düşlerimin kıyısına vuruyor nöbetçi yakamozlar
sırılsıklam bedenleri,
titrek ay ışığının altında değince gözlerine
ölüm, boylu boyunca seriliveriyor ayaklar altına...
ve saçların,
tel tel kırbaç misali vuruyor gecenin sırtına.
seni ağlarken çizdim duvara bu gece
gözyaşlarım gözyaşların oldu simsiyah
kan kırmızı bir şarap boyadı dudaklarını
sarhoş güllerle beraber söyledik
şarkımızı
geri döneceksen git demiştim sana bir zamanlar
bir tas su olup dökülmüştüm ardın sıra yollara
kaç kurşun sıktım ayağı kırık sevda atının kafasına
bir bilsen kaç gece astım ayrılığı boynundan
ağrıyan başımı soğuk taşlara dayadım
adını haykırdım hıçkıra hıçkıra
geri dönmeyeceksen gitmenin ne anlamı var
bu çelimsiz beden kaç gün dayanır yokluğuna
adını hasret koyma ne olur...
gittin...
bir bahar akşamı kar yağdırdın saçlarıma
şehrin kaldırımları kadar yalnız ve yorgun
ellerimde ellerinin kokusu kaldı.
yaşanılası gecelerde
ıslak yakamozların ölümünü seyrediyorum artık...