Ben yerin yüzeyinde sürünen milyonlarca insandan biriyim
Biri, başkası yok
Bu sıradanlık herhangi bir sonucu, herhangi bir davranışı ya da hareketi haklı çıkarır
Sefahat, iffet, intihar, iş, suç, tembellik ya da isyan
Bu yüzden her insan yaptığında haklı demektir
Arzu ettiğim her şeyi yapabilirim ve bu bir fark yaratmaz
Herhangi bir düşünce, akla esen herhangi bir heves uygulanabilir ya da uygulanamaz
Düşüncenin gerçekleşip, gerçekleşmemesi bile önemli değildir
Günün sonunda hiçbir şey olmamış gibi olacak
Cinayet işlesem de, hayatlar kurtarsam da hiç önemli değil, çünkü bütün hayatlar benim ki kadar önemsiz
Bu sayfada ki düşüncelerim sadece çiziktirmeler ve onların arkasında ki düşünceler, bomboş
Benim kadar önemsiz olan bir şeye nasıl anlam yükleyebilirim ki?...
Çocuk yaşta işçi olan canlar varken
ve ölüyorsa tazecik bedenler...
Sebebi bilinmez savaşla uyanıyorsa masumlar
Kurşun sesini ninni sanıyorlarsa hala
Alınıyorsa hayatları...
Ve kurşun sıkan insan sıfatıyla yaşıyorsa hala
Nasıl mutlu olurum?
Nasıl masal anlatırım kendime..
Her çocuk çığlığı deler hayat rüyamı..
İstesem de uyuyamam...
Ölülerimiz...
Sesleri dünyamız kadar bilge.
Birazdan kalkacaklarmış gibi
uzanıp bir sipere
koyulaşan...
Ölülerimiz...
Bakışları
uçmaya hazırlanan bir kartal kadar çevik,
vurgunum
gizleyemem.
Sen bağrımı amansızca zorlayan siyahlık
unutma
öldürmekten daha kuvvetlidir ölebilmek.
Hiçbir şey değilim, bu açık ama yıllarca bir şey olmak istedim
Bu arzuyu bastıramadım
Bu arzu var olduğu için var
O bunaltıyor beni ve egemenliği altına alıyor
Onu reddetmeme karşın onu geçmişe havale etmekte boşuna
O direniyor ve hırpalıyor
O hiçbir zaman doyurulmadan öylece dokunulmamış kaldı, buyruklarıma uymak istemiyor
Arzum ile ben arasında donup kalmış bir durumda, ne yapabilirim?...
Şüpheyi yerkürenin derinliklerine kadar ekmek isterdim; onun maddeye nüfuz etmesini sağlamak, zihnin hiç girmediği yerde onun hükümranlığını kurmak ve varlıkların iliğine ulaşmadan önce de taşların huzurunu sarsmak, oraya güvensizliği ve yürek kusurlarını sokmak
Mimar olsam, Yıkım'a bir tapınak inşa ederdim
Vaiz olsam, duanın gülünçlüğünü açığa vururdum
Kral olsam, başkaldırının amblemini dikerdim
İnsanlar gizliden gizliye birbirlerinden tiksinmeye heves ettiklerine göre, her tarafta kendine sadakatsizliği tahrik ederdim, masumiyeti hayrete düşürürdüm, kendine ihanet edenleri çoğaltırdım, kesinliklerin çürüme yerinde çoğunluğun kokuşup gitmesine engel olurdum
tutkular mı? gönlün tatlı ağrısı da
mantığın sözü önünde süzülüp gidecektir
ve yaşam, çevrene bir dikkatle baktığında
boş ve aptalca bir şakadan başka nedir? '
taş, sapan, sopa.. çocuk..
kelimeler kesiyor önünü
iki aç gözlü düşman bakmakta sana
biri haksız yere savaş.. biri amerika..
katlederken ana yurdunu,
oyuncağını alıp koşuyorsun,
yer çekimi okşuyor oyuncağını..
