolcular yeni yeni olaya uyanmaya başlamış, şoför ise tamamen aptallaşmış durumdadır.
Muavin:
- Ya abla, sen çıldırdın mı? Koca otobüs iki saatlik yola senin kocan için geri döner mi?
- Aaa, üstüme iyilik sağlık... İki saatlik yol için 20 yıllık kocamı boşayacak değilim ya..Tabi döneceksiniz..
Olay, kadının bu çıkışıyla yeni bir seyir kazanmaya başlamıştır. Dönüş konusundaki teklifini ısrar haline getirmiş, bir de buna aile faciası boyutu katmıştır. Karşı koltuktaki adamdan olaya müdahale gelir:
- Hanım, adam 2 saattir yanında yok da sen yeni mi uyanıyorsun? Bu adam 20 sene seni nasıl boşamamış hayret valla...
- Aaa sana ne be terbiyesiz? Sen kendi karına bak!!
-Ne varmış benim karımda!
-Karında ne var bilmiyorum da şuradaki herifte bir şeyler var galiba...Yola çıktıktan beri gözüyle yiyecek adamı!!
-Ciyaak!!!
Bu feryat sesi, hem adamdan hem karısından gelmektedir. Ortalık karışmış, yolda unutulan koca, kendisininki yetmiyormuş gibi yeni aile facialarına da yol açmaya başlamıştır. Muavin araya girmiş, ortalık biraz sakinleşmeye başlamıştır. Koçasını unutan kadın ağlamaklıdır...
-Ee, benim kocam noolcak şimdi?
Şoför:
-Meraklanma abla. Ben şimdi arabanın telefonundan bir sonraki otobüsü ararım.Yolda gelirken alır. Eniştenin adı neydi?
-Hicabı..
Ön tarafta oturan sarışın bir hanım:
-Hahaayt..Ayol Hicabi diye koca mı olur.. Hazır bırakmışken hiç alma bence!
Bu yorum herkesi kahkahaya boğmuştur bir anda. Şoför dahil herkes gülmektedir. Kadının ağlaması ise daha bir artmıştır.
-Ühüü. Sen aç da bi tarafına gül bana güleceğine. En azından senin gibi evde kalmadık.
Öndeki kadının yüzü, saçıyla aynı renge bürünmüştür:
-Hııh..Beni ne doktorlar ne mühendisler istedi de...
-Tabi tabi... Memleketin doktorunun, mühendisinin işi gücü yok da senin gibi boya küpüne mi talip olacak ??
Yolcular kahkahalarla gülerken bir yandan da hanımları ayırmaya çalışmaktadır. Şoför, araç telefonundan bir sonraki servisin şoförünü arar:
-Alo Hidayet Abi? Benim abi, Rauf... Ne taraftasın abi, emanetimiz vardı sana? Bolu tesislerinde bi yolcumuz kaldı da abi... Haklısın abi, iki saat oldu ama karısı da yeni uyandı valla...Ne? Hehe...Ne biliim abi, mola yerinden çıktık işte, iki saat falan olmuştu. Kadın birden viyaklamaya başladı, Hicabısı yolda kalmış... Abisi diil Hicabısı... Kocasının adı Hicabı'ymiş...Öyle deme abi, demin de bi bayan yolcu aynı şeyi söylediydi zor aldık elinden... Hehe... Abi, neyse, sen şimdi sakın unutma, Bolu tesislerine gelince orda don paça takılan bi Hicabi abimiz var, kap gel... Oldu mu abisi?.. Aman sakın unutma, yengenin 20 yıllık kocasıymış, çok lazımlı bi alet yani... Nihoohaaa... Buyur? ..Ne biliim abi, biz de söyledik zaten... Hatta dedik ki "Abla onun miadı dolmuştur, sana yenisini alırız," diye... Efendim abi?.. Hö? Sen de mi 20 yıllık evlisin?.. Pardon abi...Hehe... Neyse, sen yine de yengeyle yola çıkma abi... Noolur, noolmaz diyorum... Yapma abi bak... Küfretme yolcuların yanında, ayıp oluyo... Tamam abi, ben de seni öptüm... Bir sonraki mola yerinde bekliyorum, Hicabi abi'yi de kap gel.. Hürmetler abi....
-Aaah ah..Nerdee eski hanımlar?
Arka taraflardan gelen yaşlı bir ses, bir süreliğine kapanmış konuyu tekrar açar gibiydi. Yolcuların zaten uykusu kaçmış, kaptan, tıngır mıngır makamında bir müzik koymuş teybe, mor iç lambalarının ışığı altında Hisar Pavyon havasında ilerlemektedir otobüs.
-Noolmuş eski hanımlara bey amca?
