Mevlid Kandili Kutlamaları Bidat

Son güncelleme: 25.03.2011 12:32
  • Mevlid Kandili, Kutlamaları Nedir, Bidatmıdır?


    Selamün Aleyküm;

    Bu yazıyı 10 Mart 2009 tarihinde, bir arkadaşla yaptığım konuşma esnasında mevzusu geçen "Mevlid kutlamaların bidat (dini ibadetimizde olmayan sonradan bir uydurma) olduğunu" ifade etmemin üzerine delil istemesinden dolayı toparladım.

    Yazıyı kendisine takdim ettiğim gibi sizlere de iletiyorum. Büyük ihtimalle içeriğinde ki bilgileri sizde biliyorsunuzdur, ama belki bilmeyen vardır düşüncesiyle ve daha da önemli olarak inşallah hayırlara vesile olur umudu ile aktarıyorum.

    Saygılarımla.


    --------------------------------------------------------


    Önce mevlid merasimini savunan bir yazı:
    "Mevlid, İslâm akaidinin temel direği olan tevhîd inancı ile Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin sevgisi, mucizeleri ve üstün ahlâknın dile gelmesidir. Türk halkı, mevlid dinleyerek inancının vecdini bu günlere taşıyabilmiştir. Denilebilir ki: "Süleyman Çelebi, bu millete başlı başına bir dinî hayat armağan etmiştir." Çünkü mevlidin, dinî kültürümüze sağladığı faydayı başka hiçbir eser sağlayabilmiş değildir. Buna bid'at diyen, bindiği dalı kesmiş olur. Mevlidin sözleri ve âdabına uygun şekilde okunması bid'at değildir. Bu geceyi ibadet ve duâ ile ihya etmek de bid'at olamaz. Ayrıca Mevlid geleneğinin bizim kültürümüzde gerçekten çok önemli bir yeri var. Bu kesin. Türk milleti, Rebîulevvel ayını mevlid ayı olarak bilir. Meselâ bu ayda doğan çocuklara, Mevlüt, Mevlüde adı konulur. Mevlid, dinî ve millî bir terbiye müessesesidir. Sessiz sedasız kendi halinde işleyip duran bir millî birlik mertebesi, zarif ve samimî Türk dindarlığının estetik bir formudur."

    Kaynak:
    Milli Gazete, Yazar Mehmet Talü
    milligazete.com.tr/makale/mevlid-kutlanmasi-bir-bidat-i-seyyie-degildir-2-116172.htm

    Peygamber Efendimiz (sas) Doğumunu ticarete çevirenler de var, Napolyon boşuna dememiş "para, para, para" diye:
    mevlutsekercim.com/mevlutokutma.htm


    --------------------------------------------------------


    Benim Yazı ve Konu ile ilgili notlarım:
    1) "Türk milleti" için adlandırılmış bir gelenek, İslam Türk milleti için var olan bir din mi? Bu sebeple mi İslam lutfedilmiştir insana? yoksa Rabbil El-Alemin (Alemin; bildiğimiz ve bilmediğimiz tüm yaratılışın Yaratanı) İslamı yarattıklarına mı bahşetmiştir? kültürel eksene bağlanarak bidatları savunmak ümmeti ve insanı parçalamak olmaz mı? Ümmeti Muhammed (sas) 73 cemaate neden parçalanıyor, böyle bidatlardan değil mi? "bizden" ve "ondan" lara sebep açmıyor mu Kurandan ve Sünnetten uzaklaşmak? Zulum nedir bilirmiyiz?

    2) "Türk dindarlığı" ne demektir? dindarlığın milliyeti mi olur? Kul ve Allah arasında, Allahın ölçeği olan takva değilmidir?, Takva ile insanın kendine ve yaratılışa olan zulmu son bulmaz mı? millete göre "dindarlık" geleneksel/kültürel ayrımlara sebep açmaz mı? Zulum nedir bilirmiyiz? Kuran, Hadisler ve Muhammed Mustafa'nın (sas) Veda Hutbesi milletinize/kavminize göre İslam yaşayın mı der, bunu mu anlatır?

    3) "Türk İslamiyeti, Arap İslamiyeti, Pakistanlı İslamiyeti, Endonezya İslamiyeti, Malezya İslamiyeti, Somali İslamiyeti, Uganda İslamiyeti, Etyopya İslamiyeti, Arnavut İslamiyeti, Boşnak İslamiyeti, Yunan İslamiyeti, Ermeni İslamiyeti, İtalyan İslamiyeti, Alman İslamiyeti, Fransız İslamiyeti, Çin İslamiyeti, Rus İslamiyeti, Amerika İslamiyeti, Japon İslamiyeti, Avustralya İslamiyeti, İspanya İslamiyeti, Eskimo İslamiyeti" vs, vs, vs ve "Uzaylı İslamiyeti" mi var? Yoksa eşi benzeri olmayan bir Allah mı var? ve ISLAM mı var? La İlahe İllallah.

    4) Islam, gelenek, kültürmüdür? gelenek/kültürle nice bidatlar (yenilikler ve bunlardan dolayı farklılıklar ve sapmalar, yoldan çıkmalar ve zulum) gelmez mi? Kurani Kerimimizde ve Hadislerimizde nice defa kafir/müşriklere geleneğinden/kültüründe yer alan eski bidatlarından dolayı ihtar, ikaz ve uyarı gelmez mi? ve mümin olan bazılarına da "eski alışkanlıklarına/bidatlarına" dönmekle itham/ikaz/uyarı etmez mi? Ve İslama geleneksel/kültürel sebeplerle bidat katılmasına karşı ikaz/uyarmaz mı?

    5) Süleyman Çelebi kimdir? (Allah rahmet etsin), 1351 de doğup, 1422 yılında öldüğü rivayet edilmiyor mu? 1409 yılında yazmamışmıdır "Mevlid (Vesiletün Necat)" mesnevisini? Bununla Mevlit/Mevlüt (yani 'doğumgünü') ve takibinde gelen insanlar bunu kullanır olmamışmıdır? Muhammed (sas) den kaç sene sonra yeryüzünde hayatını icra etmiştir? Muhammed (sas) gelişi ile, Süleyman Çelebi arasında yaşayan insanlar ResulAllah'ı (sas) sevmemişmidir? kalplerinde sevgi taşımamışlarmıdır? Onların sevgisi kabul görmeyecek midir? Sahabeler Muhammed (sas) vefatından sonra o'na sevgi gösterememişmidirler Alim Sahabeler? Göstermişse neden "Mevlid mesnevisine" ihtiyac duymamışlardır? Peki nasıl sevgi göstermişlerdir?

    6) Muhammed (sas) kendi doğum gününü (mevlid kandili) kutlatmışmıdır? Peki kendisi, Alim Sahabelerin doğum günlerini kutlatmışmıdır? Muhammed (sas) vefatından sonra Alim Sahabeler ResulAllah'ın (sas) doğum gününü kutlamışmıdır? Ritüel/seremoni haline getirmişmiler?

    7) Tevhid nedir bilirmiyiz? Tevhid'i hissedermiyiz? "la ilaha illalah" sözünün tüm evrene/yaratılışa bedel olduğunu anlarmıyız? Kısacık olan İhlas Suresinin koskocaman olan Kurani Kerimin içinde ki Tevhid anlayışına ışık tuttuğunu, içinde barındırdığını kavrarmıyız? Aklen ve Kalben müminmiyiz? Yoksa gelenek/görenek/kültürel olarak mı yaşarız?

    8) Muhammed'in (sas) bu dünya'dan göçünden sonra ondan bizim bu fani dünya içinde bulunduğumuz zaman için şefaat dileyebilirmiyiz? Muhammed'den (sas) ahir dünyasına göçümüz için ondan şefaat dileyebilirmiyiz? Muhammed (sas) kendinde böyle bir yetki görürmü? Tevhid'i gerçekten bilirmiyiz? Ahirette, peygamberler arasında sadece Muhammed (sas), kendisi istemeden kendisine ümmetine şefaat hakkını veren Tek Hak (Allah) değilmidir? Şefaatin kaynağı, tüm Hakları sadece kendinde barındıran ve sadece kendinden kaynaklanan, bildiğimiz 99 ve bilmediğimiz nice güzel isimli el-Hak, Allah değilmidir? Tevhidi gerçekten bilirmiyiz?

