Deniz Geçmişin Hakkında - Deniz Gezmiş Gerçeği Nedir - Deniz Gezmişm - Deniz Gezmiş Gerçekleri
Deniz Gezmiş Gerçeği
Son günlerde bir moda tüm Türkiye'yi sardı. Bu modanın adı "Deniz Gezmiş" modasıdır. Herkes elinden geldiğince Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkarak onun yerine kan ve gözyaşı demek olan Marksist-Leninist bir düzen olan Komünizmi getirmeye çalışan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını aklama peşindedir. Üzerinde o kadar konuşuluyor ki hangisi gerçek hangisi yalan anlamak imkânsız. Kimine göre eline hiç silah almamış (!), kimine göre romantik ve isyankâr bir devrimci, kimine göre Türkiye'nin "Che Guevera"sı, kimine göre ise profesyonel bir ihtilalci...
İşin içine son günlerde yazılan kitaplar ve bir de dizi film girince "Denizlerin" suçsuzluğu, boşuna asıldıkları, mahkeme heyetinin bile üzüldüğü, aslında mahkeme heyetine karşı biraz efendi davransalar idam edilmeyecekleri gerçeği (!) birer birer ortaya çıktı!
İbrişim kuşağı kadar meşhur olmasa da 68 kuşağı ve o dönem yaşananların 40.yılı münasebetiyle özel tartışma programları hazırlanmış, "Denizlerin" ağabeyi, arkadaşları vs. televizyonlarda boy göstererek bu kampanyadaki yerlerini aldılar. Yapılan gri propagandadan etkilenen bazı "ülkücü" liderler bile kendilerini kolay kolay çıkarılmadıkları televizyon ekranlarında bulmuş ve "Denizleri" aklama yarışına istemeden (!) ve farkında olmadan katılmışlardır.
Bunun arkası "Denizlere" iade-i itibar isteklerine kadar gider de kimsenin haberi olmaz. Dahası bu 68 kuşağının yaptığı her şey kutsanır haberiniz olsun. Belki Ruhi Kılıçkıran, Yusuf İmamoğlu, Dursun Önkuzu, Süleyman Özmen ve diğer şehitlerimizin katilleri bile aklanır...
Aslında bu yazıyı yazmayacaktım. Zaten bu kişiler ve bu dönem hakkında yeri gelince yazıyorum. Fakat özellikle gençler arasında bu kişiler hakkında bir "yanlış" anlaşılma olduğunu gördüm. Dahası bu "yanlış" anlaşılmadan ne yazık ki "ülkücüler" de nasibini almıştı. Bazı ülkücüler "Denizleri" savunmaya başlamıştı bile. Üstelik "bizi de kullandılar, onları da..." diyerek...
Sanki o dönemlerde büyük Atatürk'ün de dediği gibi "Türklük âleminin en büyük düşmanı komünizm" değildi...
Bu dönemin en meşhur ismi hiç şüphesiz Deniz Gezmiş'tir. Deniz gezmiş aslen Rizelidir. Sülalesi yıllar önce Erzurum'a göçmüş, Deniz Gezmiş ise babasının işi gereği bulundukları Ayaş'da (Ankara) doğmuştur.
Lise yıllarında Marksist-Leninist fikirlerle tanışır ve bu fikirlerin yılmaz savunucusu olur. O yıllarda söylemeye başladığı "yaşasın
"Marksizm-Leninizm" sloganını ölürken bile ağzından düşürmemiştir.
Deniz Gezmiş 1969 yılında Filistin'deki El Fetih gerilla kamplarına gider. Burası bir izcilik kampı değildi. Burada adam öldürme, yaralama, sabotaj, suikast, bomba yapımı gibi korkunç şeyler öğretiliyordu. Deniz Gezmiş de iyi bir öğrenci idi. Hatta Türkiye'ye dönünce bu konuda eğitmenlik bile yapmıştı.
"Denizler" Filistin'de eğitim görüp Türkiye'ye gelmişler ve bugün PKK'nın yaptığı gibi kanlı terör faaliyetleri yürütmek istemişlerdir.