-Rahmetli oldular tabi, noolcak..
-Yok yani, neden andın onları şimdi onu sordum?
-Eskiden hanımlar beylerinin üzerlerine titrerdi. Değil yolda unutmak, af buyurun iç çamaşırlarını bile ütülerdi. Şimdi nerdeee..
-Yaptık da ne hayır gördük ayol.
Hem sert hem sitemkâr bir tonda çıkan bu sese döndü bütün başlar. 50'li yaşlarda bir hanımdı konuşan.
- Senin eski hanımların yaptığını ben yaptım da nooldu bey amca? 30 yıl evli kaldık, çorabını bile ütüledim, her Allah'ın sabahı kahvaltısını hazır ettim, yerinden kaldırıp masadan su aldırmadım, üç çoçuğunu büyüttüm de nooldu ?? Yaşımız elliyi bulunca beyimiz sanki gençleşti. Önceleri önemsemedim. Sonra bir de baktım ki, oohooo 9 numaradaki şendül hanımla şen geceler geçiyormuş da haberimiz yokmuş.
Acıyan gözler çevrilmiştir kadının üzerine. Cesaret alıp, Hicabı'nin karısına döner:
-Kızım sen de o kadar mızmızlanma. Hepsi böyle bunların.. Bırak biraz yollarda sürünsün, kıymetini anlaşın. Yoksa benim gibi 50 yaşından sonra eşekten düşmüş gibi olursun.
-Yok canım benim Hicabı'm yapmaz öyle şey...
-Hehe ben de öyle diyordum. "Murteza, efendi adamdır, namuslu adamdır" der, başka bir şey demezdim. Sonra gördük beyefendinin marifetlerini...
Muavin:
-Ya ablalar, hani kusura bakmayın, geçmiş olsun falan ama sanki sizinkilerin arızaşı isimlerinden belli gibi.. Baksana birisi Murteza, birisi Hicabı..Şöyle adam gibi Ali, Mehmet falan olsa, sorun olmayacak gibi sanki...
-Aaa, benim Hicabı'min ne arızaşı varmış ayol?
-Yok hani şimdiye kadar bir yanlışını görmedik ama bu ablanın tecrübelerine bakarsak, hani diyorum ileride - Allah göstermesin- bir durum olursa diye.. En iyisi şimdiden ismini değiştirmek.
-Sen geç dalganı, geç.. diye lafa tekrar girdi, Murteza'sını 9 numaraya kaptıran kadın:
-Zaten siz erkekler alayınız böylesiniz. Kadını yıllarca kullanır, bir kenara atar, ondan sonra da üzerine espri yaparsınız.
-Yok abla öyle demek istemedim. Bizimkişi boş boğazlık yani..
-Hadi oradan sünepe! Biraz da sertlik görünce hemen böyle yelkenleri indirirsiniz zaten.
-Yapmayın ablalar, diye söze karıştı bu sefer askerden tezkeresini almış, yeşil asker torbasından başka eşyası olmayan bir genç.
-Bu kadar da değildir. Herkes bir değil ki sonra... Bak mesela ben hayırlısıyla tezkeremi aldım, Nurcan'ıma gidiyorum. Allah izin verirse yakında evleneceğiz..Ondan başkaşını gözüm göremez benim.
Murteza'nınki:
-Tabi yavrum, en iyi ihtimalle 10 yıl gözün kimseyi görmez. Ondan sonra birdenbire dünya üzerindeki kadın nüfusu artmış gibi gelir sana..
-Kusura bakmayın da kabahat sizde hanımlar.
Sesin sahibi şen şakrak, 35'li yaşlarda, vücuduna bayağı bir yatırım yapmış olduğu her halinden belli olan bir hanımdır.
-Kabahat sizde ayol.. Erkek dediğin ayakkabı gibidir. Kullanıp atacaksın.
Yaşlı amca:
-Yok deve! Hangi ayakkabı sizin için gecesini gündüzünü feda edip yıllarca çalışıp durur?
-Hah işte, başka bir numaranız yok zaten.. Ne zaman sıkışsanız bu...Gece gündüz çalışıyoruz. Bırakın onu da biz yapalım barı...
Dertli bir ses:
-Yapıyoruz da ne oluyor ki...
