Dalalet hakkinda - Fısk ne demektir - İnançla İlgili Fısk - Şirk Koşmak hakkinda - Haram Olan Etleri Yemek - Fala Bakmak hakkinda - ALLAH'ın İndirdiği Hükümler - Bazı fısk sayılan tutumlar - Münafıklık hakkinda - ALLAH'ı İnkâr veya Şirk Koşma - Fısk Sayılan Tutum ve Davranışlar
Günümüz İnsanlarının bir Özelliği Dalalet ve Fısk
DALÂLET
Yolunu şaşırma; kaybolma; azma; sapkınlık ve batıla yönelme. Ayrıca, helâk olmak, batıl şey ve unutmak mânâlarına geldiği gibi bilerek veya bilmeyerek, az veya çok doğru yoldan sapmak anlamlarına da gelir. Nitekim "dâll" ve "dalâl" hem peygamberler hem de kâfirler için kullanılmıştır:
"(Kardeşleri) dediler ki: Yusuf'la kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir. halbuki bizler birbirine bağlı bir toplumuz. Herhalde babamız apaçık bir hata (dalâl) içindedir" (Yusuf, 12/8
Âyette görüldüğü gibi, hata kelimesi "dalâl" ile ifade edilmiştir.
Dilimizde dalâlete, sapmak, sapıklık ve sapkınlık denir. Dalâl, bazen gafletten ve şaşkınlıktan doğar. Bu münasebetle dalâl; gaflet, şaşkınlık, kaybolma ve helâk olma manalarına da kullanılır.
Aslında dalâl, yoldan sapmak demek olduğu gibi, aklî sapma anlamlarında da kullanılmıştır. Biz de dalâlet ve sapkınlığı batıla düşmeyi sadece dinde; dalâl ve sapıklığı da akıl ve sözde kullanırız. Dâll kelimesinin çoğulu olan "dâllîn", tam manasıyla, sapkınlar demektir.
"Kim imanı küfürle değiştirirse şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur" (el-Bakara, 2/108)
"ALLAH'a ortak koşan kimse şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür" (en-Nisâ, 4/116)
"ALLAH ve Rasülü bir işe hüküm verdiği zaman, mümin kadın ve erkeğin o işlerinde seçme hakkı yoktur. Kim ALLAH ve-Rasülü'ne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur" (el-Ahzâb, 33/36)
Yukardaki âyetler günümüzün en büyük hastalıklarından birine işaret ediyor ve ALLAH ve Rasulune mutlak itaati ifade ediyor. Günümüz Müslümanlarının çoğunluğu dinde ve ibadette olan gevşekliklerine bahaneler arıyorlar ve önlerine sunulan dini hükümleri heva ve nefislerine göre yorumlayarak acizliklerini ALLAHa c.c itiraf edecekleri tövbe edecekleri yerine üstelik diğer Müslümanlar üzerinde de heva ve nefsi olarak hiçbir ilme dayanmadan bana göre şöyle diyerek tahrif ettikleri hükümleri empoze etmeye çalışıyor kendi ahretlerini yakmakla kalmıyor o insanlarında dalalete düşmelerine sebep oluyorlar. İslamın hoşgörü vasfını ön plana alarak ölçüyü ve sınırı aşıp insanları sapıklığa davet ediyorlar oysa dinde her şeyin bir hududu sınırı olduğu gibi hoş görünün de bir sınırı vardır sınırı içinde olursa bu doğrudur sınır aşıldığı vakit bunun adı dalalet, fısk ve hatti aşmaktır. Ayette: "İbrahim, babası Âzer'e: Sen bir takım putları ilâhlar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve milletini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum demişti." (el-En'am, 6/74).