Deniz Gezmiş Filistin'den Türkiye'ye döndükten sonra ODTÜ'yü kendisine üs olarak seçmiş ve diğer terörist arkadaşlarıyla burada kandırdıkları gençlere terör dersi vermiştir. Hem teorik hem de pratik eğitim alan Deniz Gezmiş gerilla kamplarında öğrendiği adam öldürme, sabotaj, suikast ve diğer terör çeşitlerini ODTÜ arazisi içinde arkadaşlarına da öğretmiştir.
Beynelmilel komünizmin etkisinde kalarak kandırılan Deniz Gezmiş ve arkadaşları Türkiye cumhuriyeti devletine olan isyanlarını "Türkiye Amerikan emperyalizminin sermaye, askerî kontrol ve kısmen işgali altındadır"[1] sözleriyle dile getiriyorlardı. Siyasal iktidarı ele geçirmek için "politikleşmiş askerî güç" kullanılması taraftarı olan bu grup aynı zamanda, Türkiye'deki bütün olumsuzlukların sorumlusu olan siyasal iktidarlara karşı legal ve demokratik yollarla mücadele yolunun kapandığını iddia ederek silaha sarılmışlardır.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları, uğruna öldükleri Marksist-Leninist düzeni kurmak için silahlı profesyonellerden oluşan bir örgüte ihtiyaç duymaktaydılar. Bu işi kendisi gibi Filistin El-Fetih gerillâ kamplarında eğitim gören Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan, Hüseyin İnan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Nahit Töre tarafından kurulan THKO yapacaktır. THKO diğer Marksist-Leninist ihtilâlci sol örgütlerden farklı olarak, bir lider belirlememiş, liderin terörist eylemler esnasında kendiliğinden ortaya çıkmasını benimsemiştir. Kararların ortaklaşa alınmasını ve ortaklaşa uygulanması esasını kabul etmiştir. Şehir ve kır eşkıyalığını aynı anda benimseyerek bir arada yürüten THKO'nun şehirlerde banka soyma, fidye istemek için adam kaçırma gibi eylemleri "Deniz Gezmiş tarafından planlanıyordu."
[2]
Deniz Gezmiş tarafından planlanan bu hırsızlık olaylarından elde edilecek paralar Nurhak dağları başta olmak üzere kırsaldaki eşkıyaya gönderilecekti.
"Denizlerin" en takdir (!) edilen özellikleri "emperyalizme" (!) karşı olmalarıdır(!). ABD emperyalizmine düşman ancak Marksizm-Leninizm, Sosyalizm ve Komünizme (Rus ve Çin emperyalizmine) dost olmak, emperyalizme düşman olmak anlamına gelmez. Deniz Gezmiş lise yıllarından sonra bir an bile olsun ağzından düşürmediği "kahrolsun ABD emperyalizmi" sloganını "ne ABD, ne Rusya, ne Çin, her şey milliyetçi Türkiye için" sloganı ile taçlandırılabilirdi. Fakat
bunu yapmayarak "yaşasın Marksizm-Leninizm, yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği..." diyerek son nefeslerini verdiler. Oysa o dönemin en acımasız emperyalist devletleri ABD'yle birlikte Rusya ve Çin'den başkası değildi.
"Türk ve Kürt halklarının" kardeşliğinden dem vuran ve aslında belki de bugünkü bölücülerin temel sloganı sayılan sözleri söyleyen, ABD emperyalizmi altında inim inim inlediğini iddia ettiği Vietnam, Küba, Kore, Kamboçya vs. için ağıtlar yakıp, Rusya ve Çin'i görmezden gelenler böyle yaparak emperyalizme düşman olunmayacağını bilmeliydiler. Eğer bugün kahraman yapılmayaçalışılan "Denizler" o yıllarda insanlık tarihinin gördüğü en barbar, en vahşi, en korkunç, en kanlı, en hayvansal vs. rejimi altında katledilen "esir Türkleri" de savunabilseydi, işte belki o zaman "Denizler" için antiemperyalist düşüncelerin yılmaz savunucularıydı denilebilirdi. Komünizm altında can çekişen Azerbaycan, Kırım, Kazak, Kırgız, Özbek ve tüm Asya Türkleri ile Irak ve Suriye gibi güdümlü ülkelerdeki Türk varlığı ağızlara alınmazken, ülkücüler bunları dile getiriyor ve "Denizler" tarafından "Faşistlikle" suçlanıyorlardı. Çin esareti altında "Çin işkencelerinin" en ölümcülleriyle tanışan Uygur Türkleri yok sayılırken, Sincan Özerk Bölgesi değil "Doğu Türkistan" dediğimizde yine bu kesim tarafından saldırılara uğruyorduk.
