New York Manhattan'ın arka sokaklarından birinde kendine ait yerel bir radyoyu işleten Jack, her zamanki gibi bu gecede Brooklyn'deki evinden radyosuna program yapmak üzere yola çıktı. Brooklyn'den metroyla Manhattan'a gidene kadar rahat bir yolculuk yaptıktan sonra, her zamanki gibi programına hazırdı.
Yıllardır bu mesleği severek ve isteyerek sürdürüyordu. Yıllar önce bir gün, oynadığı şans oyunlarından ona çıkan bir miktar parayla yıllardır hayalini kurduğu bu radyoya sahip olmuştu. Radyosu yayına başladığı andan itibaren yanında çalışan, yıllardır ona arkadaşlık eden emektar dostları Sam ve Gerry ile ortak bir kaderi ve hayali paylaşıyordu. Bu akşamda her zamanki olağan, sıra dışı olmayan gecelerden biriydi. Jack kendine has tarzıyla yalnız ve yaralı yüreklere gece yarısından sabahın ilk ışıklarına kadar derman olmaya, dertlerini çaldığı şarkılarla, üstüne onlarla ettiği sohbetleri ekliyordu. Bu davranışı yüzünden her kesim insan tarafından yıllardır dinleniyordu. Onu bırakmayan sürekli dinleyicileri ile geceleri sabaha katıyordu. Bu sayede yıllardır birçok radyo dostu kazanmıştı.
Dinleyicileri bu buğulu sesin sahibini merak ediyorlardı. Fakat Jack, hiçbir zaman onlara yüzünü gösterme taraftarı olmadı. Hayatta yalnızlığı seçmiş bir adam olarak yalnız kalmak istiyordu. Bu düşüncesini hiç değiştirmedi. Gece yarısı program yapmayı özellikle bu yüzden seçmişti. Onu kimse tanımasın, radyo dostlarının aklında hep bir muammalı yüz olarak kalmak, sadece dertlerini ve mutlu anlarını paylaşmak istiyordu. Tek başına kalma fikrinden hoşlanıyordu.
İki dostu Sam ve Gerry bile onun yüzünü pek görmezlerdi. Jack gece yarısı aniden sessizce gelir, iki dostundan hangisi oradaysa ona yüzünü dahi göstermeden bir kolay gelsin diyerek odasına kapanırdı. Mikrofona konuşmaya başladığı anda bütün yalnızlığı giderdi. Sam ve Gerry onun bu davranışından dolayı hiç şikayet etmezlerdi. Onu bu haliyle benimsemişlerdi. Ara sıra radyoyla ilgili bir sorunla karşılaştıklarında ancak birbirlerinin yüzlerini görürlerdi. Aralarında kuvvetli bir bağ vardı. Aslında duygusal olarak birbirlerine çok benzerlerdi. Bu yüzden radyoculuk mesleğini seçmişlerdi. Fakat Jack garip tuhaf bir adamdı. Onu çözmek için hiç uğraşmazlardı.
Bu akşam radyoda Sam duruyordu. Jack yine ona görünmeden odasına girdi. Mikrofonu açıp dinleyicilerine merhaba demeden önce sessizce düşündü. Bu akşam anlatacağı bir şeyler arıyordu kafasında. Dinleyicilerinle öyle güzel gerçek hikayeler paylaşıyordu ki, bu geceki anlatacağı gerçek hikayeyi bir anda unuttuğunu fark etti. Afallamıştı. Dışarıda delicesine yağan yağmur ve esen rüzgarın sesi, bu gece ona sürpriz yapmış ve bildiklerini unutturmuştu. Radyodaki yayın akışını bugün doğal seyrine bırakmıştı. Çok geçmeden bu akşamki konuklarını ağırlamak üzere onlara iyi geceler New York, iyi geceler dostlarım. Gece Kuşu Radyocu Jack sizlerle bir geceyi daha paylaşmak üzere diyerek selamladı. Her zamanki gibi açılış parçası olan Frank Sinatra'nın New York New York şarkısını çalmaya başladı. Çok seviyordu bu şarkıyı ve Frank Sinatra hayranıydı. Dinleyicileri onu bu şarkıyla tanıyorlardı. Bazı geceler bu şarkıyla programına başlamadığı zamanlarda, radyonun telefonları kilitleniyordu. Onunla özdeşleşmişti bu şarkı.
Bu gece yine onu çok seven Madeleine Hanım ilk önce aradı. Onunla hoş sohbetleri vardı. Madeleine Hanım bütün hayat tecrübelerini güzel anılara sığdırarak kelimelerle o kadar güzel anlatırdı ki, Jack ve birçok dinleyici onun anlattıklarından etkilenirlerdi. Ne zaman telefonu kapatmaya kalksa Madeleine Hanım, yarın bir umuttur sözüyle konuşmasını bitirirdi. Jack'in sesi buğulanırdı. Kimse bilmez, kimse görmezdi Jack'in gözlerinden akan bir damla gözyaşını. Bu gece Madeleine Hanım büyükbabası ve büyükannesinin aşkları ile bir anekdot paylaşmıştı Jack ve dolayısıyla tüm dinleyicilerle. Yayından ayrılan Madeleine hanım, telefonu kapadığı andan itibaren radyonun bütün telefonları çalmaya başlardı. Bu sıra dışı bir durum değildi. Çünkü bütün dinleyiciler onun anlattıklarının ardından duygu seline kapılır ve Jack'le paylaşırlardı bu güzel anı.
Jack, hemen ardından neşeli görünmeye çalışarak programına devam ederdi. Bütün gece ayyaşından tutunda, aşk acısı çekenler, karısından kocasından şikayet edenler, aldatanlar, hastalar, intihar edeceğini söyleyenler, yeni bir iş bulanlar, bu gece benim doğum günüm bir şarkı çalar mısın diyenler, ümitsiz aşıklar, hasret çekenler, yalnız insanlar ve seni seviyorum Jack diyenlerle doluydu programı. Kimi istersen vardı Jack'in hayatında. Her türlü yaşam ve insan hayatı tanıyordu Jack. Bu mesleği bu yüzden seçmişti. Hiçbir yere ve kişiye bağlı kalmadan bağımsız bir şekilde yalnızlığı seçiyordu. Yalnız gibi görünüyor ama hiç tanımadığı bir ses, arkadaşı oluyordu. Kiminin sesi onu etkiliyordu, kiminin anlattıkları. Aslında yalnız değildi Jack. Yaşadığı bu hayat onu yalnız yapsa da, gerçeğin bu olmadığını oda biliyordu. Sadece insanları kafasında canlandırmak ve onlarla kendi içinde arkadaş olmak istiyordu. Eğer onları tanırsa bu gizemli seslerin yüzleri ile karşılaştığı zaman kafasında canlandırdığı insan modelinin bir anda yok olacağını düşünüyordu. Onları siluet gibi görmek ve istediği zaman anlattıklarıyla istediği konuma koymak ve kendide böyle olmak istiyordu.