Real Madrid - Barcelona maçları, özünde varolan sosyal ve sportif çekiciliği yetmezmiş gibi üzerine günlerce konuşabileceğimiz bir yığın detayı da ikram eder. Televizyon karşısına sadece, fark 6 puana inecek mi diye oturmadık. Ya da saya saya bitiremediğimiz güzel futbolcuların kapışması için. Real'in belalısı Eto'o bir yolunu bulup gol atacak ve Real'i birkez daha pişman ettirecek mi diye de oturduk.
Madrid Teknik Direktörü Luxemburgo "Eto'o için ayrı bir endişem yok. Benim derdim, takım olarak Barcelona" dese de, tribün ahalisinin yüreklerinde Eto'o bir cezalandırıcı. Bunu artık kabullendiler. Yani Eto'o'nun karşılarına dikildiği her maçta en az 1 gol yiyeceklerinden eminler. Aksi, büyünün bozulması demek. Teşekkürler Tanrım!
Eto'o acımadı
Ama Eto'o yine acımadı. Artık şimdi R. Madrid'e karşı oynadığı 14 maçta 9 gol atmış oldu. Yine "Beni gönderdiğinize hep pişman olacaksınız" hareketini yaptı. 16 yaşında geldiği, kiralık olarak dolaştığı 8 yıl süresince Madrid'e dönme heyecanını taşıyordu. Kabul etmese de onun için R. Madrid'e gol atmak müthiş bir tatmin. Hem sevip, hem nefret ediyor. İhtiyacı olmasa da hala kendini ispatlamak istiyor. İşte havaalanında karşılamayı dahi unuttuğunuz 16 yaşındaki genç burada (!) diye haykırmak istiyor.
Onun bu ihtirası, Mallorca - Real Madrid maçlarını da klasman dışı bir havaya sokmuştu. Real'in belalısı unvanını Mallorca'ya da bulaştırmıştı. Bu 2002-03 sezonunda kabusa dönüştü. Ligde en ağır iç saha mağlubiyetlerinden birini aldılar 5-1 ile. 2 gol de sevgilileri Eto'o'dandı. Yetmedi, Kral Kupası'nda da 4-0'lık bir hezimet yaşadılar.
Etoo'nun Madrid sevgisi hiç bitmeyecek.
Yıldızlar da koşar
Real - Barça maçında kibirsiz, kaprissiz, oynadığı pozisyondan gocunmayan ve takım hedefi için herşeyi yapmaya hazır yıldızların mücadelesi de vardı. Ronaldinho, Eto'o, Zidane, Beckham, ve hatta Raul, Owen, Ronaldo'nun "Biz niye bu kadar koşmak, ortaya gelmek zorundayız" diye şikayet etmediği, birçok basit hata yapmaktan yılmadığı bu maçın süsü Salı günü Inter-Milan oldu.
Milanlıların gözlerinden bile sakındığı, yeri doldurulamayan golcüsü, Ukrayna'nın kahramanı Shevchenko kendi sahasına gelerek sürekli oyunu açıp kurdu, topun peşinde koştu. Milan'ın rahat olduğu, takım savunmasıyla rakibi zaten oynatmadığı düşünüldüğünde, bu çaba dar futbol bakışlılar için anlamsız olsa gerek.
Modern futbolda futbolcu kaprisi ve seçme lüksü artık mazide kaldı.
İstatistiki handikap
Alman ekolü, Alman balı artık tutmuyor desek de Alman inadı ve disiplini genlerden silinemez. Bayern Münih'in, Chelsea'ye yaptığı gibi. 14 maçlık dönemde sadece 2 gol yiyen Chelsea'nin son 11 maçından sadece bir tanesini gol yemeden bitirmesi, Bayern'den ise son dakikalar ve uzatmada 3 gol görmesi tesadüf değil. Son maçta 26-6 gol girişimi, 9-1 korner gibi bir de istatistiki handikap var. En önemli sebeplerden biri beklerin sakatlıklar yüzünden defanstaki değişikliklerin aksaklık yaratması ve Bayern'in iki kanattan bu bölgeleri büyük baskı altına alması.
İyi ve komple bir takım olmak, başarıda istikrar yakalamak için ne kadar paranız olursa olsun zamana , sürekli yenilenmeye ve arayışa ihtiyacınız var. Chelsea, Barcelona, Milan, Real, vb. olsanız da farketmiyor.
Futbol, kalıplarımızı hep kırıyor
Bireylerin psikolojik ve fiziksel durumları, günlük olaylar, rekabet ortamının farklılıkları futbolu çok değişken bir yapıya sokuyor. Performanslar şaşırtıcı iniş ve çıkışlar gösterebiliyor. Şampiyonlar Ligi'nin en büyük favorisi, en keyif veren futbolu oynadığı düşünülen Barcelona ligdeki çizgisine rağmen elendi. Chelsea, son maçlarda sorunlar yaşadı. İkisi de maddi yönden güçlü, gösterişli kadrolara sahip. Ama futbol onlara ayrıcalıklı davranmıyor.
Barcelona, önce Londra'da Chelsea'ye 4-2 yenilerek elenmesi, sonra da aynı skorla Real Madrid'e kaybetti. Müthiş baskı kurduğu bu iki maçı berbat toplu savunma hatalarıyla kaybetti. Hücumdaki beceriksizliklerle de pekişti. Son iki maçta 7 gol yediler. Sorun sadece gol adedi değil, bu maçlarda hep aynı hataları tekrarlıyor olmaları. Üstelik Raul - Owen - Ronaldo ile 3'lü hücum 11'iyle çıkan Real Madrid'e karşı! Ya da Real Madrid cephesinden bakalım. Bu kadar hücum elemanıyla çıkmak riskti, ama yanlış mıydı? Kağıt üstünde evet, ama Barcelona zaafları ve Chelsea-Barcelona maçı düşünüldüğünde hayır. Bastır, golü bul, gol arayarak skoru koru. Hatta evlerindeki Betis beraberliğini bile bu kefeye koyabiliriz.