Hadi bütün bunları geçelim, oralar uzak, "Denizlerin" siyasi ufku oraları anlamaya yetmezdi diyelim. Peki, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının en önemli eylemlerinden biri olarak kabul edilen ve 30 Ekim 1968'de Samsun'dan başlatılan "2.Milli Kurtuluş Savaşı" adlı yürüyüşte meydana gelenlere ne diyeceğiz? Samsun'da Atatürk anıtına çelenk konulması ile başlayan bu yürüyüş 10 Kasım'da Anıtkabir'de sona erecekti. Yürüyüş güzergâhı olarak Atatürk'ün kurtuluş savaşında izlediği yol seçilmişti. Yürüyüşe 22 öğrenci ile 2 işçi katılıyordu.
Yürüyüş planlandığı gibi başlamıştı. Eylemciler hiçbir problemle karşılaşmadan Havza'ya kadar gelmişlerdi. Ancak Havza'da dinlenmekiçin verdikleri molada aralarında bir tartışma çıkıyordu.
"Yürüyüşün geri kalan kısmında Türk bayrağı ile mi yoksa bayraksız mı devam edileceği" konusunda çıkan tartışmada antiemperyalist (!), Türkiye sevdalısı (!), Atatürkçü (!) Deniz Gezmiş'in dediği olmuş ve Türk bayrağı yürüyüşten çıkarılmıştı. [3]
İşte size bir "asker kaçağı" [4] da olan antiemperyalist Deniz Gezmiş!
Emperyalizme karşı kazandığımız hürriyetimizin sembolü olan bayrağımıza bile tahammülü yok!
Deniz Gezmiş'in Türk bayrağına karşı takındığı tavır Yürüyüşçülerden bir kaçının tepki olarak yürüyüşü terk etmesine neden olmuş ancak yürüyüş buna rağmen devam etmiştir. Bazı yazarlar bu konuda ayrıntıya girmeden (belki de bu bayrak hazımsızlarını korumak ve deşifre etmemek için) "yürüyüşü düzenleyen örgütler arasında anlaşmazlıklar çıktı" [5] diyerek olayı örtbas etmişlerdir. "Denizlerin" bayrağımıza karşı takındıkları bu çirkin tutumu dile getirenler, bunları aklamaya çalışanlarca tepkiyle karşılanmış, reddedilmiştir. Hatta bazıları o yürüyüşte Deniz Gezmiş'in Türk bayrağı ile çekilmiş fotoğrafları olduğunu iddia etmiştir. Eğer bu doğruysa büyük bir ihtimalle yürüyüşün Havza'ya kadar olan kısmında çekilmiştir.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları kaçınılmaz sonlarına doğru hızla yol alırken onları ipe götürecek eylemlerden birini de dava arkadaşlarından Mahir Çayan ve ekibi gerçekleştiriyordu. Emperyalizme (sadece ABD emperyalizmine) düşman Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının İş bankası Emek (Ankara) şubesini soymaları THKP-C ve Mahir Çayan'a ilham kaynağı olmuştur. Bundan cesaret ve ilham alan Mahir Çayan ve arkadaşları da hemen bir çalışma yaparak soyabilecekleri korumasız bir banka aramaya koyulurlar. Aranan banka Ziraat Bankası Küçükesat (Ankara) şubesi idi. Yapılan plan gereği bu soygunu Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir ve özellikle Hüdai Arıkan'dan oluşan terör grubu gerçekleştirecekti. Bu soygunda Deniz Gezmiş'e benzemesi sebebi ile özellikle Hüdai Arıkan yer almıştır. Soygun saatini unutan (!) Mahir Çayan'ın katılmadığı bu eylem başarıyla tamamlanmış ve ertesi günkü gazetelere soyguncuların kimlikleri (!) açık seçik yansımıştı. Banka görevlilerinin ifadelerine göre vezneden parayı alan uzun boylu kişinin Deniz Gezmiş olduğu iddia ediliyordu.
