Hemen söyleyelim; yazımızın başlığında adı geçen iki çiçek ismi, iki medeniyetin kadına bakışını sembolize etmektedir. Birincisi Batı uygarlığı ikincisi ise İslam medeniyeti... Bu benzetmeyi yaparken bu medeniyetlerde kadının toplumdaki konumundan yaşam tarzına kadar çeşitli faktörleri baz aldık.
Batı toplumunun giyim kuşam ve eğlence kültürüne baktığımız zaman, kadınının seyirlik bir nesne olarak algılandığını görüyoruz. Bu algı batılılaşma ile birlikte bize de aynen aksetmiştir. Bugün batıda da doğuda da kadın vücudu bir reklam unsuru, bir göz boyama aleti olarak veya dikkat çekici bir unsur olarak her türlü ucuzluğa alet edilir konuma düşürülmüştür. Bu durumun çarpıcı bir örneğini Hüseyin Hatemi Hoca şöyle dile getirir: "Tamamen örtünmüş ceketli kravatlı erkekler topluluğu önünde, kış ortasında son model bir otomobil teşhir edilirken kaportasına uryan bir kız çıkartılır ve yine kış ortasında örtülü erkekler önünde, yine uryan 'mankenler' iç çamaşırı 'tanıtırlar' Bu gibi topluluklara katılanlar 'aygır' tepkileri değil, 'uygar' bir tepkisizlik göstermelidirler." (İlahi Hikmette Kadın, İstanbul, 1999, s.38)
Buna karşın İslam dininin örtünme emri, kadın vücudunun bir gösteri aygıtı durumuna düşmesine ve bedensel olarak sömürülmesine engel olmaktadır. Kadının özgürlük adına adeta bir eşya gibi sergilenmesi "annelik" gibi onurlu bir görevi taşıyan bu "mukaddes varlık" için oldukça küçültücü bir durumdur. İslam kadının vücuduna değil kişiliğine vurgu yapar ve onun kıymetli bir varlık olarak algılanmasını sağlar. Necip Fazıl Kısakürek vurgunun kişiliğe yapılması gerektiğini şöyle ifade eder: "Karşınıza çıkan kadın siz de biliyorsunuz ki Allah'ın bir iskelet üzerine giydirdiği, süresi tek an, harika güzel et ve deri çizgilerden ibarettir. Koparın bu maskeyi ve altındakine bakın. Şu gün yüzlü çocuktaki nerm ve nazik ten, solucan yemi olarak yaratılmadı mı? Ve çocuk ölmek üzere doğmadı mı?" (Kısakürek, O ve Ben, İstanbul, 1974, s.154)
İslâm mevcut bir takım şekli uygulamalarıyla kadını kem gözlerden koruyarak, bu kem gözlerin önünde onun bir nesne haline getirilmesine müsaade etmez. İslam'ın tesettür emri kadının; vücudunun değil asıl güzelliği olan ahlakının ön plana çıkmasına vesile olur. Örtünen bir kadın aslında topluma "ben vücuttan ibaret değilim" mesajını vermekte ve dişiliğiyle değil kişiliğiyle toplumdaki yerini bulmaktadır. Bu konuda Ali Bulaç'ın düşünceleri şöyledir: "Kadının erkeğin seyir alanında bakılan bir nesneye dönüşmesi doğanın verili sonuçlarına uygundur. Ama iki cinsin asli ve nihai varoluş amacına aykırıdır. Kadın- erkek ilişkisi sadece bu bakan eril bakılan dişil çerçevesine hapsedilemez. Erkeğe zarar verdiği gibi, kadının kendine bakışını ve algı biçimini çarptırır. Çünkü böylelikle sonuçta 'erkeklerin nasıl gördüğü' hayatlarının 'başarısı' açısından hayati derecede önemlidir. Bu süreçte kadınlar kendi varoluş duyularını yitirirler." (Kişilik ve dişilik (2), Zaman, 28. 11. 2001, s.13)
İslâmiyet'in kadın konusundaki öğretisi, kadının onur ve haysiyetini ayaklar altına alan uygarlık dediğimiz "tek dişi kalmış canavar"ın öğretilerinden tamamen farklı bir zemine oturmaktadır. Modern anlayışlarda "edepsizlik", "özgürlük" maskesi arkasından meşrulaştırılmaya çalışılır. Bu anlayışların sahiplerine göre İslâmiyet'teki tesettür emri özgürlüğe müdahale eden bir faktördür. Onların mantığına göre çok örtünmek az özgürlüğe tekabül ettiğine göre; hiç giysi giymeyenler en fazla özgür olanlardır. Yani Afrika'da yaşayan çıplak yerlilerin dışında hiç kimse adam akıllı özgür değildir. İslam dini ise bu tür deli saçması öğretilere karşı iyinin, güzelin ve estetik olanın İslam ahlakına uygun olan olduğunu bildirir. Özgürlük adına açılıp saçılan kadın hakikatte özgür falan da değildir. Kelimenin tam anlamıyla nefsaniyetinin esaretine girerek özgürlüğünden feragat etmiştir. İslam'ın örtünme emrine riayet ederek "gonca gül" olmak yerine, açılıp saçılarak kendisine "kabak çiçeği" misyonunu uygun görmüştür.
