Günümüzde hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan ve alışkanlık haline getirdiğimiz bir davranıştır parfüm kullanımı. Hepimizin kokularla uyanıp, kokularla saklanan anıları vardır. Sabahları okula, işe gitmeden önce herkesin kullandığı parfümlerin tarihte nasıl ortaya çıktığı ve hangi amaçlarla kullanıldığı ilginç gerçekleri de ortaya çıkarıyor.
Edinilen bilgilere göre, eski zamanlarda koku, bir iletişim aracı olarak görülüyordu. İnsanlar kullandıkları kokularla tanınıyorlar ve böylece haberleşiyorlardı. Parfüm kullanımı, gözle görülmeyen elle tutulmayan, ama varlığı inkar edilmeyen, evrensel bir dil idi. Parfüm olmadan önce eski zamanlarda kokulu tütsü ve yağlar büyücülerin, sihirbazların ve din adamlarının güçlerini simgeliyordu.
Orta Çağ hastalıklarından korunmak için insanlar temizliğin önemini anlayınca, sabun ve koku kullanmaya başladılar ve bu hızla yaygınlaşmaya başladı. Böylece 1390'da sedir ağacı, biberiye, terebentin ve alkolden üretilen ünlü ' Macar kolonyası' doğdu.
Rönesans döneminde ise koku kullanımı çılgınlığa dönüştü ve zenginliğin simgesi halini aldı. Yelpazeler, peruklar, mücevherler. biblolar, elbiseler her şey parfümlenmeye başladı.
Aynı dönemlerde Osmanlı İmparatorluğu da bu gelişmelerden etkilendi. Haremdeki gözdeler de padişahın huzuruna çıkmadan önce vücutlarını zencefil ve hoş kokulu otlarla ovuyorlardı.
Eski Mısır'da da parfüm kullanımı zenginliğin bir simgesi haline gelmişti. Zenginlerin mumyalarına öteki yaşamında hoşluk olsun diye türlü kokular katıldı. Eski Yunan'da da savaş kahramanlarının adeleleri 'kafuru' ile ısıtılıyordu. Kadınlar da vücutlarını aromatik esanslarla ovuyorlardı.
Kokularla haşır neşir olunan Roma İmparatorluğu döneminde ise koku kullanımı oldukça yaygındı ve 'Per fumum' sözcüğü tüm kokuları ifade ediyordu
Kokular bizim için çok önemli:
Bu konunun aslını bilmiyorum, tamamen reklam da olabilir ama kokuların yaşamımızda çok önemli bir yeri olduğuna ve onlara fazlasıyla anlam yüklediğimize kuşku yok.
Evlerimiz, arabalarımız, dolaplarımız, salonumuz, mutfağımız, banyomuz ve çamaşırlarımızın her biri için ayrı kokular alıyoruz. Her türlü deterjan, kullandığımız yumuşatıcılar, şampuan ve kremlerimiz çoğu zaman kokularıyla anlam kazanıyorlar.
Üzerimize sürdüğümüz parfümlere gelince, onların yeri bambaşka! Bu koku merakımız yeni değil. Aroma terapiler, afrodizyak kokular, yatıştırıcı kokular, iştah açan, ağrı kesen, yüreğinizi ferahlatan, konsantrasyona yardımcı olan, inanca davet eden, gevşeten, kışkırtan vs. her çeşit koku, oldukça eski çağlardan beri insanlığın bir tutkusu.
Hatta tapınakların, dinsel törenlerin bir parçası. Binlerce yıl önce insanlar Akdeniz boyunca kürek çeke çeke, kokuları, tütsüleri Asya'dan Avrupa'ya götürürlermiş. Parfüm şişeleri, çok eskiden beri bir servet değeri taşırmış.
Parfümlerin uzun bir geçmişi var:
Uzun yıllar boyunca, koku elde etmek için en geçerli yöntem, kokulu çiçekleri, ağaç kabuklarını, reçineleri ve misk, amber gibi çeşitli maddeleri, yağ içinde bekletmek olmuştur. Bu şekilde kokunun yağa geçmesi sağlanıyordu. Kokulu maddeleri kaynatmak veya sıkmak gibi yöntemler de denenmişti. Modern parfüm kokuları damıtma yöntemi ile elde edilir. Bu usul ortaçağda İslam dünyasında keşfedilmiştir.
Ben ve kokum!
Gel zaman git zaman, parfüm büyük bir sanayi haline geldi. Parfümlerin kokuları bir yana, isimlerine dikkat ederseniz, her biri inanılmaz derecede iddialıdır ve kişiliğimizi tamamlayan düşsel mesajlar taşırlar. Veya olmak istediğimiz kişiliği yansıtır. Onlarsız yapamaz hale geldiğimize kuşku yok. "Ben ve kokum!" işte bu kadar yakınız, bu kadar aidiz birbirimize. Seçtiğimiz parfümler kişiliğimizin bir parçası gibidir. Ekşi veya tatlı, çiçeksi, pudramsı veya otsu, metalik, baharatlı veya temizlik kokusu, kışkırtıcı yahut masum v.s. her dönem için bağlanacağımız bir koku buluruz
Saf kokular geride kaldı:
Buraya kadar anlattıklarımın hepsi, kokuların hoş ve romantik tarafları. Çiçek özlerinden ve baharatlardan elde edilen o saf ürünler artık çok gerilerde kaldı. Saf gül yağı, misk veya amber yağı, yasemin yağı, çam yağı, lavanta, limon, elma, kayısı yağı, sandal ağacı özü yada patchuli vs. hala imal ediliyor. Doğal yada egzotik ürünler satan mağazalarda bunları kolayca bulabilirsiniz. Ama artık hiçbirimiz bunları alıp da saçımıza veya giysilerimize sürmeye cesaret edemeyiz. Bu kokular günümüzde çok ağır ve iç bayıltıcı sayılırlar. Aroma terapide kullanılıyorlar. Bazıları tütsü veya kandillerde bu kokulardan yararlanıyorlar. Ama kozmetik kullanım açısından günümüz zevklerini karşılamaktan çok uzaktalar.