Böylece gazetelere yansıdığı kadarıyla soygun Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının üzerine kalıyordu. Bu soygundan sonra üzerlerindeki baskıyı azaltmak ve dikkatleri başka tarafa çekmek isteyen Mahir Çayan ve ona bağlı olan terör grubu bu amacına ulaşmış ve boyu posu Deniz Gezmiş'e benzeyen Hüdai Arıkan sayesinde bu soygunu Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yaptığına herkes inanmıştı. Böylece bir devrimci (!) yaptığı hırsızlığı bir başka devrimcinin (!) üzerine atarak arkadaşının ipe bir adım daha yaklaşmasına sebep oluyorlardı. Bu durum her iki taraf için de kötü bir durumdur. Yapan ve başkasının üzerine atan grup yani Çayan ve arkadaşları, yaptıkları eylemleri sahiplenecek cesaretten yoksun kişilerdir. Deniz Gezmiş ve arkadaşları ise yapmadıkları eylemleri sahiplenerek sahte kahramanlık elde etmişlerdir. Ancak Mahir Çayan ve çetesinin Deniz Gezmiş'in idam edilmesine katkı sağladığı bir gerçektir. Yıllardır devleti ve başka odakları bu idamlarla ilgili olarak sürekli suçlayan ve baskı altında tutan çevreler artık çok sevdikleri (!) Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın katillerini Mahir Çayan ve çetesi içinde aramalıdırlar. Bu konuda Necmettin Hacıeminoğlu bakın neler söylüyor:
"Ulaştırma bakanı Seyfi Öztürk İ.Ü. Fen Fakültesinde bir konuşma yaparken Deniz Gezmiş ve arkadaşları tarafından yuhalanır ve hakaret edilir. Olay mahkemeye intikal eder. Ancak bu çocuklar beraat eder.Suç işlenen yer üniversite, suç işleyenler de öğrenci olduğu için üniversite idaresinin ceza vermesi gerekirdi. O da olmadı. Aksine bir kısım öğretim üyesi ve basın mensubu Deniz Gezmiş'i alkışladı.
Daha sonra, İ.Ü.Hukuk Fakültesi Dekanı Orhan Aldıkaçtı'ya makamında tabanca çeken Deniz Gezmiş polisler tarafından suçüstü yakalanmasına rağmen mahkemede beraat ettirildi. Böylece Deniz gazete sütunlarındaki şöhretli yerini alıyor, bazı öğretim üyeleri ondan Denizciğim diye bahsediyorlardı.
Bir başka sefer Deniz, Yıldız'da dürbünlü tüfekle yakalandı. Fakat
bu suçtan da ceza almadan kurtuldu.
Ankara'da ÖDTÜ'de karargâh kurdu. Rektör Erdal ile senli benli Arkadaş oldu... Artık yüksek tirajlı gazetelerde boy boy fotoğrafları çıkıyordu...
Sosyete kadınları ona âşık olmaya başlamıştı. Binlerce insan Deniz Gezmiş bu gece de bizim evde saklansa diye iç geçiriyordu. Nitekim arandığı zamanlarda geceleri ünlülerin evinde kalıyordu. Bir kısım 12 Martta tutuklanan nice profesör, politikacı, artist ve subay Deniz'i
devletin güçlerine karşı aylarca saklamıştı...
Şimdi anlaşıldı mı Deniz'in katilleri. "[6]
Deniz Gezmiş o dönemde kendisine gösterilen sahte sevgi ile coşuyor, coştukça şımarıyor ve fevri hareket ediyordu. Marksist-Leninist ideolojinin tek sözcüsü gibiydi. Kendisi gibi öne çıkanlardan hiç hoşlanmıyordu. Bunlar arasında TİKKO'nun kurucusu İbrahim Kaypakkaya
da bulunuyordu. Deniz Gezmiş ile İbrahim Kaypakkaya arasında yaşanan ve bu iki gruba bağlı militanların birbirlerinden nefret etmelerine de neden olan bu olay şöyle gelişmişti.
