Kayseri İli Köyleri -Kalkancık Köyü Kocasinan - Kalkancık Köyü Hakkında Bilgiler - Kalkancık Köyü Resimleri
Kalkancık, Kayseri ilinin Kocasinan ilçesine bağlı bir köydür. (Artık mahalle olmuştur)
Kayseri iline 38 km, Kocasinan ilçesine 38 km uzaklıktadır.
Köyün iklimi, karasal iklimi etki alanı içerisindedir.
Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.
Nüfus Toplam: 414 (2000 yılına ait bilgidir)
Posta Kodu: 38130
Alan Kodu: 0352
Coğrafi Bölge: İç Anadolu Bölgesi
İl: Kayseri
İlçe: Kocasinan
KALKANCIK KÖYÜNÜN TARİHCESİ
Kalkan oynanan küçük mezra=KALKANCIK
Kalkancık nedir : Kalkancık ; Buğday özü = Embriyo = Ruseymi demektir. Buğday tanesinin içinde uç tarafa yakın un'un içinde bulunan ,toplu iğne başından küçük, ÖZ . Un bu öz'ü korumaktadır. Besleyici , vitamin deposudur.
Bu ÖZ'ÜN ismi KALKANCIK 'dır.Kuruluşunda 5-6 haneli aileden ibaret olan bu yerleşim yerine güzelliğinden dolayı ÖZ anlamına gelen Kalkancık demişlerdir.
KALKANCIK KÖYÜ : Köyün kuruluş tarihi oldukca eskidir.İlk olarak köyde yaşayanlar ve ilk yerleşenler çok kısa boylu insanlar olduğu tahmin edilmektedir.Bu sonucada bulunan mezarlar ve deremahallede burunağıl mevkindeki ince uzun 80 cm. yüksekliğindeki mağara ve dehliz le birlikte ,köyün karşısında ki tavuk çiftliklerinin yan taraftaki boş arazide ve aynı zamanda Demir yolu ile Kara yolunun arasında bulunan taş ocaklarındaki küçük mezar kalıntılarından ,bu kanıya varılmaktadır.
1517 yılında Yavuz Sultan Selim, Mısır seferine giderken bu köyde konaklar.Bu köy o tarihlerde 6 haneli Yemlihanın mezarsı imiş .Bu köyde Şıkman diye bir kadın ;Yavuz Sultan Selimi ve askerlerini misafir ediyor.Yavuz Sultan Selimde bu iyiliğine karşı köyün tapusunu bu ŞIKMAN kadına veriyor.Yemliha daha sonraları itiraz etselerde alamıyorlar . bu arazi kalkancık köyünün oluyor.
Kalkancık köyünün ismi ise Aşağı Çayır büyük bir çayırlık imiş.O tarihlerde KARAKİMSE köyü yokmuş; Diğer köyler HİMMETDEDE,YEMLİHA,KAŞ VE YUVALLI köyleri bu çayırlıkta kalkan oynarlarmış, 6 haneli küçük mezra oluşundan ; ve bu mezraya kalkan oynamaya geldiklerinden, zamanla bu küçük mezra kalkanla birleşerek, küçük anlamına gelen KALKANCIK ismini alıyor.
Daha sonraları ören mevkiinde büyük yerleşim yeri olduğu bugünkü kalıntılardan bilinmekte.Bu yerleşim yerinin içme suyu Dere mahalle mevkiindeki bugünkü çeşmelerin bulunduğu yerden kurşun borularla getirilmiştir.
Yakın bir tarihde ise bugünkü yerleşim yerine çıkmışlardır.Yumuşak (SAY) denen kaya parcaları düzgün bir şekilde kesilerek , taş ustaları tarafından yontularak bu günkü iki katlı evler ortaya çıkmıştır.Evlerin alt katı kemer yapı olup,kiler,depo ve hayvan damı(ahır) gibi kullanılmakta. Üst katlar ise oturma ve yatak odaları olarak inşa edilmiştir.Köyün CAMİ'si 1273 (1857) yılında yapılmıştır.
KAYSERİ-ANKARA karayolu üzerinde bulunmakta olup,aynı zamanda da önünden DEMİRYOLU GEÇMEKTEDİR. Ulaşım çok kolaydır.Hem karayolu hem de demiryolu bulunmaktadır.Komşu köyler; Doğusunda Karakimse,Güney doğusunda;Yemliha.Güneybatısıda;Yuvallı ve kaş; Batısında;Himmetdede Köyleri ile çevrelenmiştir.