İslâmiyet kadına ve erkeğe belirli bir miktarda örtünmeyi farz kılmıştır. Bu bakımdan farz olan bir ibadet hakkında "teferruattır" demek farzı küçük görmek anlamına gelebilir. Tesettür asla bir teferruat olmayıp İslam'ın aslî emirlerinden bir tanesidir. Aynı zamanda ahlaklı ve terbiyeli olmanın da önemli bir parçasıdır. Bu sözümüz örtünmeyenlerin ahlak yoksunu olduğu anlamına gelmez. Bunu söylemeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Olsa olsa onlar için en fazla onların İslamî yönden yeteri kadar "bilinçli" olmadıklarını söyleyebiliriz. Zira belli bir takva bilincine ulaşıldığında İslam'ın emirlerinin daha iyi benimsenmesi son derece normaldir. Şu durumda İslam'da tesettür konusunda bilinçlenen kadınların giyim kuşam tarzlarının bu bilinçle örtüşmesi kaçınılmazdır. Bununla birlikte saçı açık olduğu halde ciddiyetini koruyan vakar sahibi kadınlar olabileceği gibi örtülü olduğu halde hafif ve düzeysiz davrananlar da olabilir. Bu durumda söylemek istediğimizi özetleyecek olursak Müminlere düşen Kuran'ın ve sünnetin öngördüğü şeklî sınırlara uymak, şeklin gerektirdiği hassasiyetlere dikkat etmek, fakat bu şekille de kalmayıp Allah'ın bu emrinin hikmetlerini araştırarak ibadetin ruhuna erişmektir.
İslam'ın kadını örtülere gizleyerek hakir gördüğü şeklindeki yorumlar, hepten imansız kimselerin propagandalarından ibarettir. Zira çakıl taşlarını kimse saklamaz, oysa elmas ve yakut kem gözlerin ulaşamayacağı yerlerde saklanırlar. Kadının örtünmesi de kadına verilen değerle ilgili bir konudur. İslam kadına da erkeğe de hak ettiği değeri veren bir dindir. Kaldı ki İslam'a göre kadın ve erkek her iki cins de yeryüzünün halifeleridir. Akl-ı selim, Rabbi'mizin hilafet vererek yücelttiği ve de onları hilafet konusunda erkeklerden ayrı tutmadığı kadınları hor veya hakir gören bütün anlayışların batıl olduğunu bize fısıldar. Yüce Allah'ın yeryüzündeki halifeleri olan kadın ve erkek cinsi, hiçbir şekilde -özellikle de din adına- aşağılanamazlar. Dolayısıyla hak din olan İslam'a; kadın konusu üzerinden savaş açan imansızların yorumlarının akıl ve mantıkla alakası yoktur.
Bu tiplerin Müslümanların kadınlara değer vermediğini iddia etmesi kendilerinin söylediği gibi objektif bir bakışın ürünü olarak karşımıza çıkmaz. Şöyle ki katılaşmış ideolojik saplantılarla konuya yaklaşırlar. Bunların derdi "akılcılık" veya "mantıklılık" filan değildir. Bütün dertleri hak din İslam'a düşmanlık etmektir. Tesettürü alaya almaları da çok eşlilik konusunu sulandırmaları da bu sebeptendir. Nitekim bizdeki bu zihniyeti bozuk adamlar Hıristiyanlıktaki ve Yahudilikteki kadın telakkilerinden hiç bahsetmezler. Bu ikiyüzlü tavrı Hüseyin Hetemi şöyle dile getirir. "İslam'ın erkeğin çok eşliliğini büyük ölçüde sınırlamakla yetinip kesin bir yasaklayıcı kural getirmemesi, şimdiye kadar nice kişinin ucuz ve bayat eleştirilerine yol açmıştır. Buna karşılık 'evlenmeyen daha iyi eder' gibi sonradan Hıristiyanlığa yamanan kurallar ile Katolik din adamlarının evliliği yasaklanması aynı derecede bile eleştirilmez. ...İmdi düşünelim: Evlenmeyi teşvik eden tabiat kanunlarına uygun kurallar getiren İslam mı mantık ve ahlaka uygun, yoksa evlenmeyi bir irade zaafı gibi gören, evlenince de ancak neslin sürdürülmesi görevine cevap verip en tabi ve meşru duyguları bile günah sayan, din adamlarının evlenmemesini öğütleyen, böylece en azından suçluluk kompleksleri ve ruh hastalıklarına yol açan din kuralları mı?" (Batılılaşma, İstanbul, 1987, s.119,120) Hüseyin Hatemi Yahudilikteki bir çarpıklığa ise şöyle değinir: "Bugün İsrail'de din bilginlerinin baskısına karşı isyan eden kimseler soruyorlar. "Yahudi erkeklerin yaptığı gibi, her gün Rabb'e beni kadın olarak yaratmadığı için hamdetmeli miyim?"(Der Spiegel, 1/1987, s.66) Allah esirgesin! Kadın olmadığı için hamdetmek de neyin nesi? Bizim en hızlı gericimiz bile bunu aklından geçirmez." (İlahi Hikmette Kadın, İstanbul, 1999, s.188,189)
Netice itibariyle İslam medeniyetinde "gonca gül" gibi algılanan kadının yeri gül bahçesiyken, batı uygarlığının üretimi olan hormonlu "kabak çiçeği"nin yeri ise kabak tarlasıdır. Bu benzetmeyi hoş karşılamayanlara da bir çift lafımız vardır. Kabul etmeyenler Batı uygarlığının aynası olan caddelere, sokaklara, eğlence ve alışveriş merkezlerine, televizyon kanallarına, internet ekranlarına şöyle bir baksınlar. Kabak tarlası gibi değil midir? Bir de gelin İslam medeniyetimize bakın, gül kokusundan başka bir şey var mı? Kadın gül... Çocuk gül... Genç gül... İhtiyar gül...
Eline sağlık kardeş bu yazılanları hayatına tatbik eden müslümanları da malum kelimelerle rencide ediyorlar bu tür kelimeleri ben de müslümanım diyenlerden de duyuyoruz ıslamın dışındakiler den bu sözleri duymak ağır gelmiyor da ben de müslümanım diyenlerden duymak çok ağır geliyor