İbrahim Kaypakkaya, Çapa Yüksek Öğretmen Okulunda meydana gelen bir olay nedeniyle tutuklanarak Sağmalcılar Cezaevine konur. Deniz Gezmiş de aynı cezaevinde tutukludur. Deniz, Öğrenci hareketleri nedeniyle cezaevine gelen gençlerle sabahları spor, akşamları ise teorik eğitim yapmaktadır. Deniz 1.91 boyunda, İbo ise ondan daha küçüktür. İbrahim Kaypakkaya Fikirlerini belirtir. Fikirlerini belirttiği için karşı taraf rahatsızlıkla karşılar ve uyarı yapar. Uyarılara aldırmaz ve bir kaç kez aynı şekilde Fikirlerini belirtir. Vural Yıldırımoğlu, İbo'nun yanına gelerek, "Bak bunlar dev gibi, bunlarla tartışma. Eşit değilsiniz", der. Devamında Deniz ile İbrahim, "Sosyal emperyalizm konusunda tartışmaya girer. Deniz, "Sosyalizme soldan ihanet ediyorsunuz", der. İbo, "Sosyal emperyalizmi sosyalizm olarak gösterenlerdir sosyalizme asıl ihanet edenler", deyince, Deniz, sinirlenip İbo'ya bir yumruk atar.
Bir başka olay ise Deniz Gezmiş ve Perinçek grubu arasında yaşanır. Olay 5 Haziran 1970'de meydana gelir. PDA yandaşlarının yayım ve tutumlarından hoşlanmayan Deniz Gezmiş, PDA'nın İstanbul'daki bürosunu basarak "devrimci şiddet" uygular. Bunun üzerine PDA bir bildiri yayımlayarak Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını ağır bir dille eleştirir:
"Demokratik güçlerin birbirine karşı zor kullanmasını hiçbir gerekçe ile doğru göremeyiz. Halk içindeki çelişmeleri zorbalıkla çözmeye çabalamak devrimci bir davranış olamaz. Hele bu yolda kullanılan kaba kuvveti 'devrimci şiddet' olarak nitelemek, devrimci şiddet kavramını yozlaştırmak ve ona işçi sınıfı düşmanlarının istediği anlamı vermek olur."
Deniz Gezmiş ve arkadaşları ile Doğu Perinçek ve arkadaşları
arasındaki bu husumet "Denizlerin" idamlarına kadar sürer. Hatta
"Denizleri" kurtarmak ve idamı engellemek için tüm örgütler
seferber olurken Doğu Perinçek ve arkadaşları idamları umursamaz tavırlarla 23
Mart 1971 tarihinde "Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş arkadaşlara Açık
Mektup" yazarak onların yaptıklarının ne kadar kötü olduğunu
Kamuoyuna duyuruyordu. Açık mektupta "(...) Halkla sağlam devrimci bağları
olmayan, halk içinde erimeyen bir grup insan, ne kadar çok ve modern
silahlara sahip olursa olsun, ne kadar kişisel kahramanlık vasıfları
taşırsa taşısın devrim yolunda ilerleyemez. Devrimci gençliğin içinde
ve önünde yiğitçe savaştınız, halkımıza hizmet ettiniz. Bütün
devrimciler gibi, hatalar yaptınız. Son birkaç ay yaptığınız işler
ise, büyük hatalar taşımaktadır" denilerek yoğun bir eleştiri
yağmuruna tutulmuşlardır.
Yazılacak daha çok şey var...
Bir devir anlatılırken yanlı davranışlardan kaçınmalı ve gerçekçi
olunmaya gayret edilmelidir. Hele hele bunu yaparken "ülkücüleri"
karalamak ve "yaşasın Marksizm-Leninizm" diye son nefesini
verenleriantiemperyalist ilan etmek akıllara ziyandır. Bu dönemin ülkücü
mücadelesi film olursa eminim ki birçok kahraman çıkacaktır. Ama kimse
allah allah saldıracak birini bulamadınız deniz gezmişmi kaldı şimdi.
şu sitede bir kerede şu an ülkenin içinde bulundugu şeriat tehlikesinden bahsetseniz ölürmüsünüz yani,ama olmaz onun ucu dine dokunuyor kesinlikle dokunmassınız.
deniz gezmişin getirmek istediği sosyalist rejimi anlatmayı bırakında,birazda şeriatla yönetilen ülke insanlarının hayvan yerine nasıl koyuldugundan neden bahsetmessiniz hiç bunuda ben anlamam bir türlü.
olmazki yaa birisi saldırıyor diye inadına saçma bir konu açıyorsun,
biriyle derdin varsa özelden hallet türkoğlu,onu bu şekilde kırmak istiyorsun ama bir çok kişiyi kırıyorsun.
