Kaydırılıyorum sehpalardan,yağlı bir ilmek gerdanında süs sevdamın.. Tuzaklar kuruyorum martıların kursağına,bir kere de benim için ağlayıversinler mavi sulara... Gözlerinden akan her damlanın vebalini hakediyor vicdanım,ilk kez sana değil kendime isyanım!..
Tenime işlemiş tırnaklarımı çekiyorum daha çok kanamak için...
İçim geçiyor, soğuk kanım sızdıkça göğsümden aşağı. Can kurtaran yok mu? İçim akıyor diyorum,
yok mu beni içimden çekecek bir düş?
Bu gemi nereye gidiyor ustaaa?
Dilimde hüzün nakaratlı bir türkü, ki ben en çok nakaratları seviyorum...
Bir rüzgarın sırtına vurup yolladığın kokun ciğerlerime değdi,sen alıp ben veriyorum her solukta...
Saatler bu a'nı vursa da , biliyorum az sonra dün olacak ve adın takılıcak yelkovana.. Sonra sinsice bir akrep düşücek peşine.. Köşe bucak kaçma zamandan, bir gün saatler yarını vurucak!
ve yeni bir gün, yeni bir kovalamacanın girdabında sıkışacak sözlerin ve gözlerin düşecek düşlerime..
Oysa ben, çoktan düşmüş olacağım hiç bir zaman diliminden..
Sen varsın ki yaşıyorum ve yokluğundan nasıl yaşamlar biriktirdiğime şaşıyorum...
Oysa bak, bir ömür değil alnımda yazılan bir an'ın hatrına, bir anının ardına yapışıp bileklerimden sürülüyorum hayata... Beş kuruş etmem köle pazarlarında satılsam, çünkü içim boooşşş...
Peki bu gemi nereye gidiyor ustaaaa?
Ağıtlar kırılıyor saç tellerimde,kaşlarımın arasından sızıyor gözlerin,gölgen düşüyor elalığıma... Yine kızıl alevler saçıyor bakışların sevdalara. Ürkütüyorum kendimi, oysa bu gözler benim değil ki...
Ellerim karıncalanıyor yokluğuna tutunmaktan... Sonra karınca sürüleri hücum ediyor beynimdeki izsizliklere...
Ve filmin sonu...
Boyumdan büyük bir boşluk sahnede...
Durulmayı bilmiyor içimde gelgitlenen mavi,dudaklarında beyaz bir yelkenli...