    9) Tevhid'i bilmeden bidat'ın ne olduğunu bilebilirmiyiz? Bidat'ın Tevhidi bozabilen, şer ve şirk getiren bir zehir olduğunu anlayabilmişmiyiz? Şeytan'ın en sevdiği "çelmenin" bidat olduğunu öğrenmişmiyiz? Şeytanın da kendisinden kaynaklanan hiçbir "gücünün" olmadığını bilirmiyiz? Tevhidi bilirmiyiz gerçekten? Allah'ın Cebrail (as) vasıtasıyla Muhammed'e (sas) hadis ettiği Kuran'da, Muhammed'in (sas) hem Allahtan hem kendinden anlattığı şirk'i anlamışmıyız? Bu şekilde Allah'ın insanlığı uyardığı iki şirk'i anlamışmıyız? Açık Şirk'i ve Gizli Şirk'i bilirmiyiz? Tevhid'i anlamazsak, gelenek/görenek/kültürel olarak iman edersek, açık şirkten kaçınırken, gizli şirk'e itilmezmiyiz kendimizi? Allahın yarattığı tüm alemde tek değerli bulduğu takva'yı gelenek/görenek/kültürle mi kazanırız? Yoksa Allah'ı ve Dinini anlamakla mı takva sahibi oluruz? Kuran ve Sünnet ne der buna? Hiç araştırdınız mı Kurandan ve Sünnetten? Kuran ve Sünneti anlamak için okudunuz mu?

    10) Tevhid'i gerçekten biliyormuyuz? Şirk'in ne olduğunu, çeşitlerini gerçekten biliyormuyuz? Sadece gelenek/görenek/kültürle İslamı biliyorsak, bidat'ı nasıl anlayabiliriz, mümkün olmadığını anlayamazmıyız? Tevhidsiz, bidat'ın içinde boğulup şirke kendimizi itebileceğimizi görmezmiyiz? Yoksa iman ettiğimizi sanarak, şeyatanın bir "oyuncağı" mı oluruz? Allah'ı ve Dinini gerçekten biliyormuyuz? Yoksa "geleneksel/göreneksel/kültürel bir müslümanmıyız"? Allah "müşriklerden" bahsetmez mi? Tevhid'i anlamazsak, bidat'ın kapılarının açıldığını anlamayarak "gerçekten iman edenlerden" olabilirmiyiz? Allah cümlemizi "gerçekten iman edenlerden" nasip etsin, amin.

    11) Allah Kuranda bidattan kaçınmamızı uyarmaz mı? "Sufilik" nedir bilirmiyiz? Islam'da, yani Kuranımızda Allahın "sufilikten" ad olarak bahsetmediğini bilirmiyiz? Muhammed'in (sas) kendi vefatına takip eden üç nesil Sahabeler sonrası bazı insanların yeryüzünde yanlış inanışlar getireceğini dile getirmemişmidir? Sahih Hadisler bunu yazmaz mı? "Sufilik" Muhammed'in (sas) vefatından yaklaşık 300 sene sonra başlamamışmıdır? Ülkemizde bazı "tarikat" adı altında "sufilik" içinde bulunan nice müslümanlar bidat, hurafe, batıl ve şirk içinde değilmiler? Kuran ve Muhammed (sas) buna karşı uyarmamışmıdır? Allah buna karşı uyarmamışmıdır?

    12) Muezzin ezanı okuyan değilmidir? "Musalli", mu-Salli, Iman-eden değilmidir? "Muezzin", mu-Ezan, Ezan-eden değilmidir? "Muslum", mu-Islam, Islam-eden, yapan/yaşayan değilmidir? Kuran'da Allah bize "müslüman olun, sizi müslüman adlandırmışımdır" mı der, yoksa "sizi 'sufi' veya 'xxx' veya 'zzz' diye adlandırdım, öyle olun mu" der? Islam, Kuran ve Sünnet değilmidir? Kuran ve Sünnet ulaşılmazmıdır? İstesek Kuran ve Sünneti okuyamazmıyız? Neden Kuran ve Sünnetten yüzlerce ve hatta bin küsür sene sonra Kuran ve Sünnetten farklı birşey diyen bir "şeyh", "imam" yani bir "insan"a inanırız, neden Kuran ve Sünnetten sonra bir insanın yapmış olduğu Kuran'a ve Sünnete uyan bir insanın yorumunu, yanlış anlamış/anlatmış bir başka insanın dediğine inanırız? Neden kaynağa (Kuran ve Sünnete) bakmayız? Kuran ve Sünnet elimizdedir, "mümin", "mu-islam", müslüman olmak isteyen bakamaz mı? Allah Dininin (İslamın) Kuran ve Sünnette olduğunu söylememişmidir? Muhammed Mustafa (sas) bu iki kaynağa sarılmamızı belirtmemişmidir? Bunların haricinde herşeyin bidat olduğunu dile getirmemişmidir Allah? Allah mükemmel değilmidir? Allahın Dini İslam mükemmel değilmidir ki yüzyıl, binyıl sonra birinin "yorumu" gereksin? hatta Kuran ve Sünnetin içinde olmayan bir yoruma/yeniliğe/bidata gerek kalsın? Elbette, Kuran ve Sünnette olan İslamdır, Allah mükemmeldir, İslam mükemmeldir, gerisi bidattır.

    13) "İnsan" kelimesi "İns=unutkan/sırtını çeviren" kelimesinden gelmez mi? Allah, İnsan'a dinini Adem & Havva (as) dan beri iletmemişmidir? Nice Peygamberler nice kavimlere gelmemişmidir? İnsan kendisinin oluşturduğu bidatlara kapılarak şeytanın tuzağına düşüp, her seferinde gelen Allah'ın Dinine zaman içinde sırtını çevirip Sıratel Müstakim'den (doğru Yol'dan olanlardan) şaşmamışmıdır? Son ResulAllah Muhammed Mustafa'dan (sas) önce gelen Peygamberlerin ümmetleri zaman içinde bidatlar getire getire azalıp sapkınlık içine düşüp Kuran'da belirtildiği gibi Allahın "yolundan şaşmış, öfkesini kazanmış" (Fatiha Suresi) değil midir? Allah tüm insanlığa yeryüzünde son Din lutfu olarak Kuran'i Kerimimizi ve Muhammed Mustafa'yı (sas) yollamamışmıdır, bunu mükemmel kılmamışmıdır bize? Dini'ni Kıyamete kadar koruyacağını belirtip, İnsan'dan Dininden şaşmamasını, bidat içinde kaybolmamasını, Dinine (Kuran ve Sünnette ki İslam'a) sarılmasını ve bidata karşı durmasına istememişmidir? Bu çabamıza göre bizleri değerlendireceğini söylememişmidir?

    14) Bir fotografın orjinali varken, o fotografın fotokopisinin, fotokopisinin, fotokopisinin, fotokopisinin, fotokopisinin, fotokopisinin fotokopisine bakmak, baktığımız resmi bulanık, hatta orjinal resimdeki şekil, renk ve görüntünün kaybolmuş tamamen siyah, kapkara bir resim göstermez mi bize?

    15) Islam, Kuran ve Sünnette değilmidir? Kuran ve Sünnete mi bakıyoruz? Yoksa "fotokopilere bakıp" kendimizi orjinalinden uzaklaştırıyormuyuz?