Halbuki Hz. İbrahim Kur'ân ifadesiyle yumuşak, müsamahakâr, temiz huylu ve halîm birisidir. Fakat akîde söz konusu olunca, ne babalık kalır ne de evlâtlık... Dalâleti seçenlere karşı tavır budur. Rasulullah s.a.v Efendimizin de kuranda övülmüş ahlakı ve hoş görüsü malumdur lakin göz ardı edilen husus o aynı zamanda batılın ve batıla götürecek her hükmü söylemi ve fiili reddetmiş ALLAHın c.c hudutlarını koruma adına cihat etmiş bir peygamberdir de bunları bir birine karıştırmamak lazımdır. Ayette:
"Ey Muhammed! Sana indirilen Kur'ân'a ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğutun önünde muhakeme olunmalarını isterler. Oysa onu reddetmekle emr olunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklıkla saptırmak ister." (en-Nisâ, 4/60)
İşte iman ettiğini söyleyip; Hakk'ın önünde muhakeme edilmeye çağrılınca, tâğutun (ALLAH'ın indirdiği hükümlere muhalif olan ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden her varlık tağuttur.)hükmünü Hakk'ın hükmüne tercih edenler, gerçekte şirk ve apaçık bir sapıklık içindedirler. Şeytan da, onların, bu sapıklıklarında daha da derinleşmelerini ister ve nitekim çoğu zaman başarır. Günümüz İslam akidesine ilimlerine vakıf olmayan bir takım eşhasta ALLAH ve Rasulünün koyduğu sınırları aşarak nefislerine uyuyor ve nefislerini ilah ediniyorlar ayette: Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü(Furkan 43)
Hevâsına Uyanların Özellikleri: Hevânın yerleştiği kalpte, başta şirk olmak üzere bütün olumsuz davranışlar, bütün kötülükler yerleşmeye başlar. Bu kimseler, hevânın bir benzeri olan zanlarının (boş kuruntularının) ve keyiflerinin peşinden giderler. ALLAH'ın gönderdiği hidâyet rehberine aldırmazlar bile (53/Necm, 23). Kişinin kendi hevâsına uyması, Haktan yüz çevirmesi demektir. Nitekim Kur'an, "kendi hevâlarına uyanlara tâbi olmayın" (38/Sâd, 26; 5/Mâide, 77) demektedir. Böyle yapanlar zâlim olurlar. Zâlimler ise Hakk'tan yüz çevirenlerdir (2/Bakara, 145). Zaten onların ALLAH'ın hidâyetinden yüz çevirmelerinin, ya da âyetleri yalan saymalarının sebebi, vahyi bırakıp kendi hevâlarına uymalarıdır (6/En'âm, 150; 18/Kehf, 28).
Konuyla alakalı Hadisi şerifte Rasulullah s.a.v şöyle buyuruyor:"Dikkat edin, bir (büyük) fitne kopacaktır!" Hz. Ali (r.a.) bunun üzerine "Yâ RasûlALLAH! Bu fitneden çıkış (kurtulu) nasıl (olacak)tır?" diye sordu. Peygamberimiz buyurdu ki: "ALLAH'ın kitabı(na sarılmakla). Sizden öncekilerin tarihi, sizden sonrakilerin haberi ve aranızdaki meselelerin hükmü ondadır. O, (hak ile bâtılı ayıran) kesin bir hükümdür; saçma değildir. Her kim zorbalığından ötürü onu bırakırsa ALLAH onu(n boynunu) kırar. Her kim hidâyeti ondan başkasında ararsa ALLAH onu dalâlete düşürür. O, ALLAH'ın habl-i metîn'i (sağlam ipi)dir. O, zikr-i hakîm (hikmet dolu sözler)dir. O, sırât-ı müstakîm (doğru yol)dir. O; hevâların/arzuların hakikatten saptıramadığı, dillerin iltibâsa (karışıklığa) düşüremediği, ilim adamlarının doymadığı, fazla tekrarlanmaktan eskimeyen ve acâib (hayranlık veren tarafları) bitmeyen bir kitaptır. O, öyle bir kitaptır ki, cinn(den bir grup) onu dinlediği zaman 'biz, doğruluk ve olgunluğun yolunu gösteren hayretâmiz bir Kur'an dinledik ve ona derhal iman ettik!' demekten kendilerini alıkoyamamışlardır. Ona (Kurana) dayanarak konuşan, doğru söz söylemiş, onunla amel eden sevap kazanmış, ona dayanarak hüküm veren adâlet etmiş ve ona dâvet eden doğru yola hidâyet edilmiş olur." (Tirmizî, Fezâlu'l-Kur'an, 14, hadis no: 3069)
Hadiste görüldüğü gibi Rasûlullah (s.a.s.) Kur'an'ı, insanların hevâları tarafından saptırılmasına engel olacak yegâne kaynak olarak göstermiştir
Yine Peygamberimiz, kişinin, hevâsını, nefsini vahyedilmiş bütün ilkelere hükümlere tâbi kılmadıkça onlara uymadıkça mü'min olamayacağını bildirmiştir (Ferrâ el-Beğavî, Mesâbihu's-Sünne, -Beyrut, 1987- I/160).
