Bilindiği gibi KUVVETLER AYRILIĞI ifadesi, YASAMA, YÜRÜTME ve YARGI'nın ayrı
ellerde bulunması ve bu yolla ayrı kurumların hem birbirinden bağımsız
olması, hem de birbirlerini denetlemesi anlayışını yansıtır...
ATATÜRK, "müstebit hükümdarların zararını önlemeye matuf" der ama asıl amaç
Fransız ihtilalinden sonra güçlenen burjuvanın KRAL'ın elinden yetkilerini
almasıydı, müstebit olsa da, olmasa da!...
Bize de BATI yönetim sistemlerinden gelmiştir.
KUVVETLER AYRILIĞI anlayışı gelmeden önce OSMANLI'da denetim yok muydu?..
Vardı...
PADİŞAH her kurumu denetler, ORDU ve ÜLEMA da PADİŞAH'ı denetlerdi...
Uygulamayı daha önce anlatmıştık.
1876 ve 1908 Anayasalarıyla KUVVETLER AYRILIĞI sistemimize girdi...
Bunun yarattığı sorunları ortadan kaldırmak için 1920 Meclisi KUVVETLER'i,
yani YASAMA, YÜRÜTME ve YARGI'yı elinde tuttu...
Daha sonra gene AYIRIM benimsendi...
Bu süreç içinde Danıştay, Sayıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi gibi
kurumlar oluşturuldu...
Yani işi yapacak, kararları uygulayacak organ HÜKÜMET'tir!..
HÜKÜMET, DEVLET'in en tepedeki, en güçlü organıdır...
Ama bugün bir memurun tayini bile Danıştay'dan dönebilmektedir!..
Sanki TÜRKİYE'de birileri iş yapan yöneticileri etkisizleştirmek, KANUNSUZ
iş yapanlara da karışılmasını önlemek için bir "yetki kargaşası"
yaratmıştır!..
ATATÜRK, çok haklı olarak TABİAT'ta böyle bir GÜÇ BÖLÜNMESİ'nin olmadığını
söyler!..
Yani uygulama GAYRITABİİ'dir!..
Üstelik HİTLER, MUSSOLİNİ gibi diktatörlerin gelmesini önleyememiştir...
Hiç bir "demokratik" ülkede sorunları çözmemiş; yolsuzluklar artmış, MAFYA
tipi örgütler her kuruma sızmış, denetim lafta kalmıştır!..
Herkesin bildiği sorunları tekrar saymaya gerek yok...
Biz sadece ÇÖZÜM için düşüncemizi söyleyeceğiz:
- *Bütün güç MİLLET'dedir!..*
MİLLET bu gücünü ELEYEREK seçtiği MECLİS'e devreder...
MECLİS de içinden veya dışardan en EHİL kişiyi CUMHURBAŞKANI seçer.
CUMHURBAŞKANI, DEVLET'in başı olması hasebiyle hem MECLİS'in, hem
HÜKÜMET'in, hem YARGI'nın başı, hem de ORDU'nun BAŞKOMUTANI'dır!..
Kendisini MECLİS seçmiş, yani TAYİN etmiş olduğu için; aslında MİLLET seçmiş
sayılır..
Bu yüzden bütün yetkilerin onda toplanmasında MİLLET'İN RIZASI var
demektir!..
Ama TEK SÖZ sahibi olması, DEVLET'in GÜCÜ bakımından vazgeçilmez unsurdur!..
Bir ülkede, bir devlette her kafadan bir ses çıkmaz. Birinin aldığı kararı
başka biri bozarsa, işler yürümez!..
- CUMHURBAŞKANI gerekli gördüğünde MECLİS BAŞKANI'nı, HÜKÜMET REİSİ'ni ve
diğerlerini görevden alabilir!..
Zaten birini TAYİN edip de, AZL edememe; sanırız sadece bizim sistemimize
mahsus bir garabettir...
CUMHURBAŞKANI ülkenin herhangi bir yerinde gördüğü aksaklığa, TAKDİR hakkını
kullanarak müdahale edebilir!..