Kalkancık köyü göç vermeden önce; 1965-1970 yıllarda nufusu 750 kişi civarında idi. Bu kalabalık nufusun olduğu zamanlarda köyümüzde var olan adet ve töreler, aşağıda bahsedildiği gibi idi, sonra göçler başlayıpda köyün nufusu 40-50 kişiye düşünce bazı adet ve töreler yapılamaz oldu. Zaman zaman bazıları yapılsada azınlıktadır.Pekmez kaynatma bitti. Çünkü bağlara eskisi gibi bakılmaz oldu. Yada gerçek sahipleri köyde olmadığı için bu işler yapılamaz oldu. Bu adet ve törelere kısa kısa değinelim.
Köy halkı hiç katkısız ve İstanbul lisanına yakın bir Türkçe kullanır. Bazen harfler farklı telaffuz edilir; (e) yerine (i), (k) harfi yerine de (g) harfi kullanırlar. Mesela peşin kelimesini pişin, sel kelimesini sil, veresiye kelimesini viresi şeklinde telâffuz ederler. Diğer tüm terimler özbeöz Türkçedir.. Kadınlar arasındaki temaslarda ise birbirlerine karşı yahu veya kardeşim yerine kele diye hitap ederler. Eşleri için ise kocam veya kocanız yerine benim herif tabirini kullanırlar. (R) ve (S) ile bağlayan kelimelerin önüne (İ) veya (I) harfi getirilerek telaffuz edilir Ramazan : Iramazan Recep : İrecep Rahime:: İrahme olarak telaffuz edilir. doğru kelimesinin yerine; yoru kelimesi kullanılır. Örnek: Çeşmeye yoru gitti.
Kallakncık köyü Örf ve Âdetler
Kallakncık köyü , yeknesak bir örf ve âdete sahiptir. Bütün köy halkı aynı âdetlerin tesiri altındadır. Cemiyeti ayakta tutacak kadar kuvvetli olan ayıp ve günah, bu bölgede de tam olarak hâkimdir. Kanunca suç sayılmayan birçok cemiyet suçları işte bu sayede hemen hiç işlenmez. Boşanmak kanun için de suç sayılmadığı gibi bir hak iken burada bir kadın bir kere evlenir. Kocası ne kadar geçimsiz olursa olsun onunla geçinme çarelerini bulur. Onunla ölünceye kadar ünsiyet eder. El âlemin dilinden kurtulma gayreti sayesinde ne zina ne livata ne de boşanma olur. Bu küçük köyde boşanma hadisesine şahit olunmaz. Fuhşiyat ise katiyen bulunmaz, yardımlaşma sureti ile en ağır işler kolayca halledilir. Pekmez kaynatma, Bulgur kaynatma ve yufka ekmek açma işleri komşuların birbirleriyle yardımlaşma içinde yapıldığından şenlik havasında geçer. Köy halkı birbirine yardım etmeyi sever. Bayramlarda ziyaretler yapılır. Herkes en yeni elbiselerini giyinir. Arefe günü topluca mezar ziyareti ve Yasin_i Şerif okunması gelenek halini almıştır.Köy halkı hayrı sever Ramazan ayı içinde durumu iyi olan aileler yemek daveti vererek toplu iftarları gelenek haline getirmişlerdir.Herkes birbirine daima hayır dua eder. "Ömrün uzun olsun, berhudar ol, akıbetin hayır olsun, birin bin olsun" gibi duaları sık kullanırlar.
Kalkancık'da Yemekler; Köyde halk kışlık olarak azık hazırlar. Her ev kendine göre evinin bulgurunu kaynatır buna hedik kaynatma da denir, soku da toplu olarak bulgur ve yarma döverler (bu bazı yerlerde setende çekme olarak yapılır) el değirmeninde ya da kollu değirmende çekerler. Ununu, bulgurunu düğücüğünü ayırır. Hepsini cins cins yerine koyar. Tarhana yapar. Buğday ununu öğütüp mantılık makarnalık ayırır; eriştesini keser, kavurur, kaldırır. peynirini yapar, çömleklere doldurur. Yaprak zamanı bağdan yaprak toplayıp dizer, kurutur. Patlıcan kurutur. Madımak toplar, kurutur. Kış için hazırlığını yapar. Evinde bir ineği vardır. Sütü, yoğurdu buradan gelir. Pekmezi, kuru üzümü bağından gelen üzümden temin eder ve dolu bucak kışa girer. Kış gelince bunları yavaş yavaş bitirmeye çalışır.