Ve son olarak "Sonradan uydurulan şeylerden sakınınız. Çünkü sonradan uydurulan her şey bid'attır. Ve her bid'at sapıklık (dalâlet)tır( Ebû Dâvûd, es-Sünen, 5)
FISK
Fısk ve fâsık kelimeleri Kur'an-ı Kerim'de toplam 54 yerde geçer. Kur'an, bazı yerlerde fıskı iman; fâsığı da mü'min karşıtı bir anlamda kullanmaktadır (bkz. Al-i İmran, 110; Secde, 18). Bazı yerlerde ise dinin emirlerine itaatin karşıtı olarak geçer (bkz. Bakara, 197; Nur, 4; Hucurat, 7, 11). Fısk ve çoğulu füsuk kelimesinin geçtiği 7 ayette müslümaların muhatap alındığı görülür. Bu ayetlerde büyük günahların işlenmesinin, dinin emir ve yasaklarına aykırı davranılmasının kastedildiği görülür. Hadislerde ve sahabe sözlerinde de sıkça geçen fısk ve fâsık kelimeleri genelde bu son anlamda kullanılmıştır. Yani genel kanı, fâsığın iman dairesi içinde olduğu merkezindedir. Yalnız, unutulmamalıdır ki fâsık olan mü'min, eksik imanlı, kâmil olmayan bir mü'mindir; böyle bir mü'mine dindar, müttakî, muhlis (ihlaslı) gibi sıfatlar verilemez. Fısk ile küfür arasında bir yakınlık vardır.
Fıskı iki ana bölümde incelemek mümkündür. Birincisi, inançla ilgili fısk; ikincisi, dinî emir ve yasaklarda gevşeklik ve ihmal anlamında fısk
İnançla İlgili Fısk:
Kur'an'da genişçe ele alınan fısk davranışlarının inançla, ALLAH ve peygamberlik kurumuyla ilgili olanı, ALLAH'a inançsızlık, ALLAH'ın ayetlerini yalanlama, ALLAH'ı unutma, nifak, ALLAH'ın indirdiğiyle hükmetmeme ve şeytanın ALLAH'ın emrinden çıkışı olarak sıralanabilir
Dinî Emir ve Yasaklarda Gevşeklik ve İhmal:
Fıskın ikinci anlam alanı, yanlış tutum ve davranışlarda bulunmaktır. Fısk, ister az, isterse çok olsun, günah işlemek demektir. Ama genellikle, çok günah işlemek olarak bilinir. Fâsık kavramı, çoğunlukla dinî hükme bağlanan ve onu kabul eden ama bütün veya bir kısım hükümlerini ihlal eden kişi için kullanılır. Aslî kâfire fâsık denilmesi, aklın ve fıtratın ortaya koyduğu hükmü ihlal edişi dolayısıyladır. Bu anlam alanından yola çıkarak fâsık kelimesi, "günahkâr mü'min" için kullanılır olmuştur. Yaptığı yanlış işler, "dinden çıkma" anlamına gelmez.