DEVLET'e karşı işlenmiş suçlarda, kişinin yurttaşlıktan atılması,
sürülmesine, yolsuzluk yapanların mallarına el konulmasına karar
verebilir!..
Meclis'te gecikmesinde mahzur olan konularda KANUN hükmünde KARAR ve EMİR
yayınlayabilir!..
Bu KARAR ve EMİRLER, ancak MİLLİ İRADE'ye ters, MİLLİ MENFAATLER'e aykırı
görüldüğü takdirde Meclis'in %51 oyu ile iptal edilebilir!..
DEVLET'e karşı işlenmiş suçların affı da ancak ona aittir!..
Bu yetkileri kendisine, buna LÂYIK olduğu için MECLİS tarafından
seçildiğinde verilmiş olur.
- CUMHURBAŞKANI yanlış yaparsa, onu da tayin etmiş olan MECLİS görevden alır
ve gerekirse kendi içinde oluşturacağı ÂLİ DİVAN'da cezalandırılmasına,
hatta idamına karar verebilir!..
- ANAYASA MAHKEMESİ, hemen bütün üst kurullar gibi, gereksizdir...
Bir 27 Mayıs tepkisidir...
Varlığı ne Anayasa'yı, ne de MİLLET'i, DEVLET'i koruyabilmiştir...
Kalkması gerekir!..
- DANIŞTAY'a gelince, adı üstünde, DANIŞMA organıdır!..
DANIŞTAY MECLİS'ten çıkacak kanunların daha ÇIKMADAN Anayasa'ya, HUKUK'a,
HAKKANİYET'e ve KAMU VİCDANI'na, MİLLET'in ÖRF ve ADETLER'ine uygun olup
olmadığı konusunda değerlendirmesini bildirir...
HÜKÜMET icraatı için de aynı değerlendirmeyi yapar...
Ancak ne İCRA'nın, ne YASAMA'nın üstüne çıkabilir!..
İsterse, CUMHURBAŞKANI'na da başvurur...
Karar ona aittir...
SORUMLULUK taşımayan organların KARAR yetkisi olamaz!..
Eğer CUMHURBAŞKANI kendi DANIŞMANLAR'ını tespit eder, onları kullanırsa;
DANIŞTAY'ın da sebeb-i mevcudiyeti kalmaz!
- SAYIŞTAY ise sadece DEVLET kuruluşlarını değil, bu kuruluşların
yöneticilerini, özel sektör firmalarının hesaplarını, bilhassa yabancı
şirketleri veya ortaklıklıları, servetinin kaynağı belirsiz kişileri
denetler!..
Gerektiğinde yolsuzluk yapmış kişinin, vergi kaçıranın ve 1. derece
yakınlarının mallarına el koyar!..
Eğer MALİYE BAKANLIĞI bu görevi yüklenirse, ki yüklenmesi gerekir, o zaman
SAYIŞTAY kaldırılabilir.
Ayrıca YÖK, RTÜK, BBDK gibi sürü sepet üst kurul da gereksizdir.
Kaldırılmaları varlıklarından daha çok yarar getirecektir.
- YARGI yetkisine sahip MAHKEMELER'in, HAKİMLER'in de denetleyicisi, yine
CUMHURBAŞKANI veya onun tayin edeceği kişi veya organlardır!..
Yanlış karar veren, yargıyı geciktiren, rüşvet alan, DEVLET'i zarara sokan
cezasını görür...
Hiç kimsenin yaptığı yanına kar kalmaz!..
Çünkü ADALET gerçekten DEVLET MÜLKÜ'nün temelidir.
ADALET'siz DEVLET olmaz!..
- Bu sistemde CUMHURBAŞKANI bütün organları denetler, MECLİS de
CUMHURBAŞKANI'nı!..
MİLLET de vekillerinin yer aldığı MECLİS'i denetler.
Seçimle mümkün olmazsa, ORDUSU, ÂLİMLERİ, GENÇLERİ ile denetler!..
İşte bizim CUMHURİYET, BAŞKANLIK, ADALET, MEŞVERET ve ULÜLEMRE İTAAT
anlayışımız!..