Yemekler; bulgur çorbası, tarhana çorbası, un çorbası, Pilavlar; bulgur pilavı, düğü pilavı, erişte pilavıdır. Mantılar; sıkma mantı, etli mantı, soğanlı mantı, boş mantı, peynirli mantı, patatesli mantı tepsi mantı, yağ mantısıdır. Sarmalar; yaprak ve lahana sarmasıdır. Dolmalar; kabak dolması, patlıcan dolması, biber dolmasıdır. Makarnalar; yoğurtlu makarna, peynirli makarnadır. Nohut yahnisi ve kuru fasulye çömlekte yapılır ve çömlek baklası denir. Tatlılar; hamur tatlılarının eniyisi yapılır ve pekmezle yapılan dolazdır.
Pekmez Kaynatma Güz gelip bağ bozumu başlayınca yine köylü her yerde beraberdir. Bağ komşuları güle oynaya yarenliklerle üzüm kesmeye başlarlar. Bütün üzümler kesildikten sonra küfelerle şırahanelere (şirane de denir) taşınır. Şırahanelere dökülen üzümler, güzelce yıkanan çizmeler giyilerek Bismillah deyip başlanır ezilmeye. Üzümler erkekler tarafından çiğnenerek ezilir.Şırahane kuyusuna ezilen üzüm suyu dolmaya başlar, kadınlar şırahane kuyusunda biriken üzüm suyunu, ocağı çatılıp etrafı çamurla sıvanan kazanlara süzerek doldurulur. Kazan dolunca pekmez toprağı katılır karıştırılır. Pekmez toprağı Yemliha kasabasında bolca bulunur. Pekmez toprağı katılmazsa pekmez ekşimtrak bir tad alır. Pekmez toprağı pekmezde ki bu ekşimtrak burukluğu alır. Pekmez toprağı katılan üzüm suyu el yakacak kadar ısınana kadar altı yakılıp harlandıktan sonra ateşi kesilir. Köpüğünü yiyene kadar durulmaya bırakılır. Bir müddet sonra dibinde çökelti oluşmuş şıramız berrak ve su gibi duru bir şekilde kaynatılmaya hazırdır. Kazandan saplı tavalarla çökeltisi kaldırılmadan (bulandırılmadan) alınan şıra tekrar tülbentle süzülerek pekmez ilahanına doldurulur. Artık altı bolca yakılan kazanda pekmez kaynamaya başlar. Pekmez kazanın dibine çöken toprak ve üzüm kalıntıları kıl torbaya doldurularak asılır ve ağırlık bağlanarak altındaki leğene süzülümesi sağlanır. Buna damlama şırası denir ve bundan sirke yapılır, damlama şırasından yapılan sirkenin tadına doyum olmaz. Pekmez koyulaşıncaya kadar kaynatılmaya devam eder. Koyuluğu kaynayan pekmezden bir miktar alınarak tabağa konulur ve tabağa yayılmasına bakılarak karar verilir, su gibi dağılmamalı tabağa yavaşça yayılmalıdır. Pekmez tamamlanmaya yakın, güzelce yıkanan ve tüyleri sıyrılan ayvalar pekmez kazanına atılır,patlıcan atılır,kabak atılır. bu arada altına patates küllere gömülerek pişirilir. Pekmez kaynayıp indirildikten sonra soğumaya bırakılır pekmez soğurken içinden alınan ayvalar tabaklara konur patatesler çıkarılır patatesler sıcağı soğumadan üflenerek yenir üstüne de pekmez kazanında pişmiş ayvalar afiyetle yenilince bütün günün yorgunluğu bir anda gidiverir. İkinci kazan ocağa konur ve devam edilir pekmez kaynatma gece geç saatlere kadar devam eder. Bütün aile hatta konu komşularda katılınca pekmez kaynatma şölene döner yardımlaşma ile pekmez kaynatma eğlenceye döner. Pekmez kazanının başında yarenlikler verilir eski hikâyeler anlatılır. Miktarı da kazan indirme sayısı olarak söylenir. Kaç indirim pekmeziniz oldu diye sorarlar üç indirim beş indirim gibi söylenir. Bir indirim pekmez yaklaşık 4-5 saat sürer ve yaklaşık 25-30 kg civarındadır.