Bitkisel maddelerdeki uçucu yağları çıkarmak için çeşitli yöntemler kullanılır. Bunlardan birincisi, gül yapraklarını suyla damıtarak ilk kez gülsuyu yapmış olan Araplar'ın kullandığı damıtma yöntemidir. Arap parfümlerini Avrupa'ya tanıtanlar, Haçlı seferlerinden ülkelerine dönerken armağan olarak bu parfümleri getiren askerler olmuştur.
Türkiye, Bulgaristan ve Fas'ta yapılan gülyağı da gül yapraklarının damıtılmasıyla elde edilir. Gül ekilen 1 hektarlık alandan yaklaşık 2 ton taçyaprak elde edilir, bundan da yalnızca 1 kg kadar gülyağı çıkarılır.
Bitkilerdeki uçucu yağları çıkarmanın başka bir yöntemi sıkma'du. Bu yöntemde limon, portakal ve bergamot gibi meyvelerin kabukları rendelenir ve preslerde sıkılır.
Eskiden elle yapılan bu işlemler günümüzde makinelerle yapılmaktadır. Bu yöntemle işlenen 450 kg meyveden posa ve meyve suyunun yanı sıra 2 kg kadar da uçucu yağ elde edilir. Özellikle yasemin ve sümbülteber çiçeklerinden uçucu yağ elde etmek için kullanılan soğurma (anfloraj) yöntemi, bitkideki uçucu yağların katı yağlarla soğurulmasına dayanır.
Ahşap çerçevelere oturtulmuş cam levhaların üzeri, arıtılmış sığır donyağı ve domuz yağı karışımıyla kaplanır. Bunun üzerine çiçeklerin taç yaprakları dizilerek çerçeveler birbiri üstüne yığılır.
Bu durumda birkaç saat bekletildiğinde çerçevelerdeki katı yağ çiçek yapraklarındaki uçucu yağlan soğurur. Kullanılan katı yağlar uçucu yağlara doyuncaya kadar bu işlem yeni taçyapraklarla tekrarlanır. Başka birçok çiçek türü için bu yöntemin değişik bir biçimi uygulanır. Bunun için taçyapraklar katı ya da sıvı yağın içine konup yaklaşık 65°C'ye kadar ısıtılır.
Bitkilerdeki uçucu yağları çıkarmanın daha gelişmiş bir yolu petrol eteri ve benzen gibi uçucu çözücüler kullanmaktır. Bu yöntemde, kokulu bitkiler bu tür bir çözücüyle birlikte ağzı sıkıca kapanan kaplara konur.
Çözücünün bitkinin dokularına işleyip uçucu yağlarını çözmesi için bir süre beklenir.
Bundan sonra alman çözücü yeniden kullanılmak üzere damıtılırken geriye uçucu yağlar kalır. Bu yağlar daha sonra alkolle anlaştırılır.
İstenen uçucu yağlar elde edildikten sonra parfümün yapılmasına başlanır. Parfümcü önce bir temel koku seçer ve buna başka uçucu yağlar ve sabitleştirici maddeler katıp karıştırarak parfümü hazırlar.
Sabitleştiriciler parfümü oluşturan maddelerin birbirinden ayrılmasını önleyerek parfümün kendine özgü kokusunun sürekliliğini sağlar. Sabitleştirici maddeler bazı hayvanlar, yosunlar ve reçinelerden elde edilir.
Bunlardan en önemlisi olan misk Orta Asya'da yaşayan misk geyiklerinden elde edilirdi. Erkek misk geyiklerinin salgıbezinden çıkarılan, hoş ve kalıcı bir kokusu olan misk, günümüzde yapay olarak da elde edilmektedir.
Hayvanlardan elde edilen önemli sabitleştiricilerden biri de, kaşalottan çıkarılan ve ender bulunur mumsu bir madde olan amberdir.
Parfüm yapılışındaki son işlem, uçucu yağ ve sabitleştiricilerin alkolle seyreltilmesidir. Elde edilen karışım daha sonra dinlendirilmeye bırakılır. Gerektiği gibi dinlendirilmiş bir parfümün kokusu bu işlemden geçirilmemiş bir parfüme göre daha yumuşak ve etkileyicidir.
teşşekkürler bende yeni öğrendiğim bişeyi paylaşmak istiyorum ne kadarı doğru bilemiyorum söylentide olabilir parfümü fransızlar kendi kötü kokularını örtmek için bulmuşlar eskiden çok pis insanlarmış sölediğim gibi ne kadarı doğru bilmiyorum