İslam hukukçuları fıskı ahlakî ve dinî boyutundan çok, hukukî yönüyle ele almış ve kişilere fısk isnadının yapılabilmesi için mümkün olduğunca dışa akseden davranışları ölçü alan objektif kriterler belirlemeye çalışmışlardır. Fısk, adalet kavramının karşıtı olarak "kişinin büyük günahları işlemesi, küçük günahları işlemekte ısrar etmesi veya farzları terketmesi, haramları işlemesi, kötü davranışlarının iyi davranışlarından çok olması" şeklinde zahirî bir vasıf olarak tanımlanmaya çalışılmıştır.
Fısk ve fâsıklık, son derece kötü ve tehlikeli bir durum olunca, insanlara düşen bu durumdan mümkün olduğu ölçüde kaçınmak, gerek diliyle ve gerekse fiiliyle mümkün olduğu ölçüde fısktan uzak durmaktır. Günahın büyüğünden olduğu gibi, küçüğünden de kaçınmalı, "bu küçüktür zarar vermez" diyerek onu işlemekte ısrar edilmemelidir. Zira sözü geçtiği üzere, küçük günahta ısrar etmek de fıskın derecelerinden birisidir. Şurası unutulmamalıdır: Hiçbir küçük günah yoktur ki, küçük ve önemsiz görülüp devam edildiği müddetçe büyük günaha dönüşmesin. Damlaya damlaya göl olduğu gibi, küçük günahlar da tekrar edilerek veya değişik küçük günahlar bir arada toplanarak büyürler, büyük günah olurlar.
İsyan, ALLAH'ın emrini terk, hak yoldan çıkma, günah işleme tohumun kabuğunu delip çıkması. Fısk'ın çoğulu fesekâ ve füssâk'tır. Istılahi anlamı ise, büyük günahları işlemek veya küçük günahlarda devam etmek suretiyle ALLAH'a itaat etmekten çıkmak (Muhammed Hamdı Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I, 282).
Ayette "Rabbinin emrinden, O'na itaattan dışarı çıktı" (el-Kehf, 18/50) denilmiştir. Emrini tanımayan, sapkın, günah işleyen, fesatçı, kötülük eden, amel etmediği halde kelime-i şehâdet getiren ve inanan kimse anlamlarında kullanılır (İbnü'l-Manzûr, Lisânü'l-Arab, X, 308; el-Cürcânî, et-Ta'rifât, fâsık mad).
Fıskın; Günahı çirkin kabul etmekle beraber, zaman zaman işlemek, devamlı olarak günah işlemek ve günahın çirkinliğini inkâr ederek işlemek (Kâdı Beydâvı, I, 58) şeklinde üç mertebesi vardır. Üçüncü mertebe, küfür mertebesidir. Yani günahın çirkinliğini ve kötülüğünü kabul etmeyerek haram olduğuna inanmayarak işleyen kimse dinden çıkmış olur.
Bazı fısk sayılan tutumlar
ALLAH ve Peygamber İnancıyla İlgili Fısk Sayılan Tutum ve Davranışlar:
'Fısk' kelimesi bazı âyetlerde imanın karşıtı olarak kullanılmaktadır.[1]
'Fısk' kelimesiyle 'dalâlet-sapıklık' kelimesi arasında da yakın bir ilişki vardır. Bir kimse Kur'an'ın 'fısk' dediği davranışları yaparak Din'in sınırlarından dışarı çıkar, dalâlete düşer.[2] ALLAH'ın âyetler'ini derinlemesine düşünenler ve gereğini yapanlar hidayete kavuşurlar. Bunun tersini yapanlar ise dalâlete düşen fasıklardır (fısk sahipleridir).[3]
ALLAH ve Peygamber inancıyla ilgili fısk davranışları şöylece sıralayabiliriz; [4]
ALLAH'ı İnkâr veya Şirk Koşma:
Genel anlamda 'fısk' ALLAH'ın emrinin dışına çıkmak olduğuna göre 'fısk'a düşme tavrı öncelikli olarak kafirlerin veya müşriklerin sıfatıdır. Çünkü onlar, ALLAH'ın hiç bir emrini dikkate almazlar, kendilerine emredilen hiç bir şeyi yerine getirmezler. Bu anlamda 'fısk' ile 'küfr' arasında bir benzerlik vardır. Daha doğrusu 'fısk', 'küfr'ün anlam sahası içerisindedir. Ancak ondan daha geniş bir manası vardır. Bu yüzden denir ki, her kâfir fasıktır ama her fasık kafir olmayabilir.