Salça: Domatesler ezilerek kaynatılır, salça elde edilir.
Bulgur ( Hedik) Kaynatma O yılın mahsulü olan en iyi buğday seçilir leğene su doldurulur. İçine aldığı kadar buğday dökülür. Leğenin üstüne bir oklava uzatılır, onun üstüne de bir kalbur konur. Kalbura alabildiği kadar buğday konulup suya daldırılıp daldırılıp çıkarılır. Bu suretle hem buğday yıkanır hem de taşları kalburun altına çöker. Avuç ile temiz buğday alınır. Tekrar daldırılır. Bu ameliyeye devam olunur. Kalburdaki buğday bitince tabana çöken taşlar atılır. Bu suretle buğday yıkanır, arınır. Kurutmak üzere komşulardan toplanıp güneşe serilen kilimyada savan üstüne dökülür. Akşama kadar kurur. Ertesi günü bir ocak yakılıp üstüne büyük bir pekmez leğeni konulur. Buğday doldurulur. Ocağın altı yakılır, pişer hedik olur. Birer tabak komşulara dağıtılır. Herkes yiyebildiği kadar yer. Çok nefis olur. Güneşe yine serilir, iki gün günlendirilir. Bir taraftan da karıştırılır. Tam kuruyunca çuvallara yeniden doldurularak soku da dövülmek için bekletilir. Köy halkının çoğunlüğu kaynatma ve kurutmayı tamamladıktan sonra tokmaklar çekilerek soku başı yapılır.Soku seten taşından yapılmış tandır şeklindedir etrafı temizlenip savanlar serilir, soku taşının içine kaynatılıp kurutulmuş buğday ıslatılarak doldurulur ve höbek gibi yığılır Gençler tokmağını alarak sokunun etrafında daire oluştururlar ve sırayla tokmaklar soku taşının içindeki buğdaya sallanır tokmak altında kalan tokmak sahibi ve tokmak kıranlar cezalandırılır.Tokmakla dövme işlemi kaynamış buğday kabuğunu bırakana kadar devam eder bu şekilde orda hazır olan herkesin buğdayı dövülür dövme işi sonunda soku başında verilen yemek afiyetle güle oynaşa yenilir. Önceleri bu şekilde yapılıyordu daha sonraları bu soku ; büyük bir değirmen taşı ile traktörle dönerek kabuğu çıkartılır.Dövülen bulgur güneşte iki saat kalınca kurur. Savrulur, kepeği çıkar, taşı ekmek tahtaları üzerinde temizlenir. Çuvallara doldurup değirmenin gelmesi beklenir Bulgur değirmenle çekilir değirmenci sırayla evleri gezerek herkesin bulgurunu çeker.. Bu günler bulgur kaynatma günleri olarak adlandırılır ve bir şenlik havası yaşanır.Hatta eskiler bazı olayları anlatırken bulgurlar kaynarken diye tarih verir. Bulgur çekiminden sonra savrulur kaba ve ince eleklerde elenerek. düçük (Orta Bulgur), bulgur birbirinden ayrılır. Bulgur ve düçük ayrı ayrı küplere konularak kışın yenilmek üzere kaldırılır.
Erişte Kesimi, Makarna Buğday yıkanıp kurutulduktan sonra değirmene yollanıp gayet ince bir şekilde öğütülür. Eve gelir ve ince elekten elenir. Hamur, yumurta ile karıştırılarak çok koyu ve katı bir şekilde yoğrulur. Sabaha kadar dinlenir. Sabahleyin komşu kadınlardan bıçağını alan gelir. Bir taraftan oklavalar yufkanın kalını şekilde açılır, bir taraftan da kesici hanımlar bir milim kalınlığında ve üç santim uzunluğunda keserler. Kesilen bir taraftan güneşe taşınır. Yeteri kadar erişte kesilince makarna kesilmeye başlanır. Bu da kendine ait olan kurutma yerine götürülür. Kurutulur. Makarna toplanıp kabına konar ama erişte tandır yakılarak yufka sacının üzerinde kavrulur. Soğutulur, yerlerine kaldırılır. İkisi de yemek yapılmaya hazır hale gelmişlerdir.
