"Kekik kokusu duydum
Kekik kokusu koynunda huysuz gecenin
Uyandım birdenbire
Haydi dedim yüreğim gidelim bu şehirden
Bu şehir koparmak istiyor beni özlemlerimden
Yorgunum;
Çünkü yorgunluğumun yaşamak gibi bir anlamı var
Yine de yaşamaktan duyduğum mutluluğun tadına
Düşmanlarım ulaşamazlar..."
pişmanlık alışkanlığın öldürdüğü geçici bir duygudur...
işlenilen tek bir cinayet vicdanımızı sızlatabilir...
ama cinayet çoğalınca onlarca yüzlerce kez tekrarlanınca vicdan susar...
Düz bir yolda yürüyor olsaydın,
tüm ilerleme isteğine rağmen hala gerisin geriye gitseydin,
o zaman bu çaresiz bir durum olurdu;
ama sen dik, senin de aşağıdan gördüğün gibi dik bir yamacı tırmandığına göre,
adımlarının geriye doğru kayması, bulunduğun yerin durumundan ileri gelebilir,
o zaman da umutsuzluğa kapılmana gerek yoktur.
"Bir derin kuyuya benzer yalnızlık. Taş atmak kolaydır içine: ama bu taş dibe inecek olursa, deyin bana, kim çıkarabilir? Yalnızı incitmekten sakının! Ama incitecek olursanız, eh, artık öldürün de!"
F.Nietzsche
Saydam ve ıslak ölüm
eğer boyunlarına geçirilen düğümden
dökecekse körlerin alfabesini
yumruğumu onlara vereceğim
yaşayan yumruğumu
ağzımı onlara vereceğim
yeryüzünün bütün mert ölüleri için
toplayarak kanlı kelimeleri
Seni bulmadan önce aramaya başladığım yerdeyim.
Şafağım nefesine sökmüyor,parmaklarım kırık,
tırnak uçlarım çekik,tüylerim ürpermiyor,
ferman bu ki yazıldığı gibi okunmuyor...
Sus !
Ağlama küçüğüm...
Uzakta değil elbet yakındır bahar dağlarımıza.
Karanfil kokan günler ve bedeli ödenmiş özgürlük...
Bir gün kesin ve bir gün Mutlaka...
"Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki;
Dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyormuş gibi görünür.
Bizi ayıran küçücük bir köprü vardır, hepsi o kadar...
Ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam:
"Bu köprüyü geçip bana gelir misin?..."
İşte o anda artık bunu istemeyiverirsin, sorumu tekrarlasam öylece suskun kalırsın...
O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer, bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız...
Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın..." der Nietzsche Yalom onu ağlattığında.
Korku içinde yaşıyoruz.
Çünkü öleceğimizi biliyoruz.
Hayvanlar öleceklerini bilmez, korkuları yoktur.
Memnun biçimde yaşarlar...
içinde bulundukları anı.
Ölümün farkında olmak bizi alıkoyar.
Gerçekten inanılmaz bir lütuf.
- Sana bir şey daha diyeyim...
Antik kültürler, uygarlıklar...
inek, tavşan, keçi gibi hayvanları kurban ederlerdi.
İnsanların yerine... Şimdi bunu tersine çevirdik.
İnsanları kurban ediyoruz. İnkalar gibi...
Aztekler gibi, büyük şirketler gibi.
İnanılmaz bir lütuf!
Herkes kırılamaz,bazen ipince dal olmak gerekir kırılmak için
Ama Dünya Kütüklerin Ama dünya kütüklerin...
Ağlayamaz herkes,ağlayabilecek kadar büyümek gerekir.
Dünya ise küçüklerin....
Sevemez herkes,bir orman olmak gerekir sevmek için.
Bak ki dünya çöllerin.....
Ve vakur bir damla olmak dalga için
Katılmak okyanusa aşk için, isyan için!..........