Bir kısır döngüdesin...
Sahi sen hep kaçak mı güreşirsin?!
Ya insanlar gibi konuşacaksın, ya da hayvanlar gibi susacaksın... Zamanım yok... Aslında senin de benimle yüzleşecek yüzün yok... Çünkü sen korkaksın, gürültü kalabalığı yapan bir korkak...
Senin zamanın çok eski defterleri karıştırır durursun, başka çaren yok.... Keza hastalıklı beynin hep sana acı verecek... Yine zavallı insanlar gibi başkalarını suçlayacaksın... Güdecek davalarında çok senin... Zira sen başlıca bir sorunsun... İçinin çirkinliği dışına vurmuş, tabii bilhassa kalbine... Annen seninle iftihar etmeli!
Akıl tasının kapağı ne zaman açılırsa gel! Yerim belli... Üstelik senin kadar çıkmıyor sesim... Yeri gelir yerli yerinde konuşurum... Yüz yüze! Satır aralarına gizlemem söyleyeceklerimi... Tafsilata da girmem öyle... Geleceksin konuşacağım.... Sense, susacaksın... Karşıma geçtiğin de ufalacaksın!. Ne zaman istersen gel! Kapım açık... ... Üstelik adresim belli... Gel derim başka birşey demem!
Hazımsızlık sorunu yaşıyorsun belli... Besbelli... Ama hazmetmek için önce yutmak gerekiyor... Bir ara geldiğin de bunu da sana anlatırım... Sorunum olmayacak kadar küçüksün, ama bu kez sana bir iyilik yaptım ve seni yücelttim... Bana müteşekkir borçlusun!
Halbuki sonuç çok basit... Denildiği kadar varsın? Yani hiçsin! Yaslarsın sırtını, kimin kayığına binsen onun küreğini çekersin... Üstelik aynı laflarla ayrı ayrı tenlere bulanırsın, midecisin... Hep ben kullanılmışlığı yaşatırım sanırsın, hep de kullanılan taraf sen olursun... Ama gelişmemiş beynin sana gerçekleri gösteremez ki görmekte istemezsin... Acizsin! Bir de acizliğinin arkasına sığınırsın... Ne diye gece gündüz beni düşünür durursun... Yine gel derim başka da birşey demem!