Eğitimde şiddet ve ahlaki çöküş

Son güncelleme: 05.02.2009 20:22
  • Artık gün geçmiyor ki gazete manşetleri ve televizyon ekranları yeni bir şiddet olayını bizlere haber vermesin. Ve sabah hüzünle başlayan günümüz yine aynı perde ile kapanmasın. Ama toplumumuzdaki önüne geçilemeyen bu şiddet olayları, artık pek de şaşırtmıyor ve eskisi gibi üzmüyor insanları.

    Bütün güçlüklerin azalıp, teknolojinin olabildiğince ilerlediği günümüz çağı; onca kolaylığına rağmen yine de insanımızın sıkıntılarını gideremiyor; korku ve hüznünü yok edemiyor. İnsanlık doldurulmaz bir boşluğun içinde, huzursuz, mutsuz ve de karamsar...

    Ceviz kabuğunu doldurmayan sebeplerle yapılan kavgalar, gereksiz yere işlenen suçlar, kapkaç olayları, kan davaları ve şiddet... Artık yer ve zaman ayırt etmiyor, sınır tanımıyor bütün bu olaylar. Ve insanlar her an tedirgin. Güneşin en parıltılı sabahlarında, gülmeyi bile unutmuş insanlar dolduruyor caddeleri. Sokakta şiddet, evde şiddet, markette şiddet... Korna seslerine küfürler karışıyor önce ve sonra da bıçak ve silahlar söylüyor en son sözü. Bir gol atıp maç kazanmanın sevinci, taşlı sopalı kavgaların üzüntüsüne karışıyor sokaklarda. Kardeş kavgaları ve kargaşa...

    Şiddetin ve nefretin toplumumuzu kuşattığı dünyamızda sıkışıp kalmak ne kadar da acı. Ama bütün bunların ötesinde şiddetin engellenmesi için uğraş veren ve iyiliklerin aşılanması gereken eğitim kurumlarında da bu olayların yaşanması yürekleri burkuyor, içimizi sızlatıyor her defasında. Ahlak ve maneviyattan yoksun, değerlerini kaybetmiş, huzursuzluk ve karamsarlığa itilmiş insanımız, mutlu bir hayatın arayışındayken, bu huzuru temin edecek okullarımız, eğitim kurumlarımız bu beklentinin ne kadar da uzağında.

    Kardeşliği öğretmeyen okullar ve eğitim seviyesi
    Daha on yedisinde silahlanıp arkadaşını kurşunlayarak öldüren, bıçakla yaralayan öğrenciler, evlatlarını okullara korku ve endişe içinde gönderen anne babalar... Ve bütün bunlar olurken eğitim sistemimizin başında, bu gerçekler karşısında aciz kalan yöneticilerimiz...

    Yaşanan bu dramlardan sadece o gencecik insanları sorumlu tutup, onları suçlamak yerine onlara bu eğitimi veremeyen, kardeşliği öğretemeyen okulların ve eğitim sistemimizin sorgulanması, bu konu üzerinde düşünülmesi gerekmiyor mu sizce de? Bir tarafta, hayatla henüz tanışmış, ana kucağından yeni ayrılmış, minicik çantasını sırtına alıp heyecanla okul yolunu tutan, dünyaya umut dolu gözlerle bakan, şefkatle ve gülümseyen bakışlarla çevresine sevgi saçan küçük Furkan... Diğer yanda ise ergenlik döneminde, tespihiyle ve keskin bakışlarıyla okul koridorlarında korku salan, bir ağa edasıyla okul bahçesinde gezinen, okulun kabadayısı genç Burak...

    Toplumsal kalkınma "din eğitimiyle olur"
    Aralarındaki bu yaş ve gelişim döneminin farklılığına, davranışlarındaki bunca tezatlığa rağmen, gelişim ve eğitim bilimcileri ilk ve son çocukluk ayırımını yapıp, ısrarla bu farkı vurgularken aynı ortamı paylaşan öğrenciler, Buraklardan korkan Furkanlar, Ayşelerin ablalık yapmak yerine kötü alışkanlıklarını aşıladıkları Sümeyyeler...

    Süre 8 ya da 12, bireylerin eğitimi elbette önemli. Fakat aynı gelişim düzeyindeki öğrencilerin kendi dönem arkadaşlarıyla eğitim görmesi yerine, bu gencecik bireyleri de siyasi bir oyuna kurban verip 8 yıllık kesintisiz eğitimi savunanlar bu gerçeğin ne kadar farkındalar acaba? Ya da bu acılar, onların vicdanını ne kadar sızlatıyor?

    Bütün bu şiddet olaylarına bir sebep ve yine eğitim sistemimizdeki büyük bir eksiklik olarak gördüğümüz diğer bir nokta da bireylere yeterli ahlaki ve manevi eğitim veren dini eğitim kurumlarının yokluğudur. Haftada sadece bir derse sığdırılmaya çalışılan ve ne kadar verimli geçtiği sorgulanır bir din dersi ve anlayışıyla onlara hangi manevi duyguları kazandırabiliriz, onların vicdanlarına ne kadar etki edebilir ve kalplerine bu iyiliklerin ne kadarını yerleştirebiliriz ki?

    Oysa toplumsal ve ahlaki kalkınmanın ancak bu eğitimi onlara vermekle başlayacağını düşünsek, onların bekçi, polis ve jandarmalarının kendi vicdanları olduğunu onlara öğretebilsek...

    Bırakın arkadaşını ya da öğretmenini öldürmeyi, hırsızlığın, kapkaçın, hortumculuğun ve hatta bir karıncayı bile incitmenin kötülüğünü yaşayarak onlara anlatabilsek...

    Böyle bir toplumsal kalkınmanın yine eğitimle (özellikle din eğitimiyle) olacağını ısrarla vurgularken, eğitimcilere ve eğitimi şekillendiren eğitim sistemimizin yöneticilerine de seslenmek, bakanlığın bu konuda bir an önce harekete geçmesinin önemini onlara aktarmak istiyoruz. Bizler "genç eğitimciler" ve yarının öğretmenleri, her şeyin eğitimle başlayacağını ve eğitimle başarılacağını savunan fertler olarak, bu eğitim sistemi ve anlayışı içerisinde ahlaki ve manevi eğitimin de hak ettiği -gerekli- yeri almasının ne kadar önemli olduğunu biliyor ve bu önemin hatırlatılmasının üzerimize bir görev olduğunu düşünüyoruz. İşte bu manevi eğitime de sahip, bilinçli ve azimli bireyler oldukça toplumumuz kalkınacak, herkesin huzur ve refah içinde yaşayacağı yeni bir dünya yeniden şekillenecektir, diye umuyoruz.


    alıntıdır
#01.02.2009 19:06 0 0 0
  • eğitim okulda değil ailede başlar arkadaşım......tüm suçu eğitim öğretime atamazsınız.
#05.02.2009 20:22 0 0 0