Bulgur Çorbası Tandır yahut ocak yanarken erkenden üzerine tencereye yeteri kadar su doldurulup altı yakılır. Kaynayan suyun tuzu atılır. Yeteri kadar bulgur da ilave edilir. Pişinceye kadar kaynar. Ocakta veya tandırda bir tavanın içine konan bir kaşık yağ yanınca içine bir kaşık dolusu nane atılıp kızartılıp çorbaya dökülür. Okula gidecekler, işine gidecekler hemen sofraya oturur. Tandıra bir de yufka gevretilerek içine doğranır. Tam bir paşa yemeği olmuştur. Yufka peynirle dürüm yapılıp çorba kaşıklanır. Herkes güle oynaya işine dağılır.
Tarhana Çorbası Üç yahut dört diş kuru tarhana akşamdan ıslatılır. Sabah erken tandırın üzerine tencere ile konur. Su ısınınca evin hanımı elini sokup tarhanayı özemeye başlar ve çömçe (büyük kaşık) ile kaynayıncaya kadar durmadan karıştırır. Kaynayınca bir tepsiye bir yufka ufalanıp üzerine bir iki kaşık çorba dökülüp tirit yapılır. Çorba ocakta kaynarken herkes tiridi kapışarak yer, lezzetine doyum olmaz.
Un Çorbası Erişte büyüklüğünde kesilen incecik dilimler kaynar suyun içine atılıp bir müddet kaynatılır, köpüğü alınıp yakılan naneli yağ üzerine dökülerek servis yapılır. Servis deyince aklınıza elbette bugünkü manadaki servis gelmektedir. Bizim servisimiz o değildir. Sini üzerine konulan büyük leğençeye dökülür. Yufkalar sininin etrafına düzülür. Besmeleyi çeken kaşığa yapışır. Eğer kaşık noksan ise değişerek idare edilir. Ve hemen 'dokuz Abdal bir kaşıkla geçinmiş de kaşık şakırtısından eşeklerini kurt yemiş de duymamışlar ' diye bir fıkra anlatılır, gülüşerek kaşıklar şakırdatılır.
Topak Aşı (Şaştım Aşı) Düğüçük incesi ile un karıştırılarak iyice yoğrulur. Sonra fındık büyüklüğünde ve avucun ortasında yuvarlanıp topak halini alır. Tencerede iyice kaynatılan nohut ya da mercimek pişince üzerine o topaklar salınır. İyice kaynatılır. Bir taraftan da incecik kıyılan bir baş soğan yağda kızartılarak çorbaya dökülür ve iştiha ile yenilir.
Bulgur Pilavı Bulgur pilavı millî yemeklerimizden olduğu için nasıl bir nimet olduğunu herkes bilir. Onun için, erişte pilavını tarif edeceğim. Kaynayan suya aile adedine göre erişte salınır. Tabii tuzunda suya atılır. Pişinceye kadar kaynar, indirilip suyu kevgirden iyice süzülür. Tavada eritilen sade yağı veya tereyağı üzerine dökülür. Tahta kaşıklarla kapışarak yenilir.
Mantılar
Mantı, kıyma ile, yalnız soğanla, patatesle veya peynirle olmak üzere içine katılan kimyaya göre isim alır. Et evvela satır ile bir et kütüğü üzerinde iyice dövülerek kıyılır, içine iki baş da soğan doğranarak satırla dövülür. Tuzu, biberi atılır, kıyma hazırdır. Arı undan bir leğençeye yeteri kadar un konulup çok katı olarak yoğrulur. Ekmek tahtası üzerine bezi yapılır. Oklava ile orta kalınlıkta açılır. Oklavanın iki ucundan tutularak katlanır. Bıçakla üç santim eninde ve uzununda kareler halinde doğranır. Bir veya iki hanım her kareyi tek tek eline alıp içine kıyma doldurulup köşelerini birbirine yapıştırır. Tencerede kaynayan suyun tuzu atılıp mantılar içine dökülür. İki taşım kaynadıktan sonra indirilir. Yağı salçası yapılıp süzülen mantının üzerine dökülür. Sarımsaklı torba yoğurdu özenerek servise ilave edilir. Zahmetli lakin leziz ve besleyicidir. Peynirli mantı ise 5 santimlik kareler hâlinde kesilir. İçine taze nane, kıyılmış peynir doldurulup bir ucu aksi uca kavuşturulup yapıştırılır. Üçgen biçimindeki mantılar pişmeye hazırdır. Patatesli mantı ise aynen peynirli mantı gibidir, haşlanmış patates iyice yoğrulur. İçine bir baş soğan incecik kıyılarak atılır ve hamurun içi doldurulur. O da pişmeye hazırdır.
