bir bahar bozumuydu yola çiktigimda
yüzümde suçlu bir merak
kalbim heyecandan telasli
gözlerimde isirgan bir hüzün vardi
hüzün: hep bilinir
bir afyon çiçegidir önceleri
dalayan bir isirgan yoncasi olur sonra
dalayan ve uyandiran o afyon uykusundan
dün geldim
aci sirtimda tabiy
yolum uzundu
yanimda hiç resim yoktu
daglara baktim: dagildim
yollara baktim: yoruldum
gece ayisigi içtim, dudaklarim kurudu
gündüz bögürtlen yedim, dilim bugulandi
siz görmeliydiniz o kani
bir dag çiçegi sevdasina bin ari öldü
tam ordan geçiyordum, gördüm diyebilirim
aman nasil petekti öyle
nasil baldi
bögürtlen gibi kirmiziydi
kan gibi saydam
bir garip kokuydu, onun kokusuydu
dayanamadim, eli titrekti ama
yedim yedim kalbim çatladi
sevdam o dag çiçeginde kaldi
dün geldim, anca geldim
usumda vizildayan bin ari ölüsü
heybemde onarimi gereken bin igne
önce kendi etime
dün geldim
hos mu geldim
hos olmayan seylerden geldim
bir kentten geçtim ki canim titredi
sitma kabusuyla sallaniyordu uzaktan
giriste insanlar gördüm, hiç görmedigim
ama sanki biryerlerden tanidigim, yemin
edebilirim
igrenç suratlari vardi, insandan çok
cüzzamli bir köpege benziyorlardi
kuru birer agaç dibine çömelmis
çürümüs bir dali kemiriyorlardi
omuzlarinda soyulmus yilan derileri
ellerinde pas tutmus makaslar
iki ucu da kirik
tam ben yanlarindan geçiyorken
elma agaçlarinin çiçeklerini kesmeye basladilar
ben sanki tarihini bilmiyormusum gibi
bakir çaligi bir kasede
elmanin kanini sundular
geldim ya, nasil geldim
bir elimde tarih atlasi
bir elimde günes hummasi
sogutulmaya zorlanmis bir çöl kizginligindan
bir kum firtinasinin
soylu kumcuklarindan geldim
yorgundum, susamistim, dilim kuruydu ama
gördügüm serap miydi, gerçek miydi
bilirim ben
çölün tam ortasinda sonsuz bir isiltiydi
yedibin rengi yansitan renksiz bir kuyuydu
duruydu, aydinlikti, yaz gökleri gibiydi suyu
uzanip avuçlasam benimdi
öyle yakin, öyle kolay, öyle dokunsam
ah o kervancibasi
ah o sirmali soyguncu
ve ellerinde kesik baslar ve zebellah ordusu
birden beliriverdiler tam kuyunun basinda
ellerinde kan sizitan kesik baslari
tan kuyunun agzindan sarkitiyorlardi ki
ne olduysa o anda oldu
kizil bir bulut agdi kuyunun agzindan göge
bulut degil
bir devin alev saçan soluguydu
ardindan muhtesem bir kum firtinasi
kum degil
devin çocuklariydi saçilan
ah görmeliydiniz o savasi
ne kanli kervancibasi
ne zebellah ordusu
dayanamadilar kum firtinasinin siddetine
çöl mü yarildi
kuyu mu büyüttü agzini
kizgin çöl kavusunca dinginligine
bir ben vardim kuyunun basinda diri
ve herseyi görebilen saglikli çöl tanigi
ögrendim çöl kizginsa öfkesi nice olur
kum firtinasinda neler yapilir
nasil yok edilir çöllerin sirmali
soygun kervancilari
gördügüm serap miydi, gerçek miydi
bilirim ben
bir elimde günes hummasi
bir elimde tarih atlasi vardi
vakit dardi
kanarak içtim de kuyunun duru suyundan
uçar gibi astim çölü o sonsuz isiltidan
dün geldim
dün ben nerden geldim
ezberlenip unutulmus bir sikintidan geldim
adi konulmamis bir düsten geldim
terlemis baliklar gördüm, rengi bozulmus mavilikler
kabaran denizler gibi coskun sürücüler
kilçigi beynine saplanmis gözsüz baliklar gördüm
trollenmis deniz tarlasi, iyot vurgunu
derya içindeydim de hani deryayi gördüm
küçük baligi gördüm, pesinde büyük balik
bir su agasi gibi kuvvetli ve saldirgan
oh balik, küçük balik, can balik
anasinin kuzusu, deniz kokulum
söyle yavrum, söyle gözüm, söyle kilçigim
kim dokundu senin pullanmamis derine
kim kiydi senin o tazecik gövdene
denizde kum gibi dolgun pullariyla
doymaz mi büyük balik küçük baliga
ama gördüm ya sonunda
derya içindeki deryayi
büyük balik küçük balik pesindeydi ya
birlesince küçük balik yüzlercesiyle
sasirip kaldi büyük balik
sasirip kalmadim amma
ne de keskinlesmis disleri ol mahilerin
unutulmaz bir deniz anasi gibi büyüdü gövdeleri
kiymik kiymik oldu gövdesi büyük baligin
anladim
nice olsa da
denizde kum, büyük balikta pul
birlesince
edemezmis küçükleri kendine kul