Özünü KUVVETLERİN BİRLEŞTİRİLMESİ ve TEK-EL'de toplanması ile GÜÇLÜ DEVLET
fikri teşkil eder!..
Haa, "bunun örneği var mı?" diyenlere, ATATÜRK'ün Sakarya Meydan
Muharebesi'ne hazırlanırken MECLİS'in bütün yetkilerini, dolayısiyle TÜM
KUVVETLER'i kendisinde topladığını, ve 2 yıl kullandığını hatırlatırız...
Ordunun derlenip toparlanması, artniyetli muhalefetin önlenmesi, sür'atli
karar alınması ve hainlerin cezalandırılması ancak böyle mümkün olmuştur!..
Ayrıca ABD Başkanlık sisteminin pek çok yönden buna yakın olduğunu
söyleyebiliriz...
ABD Cumhurbaşkanı gerekli gördüğü takdirde Temsilciler Meclisi ve Senato'dan
geçmiş olmasına rağmen bir kanunu askıya alabilir.
Tek başına savaş açabilir ve 90 gün kimseye danışmadan bu savaşı
sürdürebilir...
Kennedy'nin Küba kuşatması, Bush ve Clinton'un Irak'ı canı istedikçe
bombalaması bu yetkiye dayanır...
Bush da öyle yapmıştır...
Yine Clinton'un Küba ile ticaret yapan ülkelere yaptırım getiren kanunu
ertelediği de bilinmektedir...
Yani MECLİS kanun çıkarsa da BAŞKAN gerekli gördüğü takdirde durdurabilir.
Bir de 1958 De Gaulle hareketi vardır, ibretle incelenmesi gerekir...
1958 öncesinde Fransa "aşırı demokratik anayasa"sından dolayı hükümet
bunalımına ve istikrarsızlığa düşmüştü... Parlamento tefessüh etmişti... De
Gaulle olaya diktatörce müdahale etti. Bir komisyon kuruldu, üç ay
çalıştı... İstikrar için şu üç şartı sıraladı:
1- CUMHURBAŞKANI'nın icra yetkisi olmalı!.. Başbakanla bakanları o tayin
etmelidir!.. Güvensizlik oyu için MECLİS'in %51 oyu şarttır!..
2- MECLİS yalnız temel kanunları çıkarmalı, diğer kanunlar İCRA'nın
yetkisinde olmalıdır!..
3- Seçim kanunu değişmeli, ufak partiler ayıklanmalıdır!..
Bu teklif halkoyuna sunuldu, kabul edildi...
Ve Fransa otoriter ancak istikrarlı bir sisteme geçti!..
Hâlâ da onunla idare edilir.
Öte yandan ADALET'teki gecikmenin en önemli sebebi nedir, biliyor musunuz?..
İCRA'nın, yani Hükümet ve DEVLET kurumlarının en açık kanunları bile
uygulayabilmek için YARGI'ya başvurma mecburiyetidir!..
Kaçak yapı ve gecekonduların yıkılacağı, KANUN hükmüdür...
Vergisini ödemeyenin ceza farkı ödeyeceği, bunu da yapmazsa malına haciz
geleceği, KANUN hükmüdür...
Ancak DEVLET bu hükümleri mahkeme kararı olmadan uygulayamaz!..
Polis suçlunun evini bile arayamaz!..
Yahu, POLİS insan da, HAKİM değil mi?..
Biri yanılırsa, ötekinin yanılmayacağını iddia etmek doğru olur mu?..
Bizce bütün bunlar ADALET'i geciktirir.
Nasıl ki, bir trafik polisi kanunda, yönetmelikte yazan hatayı yapana CEZA
yazabiliyorsa; belediye zabıtası, vergi memuru KAPATMA CEZASI verebiliyorsa;
bütün DEVLET kurumları kanunlardaki müeyyideleri uygulayabilmelidirler!..
*DEVLET KENDİ VATANDAŞINI MAHKEMEYE VERMEZ...
KANUNU UYGULAR!..
