Okyanusun ortasında, en yakın kara parçasına binlerce kilometre uzaklıkta, birbirlerinden de bin kilometre uzaklıkta iki küçük adacık vardı. Bunlardan birinde bir erkek ile bir kadın, diğerinde ise bir erkek tek başına yaşamaktaydı.
Erkek ve kadın birbirlerini tanıdıkları ilk günden beri sevgiliydiler. Adadaki ilk günlerinde yaşadıkları bir sürü tartışmanın ardından görev dağılımında anlaşmışlar, gül gibi geçinip gidiyorlardı.
Adada tek başına yaşayan erkek ise bütün işleri tek başına yapmak zorundaydı. O da, ihtiyaçlarını karşılamak için yapmak zorunda olduğu işlerde kendisine yardım edecek, canı sıkıldığında onunla konuşacak, dertleşecek, ayağı burkulduğu zaman ona omuz verecek birisi yanında olsun isterdi, ama yoktu.
Hayatta tek istediği şey bir arkadaştı. Ama elinden hiçbirşey gelmiyordu. Şu küçücük adaya sıkışıp kalmıştı. Son bir ümit olarak derdini kağıda döküp bir şişe içinde okyanusa bırakmaya kara verdi. Belki şişe birilerinin eline geçer, ona bir cevap yazarlar, bir ihtimal o cevap ta onun eline ulaşırdı.
Neyseki elinde bu işe kalkışmasını sağlayacak malzeme vardı. Başladı yazmaya:
"Merhaba,
Ben ıssız bir adada tek başına yaşamak zorunda olan bir adamım. Allah'a şükür yiyeceğim içeceğim var, ağaç kütüklerinden yaptığım bir evim ve etinden, sütünden, postundan yararlandığım hayvanlarım var. Çeşit çeşit meyva ağaçlarım, buz gibi su kaynaklarım var. Ama bir tek arkadaşım yok. Çok yalnızım.
Bir zamanlar bir sevgilim vardı, onu çok ama çok seviyordum. Benim için çok kıymetli olduğunu bilmeme rağmen yine de onun kıymetini bilemedim. Çünkü kendimi ondan daha çok seviyordum. Herşey benim istediğim gibi olsun, hep benim hayallerim gerçekleşsin istiyordum. Seviyordum ama o beni daha çok sevsin istiyordum. Ben ona değil, o bana kul olsun istiyordum.
Yüksek bir dağın yamacında, ağaçlar içinde şirin bir evimiz vardı, pencereden bakılınca sanki bütün dünya görünürdü.Maddi olarak istediğimiz herşeye sahiptik, tek sahip olamadığımız şey birbirimizdi, çünkü her ikimiz de diğerine sahip olmak istiyordu. Belki ben biraz daha fazla...
Neyse; bir gün sevgilim beni terketti. Onun arkasından öyle çok ağladım, öyle çok ağladım ki, gözyaşım sel oldu, dağdan aşağı ovaya, oradan da okyanusa kadar ulaştı ama gözyaşım bir türlü dinmedi, derken okyanus taştı, benim gözyaşlarım gerisin geriye bana doğru sel olup gelmeye başladı, baktım boğulacağım, evi terkedip dağın zirvesine doğru yola çıktım. Bir taraftan ağlıyor, bir taraftan da düşe kalka, bata çıka dağa tırmanıyordum. Gözyaşım ancak ben dağın zirvesine ulaşınca dindi. Şiddetli dalgalar kesilip sular durulunca, bir de baktım ki okyanusun ortasında bir adada yapayalnız kalmışım. Sevgilimden bir daha hiçbir haber alamadım tabi, akibeti hakkında da bana hiçbir bilgi ulaşmadı.
Şimdi yapayalnızım, hemde çaresizim. Son bir ümitle bu mektubu yazıyorum. Aslında dünyada benden başka yaşayan var mı onu bile bilmiyorum.
Eğer bu mektup bir şekilde elinize ulaşırsa sizde bana yazın, belki elime geçer."
Mektubun içinde olduğu şişeyi okyanusa bıraktı.
Diğer adada sevgilisiyle birlikte yaşayan adam bir müddet sonra şişeyi adanın kumsalında buldu, açtı, okumaya başladı. Nedense bu mektubu sevgilisi görsün, okusun istemedi, hemen saklanacak bir yer aradı. Alelacele okudu ve bir cevap yazıp şişeyi aynı biçimde kapatıp okyanusa bıraktı.
Bir zaman sonra şişe yalnız yaşayan adamın adasının kumsalına ulaştı. Adam şişeyi buldu, açtı, okumaya başladı:
"Merhaba,
Bende dünyada bizden başka yaşayan var mı yok mu merak ediyordum, demekki varmış.
Size öncelikle şunu söyleyeyim, o dünyayı sular altında bırakan gözyaşlarının tamamı size ait değil, hatta çok azının size ait olduğunu, çoğunun bana ait olduğunu söyleyebilirim. Çünkü ben sizden çok önce ağlamaya başladım.
Benim de bir sevgilim vardı, hala da var. Eskiden bizim de tartışmalarımız olurdu; aslında tartışma demek yanlış olur, sevgilim bana sık sık küserdi. ben hem sevgilimi üzdüğüm için yaptıklarıma pişman olur, hem de ya beni bırakıp giderse diye korkardım. Diğer zamanlarda ise, ya bir şey yapıp ta onu üzersem diye korkar, ya birgün gelip te beni bırakıp, terkeder giderse diye peşin peşin üzülürdüm. İşte bu sebeple gece gündüz ağlamaya başladım.
Sevgilim hayretler içinde, olduğu yerde öylece hareketsiz kalarak beni izlemeye başladı, yüzü biraz kızarmışmıydı desem, pembeleşmişmiydi desem, yoksa teninin rengi biraz koyulaşmışmıydı desem, çiğ düşmüş gibi boncuk boncuk ter olmuştu yüzünün her tarafı. O kadar hoşuma gitti ki onun bu hali, sanki gözyaşlarım dalga, hıçkırıklarım dalgaların kıyıya vuran sesi oldu, aşkımı duymayan dünya üzerinde hiçbir toprak parçası kalmasın diye yayıldı bütün dünyaya. Sevgilim boğulmak üzereydi ki son anda farkedip durdurabildim gözyaşlarımı.
Bir de baktık ki okyanusun ortasında bir adada başbaşa kalmışız. İlk zamanlar yine ufak tefek kırgınlıklar oldu ama, sevgilim hiçbir zaman beni daha fazla üzmeye cesaret edemedi, çünkü tekrar ağlamaya başlarsam ikimizin de boğulacağını biliyordu.
Siz de sevgiliniz gitmeden önce ağlamaya başlasaydınız, sevgiliniz gidecek yol bulamaz, mecburen sizin yanınızda kalırdı. Sizin, sevgili gittikten sonra döktüğünüz gözyaşları, ancak yolcuların arkasından dökülen bir kova su yerine geçer.