Yaprak Sarması
Mayıs ayının sonlarına doğru her ev bir gayret içine girer. Bağlara gidip eldeş ve karaburcu çubuklarının yapraklarını toplarlar. Diğer yaprakların arkaları ince tüylü olduğu için onları toplamazlar, eve getirip ipliğe dizip kurutulur, hemen o gün bir parçası sıcak suda haşlanıp soğumaya bırakılır. Bir parça kıyma ya da sızgıt, bir baş soğan, bir parça dereotu iki yalın avuç bulgur, salça ve tuz karıştırılıp soğumaya bırakılan yapraktan bir tek adet alınıp içine bu kıymadan konularak dört başı toplanıp sigara gibi sarılıp tencereye dizilir. Ocağa konulup altı yakılır ipe dizilen ise kış azığıdır. Kışın da ipten bir parça sıcak suya batırılıp sarılır veya kuru yaprak öfelenerek ezilir, yemek çömleğine konulan bir avuç bulgur ile yağı tuzu ve salçası ilave edilip tandıra indirilir. Akşama yemek hazırdır.
Makarnalar
Nasıl kesildiğini ve şeklini evvelki bahislerde anlatmaya çalışmıştık. Kaynayan suyun içine güzden kesilmiş hazırlanmış olan kesilmiş makarnadan yeteri kadar atılıp kaynatılır, indirilip üzerine bir parça soğuk su ilave edilerek süzülür. Yarı sulu olana yoğurt, (sarımsaklı) ilave edilir. Peynir ilave edilip peynirli makarna suyu tam süzülene ezilmiş iç ceviz veya dövülmüş kabak çekirdeği atılır. Yağ, salça tavada yakılıp makarna üzerine gezdirilir. Yoğurt dökülen yoğurtlu, peynir atılana peynirli, ceviz atılana cevizli, çekirdek atılana da çekirdekli makarna denilir. Hepsi de her ailenin can dostudur. Çok sevilir ve sayılır yemeklerdendir.
Yahniler
Köyümüzün yemeklerinden meşhur yahniyi tarif edeceğiz. Âcizane maksadımız yemek dersi vermek değil, köyümüzün belirli yemeklerini buraya aktarmaktır. Bu da tandır yemeğidir. Yemek çömleğinin içine güzden kesilip eti sızgıt yapılıp kemikleri kurutulmuş olan koyun kemiğinden irice bir parça kırılıp çömleğe yerleştirilir. Üzerine bir miktar nohut, bir miktar yağ, bir miktar salça konularak tandıra indirilir. Akşama kadar pişen yemek akşam çıkarılıp tandırın üzerine tepsiye dökülür. Sabahtan sulanmış, suyu alınmış yufka dürüm yapılıp kaşıklanır. Aynı şekilde kuru fasulyede pişirilir bunu da yemelere doyum olmaz.
Dolaz
Büyük bir misafir ya da utandık birisi gelince evin hanımı hemen mutfağa koşar. Tavaya sade yağı doldurup üzerine incecik unu yavaş yavaş yedirir. Tam kavrulunca pekmez ilave edip pişirmeye başlar. İyice pişince bir açık sahana çıkarıp kaşığın arkasıyla sahanın içine yayar. Bir kaşıkla bastırıp çukurlar açar. Sade yağ bu çukurlara dolar. Eğer sofra verecekse sofradan sonra, vermeyecekse bir sini üzerinde misafirlere ikram edilir.