Türklüğün simgesi Kurttur kurtlarda asla esaret altına alınmaz bu durumda sizin bahsettiğiniz olayda olmaz.
şeriat dediğiniz dinin kurallarıdır onu da insanlar kendi vicdanlarında yaşar ve uygularlar, kimse kimseyi zorlayamaz,
ŞUNU KAFANIZA İYİ SOKUN Kİ ARTIK TÜRKİYE ULUSLARARASI EVRENSEL İNSAN YETİŞTİRME PEŞİNDEDİR yakında devlet projesi olacaktır, bırakın geçmişle uğraşmayı HALKIN BAĞRINDAN KOPAN YİĞİTLERİMİZE ve SEVENLERİNE hakaret etmeyi bırakın!
istemediğiniz cevabı alınca neden hep aynı soruyu mütemadiyen sorarsınız siz aynı tornadan çıkıyorsunuz herhalde.
sizler sıvasta yaşanan olayları mışlı mişli cümlelerle anlatadurun orada yaşayanlar YİĞİT MUHSİN YAZICIOĞLUnun partisin adayını başkan seçtiler daha fazla lafı uzatmaya gerek varmı HALK CEVABI DOLAYLI OLARAK VERİYOR Demokrasi diye bağıranlara da hazmetmek düşer hadi iyi gecelerr...
Che yoldaşların gitti diye bu kadar agresifliğe gerek yok değilmi=)
Komünizm adı altında yürüttüğünüz politikanızda yoldaşların yeterince karalamalara imzasını attılar. Madem o konularda neden savunmadın arkadaşlarını, sadece tşk butonuna basarak destek verdin =)
hayattımda iki insanın ölümü beni çok etkilemiştir
birincisi TURGUT ÖZAL
ikincisi MUHSİN YAZICIOĞLU
abarttığımı zannedebilirsiniz ama o gün akşam hastaneye acile gitmek zorunda kaldım serum ve sakinleştirici iğne yapıldı ve hastane müşahede de kaldım bir süre...
o derece üzüldüm bu genç ve zamansız ölüme ....yıllaaar sonra BU OLAY ÇÖZÜLECEKTİR.
hala çok üzgünüm bu satırlarımda bile gözyaşım var BEN SEVDİĞİM İNSANA YAŞARKENDE ÖLDÜKTEN SONRA DA LAF SÖYLETMEM, BU YAKIN ÇEVREMDEKİ İNSANLAR İÇİNDE BÖYLEDİR, BU YÜZDEN KİMSE BANA BENİM ARKADAŞLARIM HAKK. KÖTÜ BİR ŞEY SÖYLEYEMEZ SÖYLETMEM, belki de bu yüzden bana güvenir ve sırlarını açarlar....
dusuncelerimiz bir deil die simdide birbirlerimizn degerlerinemi saldırıyoruz... beyler ayip yaw.. herkes farklı dusunebılır.. herkes hemfıkır olsaydı.. bu bolume gerek kalmazdı zaten.
birbirmizi... kırmadan ve rencıde.. etmeden.. tartısalım..daha ii olmazmı ?
Biri Rahmetli Muhsin Yazicioglu hakkinda birseyler yazinca, bilgilerle onu çürütmek yerine direk karsi ataga geçildi, ve Deniz Gezmis kötülendi.
O kadar bilgi sahibiyseniz, bilginizle belgelerinizle karsinizdakinin fikirlerini çürütün, baskalarina satasarak degil.
_________
Sivastan bu seçimlerde BBP'nin çikmasi sirf emanete sahip çikmaktir, vefa borcunu ödemektir ki zira böyle bir felaket yasanmamis olsaydi Sivastan bbp degil akp çikardi.
HaviL son söylediklerinde haklısın ama bence bundan sonra BBP çıkar neden dersen burda bütün herkes MUHSİN YAZICIOĞLU'NUN doğduğu günden günümüzdeki helikopter kazasına kadar geçirdiği bütün herşeyi öğrendi ve halada yeni bilgiler öğrenilmeye devam ediyor