Galatasaray'ın yıldızı Harry Kewell, sarı kırmızılı takımın Kasımpaşa'yı 3-1 yendiği maçtan sonra, Kasımpaşa-Florya yolunda, Sydney'deki can ciğer arkadaşı James'e bir mektup yazmış. Bu mektubu ele geçirdik ve tercüme ettik...
"Sevgili dostum James;
Biliyorum gelmeyeli uzun zaman oldu ve sana yine yazma gereği duydum. Defalarca bahsettiğim İstanbul trafiğine yine takıldık, otobüs içinde herkes kendini oyalamaya çalışıyor. Milan eşiyle konuşuyor, Arda en ön koltukta oturup elinde mikrofonla bize stand-up yapıyor, Keita ve Nonda hala maçı yaşıyorlar - görmen lazım, Sabri PSP'de Fifa 2011 oynuyor, yanlış okumadın 2011 - burada çıkmış James, inanılmaz değil mi?
Ama 2020 de olsa fark etmez, Sabri oyunda bile orta açamıyor.
En dikkatimi çeken ikili Servet ve Elano. Servet, Elano'ya Türk müziklerini dinletiyor, Elano ise Brezilya ritimlerini Servet'e dinletiyor. Bunlar seneye düet yaparsa şaşırmam, James. Herkesin neşesi yerinde, oysa acayip bir maçtan çıktık. Bugün deplasman diye otobüse bindik, şehir içine gittik. Kasımpaşa'yı daha önceden duymuştum ama hiç gitmedim. Otobüs Kasımpaşa'ya girdiğinde, "herhalde yanlış saptı" diye düşündüm ama değilmiş. Resmen mahallenin içine stadyum yapmışlar. Duyduğuma göre, Türkiye'nin Başbakanı buralıymış, stadın ismini de o taşıyor. Tuhaf gerçekten. Stadın bitişiğindeki apartmanlarda yüzlerce kişi maç izliyordu, statta bu kadar insan yoktu. Nedeni mi? Düşün, oranın parasıyla 75 dolara kombine bilet satmışlar, şimdi tek maça 91 dolar istiyorlar. Stat güzele benzese de, yarısı yok... Bir tarafta bizi seyirciler izledi, diğer taraftan Turkcell Reklam Banneri. Maça gelince, puansız bir rakiple oynadık. Hocalarını sanki defalarca görmüş gibiyim, devamlı bir yerden çıkıyor - ilginç bir adama benziyor, maç esnasında bir apartmanlardan gelen tezahüratları duydum bir de Kasımpaşa hocasını. Taç atarken bile bağırıyordu herkese. Rakip takımda ilginç oyuncular vardı, James. Azar Karadaş diye bir forvet oyuncuları mesela... Benfica'da, Portsmouth'da, Kaiserslautern'de filan oynamış. Sanki geçmişte Şampiyonlar Ligi'nden hatırlıyor gibiyim. Türk asıllıymış dediğine göre, isminden de anlaşılıyor değil mi? İlgimi çeken başka bir isim Andre Moritz diye bir çocuktu. Beşiktaş'daki Delgado'yu daha önce anlatmıştım sanırım, hani bizim Tobias gibi devamlı salonda çalışan oyuncu. Baştan Moritz'i Delgado zanettim, insan bu kadar benzemez inan. Oyuncu olarak baya iyi, bence Beşiktaş seneye 20 milyon euroya alır, hehe. Bir de tuhaf bir kalecileri vardı. Eldivenleri yok ve devamlı saha içinde koşuyordu, 90 dakika içinde bir kere kalecilik yaptı ama o da şahaneydi. Ali Güneş'miş adı galiba, Almanya'da falan oynamış, bilirsin Almanlar'ın kalecileri hep iyi olur. Bizim için iyi biten bir maç oldu, onlar öne geçti ama ilk yarı o kadar çok hırslı oynadılar ki, baya yoruldular. İkinci yarı alacağımız belliydi. Shabani de işini gerçekten iyi yaptı. Bu çocuğa hayranım, hep yedek ama hiç sorun çıkartmıyor. Geçen sene Ümit Karan neler yaptı, anlatmıştım biliyorsun. Maçtan sonra stattan çıkarken, beni evine çay içmeye çağıran insanlar oldu o apartmanlardan. Arda "Harry, gidelim mi?" diye sordu. Gülmedim, çünkü bu çocuk şaka yapmıyor da olabilirdi. Zaten dün de "dayıcığım" diyerek bayram diye elimi öptü. "Dayıcığım" ne demek acaba? Daha çok şey anlatmak isterdim ama Florya'ya yaklaştık. Bu arada Elano, Türkçe şarkı söylemeye başladı, bu Servet'ten korkulur - her anlamda...