Bütün başlar sesin geldiği yöne döndü ama sesin sahibi, bütün başlara dönmedi. Boş bakıyordu önüne... İnsanların kendisine baktığının ve cümlesinin devamını beklediğinin farkına vardı. Bir anlık kararsızlık sonrasında ağır ağır dökülmeye başladı cümleler, ağzından... 40 yaşlarında, kendini hayattan erken emekli etmiş bir halı vardı:
- O kadar sevmiştim ki... İt gibi koştüm peşinden. Önce vermediler. İşimi beğenmediler, paramı beğenmediler. Ona sordum. "Beni istiyorsan yaparsın." dedi. Gündüz başka işte, gece başka işte çalıştım... Sonunda razı ettim ama istekleri bitmedi. O hayal kuruyordu, ben de hayallerini gerçekleştirmek içın çalışıyordum. Şızlanmaya hakkım da yoktu. "Madem seviyorsun yaparsın".. Hep bu... Seviyordum, yapıyordum... Sadece kendi evim içın çalışşam iyi. Kayınpeder ile kayınvalide için de çalışıyordum üstelik. Kayınvalidelerin evine çamaşır makinesı, bulaşık makinesı, evinde uydu anteni yok, onu da taktır. Bütün bunların karşılığında bir kez bile "aferin damat, aslan damat" olamadım. Tek şey duydum evliliğim boyunca... "madem ki seviyorsun..."
Tezkereciye dönüp:
- Oğlum deli olma, sevmenin borcunu ödeyemezsin sen... deyip bitirdi dertli ses.
İnceden bir hüzün sardı herkesi. Kimse cesaret edip sonunu soramıyordu. Ama bir sonu olduğu belliydi.
- Siz sormadan ben söyleyeyim... Murteza'nın Şaziment versiyonu...Yalnız bizimkişi apartman dışından..
- Yok ben daha fazla dayanamayacağım. Biliyordum abi ya. Asıl sorun bu işte, diye çıkıştı muavin.
Herkes yeni bir keşif ölmüş gibi yüzüne baktı.
- Abi diyorum bi saattır size. Bu isimlerde var bir anormallik. Senin yengenin ismi niye Ayşe değil abiçim ya? Deminden beri dinliyorum, isimlere bak.. Şaziment, Murteza, Hicabı... Ne oluyorsa bu isimlerden oluyor.
Tezkereci:
- Abi, benim kızın adı Nurcan. Bir arıza çıkar mı?
- Çok bir tehlike yok gibi ama yine de tedbiri elden bırakma.
- Ay saçmalamayın ayol! diye çıkıştı 35'lik şen şakrak. "İsimle ne alâkaşı var? Tamamen felsefe sorunu bu... Benim ayakkabı teoremine uysanız böyle sorunlar olmayacak."
- Abla sizin isim neydi?
- ........
Yolcular da meraklanmıştır..
- E hadi kızım?
- Yok canım, ne demek istiyorsunuz yani?
- Yapma evladım, sen de pek normal sayılmazsın yani!
- Bana bak ağzını topla ....
Hicabı'ninki:
- Ay ben de merak ettim, nedir isminiz?
- Eee, şey...Ebru... (tööbeeee :twisted: nerde abudik gubudik insanlar var hepsinde benm isim :twisted: ismimi deiştircem valla )
- Ee, seninki normalmiş canım...
- Ama küçük bir ayrıntı var... ehe.. göbek adım Fahrigül'müş...
Otobüs'te büyük bir kahkaha kopmuştür. Birden bire herkes havaya girmiş, aynı bankada paraları batan insanların garip dayanışması gibi bir dayanışmaya girişmişlerdir. Herkes birbirine ismini sormakta, üzerine espriler patlamaktadır.
Şoför telefona sarılır:
- Alo, Hidayet abı... Abi, Hidayet senin gerçek adın di mi?... hehe, bittin abi sen Ğırgır şamata gidilmektedir, Hicabı'sız ve kırık kalpli yolculara sahip otobüste. Servis yapılmış, eldeki içeceklerle sohbet sürmektedir.
Yaşlı amca lafa dalar:
- Valla siz gençler yine iyisiniz. Ben evleneceğim hanımı ilk kez nişanımda görmüştüm.
Tezkereci:
- Nasıl yanı amca? İstemeye gitmemiş mıydınız?
- Nerede evladım o günler... İstanbul'da çalışıyorum o zamanlar. Güya para biriktirip evlenmek için ana babamın karşısına çıkacağım. Durup dururken mektup geldi. "Çabuk köye gel, nişanlanıyorsun" diye yazmışlar. Apar topar köye gittim ki her şey ölmüş bitmiş, nişan hazırlıkları bile başlamış.
35'lik Fahrigül:
- Aaa üstüme iyilik sağlık..Nerden bulmuşlar kızı?
- Ayakkabıcıdan...
Amcanın bu esprisine dehşetli bir kahkahayla destek verdi yolcular. Fahrigül de katıldı..
Murtezanınki:
- E peki hıç tasalanmadın mı amca, ya beğenmezsem falan diye?