    --------------------------------------------------------


    Kuran ve Muhammed (sas) Ne Diyor?:

    "Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim (mükemmel kıldım)" (Kuran, Mâide Sûresi, 3)

    "Resullallah Muhammed (sas) buyurur ki: Kim benim bir sünnetimi ihya (gerçek) ederek insanların onunla amel etmelerine vesile olursa, o insanların kazanacağı sevaplardan hiçbir şey eksiltmeden onların sevaplarının bir katını almış olacaktır. Kim de bir bid'at icat ederek onunla amel edilmesine sebep olursa, o bid'at ile amel edenlerin yüklenecekleri günahlardan hiçbir şey eksiltmeden onların günahlarının bir katını yüklenmiş olacaktır." (İbn Mâce, Mukaddime, 15)

    "Her bid'at dalalettir ve her dalalet Cehennem ateşindedir" ." (Müslim, Cum'a, 43)

    "Amellerin en kötüsü sonradan uydurulanlardır. sonradan uydurulup dine sokulan her amel bid'at, her bid'at sapıklık ve her sapıklık da ateştedir." (Tirmizi Sahih Hadis)

    "İşlerin en kötüsü sonradan ihdas (dinen bidat/icat) edilenlerdir." (Müslim, Cum'a, 43)

    "Sonradan ihdas edilen herşey bid'attır." (İbn Mâce, Mukaddime, 7)

    "Resûl-i Ekrem Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurmuşlardır ki: 'Peygamberlerinden sonra dinlerinde bid'at uyduran her ümmet, sünnetten de o bid'at kadar bir sünneti zayi (eksik) etmiş olur.' (Et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 1:109)

    "Din namına sonradan ortaya çıkarılan şeylerden sakının. Gerçekten sonradan ortaya çıkarılan herşey bid'attır ve her bid'at de sapıklıktır. Bu durumda sizin yapmanız gereken şey, benim sünnetime ve birer hidayet ve irşad rehberi olan halifelerimin (alim sahabeler) sünnetlerine sarılmanızdır." (Ebû Dâvud, Sünnet, 5)

    "Eski âlimler bid'atlerin bazı güzel taraflarını görmüş olacaklar ki, bazı bid'atlere 'hasene' (iyi) bid'at ismini vermişlerdir. Fakat bu fakir, bu meselede onlara uymuyorum. Bid'atlerden hiçbirisine 'hasene' diyemem. Bid'atlerde karanlık ve bulanıklıktan başka birşey göremiyorum. Çünkü Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem 'Bütün bid'atler dalalettir' buyurmuştur. İslâm'ın garip olduğu ve zayıfladığı bir zamanda kurtuluş ancak ve ancak sünnete uymakta, felaket de nasıl olursa olsun bir bid'ate sarılmaktadır. Sonradan çıkan herşey bid'at ve her bid'at dalalet olursa, nasıl olur da bid'atte güzellik olur. Hadis-i şeriflerde buyurulduğu gibi, icat edilen her bid'at bir sünneti kaldırmaktadır. Bu husus bazı bid'atlerle sınırlı değildir ve her bid'at seyyiedir (kötülüktür)."

    "En bahtiyar odur ki, İslâm'ın ve Müslümanların garip düştüğü bir zamanda terk ve ihmal edilmiş sünnetlerden birisini ihya edip (gerçekleştirip) yaygın olan bid'atlerden birisini yok edip kaldıran insandır. Şimdi öyle bir zaman ki, Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem gönderileli bin seneyi geçmiştir, kıyamet alametleri de teker teker çıkmaya başlamıştır. Resûlullah'ın (a.s.m.) Saadet Asrından uzaklaştıkça sünnetler perdelenmiş, bid'atler yalan illetinin yaygınlaşmasıyla çoğalmıştır. Şimdi öyle bir mücahide ihtiyaç vardır ki, sünnetleri ihya etsin, bid'atleri kaldırsın. Çünkü bid'atlerin revaç bulması dinin tahribine sebep olur." (Mektubat, 1:34-35)
#03.03.2010 01:01 0 0 0
  • Uzmanlar Ne Diyor?:


    Yazı-1
    Önce "Mevlid" kelimesi üzerinde duralım. Lugatta; "Doğum zamanı, doğum yeri veya doğmak" gibi manalara gelir. Müslümanlar arasında genellikle; Resül-i Ekrem (SAV)'in için kullanılmıştır. Mevlid kandilinin özelliği budur. Binlerce şair; Resulullah (SAV)'ın doğum gününü konu alan manzumeler yazmıştır. Araplar arasında Baned Suad, Bürde ve Hemziyye gibi mevlid metinleri meşhurdur. Türkçe olarak yirminin üzerinde "Mevlid" şiiri vardır.

    Resül-i Ekrem (SAV)'in ve Hulefa-i Raşidiyn döneminde; Mevlid merasimleri söz konusu değildir. İlk defa Gulat-ı Şia'nın kurduğu Fatimi devletinde "Mevlid Merasimleri" görülmüştür. Fatimiler; Ehl-i Beytin doğum günlerini de büyük törenlerle kutlamayı gelenek haline getirmişlerdir.

    Ehl-i Sünnet alimleri; "Mevlid Merasimlerinin" "BİD'AT" olduğu hususunda müttefiktir. Bid'at; Peygamberden malum ve meşhur olan hakikatin aksine itikad etmektir. İnsanlar şüphe ve tevil sonucu, bu noktaya çıkarlar. Resul-i Ekrem (SAV)'in :
    "Dinimizden olmayan herhangi bir şeyi uyduranın ortaya koyduğu merduttur (Reddedilmiştir). Her bid'at dalalettir." buyurduğu bilinmektedir. (Sahih-i Müslim, C/1, sh:592. Had. No:867. İst. 1401) Bu hadisteki "Külli bid'atün dalaletün" hükmü umumi bir beyandır. Günümüzde yaygın olan yasaklanmıştır, demiştir.

    Takdir edersiniz ki bugün; her mevlid merasiminden sonra, dua edilmektedir. Bu duada neler neler söylenir ! Allahu Teala (CC)'nın dinine karşı savaşan ve binlerce mü'mini şehid eden kafirlere bile dua edilir. Buna hiç kimse engel olamaz. Çünkü parayı kim veriyorsa dua onun adına yapılır. Bu başlı-başına bir zulüm değil midir?

    Şimdi Süleyman Çelebi ile ilgili sualinize geçelim. "Vesiletü'n Necat" isimli kaside (Bugünkü Mevlit metni) 1409 yılında Bursa'da kaleme alınmıştır. İlk kaleme alınışı, bugünkü şekliyledir. Ancak bu kasidenin tantanalı bir müzik haline sokuluşu, başta Süleyman Çelebi'ye hakarettir. Çünkü Süleyman Çelebi`nin niyeti; Resül-i Ekrem (SAV)'in kadr-u kıymetini bütün insanlara anlatmaktır.

    Gerçekten; gerek şekil, gerek muhteva olarak, çok güzel bir kasidedir. Bunu her ferd; kendi evinde istediği gibi okuyabilir ve muhtevası üzerinde düşünebilir. Hiç kimsenin bu mahiyete itirazı olamaz. Ancak ibadet kasdıyla; merasim düzenlemek ve bu işi meslek edinenlere ücret karşılığı okutturmak caiz değildir. Zira dinimizde; böyle bir ibadet ve bu mahiyette bir merasim yoktur. Mevlid konusunda; "tağuti güçlere dua etmeyi adet haline getirmiş meslek ehlinin" taarruzlarına cevap vermiyorum. Şeyhleri dediği için bize saldıranlara gelince; Tasavvuf sahasında herkesin hayran olduğu İmam-ı Rabbani "Mektubat" isimli ünlü eserinde (Mektup no:186)
    "Bid'atın hasenesi olmaz, hepsi mezmundur" demiş ve bu konuda bir çok misaller vermiştir.

    İmam-ı Gazali "İlcamu'l Avam" isimli eserinde "-Her çeşit bid'atın zemmedildiğini" beyan eder. Hiçbir ciddi delil olmadığı halde "-Efendim, mevlid merasimlerinde Kur'an-ı Kerim'de okunuyor. Sırf onun hatırı için bu mesele üzerinde durmayınız. Sonra bu örf ve adettir" diyenlere gelince..... İslami ilimlerden habersiz mükelleflerin indinde; Kur'an-ı Kerim'le, mevlidin eş tutulması bir-çok felaketin kaynağıdır. Hatta bazı beldelerde Kur'an'ı Kerim yerde, mevlid kürsüde okunur. Bu dahi ciddi bir meseledir. Zira ta'zim ve hürmet açısından eşit tutulması itikadi sıkıntıları beraberinde getirir. Eğer ferd; kendi evinde mevlid şiirini okur ve muhtevasını düşünürse, buna hiç kimsenin itirazı olamaz. Çünkü bu fiilde; "yeni bir ibadet şekli" ihdası söz konusu değildir. Sadece şiir okumaktan söz edilebilir. Bu da mübahtır.
    Allahü Teala (CC) cümlemizi; Sünnete kat'i olarak riayet eden ve her türlü Bid'attan şiddetle kaçınan salih kullarından eylesin. Dua buyurunuz.
    Kaynak: Yusuf Kerimoğlu, Fıkhi Meseleler, C/2, sh: 332-334. Ölçü Yay. 1989.İst


    Yazı-2
    "Mevlid; kelime olarak doğum zamanı, doğum yeri veya doğmak manalarına kullanılır. Genellikle Resul-i Ekrem (SAV)'in "Doğum gecesi" için kullanılmıştır. Araplar arasında mevlid olarak; "Baned Suad" , "Kaside-i Bürde" ve Hemziyye gibi metinler vardır. Türkçe'de de yirmiye yakın "Mevlid" le ilgili şiir mevcuddur.

