Telaşlı yağmurların karanlığı emziren şehrimin üzerine pamuksu bulutların kambur sırtından düştüğü bir gecede kaleme aldım bu mektubu.Yüreğimi kalem bilip hüzün sinmiş duvarlarıma mıhladığım yokluğunu kazıdım yırtılmış bulutların avuçlarına. Hasretine akan gözyaşlarımı ayak uçlarında desteleyip suskunluğunu yazdım yüreğimin çorak topraklarına.
Gittiğin gün bir kız çocuğunun ağlamaklı gözlerine bıraktım yüreğimi. İadesiz mektupların ıslak pullarına yapıştırdım yağmura özenen kirpiklerimi. Yokluğunda hep zifiri karanlıklara sürüldüm. Her gece taş dibeklerde öğüttüm kangren acılarını. Sensizliğe uyandığım her sabah sıcak gülüşlerinde ısıttım pencerelerime düşen karakışları. Sesinin sıcaklığına yaslanıp uyuduğum her gece sonrası gözyaşlarımla yıkadım saçlarında gezinecek haylaz rüzgarları. Ve sensizlikte acılarını sırtlanıp dört duvar yalnızlığına sürgüledim adının geçmediği tüm cümleleri..
Umutlarını baharlara gelin edip benden uzaklara gittin. Sen gittin, kırmızı yağmurlar yağdı gözlerimden kurak topraklara. Sen gittin, çocuksu sevinçlerim idamlık düşlerimden kanatlanıp göç etti sıcak baharlara. Sen gittin, yetim kaldım mavilerin içinde. Gittin lakin bir türlü kabullenemedim sessizce gidişini. Gözlerinde siyah- beyaz hatıra olsam da bir türlü terk edemedim Cennet kokulu yüreğini. Sen yokken ince kirpiklerinden düşüp kuru toprağa diz çöken ıslak gözyaşlarını kaldırdım omuzlarıma. Sen yokken iki dudağında öldürüp nikotin sinmiş küllüklere defnettiğin bahar kokulu nefeslerini topladım küçük avuçlarıma. Hep tek başıma savaştım yokluğunla.Tek başıma dalaştım kör yalnızlığı giyinmiş suskunluğunla.Benden gitsen de, uzaklardaki varlığını yaşama sebebi bildim sensiz savaştığım kör ayazlarda. Unutsan da beni, yüreğimi ayak uçlarına serdim gecenin arsız karanlığında..
Unuttun mu sevgili; varlığın ödül yokluğun ölümdü bana. Ayak uçlarına serilmiş acılarınla savaşacakken " ellerini " ellerimden, " gözlerini " gözlerimden çektin unutmadım. Yokluğunda kirpiklerimde emzirdiğim yetim ceylanların çığlıklarını sen üzülme diye satırlara yazamadim yapamadım. Ben seni düşünürken, sen gözlerimi yağmurlara emanet edip baharlara gelin gittin. Sen gittin ya şimdi, ellerini bir daha tutamayacak kadar yasak, gözlerine bir daha bakamayacak kadar haramsın bana...
Yarım kalmiş yüreğimle gözlerindeki Cenneti solumaya gelmişken seni " biz " edemeyen neydi ? Aynı yürekle gülümseyip aynı gözlerde ağlarken " bizi" aynı fotoğraf karesine sığdıramayan neydi ? Cevapsız sorular, nedensiz susmalar...
Ömrümüze ve önümüze konulmuş engelleri azimle sabırla bir bir aşacaktık seninle. Acılara göğsümüzü siper edip ayrılıklarla süngüsüz savaşacaktık birlikte lakin olmadı, başaramadık. Daha fazla büyütemedik zamansız açan sevda baharını. Daha fazla gülümsetemedik bu aşkı. Mutluluk adına giriştiğimiz tüm savaşları bir bir kaybettik. Aynı yürekte yeşeremeden solduk ne yazık ki. Şimdi
git(me) sevgili. Yalnızlığın koynuna at(ma) beni. Daha fazla kanatma naif yüreğini. Daha fazla ağlatma ince kirpiklerini. Ve giderken sensizliğini helal et bana. Ve hiç bilme; umutları kırılan bu yürek, Cennetin hayaline adadı seni....
Unutma sevgili; benden gitsen de hala " bende " yaşamaktasın. Yokluğunda kâh İsmail'in boğazına sürülen kör bıçağın yüzünde susturdum adınla başlayan yakarışlarımı kâh Eyyubun dermansız yaralarına inat semaya yükselmiş suskun dualarında uyuttum sana hasret gözkapaklarımı. Ve sensizlikte perdelerime inen yalnızlığa aldırış etmeden içimde büyüttüm seni. Yokluğunda kâh İbrahim'in düştüğü kor ateşlerde kuruttum gözyaşlarımı. kâh Yusuf'un kaybolduğu kör kuyularda avuttum kanayan çığlıklarımı. Seni hep kimsesizliğimde büyüttüm. Ben seni hep sensizliğin gölgelerinde yaşattım. Ben seni hep "içimde " yaşattım ve sana söz sevgili; nefes aldığım müddetçe hep içimde yaşayacaksın. Çün sen yasaklımsın; adını çığlık çığlığa haykıramadığım...
SENSİZLİKTE ANLADIM Kİ,
SENİ YAŞAMAK,
HER NEFESİNE ÖLÜMÜ SIGDIRIP,
İKİ GÜLÜŞÜNLE HAYATA BAKABİLMEKMİŞ..."