Tarih 3 Kasım 1839 Topkapı Sarayı''nın Marmara yönündeki bahçesinde
kurulan yüksek bir kürsü ve kürsüde Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa&
Dinleyiciler arasında az sonra okunacak Tanzimat Fermanı''nın altında
imzası bulunan Sultan Abdülmecit var, Devlet-i Aliye''nin bütün vezirleri,
ulemâ, yani İslâm âlimleri, ve yüksek devlet memurları var.
Ayrıca, Rum ve Ermeni Patrikleri, Yahudi Baş Hahamı, Hıristiyan
ruhanîler, yabancı devlet elçileri de oradalar. Osmanlı Batı''ya açılıyor.
Dağılmaktan kurtulmak için "Gayrimüslimleri Müslimlerle aynı hizaya"
getiriyor ve bu kararları ayrıca yazılı olarak "Dost Devletlerin
İstanbul''daki elçiliklerine resmen" bildiriyor.
Yani, ben artık size benzemek istiyorum diyor.
Biz "Dostuz" diyor.
Aramızda "diyalog" olsun diyor. Tekrar hatırlatalım. Tarih, 1839''dur.
Bu tarihten 15 yıl sonradır. Acaba Batı Osmanlı''nın bu "Diyalog",
Osmanlı''nın bu "reform" Osmanlı''nın bu "Batıya benzeme" çırpınışına ne
cevap vermiştir? Yıl 1854. Bakınız Kardinal Newmon Tanzimat Ferman''ını
hayata geçirmek için 15 yıldır çırpınan Türkler hakkında ne düşünüyor:
"-Vizigotlardan Sarafenlere değin Hıristiyanlık dini ile temasa geçen
bütün ırklar er geç Hıristiyanlığı kabul etmiştir. Bu genel kuralın tek
istisnası Türklerdir. Türkler, Hıristiyanlığı kabul etmek şöyle dursun,
onu ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.Onun için Türklerle savaşmak,
onları yok etmek zorundayız."
Canım o bir Kardinal''di, siz devletlerin tavrına bakarak konuşun
diyenler olabilir.
Bugün de Türk-İslâm düşmanı yeni Papa için aynı şeyler
söyleniyor.Türkiye''nin AB üyeliğine karar verecek olan Papalık değil AB üyesi
ülkelerdir, deniyor.
Oysa Papa Hıristiyanlığın vicdanıdır ve hükümetler bu vicdana aykırı
davranamaz.
Davranan hükümet olma şansı bulamaz, iktidarda ise muhalefete
yuvarlanır.
Zira Papa halkı, halkın oyu da hükümetleri etkiler. Nitekim "Lale
Devri" ile başlayan ve 1839''da bir "cavs" olarak su yüzüne çıkan Osmanlı
devşirmelerinin Batı özentisi, durdurmak şöyle dursun geriye gidişi
hızlandırmış ve 17 yıl sonra 1856''da Islahat Fermanı''nı ilân mecburiyeti
doğmuştur.
Ama bu çırpınış da Batı ve içimizdeki azınlıkları doyurmamış, 20 yıl
sonra 1876''da Birinci Meşrutiyet gündeme gelmiştir.
Ve netice 1881''de zamanın IMF''si olan Düyunu Umumiyedir. Ardından
1908 ve II.
Meşrutiyet. Balkan Bozgunları, Birinci Dünya Savaşı, Çanakkale, Sevr,
Anadolu''nun İşgali ve öze, Türk''e dönüş ve bu dönüşün muhteşem
neticesi, genç, itibarlı, muzaffer Türkiye Cumhuriyeti& O günlere bakarak bu
günleri görüyor, bugünlerde olup biteni okuduğumuzda her ne hikmetse
işte o acı geçmişi hatırlıyoruz.
"Uyum Yasaları" deniyor, "Kopenhag Kriterleri" deniyor, "Dinler Arası
Diyalog" deniyor, "Ilımlı İslâm" deniyor, "Büyük Ortadoğu Projesi"
deniyor ve her ne hikmetse Türkiye''nin borçları sürekli artıyor.
Türkiye Kerkük''ten kopuyor, Kıbrıs''tan sökülüyor, Ege''den kazınıyor.
Biz diyalog derken Vatikan Türkiye''ye on binlerce misyoner salıyor,
binlerce kilise ev açıyor ve "Üçüncü bin yılda Asya Hıristiyanlaştırmak
için" çırpındığını resmen ilân ediyor.
Yine biz, "Stratejik Ortak" diyoruz, "Müttefik" diyoruz ama o Batı,
PKK''yı demokratik bir devlet kurmak isteyen örgüt olarak bağrına basıyor.
Diyarbakır''a başka bir ülkenin başkenti muamelesi çeken de aynı Batı,
AB de işte o Vatikan etkisindeki AB. Biz bunları yıllardır söylüyoruz.
Batı değişmedi. Vatikan değişmedi. Siyonizm değişmedi. Onlar hâlâ
Haçlı, onlar hâlâ emperyalist ve onlar bugün de müstevli& Hatta Batı aynı
Batı olduğunu siyasetçisi ile, papazı ile, yazarı-çizeri, öğretim üyesi
ile, askeri, devlet adamı ile zaten inkâr etmiyor. Tuhaftır bizimkiler
tutuyor, "Aslında onlar onu değil başka bir şey söylemek istedi" diye
Türk milletinin gözüne kül atıyor&
Ve biz gerçekleri hatırlattıkça bizimkiler, "Medine Sözleşmesi"nden
bahsediyor, "globalizmin önüne geçilemeyeceği" teslimiyetçiliğine yatıyor,
"Ne pahasına olursa olsun AB" diyor, başka bir şey demiyor& Daha
doğrusu "de-mi-yor-du&" Ama artık en hızlı AB''ci ve en çalışkan Büyük
Ortadoğu Projesi''ci Başbakan Erdoğan bile "Batı bölücülüğü kışkırtıyor"
itirafında bulunuyor& Batı''nın tıynetini derin tarih bilgisi, bereketli
devlet ve cephe tecrübesi ile Atatürk çözmüş ve bu tıynetle başarılı bir
mücadele yapabilmek için şifreyi de vermişti:
"-Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!" Türk
milleti işte bu şifreye sarılarak Kardinal Newman''ların, "Türklerle
savaşmak ve onları yok etmek zorundayız!" heveslerini kursaklarda bıraktı.
Bugün de bu coğrafya Newman''lar ve Reşit Paşa''larla dolu.
Ve işte onlar bugün dilimizi, dînimizi, millî müesseselerimizi,
meclisimizin hak ve yetkilerini, ordumuzun mânevi gücü olan şehitlik ve
gaziliği velhasıl "Muhtaç olduğumuz kudreti" yani, "Damarlarımızdaki kanı"
boşaltmak için "liberalizm" diyorlar, "Ilımlı İslâm-Diyalog" diyorlar,
"özelleştirme" diyorlar.. Her şey o kadar açık ve net ki&