    Mevlid merasimleri ilk defa; "Gulat-ı Şia'nın" hakim olduğu Fatimi devletinde düzenlenmiştir. İbn-i Abidin (Rh.a.) "Müzik ve eğlenceden başka bir şey olmadığını" kaydetmekte ve kat'iyyen mevlid okutturulmamasını tavsiye etmektedir. "Mevlid" sadece bir şiir olarak ele alınsa dahi, camilerde yüksek sesle şiir okumak da caiz bulunmamıştır. Gulat-ı Şia'dan geçen bu illet, maalesef oldukça yaygındır. Ehl-i Sünnet mü'minler; bu "ŞİA" adetinden uzak durmalıdırlar.

    Ayrıca halk arasında "Ölünün 40.ncı veya 52.nci gecesi" adı altında yapılan törenler de; Bid'attır. Esasen bunların bir kısmı; gayr-ı müslimlerden (Zımmilerden) geçmiştir. Ölüm ve doğum yıldönümleri, yılbaşı kutlamaları, kadınlı-erkekli düğün merasimleri, caddelere heykel ve büstlerin dikilmesi, kırkıncı gün ve sene-i devriyye ihtifalleri'ni bu meyanda sayabiliriz.
    Kaynak: Ali Rıza Demircan, İslam'da Batıla Benzemenin Hükmü, sh: 2.baskı. sh:79-81. İst.1979


    Yazı-3
    İsminden de anlaşıldığı üzere Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in doğduğu gecedir ve Rabi'u'l-Evvel ayının on ikinci gecesine rastlamaktadır. Sahabe den veya Tabiin den veya Müçtehid imamlardan bu gecenin fazileti ve kutlanması hakkında hiç bir sahih veya zayıf rivayet sabit olmamıştır.

    Bununla beraber Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem doğduğu geceyi ne kendisi, ne ashabı ve ne de selefi salihin kutlamış değildir. Aksine bu gecenin kutlanmasının ve bu geceye has ibadet yapılmasının Bid'at olduğu için Sapıklık olduğunu ısrarla anlatıp red eden müçtehid imamların sözlerine karşılık bu Müçtehidlerin ölümünden çok sonraları ortaya çıkan bid'at ehli nin dinde aşırıya giderek kutladıkları, ve bunun gerekli olduğunu söylemeleri sizi aldatmasın. Selef-i Salihiin bu geceyi peygamberin doğmuş olduğu gecedir diye hristiyanların Marry Chistmass'ı kutladıkları gibi , o maksatla ihya etmeyi, mevlit okumayı, o geceye özgü namaz kılmayı ve standart ibadete bir şeyler eklemeyi dinde ihdas edilmiş bir bid'at (sapıklık) saymışlardır.

    Zira Hiç kimse Peygamber'i Hanımlarından, Çocuklarından, Ashabından, özellikle de Hz Aişe, Hz Enes, Hz Ömer, Hz. Ebubekr, Hz. Osman, İbn Mesud'dan, Amr'dan daha çok sevebilecek değildir. Ki bu şahıslar bizlerden dini daha az biliyor da değildi. İmanlarında, bizden daha az samimi veya, daha az akıllı hiç değillerdi.

    Hatta Hz Ömer, Hristiyan iken Peygamber(İsa a.s.) lerinin doğum gününü kutladıkları gibi Müsliman olduktan sonra da Peygamberimiz(muhammed S.A.S)'in doğum gününü de kutlamak isteyen bir kabileyi Arabistan'dan zor kullanarak sürmüştür. Bu grup bu meseledeki iddia ve amellerini Mısır, Irak, Iran ve Suriye gibi şehirlerde sürdürmeye devam etmişlerdir. Nitekim bu gecelerde okunan mevlidin, kılınan extra namazların ve ibadetlerin de bu babtan sayıldığı ilim ehlince malumdur. Bu gibi Bid'at olan amellerin çıkış yeri genellikle Mısır, ve/veya suriye gibi ülkelerdir. Hatta Bid'at ları ile dinimizde ayrılık yarattıkları için Müslimanlar bu ülkelere seferler düzenlemişlerdir.

    Bu gecenin kutlanmasına karşı çıkan ve herkesce malum olanlar İmam ebu Hanife başta olmak üzere, İmam Mohammed, İmam Yusuf, İmam Malik, İmam Şafii, İmam Ahmed , İmam Nesai, İmam İbn Mace, İmam Buhari, İmam Muslim, vs. imamlardır. Bu Muctehıid imamların hepsi de bu konuda şu ve daha birçok benzer cümleler söylemişlerdir.
    "Bu geceyi kutlamak Hristiyanlarda vardır. Bizde yoktur".
    "Bu ve benzeri geceleri kutlamak Bid'at tir. Her türlü Bid'at dalalettir(sapıklıktır)".
    "Bu geceyi ihya edenler Fatiha'nın son ayetine Muhalefet etmektedirler."
    {Ebu Yusuf ,İbn Abdil-Berr"el-İntikaa Fi Fezaili'l Eimmeti'l Fukaha" ve "Ebu'l Hasenat"en-Nafiu'l-Kebir", İbnü'l Kayyım "İlamu'l-Muvakkıin","El-Haşiye Alel-Bahrir-Raik", "el-Camii","el-İhkaam","Herevii-Zemmü'l-Kelam" vs...}
    Kaynak: uzunyayla.com/icerik/812/bidat-olan-mevlid-ve-kandil-meselesi.html


    Yazı-4
    "Arab dilinde "Mimli masdar" adı verilen ve "doğum zamanı, doğum yeri, doğmak" mânâlarında kullanılan "mevlid", halk arasındaki teâmül dikkate alındığı zaman, "Hz. Muhammedin doğum zamanı" mânâsında kullanılmaktadır. Mevlid kutlamaları Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ahirete intikalinden yüzlerce yıl sonra yaklaşık hicri 4. yüzyılda ilk olarak ortaya çıkmaya başlamıştır.

    Bu kutlamalarda Resulullah (s.a.v.) için kasideler okunmaktaydı. İşte bunlardan en meşhur olan, Mevlid kandillerinde okunan Vesîlet'ün Necât Osmanlı padişahı Sultan birinci Murâd Han'ın vezîrlerinden Ahmed Paşa'nın oğlu, Şeyh Mahmûd Efendinin torunu, Osmanlı dönemi alimlerinden olan Süleyman Çelebi (1351-1422 m.) tarafından yazılmıştır. Mevlid; münâcaat (Allahü teâlâya yalvarma), velâdet (Peygamberimizin doğumu), risâlet (Peygamberliğin bildirilişi), mîrâc (Göklere çıkışı, Cennet'i ve Cehennem'i görmesi), rihlet (Peygamberimizin vefâtı) ve duâ bölümlerinden ibârettir. Üç yüze yakın beyitten oluşmaktadır.

    Mevlid-i şerif Hicri 4. asırdan günümüze kadar özellikle Osmanlı (Türk) toplumu içerisinde önemli bir yer edinmiş ve Peygamberimizin doğum günlerinin, kandillerin, Cenaze ve sünnet merasimlerinin en önemli unsuru haline gelmiştir.

    Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588'de resmi hale getirildi. Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya Camii'nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii'nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.

    Bu merasimlerde, önce müezzin tarafından Kur'an-ı Kerîm okunur, bunun peşinden de vaazlar verilirdi. Daha sonra mevlidhân kürsüye çıkar ve bir bölüm okuduktan sonra iner hediyesini alır ve ikinci mevlidhan kürsüye çıkarak, okumaya devam eder ve belirlenmiş kaideler çerçevesinde mevlid kutlamaları son bulurdu.

    İlk zamanlar, sırf Resulullah (s.a.s.)'in doğduğu zaman ve sadece camilerde okunan mevlid, sonraları para karşılığında hanendeler tarafından rastgele zamanlarda okunur olmuştur. Kandil gecelerinde, ölülerin ardından; kırkıncı, elli ikinci gecelerinde, sene-i devriyelerinde de mevlidler okunmaya başlanmıştır.

