Anlatıldığına göre Asr-ı saâdette cereyan eden savaşların birinde (bir rivâyette Uhudda) muharebenin kızıştığı ve üzerindeki zırhın kendisini fazlasıyla sıktığı bir sırada Hz. Peygamber ellerini açarak Allaha duâ etmiş, bunun üzerine gök kapıları açılarak Cebrâil gelmiş ve "Ey Muhammed! Rabbin sana selâm ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duâyı okumanı istiyor. Bu duâ hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacak." demiştir. Olayla ilgili Şiî kaynakları, Cebrâilin Hz. Peygambere söz konusu duânın önemi ve fazîletiyle ilgili geniş bilgi verdiğini de kaydeder.
Cevşen-i Kebîr, her biri Allahın isim ve sıfatlarından on tanesini ihtivâ eden yüz bölümden ibaret uzunca bir duâdır. Her bölümün sonunda "Sübhâneke yâ lâ ilâhe illâ entel-emânel-emân hallisnâ/ecirnâ/neccinâ minen-nâr" (Sübhânsın yâ Rab! Senden başka yoktur ilâh! Emân diliyoruz Senden, Koru bizi Cehennemden!) ibaresi tekrarlanmaktadır. Bu yüz bölümden yirmi beşinin başında "ve eselüke bi-esmâik" ibaresi bulunmakta ve "yâ Allah, yâ Rahmân, yâ Rahîm" şeklinde Allaha ait isimleri ihtiva etmektedir. Bu ifade ile başlayan her bölüm arasında ise genellikle üç paragraf hâlinde "Yâ hayral-Gâfirîn" ibaresiyle başlayıp devam eden değişik münâcatlar şeklinde duâlar yer alır. Böylece duânın tamamı Allaha ait iki yüz elli isim ile yedi yüz elli sıfat ve münâcâtı kapsamış olur. Bütün bu münâcatların ana gayesi, duânın muhtevasından ve her faslın sonunda tekrarlanan "el-Emân el-Emân hallisnâ minen-nâr" ifadesinden de anlaşılacağı gibi, dünya âfetlerinden ve âhiret azabından kurtuluş niyaz edilmektedir.