Kâinatın Efendisi Hz. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ümmetinin düşebileceği bu tehlikenin yolunu baştan kapamış ve sevgide ölçüyü şöyle ortaya koymuştur:
"Hırıstiyanlar'ın isa b. Meryem'i bâtıl yere methettikleri (ve ilâh derecesine yükselttikleri) gibi beni yükseltmeye kalkmayın. Ben ancak bir kulum. Bana: "Allah'ın kulu ve Rasûlü." deyin."( Buhari, , Enbiyâ, 48; Ahmed, Müsned, l, 23; Dârimî, Rikak, 68.)
"Ey insanlar! Sözünüzü dikkatli söyleyin. Sakın şeytan sizi basit (hevâî) şeylere sevketmesin. Ben, Abdullah'ın oğlu Muhammed ve Allah'ın Rasûlüyüm. Vallahi, sizin beni Allah'ın yücelttiğinden daha yükseğe çıkarmanızı istemem!"( Ahmed, Müsned, III, 241; ibnu Kesîr, el-Bidaye, VI, 47.)
Ümmete gereken iş, Peygamberine kıymet biçmek, derece tayin etmek değil, Allah'ın ona verdiği kıymeti anlamak ve kendisini Allah için sevip itaat etmektir. Önündeki mürşidi için müridin yapacağı da aynı şeydir.
Ey mürid! Muradın Allah rızası ise, vazifen, takva yolunda önündeki mürşidinin izinden yürümek olsun, onu yüceltmek değil. Kullarını yücelten ve alçaltan sadece Allahu Teâlâ'dır. Sen, vazifenle meşgul ol.
Bir mürid, mürşidi vasıtasıyla kalbine gelen feyizleri, muhabbet, sekinet, ilim ve manevî halleri, asıl ikram edenin Allahu Teâlâ olduğunu bilmeli; onları kendisine ulaştıran Allah'a şükür, bunlara vesile olan mürşidine teşekkür etmelidir. Şükür itaat, teşekkür edeb ister.
Şunu da ekleyelim: Allahu Teâlâ dilediği kullarını özel olarak seçer, sever ve kendine giden yolda insanların önünde rehber eder. Öyle ki, onu seven ve tâkib eden Allah'a gider. Bütün Peygamberler böyledir. Peygamber vârisi kâmil mürşidler de, Allahu Teâlâ'nın sevdiği ve takva ile yücelttiği kimselerdir. Onları sevmek ve kul sıfatları içinde yüceltmek, kendilerine edebince hürmet göstermek şirk değil, kalpteki iman ve takvanın alâmetidir. Yüce Rabbimizin şu âyetini iyi düşünelim:
"Kim Allah'ın şeâirini (varlığının delillerini ve dininin alâmetlerini) yüceltirse, bu, kalblerin takvâsındandır."( Hacc 22/ 32.)
Müfessir Elmalılı Hamdi Yazır (rah.), bu ölçüyü çok güzel açıklamış:
"Allah'ın sevdiği kulları sevmek ve onlara uymak şirk ve günah değil, ilâhî emirdir ve bu, Allah sevgisine delildir. Fakat bu sevgi, hiçbir zaman Allah sevgisi gibi olmamalıdır. Hıristiyanlar'ın Hz. İsa hakkında yaptıkları gibi, onları ma'bud derecesine çıkaracak bir ibâdet şeklini almamalıdır."( Bkz. Hamdi Yazır, Hakk Dini Kur'an Dili, l, 574 vd.)
"Elbette bir kimseyi Allah'ı sever gibi sevmekle, Allah için sevmek arasında büyük fark vardır. Allah için sevmek, O (c.c) sevdiği için, O'nun rızâsı için, "Seviniz, bu kul sev-diğimdir." dediği için sevmektir."( Bkz. Hamdi Yazır, a g.e, II, 1076-1079.)
İnsanların Peygamber ve velilere karşı öyle davranışları vardır ki, onlara ilk karşı çıkacak olan peygamber ve velilerdir. Kabirlerde, türbelerde, ziyaretlerde veya başka yerlerde içine düşülen bütün şirk ve bid'at çeşitleri, cehaletten kaynaklanmaktadır. Bunlar şeytanın bir oyunu ve süslemesidir.
Şirke, daha çok zayıf tabiatlı, bunalımlı, nefsinin ve şeytanın peşinde sürüklenen insanlar dalarlar. Ayrıca din düşmanları müslümanlarm arasına girerek, onların itikadını bozacak fikirleri yayarlar; temiz kalpleri fitneye düşürüp ortadan kaybolurlar. Her devirde bunlar olmuştur. Şeyh kılığına giren insan şeytanları mevcuttur. Salih insan görüntüsünde ortalığı fesada verenler vardır.Gerçek alimlerin ve hakiki mürşitlerin samimi gayreti ile müslümanları bu tehlikelerden kurtarmak mümkündür.