    Mevlid kutlamalarını Peygamberimize olan sevginin tezahürü olarak görenler, onun sünnetine gereken önemi vermedikleri halde, peygamberimizin bir çok sünnetinden habersiz oldukları halde onu çok sevdikleri iddiasında bulunmaktadırlar. Oysa sevginin en açık belirtisi onun yolundan gitmek ve onun yapmadıklarını terk etmekle mümkün olabilecektir. Onun şerefli ashabı böyle bir sevgi gösterisinde ve anma merasiminde bulunmadıkları halde daha sonraki nesiller içerisinde takvada ve sevgide ashabı da geçenler oldu. Mevlid kutlamaları ile sevgi gösterisi yapanların, gözyaşları dökenlerin bu saf ve temiz duygularını şeytanın nasıl da saptırabildiğinin farkına varmaları gerekmektedir. Çünkü diğer taraftan bakıldığında bu davranış sünnetine tabi olunmadan ortaya konulan içi boş bir sevgi gösterisi olmaktadır.

    Muhteviyatı ilk bakışta Peygambere yazılmış bir şiir olarak masum gözükse de, üzerinde düşünüldüğü zaman içerisinde uydurma hâdiselerinde olduğu tespit edilecek ve Peygamberimize yönelik abartılı övgülerin olduğu görülecektir.

    Bir hadiste "Biz Beni Amir heyeti olarak Rasulullah'a gittik ve sen bizim büyüğümüzsün dedik H.z. Peygamber (s.a.v.) "Büyük olan Allah'tır" dedi biz "sen fazilet bakımından bizim en üstünümüzsün, vermek bakımından bizim ileride olanımızsın" dedik peygamber "sakın fazla ileri gidip de şeytanın elçileri olmayınız." Buyurdu. [1]

    Peygamberimiz (s.a.v.)'in sağlığında ve vefatından sonra ne sahabe tarafından, ne tabiin, ne tebe-i tabiin, ne de daha sonraki ehli sünnet alimleri tarafından, onun doğum günü kutlanmamıştır. Ayrıca Mevlid kasidesi okumak, Kur'an ve sünnette izine bile rastlanmayan bid'atlerden biridir. Mevlid-i Nebevî'yi kutlayan bazı insanlar, Rasulullah (s.a.v.)'in onların kutlamalarında hazır bulunduğuna bile inanmaktadırlar.

    "Yine, bazı insanların ihdâs ettikleri şey, ya İsa (a.s.)'ın doğum gününü kutlayan Hıristiyanlara benzemektir, ya da Peygamber (s.a.v.)'e sevgi duymak ve saygı göstermektir. İnsanlar, doğum gününü kutlama konusunda farklı olmalarına rağmen, her kim Peygamber (s.a.v.)'in doğum gününü bayram edinirse, (bilsin ki) seleften (ümmetin ilkleri) hiç kimse bunu yapmamıştır. Bunda hayır olsaydı veya bunu yapmak daha tercih edilen bir görüş olsaydı, onlar Peygamber (s.a.v.)'i bizden daha çok seviyor ve bizden daha çok O'na saygı duyuyorlardı. Çünkü onlar, hayıra bizden daha düşkündüler.

    Peygamber (s.a.v.)'i sevmek ve O'na saygı göstermek, ancak O'nun yaptığı gibi yapmak, O'na itaat etmek, O'nun emirlerine uymak, gizli ve açık olarak sünnetini yaşatmak, gönderildiği bu dîni yaymaya çalışmak ve bu uğurda kalp ile, el ile ve dil ile cihâd etmekle olur. Çünkü bu yol, ilk Müslümanlar olan Muhâcir, Ensâr ve onlara en güzel bir şekilde tâbi olanların yoludur." [2]

    Bu hususta ortaya atılan görüşlerden bazılarında da bidat olduğu açıkça itiraf ediliyor ancak güzel bir bidat olduğu belirtiliyor. Ancak daha öncede izah edildiği üzere bidatin iyisi ve kötüsü olmaz her sonradan çıkma bidattir. Ne gariptir ki bu mevlid kandili kutlamalarının sonradan çıktığını herkes kabul ediyor. Ama güzel bir bidat olduğunu düşünerek; ne var bunda Resulullah (s.a.v.)'e olan sevgimizi ortaya koyuyor onu yad ediyoruz diyorlar.

    Şunu unutmamak gerekir ki; Din adına yapılan her ne olursa olsun, Peygamberimiz ve Ashabı yapmadığı halde dine sonradan sokulmuş bir şey ise muhteviyatının iyi olması onu bid'at olmaktan çıkarmaz. Çünkü o zaman her önüne gelen yeni ve güzel bir şey bulduğunu ve bununda çok faydalı olduğunu iddia eder ve din artık o ilk günkü temiz halinden uzaklaşmış olur
    Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki;
    "Her kim bizim bu işimizin (yani dinimizin) içine, ondan olmayan bir şeyi yeniden sokarsa (o yaptığı iş) merdudtur, başına çalınır." [3]

    Maalesef bu bid'at Türk İslam toplumu içerisine öylesine bulaştı ki, sanki dindenmiş gibi, kandillere, cenaze, sünnet ve bir takım merasimlere artık tamamen yerleşti. Hattâ Mevlidi okuyan bazı insanlar bu işi gelir kapısı haline getirdi. Bu bid'atin topluma örf ve adet şeklinde yerleşmesi nedeniyle dinin içerisinden çıkarılması artık oldukça zor bir hale geldi.
    Ebu Muhammed Musab Köylüoğlu
    [1] Ebu Davud (Mutarrif)
    [2] İbn-i Teymiyye:"İktidâus-Sırâtıl-Mustekîm"
    [3] Buhari-Müslim
    Kaynak: rahmet.org/index2.php?icerik=bidat&ayrinti=78


    Yazı-5
    "Câmilerde Bir Büyük Bid'at; Mevlid. Mevlid, doğum zamanı ve doğum yeri anlamındadır. Zamanla doğum tarihini kutlamak anlamı kazanmıştır. Mevlid, bugün özellikle câmilerde kullanıldığı şekliyle, Peygamberimiz'in doğumunu anmak ve kutlamak şeklinde uygulanan tören ve okunan şiir anlamında kullanılmaktadır. Osmanlı şâiri Süleyman Çelebi'nin (ölümü, 1422) Vesîletü'n-Necât adlı şiir kitabı bu adla yapılan törenlerde özel bir makam ve usûlle okunduğu için, mevlid dendiği zaman o şiir kitabının okunduğu merâsim akla gelmektedir. Peygamberimiz'in doğumunu anma esprisi de unutulmuş, Peygamber için yazılan bu şiirin okunması kendi başına bir dinî törene, bir ibâdet kabulüne dönüşmüştür.

    Bugün birçok aile, ölüleri için sevap, hatta mutlaka yapılması gerekli dinî vecîbe gibi düşünmektedir. İbâdetler, Allah'a nasıl yaklaşıp hangi uygulamalarla sevaba girileceği nassların hükmü ile belli olur. Yani ibâdetler, fıkhî deyimiyle "taabbudî alandır, tevkîfîdir, vahyîdir. Din tamamlanmıştır, artırma da eksiltme de yapılamaz. Rasûlün ve ashâbın hayatında mevlid diye bir uygulama kesinlikle mevcut değildir. Mevlidi savunanlar şöyle derler: "Mevlid bir vesîledir, biz bu vesîleyle Kur'an okuyoruz, salât ve selâm getiriyoruz, duâ ediyoruz; esas amaç da bunlardır." Cevap olarak deriz ki: Mevlid dışında sayılanların kendi başlarına okunmaları halinde hangi zorluk ve eksiklik çıkıyor da Süleyman Çelebi'nin şiirine sığınılıyor? Süleyman Çelebi'den önce Kur'an okuyanların okudukları boşa mı gitti? Kur'an ve sünnet, ibâdet anlayışı ile böyle şiir okuyarak sevap kazanılacağı bir ibâdetten bahsetmez. Ayrıca, mevlid şiir gibi değil; Kur'an okunur gibi Kur'an makamıyla okunmakta, Kur'an dinlenir gibi dinlenmektedir. Mevlid türünden kutlamalar, din kaynaklı değil; folklor ve âdet kaynaklıdır.