eski bir cumhuriyetten kalma eski bir cesaretle,
yıldız işlemeli bir bayrağa iliştirirken sen hikâyelerini..
hayal gücün ve sevecen düşüncelerinle,
öcünü almaya koşuyorsun faşist çoğunluğun..
bu adamlar öyle sanıyorlar ki insanın kendi üzerinde durması,kendinden hoşlanması,hep kendisiyle ugraşması kendine fazla düşkün olması demektir.oysaki aşırı benciller,kendilerini pek üstün körü bilenler,kendilerinden önce işlerine bakanlardır.onlara göre kendi kendisiyle baş başa kalmak,sırt üstü yatıp vakit öldürmektir.ruhunu zenginleştirmeye,kendini adam etmeye çalışmak boş hayaller kurmaktır.sanki kendimiz bizden ayrı,bize yabancı birisiymişiz gibi.
Keşfettiği sırlarla yüzleşen doğa bilginleri ya da şiiriyle yüzleşen şairler gibi.
Buruk bir gecede ya da sisli bir sabah kendi şiiri ile baş başa kalan şair, celladı ile bakışan mahkum gibidir.
Şairin yaşam nedeni olan şiir, aynı zamanda onun yok oluş nedenidir..
Tarihte bir çok bilginin celladı keşfettiği sırlar olmuştur.
Bilginler de keşfettikleri sırların kendilerini var ettiği gibi cellatlarına dönüşeceğini bilirler...
Önce içindeki parçaları bütünlemeli insan, sonra yıkmalı sanalları, yalanları, bir dünya çıkarmalı, kalbin en derin yerinden, rahimin dili tutulmalı, eski doğumlar rahimdendi, şimdi yeni doğumlar KALPTEN OLMALI...
...
Ne zamandır vaktimi ayırıp birşeyler eklemek nasip olmamıştı.
Kısadırlar, özdürler ama derinlikleri yeter herbirinin.
Yeryüzüne tohum gibi saçmışım ölülerimi, kimi odesada yatar, kimi prag'da, istanbul'da kimi.
En sevdiğim memleket yeryüzüdür, sıram gelince yeryüzüyle örtün üzerimi...
NAZIM HİKMET
her şey bir aldatmacadır: en az yanılmaya bakmak, normal ölçüler içinde kalmak, en aşırının peşinden gitmek. birinci durumda ona ulaşmayı kendisi için kolaylaştırmaya çalışarak insan aldatır iyi'yi, ve eline yetersiz silahlar vererek aldatır kötü'yü. ikinci durumda, dünyevi işlerde bile ele geçirilmeye uğraşılmadığı için aldatılır iyi. üçüncü durumda ise, kendisinden olabildiğince uzaklaşılarak aldatılır iyi, ve en aşırıya vardırılarak güçsüz kılınacağı umulduğu için aldatılır kötü. bunların içinden yeğlenebilir olarak ikinci durum görünüyor, çünkü her durumda iyi aldatılırken, hiç olmazsa bu durumda, en azından görünüşte, kötü aldatılmamaktadır.
-Bizim işimiz kitap doldurmak değil, ahlakımızı yapmaktır; savaşmak ülke kazanmak değil, yaşayışımıza dirlik düzenlik getirmektir; En büyük en onurlu eserimiz doğru dürüst yaşamaktır. Geri kalan her şey, başa geçmek, para yapmak, binalar kurmak, nihayet ufak tefek eklentiler, yollardır.
Zaman düşüyor kum saatinin çekiminden Ilık bir öğle sonu oluyor kayıp kent.
Dudaklarında unutulmuş bir gülümsemeyle uykuya dalıyor bir kadın,
kan rengi saçlarının altında...
Kaçamak bakışlarla izliyor bir adam bir kadını,
Kadın uykusundan uyanmış somurtuyor zamana,
ve sıcak bir merhaba oluyor kaçak gözlerdeki esrara...
(...)