*
MAHKEMELER VATANDAŞLARIN BİRBİRLERİ ARASINDAKİ MESELELERİ HALLETMEK İÇİN,
VEYA BİR DEVLET MEMURUNUN VATANDAŞA HAKSIZLIK YAPMASI DURUMUNDA BAŞVURULACAK
MERCİLERDİR!..
Aslında kişiye haksızlık yapan hiç bir zaman DEVLET değildir!.,
DEVLET görevine haketmediği halde getirilmiş olan beceriksiz veya artniyetli
KİŞİLER'dir!..
Ve böyle şahısların davranışlarından sadece haksızlığa uğrayan kişi değil,
DEVLET de mağdur olur...
Yani bu heriflerin iki kere cezalandırılmaları gerekir...
Bu yüzden "devlet-mafya ilişkisi" veya "devlet eşkıya ile anlaştı" gibi
ifadeler kasıtlıdır!..
SUÇLULAR'ı kurtarmak, SUÇ'u kimsenin yakalayamadığı DEVLET'in üzerine atmak
taktiğidir!...
Hele 1996'da, Uğur Mumcu'nun öldürülmesinde "devletin ihmali" olduğunu öne
sürerek; DEVLET'in ailesine 15 milyar lira ödemeye mahkûm edilmesi, bir yüz
karasıdır!...
İhmal varsa; bekçinin, polisin, emniyet müdürünün, veya bakanındır,
DEVLET'in değil!..
Çünkü CUMHURBAŞKANI'ndan KÖY BEKÇİSİ'ne kadar bütün görevliler DEVLET'İN
YETKİSİ'ni kullanan görevlerdedir, SORUMLULUK tamamen kendilerine aittir!..
YARGI ile İCRA'yı ve DEVLET'i karşı karşıya getirmek; YARGI'yı İCRA'nın
üzerine çıkarmak büyük hatadır.
Öte yandan İCRA da kendi içinde çok başlıdır...
Mesela sanayi dalında bir işyeri açmak için gerekli belge sayısı 40
kadardır!..
Belediye, Sanayi Bakanlığı, Sağlık, Çevre, Maliye Bakanlıklarının çeşitli
kurumlarında, masalarda günlerce dönüp dolaşmaktan; belgeler sunmaktan, form
doldurmaktan, damga-mühür bastırtmaktan üretim yapamazsınız...
Ondan sonra gelir her beş günde bir vergi ödemeye...
Yok Çöp vergisi...
Yok KDV, yok sigorta...
Hele o zıpçıktı Özal'ın icadı olan PEŞİN VERGİ yok mu?..
Peki, ÜRETİM böyle de İHRACAT farklı mı?..
Yoo!..
İNŞAAT ta öyle!..
Biz Bakanlıkların kendileriyle ilgili hususlarda düzenlemeler yapmalarına
karşı değiliz!.. Ancak bunlar TEBLİĞ-KARARNAME olarak yayınlanır, sonra
sadece bir merci bunları takipten sorumlu tutulur...
Mesela BELEDİYE...
Belediye'deki İŞYERİ AÇMA, DENETLEME, KOORDİNASYON kısmında bütün bu
tebliğler bulunur, her birinin uzmanları olur.
Böylece tek bir yerden vatandaş hem NELERDEN SORUMLU olduğunu öğrenir, hem
de NELER YAPMASI gerekiyorsa yapar, bir an evvel ÜRETİM'e geçer...
Takip işini hem BELEDİYE, hem de ilgili Bakanlıklar yapabilir, çıkan
aksaklıklar da KOORDİNASYON sayesinde düzeltilir.
*Netice itibariyle her işte pek çok İLGİLİ olabilir ama, sadece bir TEK
YETKİLİ vardır!..
O da yetkisini suiistimal ederse, canına okunur!..
Gördüğünüz gibi, bir DİKTATÖRLÜK değil!..
Tersine, denetimsiz ve güçsüzlükten pek çok organda oluşmuş KÜÇÜK
DİKTATÖRLÜKLER'in devrilmesi!..*