    Bu kutlamalar, câmide olmadığı sürece, ibâdet ve sevap kabul edilmemek şartıyla, Kur'an makamıyla ve kutsal metinmiş gibi icrâ edilmediği özelliklerde, salt şiir okur gibi okunursa bir sakıncası olmaz. Bugünkü şekliyle ise, en azından büyük bir bid'at ve hurâfedir. Bugün, bir şiir, ölülere rahmet ve cennete ulaşma vesilesi gibi kabul edildiğinden, Kur'an'dan öne çıkarıldığından, dinin temel ilkeleri açısından çeşitli sakıncalar içerir. Örf dinleşince, din de örfleşir. Örfün kutsallaşmasına seyirci kalmak, dinin tahribine seyirci kalmakla eş anlamlıdır. Kur'an şöyle buyuruyor:
    "Allah yalnız başına anıldığında, âhirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O'nun berisindeki ilâhlaştırılmış kişiler anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler." (39/Zümer, 45)

    Tevhid, ibâdet kasdıyla "Allah'ı da anmak" dini değil; "sadece Allah'ı anmak" dinidir.

    Câmiye sokulup ibâdet kasdıyla okunan mevlidin, sadece bid'at olarak kalmayacağı, bu anlayış ve kabulün şirk kapsamına girebileceğini bu riski taşıdığını belirtelim.

    Bir Büyük Bid'at Daha; Mescidlerin Süse Boğulması Mescidin meşrû ve makul süsü, orada bolca secde edilmesi, çokca insanın ibâdetle mescidi şenlendirmesidir. Asr-ı saâdette mescide biçilen roller, ne oranda uygulanabilirse onları icrâ etmekle mescidlerin yüzü gülecektir. Mescide gidenlerin süslenmeleri, temiz ve güzel giyinmeleri Kur'an'ın tavsiyesidir (7/A'râf, 31). Ama mescidleri, hem de gözü meşgul edecek, ibâdetteki huşûya engel olacak şekilde süslemek, abartılı tarzda ziynetlere, desen ve boyalara boğmak din açısından yanlıştır.

    Konuyla ilgili hadis-i şeriflerde şöyle buyrulur: "Mescid yükseltmekle, mescid süslemekle emrolunmadım." (Ebû Dâvud; et-Tâc, 1/243).

    "İnsanlar, mescid yapma yarışına girip bununla övünmedikçe kıyâmet kopmaz." (İbn Mâce, Mesâcid 2)

    "Sizin benden sonra, yahûdilerin havralarını, hıristiyanların da kiliselerini süsleyip püsleyerek yükselttikleri gibi, mescidlerinizi süsleyip püsleyeceğinizi görür gibiyim." İbn Mâce, Mesâcid "Bir topluluk, mâbedlerini süsleyip püsleme hastalığına tutulmadıkça, ameli çirkin ve zararlı hale asla gelmez." (İbn Mâce, Mesâcid 2)

    Sahâbî fakîhlerinden İbn Mes'ud (r.a.) Kûfe'ye ilk geldiğinde süslü, nakışlı bir câmi gördü ve şöyle dedi:
    "Bunu kim yaptıysa Allah'ın malını O'na isyanda harcamış." Olayın israf boyutu da önemlidir. Mescidin gereksiz süslerine, kubbelerine yatırılacak para ile cemaat bulunup, oluşturulan cemaatin seviyelerini arttırmaya, İslâm ve müslümanlar için zarûri ihtiyaçlara kullanmak çok daha faziletli olacaktır. Paraları gereksiz taşlara ve süslere yatırmak yerine; dâvâya, insana, cemaate yatırmak dinin maslahatı açısından önemlidir. Mescidleri çok görkemli yapmışsın, süslemişsin, cemaati olmadıktan sonra neye yarar? Sağlam yetişen cemaat ise, bulunduğu her yeri mescid yapabilir, her yerde ibâdetini yerine getirebilir.

    Tüm bid'atlerden şeytandan kaçar gibi kaçmaya çalışan, câmilerimizin asr-ı saâdetteki takvâ mescidlerine benzemesi için gayret gösteren, câmilerine sahip çıkan, gönlü câmilere bağlı şuurlu müslümanlara selâm olsun !"
    Kaynak:Bu Din Benim Dinim Değil, İşaret/Ferşat Y. s. 33-35; 48-49 3- Hasan Turâbi, Namaz, Risale Y. s. 141-148


    Yazı-6
    Kitaplarımızda müfessirler, muhaddisler, müctehidler vardır. Ulema, fukaha, şuara, kurra, meşayıhlarda vardır. Fakat mevlüthan, duahan diye bir şey yoktur. Başka İslam memleketlerinde "mevlüt" okunmaz. Süleyman efendi merhum Peygamberimize ((S.A.V).) aşkından dolayı, onun başka Peygamberlerden üstün olan meziyetlerini manzum olarak (yazmıştır) getirmiştir Her kim Resulullah ((S.A.V).)'a muhabbeten aşk ile okuyup-dinlerse, sürürlenirse, salavat-ı şerife getirirse faydadan hali değildir. Fakat şimdiki dinleyicilerde o aşk-ı muhabbet nerde? Kimisi hafızın sesini dinlemeye gelir. Kimisi ibadet ediyoruz diye gelir. Kimisi de boyalı dudaklarını, baldır bacaklarını göstermeye gelir. Çocuklarda şeker almaya gelir. İşte bu kadar.

    Ya o çıplak kadınları seyreden gençlerin göz zinasından hasıl olan günahlar ne olacak? "El aynanı tezniyani" iki gözünde zinası vardır. Şehvet nazarıyla baktımı (zina olur). Hem bakanın hem de sebep olanın amel defterine yazılır. Hele bugünkü mevlidler, teganni, riya ve gürültüden başka bir şey değiller. Hafız efendi çıkar kürsüye, eğer mevlid biraz bol paralı ise, sen seyreyle bak nasıl okuyor, ne kadar bağırıyor? "İndiler gökten melekler saaaaaaf saaaaaaaf" uzatır da uzatır. Bunu belki de kırk elif miktarı çeker. Dinleyen boyalı kadınlarda; şu hafız efendi de ne ses varmış, (derler). Böyle bir mevlidden hiçbir sevap hasıl olmadığı gibi, ancak ve ancak günah kazanılmış olur....

    Mevlüt ne FARZ, ne VACİP, ne SÜNNET hiçbir şey değildir. Arada okunan aşr-ı şeriflerden, selavat-ı şeriflerden başka bağırda bağır, hiç mi hiç faydası yoktur. Herif ömründe hiç mi hiç rahmana secde etmemiş, Allah'a, Peygamber'e, Kur'an'a inanmamış, hem de dine düşman olduğunu izhar etmiş. Şimdi bu adam öldükten sonra kırkında bir mevlüt okut. Duahanda gelsin çıksın kürsüye. Haşa Allah'a emir verir gibi bir dua yapsın, göndersin doğru cennete. Böyle yağma mı olur? (Böyle İslam mı olur?) Dediklerine göre kürsüye çıkan 500 liradan aşağı çıkmazmış .(Kitap 1976 yılında yazılmıştır ki; yazılalı tam 26 sene olmuş. O günkü 500 lira da çok büyük para) Birde çıktımı aman ya Rabbi. Açar ağzını, yumarmış gözünü. Sen şimdi dinle bak. Ya Rabbi gaffar ismin hürmetine, settar ismin hürmetine, arş kürs hürmetine, levhü kalem hürmetine vb. sayar da sayar, sayarda sayar. Ağzı da köpük atar.Ya Rabbi bu zati şerifi cennetine idhal eyle. Cemalinle müşerref eyle, habibine komşu eyle, seyyiatı varsa (Rabbini tanımayan insanın seyyiattan başka nesi olabilir ki?) hasenata tebdil eyle. Artık eyle de eyle! Dua da biter böyle. O ahmak cemaatta elleri havada öyle bekler.... Ölünün sahipleri de gözlerinin yaşlarını silerler; bu kadar güzel sözler boşa gitmez derler. Bu hoca efendinin aldığı para boşa gitmez, aldığı paralar helal olsun derler. (Kesenin ağzını açarlar.) Onun için bazıları; "Okuyan para alır, dinleyen şeker alır, Ölü de hava alır" demişlerdir......Ben şu gafil kimselerin haline şaşarım. Ki o mevlütlerde sarf edilen paraları Allah rızası için fakir talebelere verseler belki Allah'dan ümit kesilmez, o mevtalara faydası olur....

