Ruhun Esareti 3 Öyküsü - Derin Duygular - Mustafa Uslu - Duygu Seli - Yaşam Hikayeleri - Öykü
Tunç, Gül'den ayrılıp bir iki kitap evine uğradıktan sonra " Özgürlük Derneğine" doğru gitmek istedi. Derneğe her gün mutlaka uğrar, Sulhi Bey ve diğer arkadaşlarla geleceğe yönelik plan ve projeler üzerinde fikir teatisinde bulunurlardı. Saatine baktı.
"Vakit epey geç olmuş, bugünde uğramasam mı?" diye düşündü. Birden aklına telefon açıp kimler var dernekte diye sormak geldi. Hemen aradığında telefona dernekte devamlı duran Yusuf çıktı: "İyi akşamlar Yusuf, bizimkiler orada mı?"
"İyi akşamlar Tunç Abi evet evet buradalar, toplantı salonunda Sulhi Beyle birlikteler."
"Tamam bende oraya doğru geliyorum. Ordalar mı diye aramıştım. Görüşürüz."
Derneğin olduğu caddeye çok yakındı. Aceleyle oraya doğru giderken, caddede tinerci bir gençle karşılaştı. Genç; 17- 18 yaşlarında saçları dağılmış, yüzünde sivilceler, tamirci çırağı görüntüsünde yağ ve karalar içindeydi. Bir elinde de bally poşeti vardı. Tunç'un önünü kesti. Karşısına duvar gibi dikildi.
" Abi bana 5 Lira versene" diyerek rahat bir şekilde, alacaklısından borcunu ister gibi istedi.
" Bende para yok. Haydi başka kapıya"
"Nasıl yok lan, Kendiniz bol bol harcarken varda bize mi yok?"
Tunç gencin gözü dönmüş halinden tedirgin oldu. Bu tiplerin gözünün hiçbir şeyden korkmayacağını çok iyi bildiği halde, alttan almak istemeyerek :
" Yıkıl karşımdan ! bende sana haraç verecek göz var mı?"
" Ne diyorsun sen lan ben şimdi sana gününü gösteririm"
dediği ile elini kabanının iç cebine sokarak bir avcı bıçağı çıkardı. Tunc'un üzerine doğru yürüdü. Çektiği tinerle gözü iyice dönmüş, adeta saldırgan bir arena boğası gibi saldırıyordu. Tunç kendini geri çekerek saldırı hamlesinden kendini korudu. Bir anda neye uğradığını şaşırmıştı. Hemen oradan uzaklaşmak istedi.
Genç ikinci defa bıçak savuracağı sırada caddenin karşı tarafından bir grup genç bağırmaya başladı: " Çakı! Çakı ! buraya gel çabuk bir yere gidiyoruz acil"
Çakı onların çocuğa taktığı bir lakap olmalıydı.
Genç, seslenen guruba doğru baktığında arkadaşları olduğunu anladı. Tunç'a : " Bu hesabı seninle sonra kapatacağım."dedikten sonra arkadaşlarına :
" Bekleyin lan ! geliyorum bekleyin" diyerek arabaların vızır vızır geçmelerine aldırış etmeden yolun ortasına kendini attı. Arabalardan korna sesleri gecenin karanlığını yırtarcasına yükseldi.
Tunç, nasıl bir bela atlattığının farkına varmıştı. Yüzünde kan kalmamış kül gibi olmuş, kalbinin ritmi hızlanmış, sanki yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Ölümün soğuk yüzünü ensesinde hissetmişti.
Oradan hızla uzaklaşarak biran önce derneğe kendini atmak istedi. Derneğin olduğu apartmanı gördüğünde yüreğinde bir rahatlama hissetti. Burası onun için hayallerinde ki düşüncelerin tohumunun yeşerdiği, ruhunun özgürlüğe kapı araladığı bir yuva olmuştu. Burada huzurun iklimini yaşıyor, dışarıda üzerinde hissettiği her türlü baskıcı, despot anlayışlardan kurtulduğunu anlıyordu.
İçeri girdiğinde Sulhi Bey ve arkadaşlarının yine hararetli hararetli bir şeyler tartıştıklarını duydu.
"İyi akşamlar arkadaşlar, Ne bu hararetli tartışma? Yoksa memleket mi kurtarıyorsunuz?"
Sulhi Bey: " Hoş geldin Tunç, nasılsın görüşmeyeli?"
" İyiyim Abi , sizler nasılsınız.?"
"Sağol bizde malum konular üzerinde konuşuyorduk. Tabi senin eksikliğini de hissetmiyor değiliz."
"Abi fakültede Gül ile konuştum. Sizin selamınızı ilettim. Pazar akşam ki toplantıya da davet ettim."
" Çok iyi yapmışın, Gül ile birebir ilgilenmen lazım onunla daha çok işimiz olacak, onda gelecek görüyorum. Toplantıya gelecek mi ne dedi?"
"Geleceğini, kendisine bir gün önceden hatırlatmamı söyledi. Bende onu alabileceğimi belirttim. Birlikte geleceğiz."
" Çok iyi yapmışın."
Sulhi Bey: "Arkadaşlar bölümlere yeni gelen arkadaşlarla birebir ilgilenmeniz lazım. Onları buraya mutlaka getirmenizi buranın havasını solumalarını, bu ortamı yaşamalarını özellikle istiyorum. Muhatabınızın durumuna göre burs ihtiyacı varsa bursla, cinsel ihtiyaç meyli varsa o yönden, her türlü cazip olanakları sunmanızı istiyorum."
Bu konuşmalar olurken derneğin kapısı güm güm diye vurulmaya başlandı. Dışarıda bir grup insan "Açın kapıyı!" diye bağırıyordu.