Köyümüzde İnanışlar ve Hurafeler
Kurt Ağzı Bağlatma
Eşeğini veya ineğini, koyununu kaybeden, bulamayan akşam hocaya koşar. Elinde ya bir bağ bıçağı veya bir büyük çakı vardır. Hocaya yalvarır: "Aman hocam, eşeği kaybettim, ayaklarım şişti, aradım bulamadım, kurt yiyecek fakirim, bir kurtağzı bağla" diye sızlanır. Hoca efendi olmaz dese hemen "amma da kötü adam, bir kurtağzı bağlamadı" diyecektir, işte bundan kurtulmak için bıçak üstüne Nas suresini okur ve bıçağın ağzını kapatır. Eşeği kayıp olana verir. Artık kurtların ağzını kapattığı için hiçbir kurt eşeğine zarar vermeyecek inancıyla rahat rahat uykusunu uyur. Kurtağzı bağlamasa hem hoca kötü adam olacak, hem de kendi o gece rahat uyuyamayacaktı. Bu da ruhen tedavi aracı olmaz mı?
Gece Tırnak Kesmek
Saç nasıl insan vücuduna yapışıp büyüyorsa tırnağın da bu şekilde insan vücudunda büyüdüğü ve tahribat yaptığı söylenir. İdare lambasının altında kesilen tırnağın parçaları da görülmeden etrafa sıçrar, muhtelif yollarla insan vücuduna girer ve tahribat yapar korkusu ile gece tırnak kesmek günah denmiştir. Bir ara ayıp ile günahın, ceza kanunları kadar cemiyeti koruduğunu yazmıştık. Bu bahiste de günah korkusu ile tırnağın vereceği zararın önlenmesine çalışılmış olsa gerek. Koca bir gündüz dururken ille ben gece tırnak keseceğim diye ısrarda ne fayda vardır. Kesilirse zararı meydanda, kesilmezse zararı ne olabilir aranması gerekir. Zarif aydınlıkta tırnağı kesince kesilmesi olmadık yara yapar, yapanı işinden alı koyar.
Ceviz Ağacı Altında Yatmak
Ceviz ağacının iyot neşrettiği bilinen bir gerçektir. İyot ise insana zararlıdır. Ceviz ağacı altında yatanın bir türlü başını kaldıramadığı, devamlı uyumak istediği, fakat bir türlü ayılamadığı, sarhoş gibi başının döndüğü söylenir. Ayrıca ulu ağaçlara yıldırım düşer. Hangi sebepten olursa olsun insanları korumak için günah denmiştir. Yatan yatar.
Geçim kaynağıKalkançık köyünün; geçim kaynağı tarım ve hayvancılıkdır.Buğday ve Şeker pancarı ekilmekte olup, birazda hayvancılık yapılmaktadır.Köyümüz 1965 yılından sonra büyük bir göç vermiştir.1965 yıllarında yurt dışına ilk çıkışlar başlamıştır.Bir TRAKTÖR parası kazanıp geri döneçeklerdi.Fakat olmadı o traktör parasını hala kazanamadılar.Ve peşlerinden çocuklarınıda götürdüler.Oralardan ev alarak tamamen yerleştiler.Orda doğan çocuklar bugün 20 yaşının üzerindedirler. Köyde kalanların çoğunluğu da KAYSERİ'ye göçtü. Köyde sayıları 40 geçmeyen bir avuç yaşlı insan kaldı.Öğrenci kalmadığı için okullarımız kapandı.Bir zamanlar orta okulumuz bile vardı.Şimdi ise birkaç çocuk taşımalı sistemle HİMMETDEDE ki okula gitmektedirler.
Muhtarlık
Yerleşim yerinin köy tüzel kişiliği alması ile birlikte köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için köy muhtarlık seçimleri de yapılmaktadır.
Seçildikleri yıllara göre köy muhtarları:
[[2009_) HACI SAYGI VE HEYETİ MURAT TURKMEN ADEM GANİ APDULLAH TÜRKOGLU ŞÜKRÜ ÜNÜBÜYÜK VE YEDEK AGZA SEYİT AHMET AKBUDAK YILMAZ TURKOGLU İSMAYİL AYTEKİN
1999 - MUHTAR YUSUF GÜLENER
1994 - İBRAHİM ERGÜN
1989 -
1984 -
Altyapı bilgileri
Köyde, ilköğretim okulu vardır(izci evi )olarak kullanılmaktadır. Köyün içme suyu şebekesi vardır ancak kanalizasyon şebekesi yoktur. Ptt şubesi yoktur ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.
Köyünüze Ait Bilgi ve Resimleri Bu Konu Altında Paylaşabilirsiniz