    Bir de kalkar papazlara güleriz. Cennetten yer satıyorlar, Cehennemden adamı azad ediyorlar diye. Ya onlar bize dese ki ; " Siz de bir din düşmanına, Allah'a iman etmeyen bir dinsize mevlüt okutmakla onu nasıl cennete sokacaksınız. Ne cevap veririz?" Efendiler; bu mevlüt okuyanlar hakkında Şeyhülİslam Ebussud Efendi neler yazmış, neler! Okusanız da bir görseniz."
    Kaynak: Hafız Edhem Mollaömeroğlu, Şirin Sözler, sh:105-108, 2.baskı.Gül Mat. İst.1976


    Yazı-7
    "Hicri dördüncü asırdan itibaren fertler arasında yaygınlaşmaya başlayan mevlid adeti, ilk olarak 604 Hicri/1207 Miladi yılında Mısır Memlukları Fatimi'lerden Melik Muzafferüddin Kökböri tarafından toplu bir merasimle icra edilmiş, daha sonraları da, İslam dünyasında yayılmıştır. Osmanlılarda ise,1588 yılında Sultan 3.Murad zamanında resmi merasim halinde camilerde okutulmaya başlamıştır........Meşruluğuna gelince: Celaleddin-i Suyuti, "Husnü'l-Maksad fi ameli'l-Mevlid" isimli eserinde, İbn-i Haceri'l- Askalani'den naklen demiştir ki :
    "Mevlid sonradan ihdas edilmiş bir BİD'AT'TIR. İslam'ın ilk üç asrında yaşayanlardan bize böyle bir şey intikal etmemiştir......................."

    İbni Haceri'l-Heysemi de, "el-Fetave'l-Hadisiyye" isimli eserinde aynı görüşleri savunmuştur. Kur'an'nın okunmasından hasıl olan sevabın ölüye ulaşması mezhep imamları arasında münakaşa konusu olurken, kişiden adalet vasfını kaldıran teganni ile okunan kaside ve ilahilerin sevabı acaba ölülere ulaşır mı?... Bir çok paralar harcayarak bunu okutmaktansa, Mevlide harcanan paraları, ölünün sevap kazanmasında şüphe olmayan amellere sarf etmek çok daha fazla ecir ve sevap elde etmeye sebep olur, denilmiştir. Mesela bu para ile fakir ve fukaranın yiyecek ve giyecek giderlerinin karşılanması; yetimlere ve öksüzlere yiyecek, elbise, kitap, kalem ve defter parası olarak verilmesi;.... Dini kitaplar satın alınarak camilere, okullara veya umumi kütüphanelere ölü namına veya kendi adına vakfedilmesi gibi yerlere harcanacak olursa, Mevlid okutmaktan daha çok sevap ve ecir kazanılmış olur."
    Kaynak: A.Rıza Karabulut, İslam'da Vasiyet ve İsgat Meselesi, sh:174-177. Elif Yay.1989 Ankara 4.Baskı.


    Yazı-8
    Günümüzde okunan mevlid, Süleyman Çelebi`nin 1409 yılında yazdığı "Vesiletü'n- Necat" isimli kasidedir. Hz. Peygamber'in doğum gecesi için merasim yapmak ve bu arada mezkür kasideyi okumanın cevazı tartışılmış, bazıları bunun BİD'AT olduğunu, birçok münker fi'lin işlenmesine sebep teşkil ettiğini ileri sürerek "MEKRUH, hatta HARAM" demişlerdir. (Muhammed b. Muhammed el- Fasi'nin görüşü budur. Maliki ulemasından Tacüddin el- Faqıhani'nin görüşü de böyledir.)........... Muayyen gecelerde ve yıl dönümlerinde ölünün ruhu için Mevlid okutmak yakın zamanlarda bilhassa memleketimizde adet olmuş bir BİD'ATtır ve birçok mahzurlu tarafları vardır : 1- Zaman geçtikçe bunun ölüler için yapılması gereken bir ibadet ve merasim olarak telakki edildiği görülmektedir. İslam'a -onda olmayan- bir ibadet ve merasim katmak Hz. Peygamber (s.a.)'ın şiddetle menettiği BİD'ATTIR.
    2- Bilhassa evlerde okunan mevlidler dolayısıyla İslam'ın menettiği bazı fiil ve davranışlar meydana gelmektedir.
    3- Mevlid arasında zikir, dua, Kur'an okumak gibi ibadetler vardır; fakat bunları profesyonel kişiler para mukabilinde yaptıkları için hem sevap hasıl olmaz, hem de alan veren günahkar olur.
    4- Bu Bid'at yaygın hale geldiği için, geçmişlerimiz namına yapmamız Sünnet olan ibadet ve hayırların yerini almış, onlara mani olmuş, onları unutturmuştur. Gerek Hz. Peygamber'in doğum gecesi ve gerekse başka zamanlarda her Müslüman mevlid kasidelerinden birini alıp okuyabilir. Bu okuyuştan ilahi ve Peygamberi aşk, feyiz ev bereket hasıl olur.

    Zaten bunları yazanlar da "para ile ölülerin ruhuna okunsun" diye değil, herkes okusun, Peygamberini tanısın, sevsin, ona aşkla bağlansın diye yazmışlardır....Bu nevi yazılara iki sebeple aksülamel vaki olur, itiraz edilir : 1-Öteden beri böylece devam ettiği ve kimsenin çıkıp da aksini söylemediği için.
    2-Bazı zümrelerin menfaatlerine dokunduğu için. İşte böyle düşünen ve söyleyen din kardeşlerimize İbn Abidin (Rh.a.)'nin şu sözlerini nakletmekle iktifa edeceğiz. Böyle yapıla geldiği, teamül ve örf halini aldığı iddiası karşısında merhum diyor ki: "İnsanlar öteden beri şunlara alışmış, adet edinmiştir :
    a-) Ambalajı içinde mal satıp; (tahmini) darasını düşmek.
    b-) ...Fasid alış-verişler.
    c-) Gıybet ve birçok fısk nevileri.
    d-) Camilerin kıble duvarlarını süsleme.
    e-) Cenazeyi taşırken yüksek sesle zikretme.
    f-) Ramazan gecelerinde lüzumundan fazla kandil ve mum yakma ( Allame el-Bağanı'nın Mülteka Şerhinde naklettiğine göre dört mezhepden alimler bunun HARAM olduğuna fetva vermişlerdir, halbuki halk bunu dinin şiarlarından biri olarak kabul eder.)
    g-) Minarelerden mevlidler okutma -ki bunu ibadet telakki ederler, hastalarının şifayab olması, kayıplarının dönmesi için adarlar, sevabını Hz.Peygamber'in ruhuna hediye ederler. Halbuki BU MÜZİK VE EĞLENCEDEN BAŞKA BİRŞEY DEĞİLDİR. Abdü'l-gani en-Nablusi bu sebeple müezzinlerin fasık olduklarını, vaktin girdiğine dair haberlerine itimad edilemeyeceğini zikretmiştir.

    Eğer insanların alıştıkları ve ibadet telakki ettikleri bu -meşru olmayan- işleri sayıp döksek maksaddan dışarı çıkarız. Hasılı DİNİN KENDİ GİTMİŞ ADI KALMIŞTIR...EĞER SENİN MUASIRIN HANEFİ MÜFTÜLER BUNLARDAN BAZILARININ CAİZ OLDUĞUNA FETVA VERİYORLAR, BUNLAR BİR ŞEYE DAYANMIYORLAR MI? DERSEN BENDE DERİM Kİ ""EVET, FETVA VERİYORLAR FAKAT NEYE DAYANDIKLARINI SORSAN, ONLARDA YERYÜZÜNÜN DOĞUSUNU VE BATISINI ARASALAR SAĞLAM BİR DAYANAK BULAMAYACAKLARDIR." Kaynak: Prof. Dr. Hayreddin Karaman, İslam Işığında Günün Meseleleri, C/1, sh:120-124.Kalem Yay. 1978. İst. İbn Abidin (Rh.a.) merhumdan naklen.


    Yazı-9
    Mevlidi şerif bilindiği gibi Hz.muhammed Mustafa (S.A.V). efendimize hürmeten yazılmış bir noktada peygamberimizi bize en güzel yönleriyle tanıtmaya çalışan bir şiirdir. Süleyman Çelebiye kadar bir çok mevlid eserleri yazılmıştır. Fakat hiç biri onunki kadar meşhur olmamıştır.