- Tasalanmam mı evlâdım? Köyün bütün kızlarını gözümün önünde canlandırıp en kötüsüne göre kendimi alıştırmaya başladım... Ettiğim duaların, okuduğum sürelerin sayısını hatırlamıyorum..
Dertli ses:
- Ee nasıl çıktı peki?
- Manavın kızıydı. Üst taraflar iyiydi ama alta çürükleri söküştürmüş inek!!
İkinci bir kahkaha tufanı koptu otobüste. Hicabı, farkında olmadan müthiş bir sohbet açmış ama kendisi kaçırmıştı..
- Ay valla onu bunu bilmem de, şu erkeklerin kız istemeye geldiklerindeki halleri pek bi komik oluyor ayol., diye lafa daldı, uzun süredir sessizliğını koruyan ön taraftaki sarışın hanım..
Hicabınınki:
- Ay sen nereden bileceksin ki?
- Ayol dedik ya ne doktorlar ne mühendisler istedi diye...
- ???
- Ay bir keresinde komşumuzun yeğeni talip oldu bana... Taptaze bir doktor. Aman nasıl da heyecanlı... İstemeye gelmişler. Annem sıkı sıkı tembihledi "Kızım eğer oğlanı beğenirsen kahvesini bolca, aşırı şekerli yaparsın. Yok eğer beğenmezsen baş içine tuzu gitsin" diye..
Herkeste komik bir merak uyanmıştı.
35'lik:
- Beğendin mı barı?
- Beğendim, beğendim... pek bir mahçup, şirin bir şeydi... Ben de kahvesine baştım şekeri dibine kadar... Hazırladım...
-Eee..nooldu?
- Noolacak, o densiz geveze babası oğlanın alacağı kahveyi almaz mı?Meğer alış sırasını hesaplamamışım... Adam kahveden bir yudum aldı ve şöyle arkaşına bir yaslanıp "oooh, bal gibi maşallah" demez mi? O gece babamdan yediğim sopayı hıçbir zaman yememiştim..Vay efendim ben nasıl böyle istekli olurmuşum... Adam yakında benim kocam olacak dediysem de dinletemedim... Çikolatayı geri gönderdik...
Otobüşteki sıcak hava devam etmektedir...
Tezkereci:
- Peki hıç tuz baştığın olmadı mı?
- Olmaz mı? Elektrik mühendisinin birine baştım tuzu. Ama ben ne bileyim ne olacağını... Şekerli gibi rahat rahat içecek sandımdı. Adam tuzlu kahveden bir yudum alır almaz "püüüü" diye ortalığa tükürmesin mi?Meğer tuzu fazla kaçırmışım. Hafif tadımlık olacakmış. Yedik yine sopayı.
- Ayol o da bir şey mi? Benim Hicabı'm beni istemeye geldiğinde bizim müslüğu tamir etmek zorunda kalmıştı!!
"Yuuuh, yok artık" dermiş gibi baktı bütün başlar.
- Valla ayol. Bizim mutfak salona yakındır biraz. Tam içeride sohbet ediliyor birden musluk damlama sesi geldi. Benim Hicabım de saf saf "contaşı bozulmuş galiba" deyiverdi.. Sen misin diyen? Rahmetli babam "Ee hadi kalk da yap o zaman. Bakalım becerikli mısın, ben müslük contaşı değiştirmeyen adama kız vermem" diye tutturdu. Garibim, o takım elbiseli, iki dirhem bir çekirdek haliyle tamir edivermişti müslüğu...
Tezkereci:
- Yav nereden bindim bu otobüse... Ne güzel evlenecektim ben Nurcan'ımla.
- Şimdi evlenmeyecek misin yanı delikanlı? diye sordu yaşlı amca.
- Ne bileyim, bu duyduklarımdan sonra huylandım şimdi?
- Üzülme yakışıklı, senin de gönlünün prensesi vardır. Dertleşmek falan istersen telefonumu vereyim bak sana? dedi 35'lik..
Murtezanınki:
- Kızım o senin ayağına uymaz, daha büyük bir numara bul kendine...
- Abla ayıp oluyor ama...
- Sen demedin mı kızım, ayakkabı gibidirler diye?.. Bak, 9 numaradaki hanım da benim Murteza'mı geçirdi ayağına gezip duruyor hala...
...................
Çok keyifli, bol kahkahalıydı yolculuk... Şoförün de neşesi yerine gelmişti, uykusu açılmıştı..
Ama kamyoncunun açılmamıştı...
Hicabı, şanssız bir adamdı...
...................
Çok keyifli, bol kahkahalıydı yolculuk... Şoförün de neşesi yerine gelmişti, uykusu açılmıştı..
Ama kamyoncunun açılmamıştı...
Hicabı, şanssız bir adamdı...