    Mevlid merasimi ilk defa Gulatı Şianın hakim olduğu Fatımı devletinde görülmüştür. Fatımiler Resuli Ekremin doğum gecesi dışında Hz.Ali'nin ve ehli Beytin doğum günlerinde de merasim yapmayı ihdar edinmişlerdir. Ehl-i Sünnetin müçtehid imamları mevlidin bidat olduğu hususunda fikir birliğindedirler. Ibni Abidin, mevlit, müzik ve eğlenceden başka bir şey değildir diyor.

    Mevlid, ölülerin arkasından bir ibadet maksadıyla veya onu kurtarıcı bir reçete olarak sunulmaktadır. Bir kere mevlid ne Kur'anda, ne de sünnettte mevcuttur. Peygamberimizden yıllarca sonra yazılmış bir eserdir. Peygamberimizi methetmek gayesiyle yazılmıştır. Kişi elbette mevlit okutabilir, okuyabilir. Ancak kişi bunu bir din olarak görmemelidir.

    Günümüzde mevlidin nasıl okutulduğu veya niçin okutulduğu ortadadır. Tek gaye vardır. o da mevlit okutmakla geşmiş ölülerin ruhlarını yad etmek onları kabir azabından kurtarabilmek onlara karşı görevlerini yerine getirdiklerini zannetmek. Halbu ki işte burada doğru düşünmemiz lazım. Bu konuda, İmam Şerani, "Son zamanlarda zuhur eden büyük bidatlardan biri de, ibadet diye üzerine düştükleri mevlit cemiyetleridir." Ibni Abiidn,"Ölüleri hayırla yad etmek vaciptir. Ama onların arkasından 7, 40 ve 52. geceler bidattır. Muayyen gün ve gecelerde evlerde mevlit okutmak o mümin ölüye işkence etmek hükmündedir.

    Sonuç olarak, mevlid, Peygamber Efendimiz'in halini ve kemalini dile getiren bir manzume olarak, orada Kur'an-ı Kerim okunmaya ve salevat-ı şerife getirmeye vesile olabilmektedir. Ama mevlidi bir ibadet gibi yapmak hoş bir şey değildir. Hele bugünkü okunuş şekliyle mevlid, kazanç vesilesi ve meslek haline getirilmiş ve pazarlıkla okunur olmuştur. Ömründe bir defacık olsun namaz kılmamış, islam diniyle uzaktan yuakından ilgisi bulunmayan bir insana bile mevlut okutulmakta ve bu manzumeyi okuyacak olanlar, çok kere, bu teklife razı olmaktadırlar. Allah bize basiret versin. biz uyansak, mesele kökünden hal olacaktır. Sarmaşık, sırık bulmazsa boy gösteremez. İslam'a aykırı olan davranışlara sırıklık yapmamalı ki bu gibi işler boy vermesin. Kaynak: 1)-Bana Hurafeleri Değil Dinimi Öğret, Bekir Korkmaz 2)-Günümüz Meselelerine Açıklamalı Fetvalar, Mehmed Emre, Eskişehir, Balıkesir-Bilecik Eski Müftüsü, A. AZİZ imamhatip.com/kamusalalan/mevlid-okuma-ve-okutma-t26034.0.html


    Yazı-10
    İslam'ın ilaveye ihtiyacı yoktur. Çünkü İslam eksiksiz bir Şeriattir. Onu tamamlayıp kemale erdirdiğini Cenab-ı Hakk Maide suresi, 3. Ayeti celilesinde açıkça şöyle buyurmuştur :
    "Bugün dininizi (Hükümleriyle) kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım, sizin için İSLAM'I din olarak beğenip seçtim."

    Tam ve kamil olana bir şeyler eklemeye yeltenmek, onun kemalinden şüphe etmek veya onun kemalini bozmak istemek demektir. Bu açıdan Bid'at mezmumdur, kötüdür. Bid'ate uymak, Bid'ati yaymak ise daha da kötüdür ve İslam'a kötülük etmektir. Bilindiği üzere , Kitap, Sünnet, İcmaa, Kıyas gibi İslam'ın kaynaklarında yeri bulunmadığı halde sonradan çıkarılan, İslami telakki edilerek inanılan ve yapılan şeylerdir. Hatta Bid'at işleyenler ibadet ettiklerini, dolayısıyla sevap kazanacaklarını zannederek işlerler. Ancak aslında sevap yerine günah kazandıklarını dahi bilemezler. Müslümanlar arasında yerleşmiş olan yanlış inanç, Bid'at ve Hurafeler çoktur. Bunların başında ibadet maksadıyla yapılan BİD'AT' lerden yalnız iki tanesi üzerinde durmak istiyorum.

    Ancak önce BİD'AT nedir? Bunun tarifi üzerinde duralım. En güzel ve en meşhur tariflerden kabul edilen, İslam dünyasının tanınmış alimlerinden İbn Abidin (Rh.a.)'in tarifini verelim. Dürri'l Muhtar'da :
    "Bid'at; Hz. Peygamber (sav)'den malum ve meşhur olan şeyin aksine itikad etmektir." diye tarif edilmiştir. ( İbn-i Abidin, c/2, sh:409. İst. Şamil Yay.)

    Peki bu tarifin çıkış noktası nedir? Şimdi ona göz atalım. Bid'ati nehyeden ve yasaklayan bizzat Alemlere rahmet olarak gönderilen iki cihan serveri Efendimiz, Sultanımız Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)' değil midir? Evet bizzat O'dur!

    Bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır :

    " Kendisine uyulacak şey sadece ikidir. Sözlerin en güzeli Allah'ın kelamı, yolların en güzeli Muhammed (sav)'in yoludur. Dikkat ediniz ki, dinde sonradan uydurulan şeylerden sakınınız. Zira işlerin en şerlisi sonradan uydurulanlardır. Her sonradan uydurulan şey Bid'at'tir ve her Bid'at ise sapıklıktır." (İbn-i Mace, Mukadime,7. İsmail KAYA, İslam Dini İlmihali, sh:113.)

    Bir başka hadis-i şerifte ise :

    "Aziz ve Celil olan Allah Bid'at sahibinden namaz, oruç, sadaka, hac, umre, cihad, farz ve nafileden hiçbir şeyi kabul etmez. Kıl hamurdan çıktığı gibi oda İslam'dan çıkar." (İbn-i Mace, Mukaddime, 7. İsmail KAYA, İslam Dini ve İlmihali, sh:112)

    Başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuşlardır :

    " Sonradan çıkan şeylere karşı da son derece dikkatli ve uyanık olun. Zira her yeni çıkarılan şey BİD'AT'tir. Her Bid'at'te dalalettir, sapıklıktır." (Tirmizi,İlim 16, (2678). Ebu Davud, Sünne 6, (4607) (Prof. Dr .İ.CANAN, K.Sitte, c/2, sh:330-331. Akçağ Yay. Ankara.1995)

    Bir başka hadis-i şerifte ise Resul-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur :

    "Dinimizde olmayan herhangi bir şeyi uyduranın ortaya koyduğu merduttur. (reddedilmiştir) her Bid'at dalalettir." (Sahih-i Müslim, c/1, sh:592. Had.No:867. Y.KERİMOĞLU,Fıkhi Meseleler, c/1. sh:168. Ölçü Yay.Ankara.1989)

    Başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurulmuştur :

    "Bir kavim (toplum) bir Bid'at çıkarırsa, Sünnetten onun bir benzeri ortadan kaldırılmış olur." (Ahmed b. Hanbel, 4 /105, İsmail KAYA, İslam Dini ve İlmihali, sh:112.)

    İmam-ı Azam Ebu Hanife (Rh.a) Bid'at sahibinin arkasında namaz kılınmamasını istemiştir. İmam-ı Gazali ise :

    "Bid'ati red ve ondan kaçınmak beğenilmiş bir sünnettir. Her Bid'at ise kötülenmiştir ve sapıklıktır." demiştir. (İmam-ı Gazali, İlcamü'l- Avam, sh:78. İ.KAYA, İslam Dini ve İlmihali, sh:115)
    Kaynak: yorumkat.com/ilmihal-ve-fikhi-meseleler/194093-mevlid.html
#03.03.2010 01:02 0 0 0
  • Allah razı olsun.
#25.03.2011 12:32 0 0 0