Bilindiği gibi Rabbinin emrinden dışarı çıkan ilk yaratık İblis'tir. Kur'an, onun bu itaatsizliğini 'fısk' kelimesinin fiiliyle anlatıyor.5] İblis, bu tavrıyla kafirlerden olmuştur.[6] Demek ki ALLAH'ın emrini tanımayarak, O'na itaatten yüz çevirmek, bu emirden dışarı çıkmak 'fısk'tır ve bu itaatsizliği tıpkı şeytanın mantığı ile yapanlar da küfre düşerler.
Hem ALLAH'a şirk koşup, hem de yeryüzünde bozgunculuk çıkaran ve kendilerine gönderilen elçileri dinlemeyen müşrikler cezalandırılmışlardır. Kur'an, bu şekilde davrananları iman etmeyen ve 'fısk'a düşmüş kimseler olarak anıyor.[7]
Peygamberimizin sağlığında iman ettiğini söylediği halde Peygambere ve İslâma ihanet etmekten, zarar vermekten geri durmayan Abdullah b. Selûl gibi münafıklar aynı zamanda fıska düşüp kafir olmuşlardır.[8]
Anlamsız bir biçimde uyduruk tanrılara (putlara) ibadet edenlerin tavrı da fısk'tır. Böylesine bir dalâlete (sapıklığa) düşenler de gerçeği kabul etmekten yüz çeviren fasıklardır.[9]
Hz. İsa'ya (as) indirilen dini daha iyi yaşamak için ruhbanlık uyduranlar, sonra da bırakın bu uydurdukları ruhbanlığın gereğini yapmayı; onların bir çoğu yoldan çıkmış fasıklar oldular.[10]
Doğru yoldan çıkmış pek çok Kitap Ehlinin[11], ALLAH'ı ve Peygamberini inkâr etmiş münafıkların[12], Peygamberlerin soyundan geldikleri halde doğru yoldan ayrılmış kimselerin[9] tutumları fısk'tır.
ALLAH (cc) kendisine inanıp salih amel işleyenleri, kendilerinden önce gelenlerin yerine halef kılar (onların yerine geçirir). Onlara yeryüzünde iktidar ve çeşitli ni'metler verir. Onların korkularını emniyete çevirir. Buna rağmen onlardan kim küfre saparsa, Rabbinin âyetlerine karşı gelirse, o fasıklardan olur.[13]
Kur'an, şirk koşanlara, küfre sapanlara ve korkusuzca günâh işleyenlere 'zalim' demektedir. Zulme sapmak, zalim olmak ta bir 'fısk'tır. ALLAH'ın emirlerine karşı gelenler, dinin çizdiği sınırları taşanlar şüphesiz zulme düşerler.[14]
ALLAH'ın Âyetlerini Yalanlama:
Bir başka yerde ALLAH'ın âyetlerini yalanlayıp 'fısk' işlemiş, yani ALLAH'ın emrinden dışarı çıkmış olanların Cehennem'e gidecekleri vurgulanıyor (Secde: 32/20; Ahkaf: 46/20; En'am: 6/49; Ankebût: 29/34
Münafıklık:
Münafıklar, dinde iki yüzlü davranan insanlardır. Müslümanların yanında müslüman olduklarını söylerler. Ama içlerinden asla iman etmezler. Nitekim bazı münafıklar Hz. Peygambere gelip müslüman oldukları hususunda ALLAH adına yemin etmişlerdir. Ancak ALLAH (cc) onların bu sözlerinde yalancı olduklarını haber vermektedir.[15] Halbuki onlar iyiliğe (ma'rufa) engel olan, kötülükleri (münkeri) ise destekleyen fasıklardır.[16]
ALLAH (cc) münafıkların yaptığı hayırları kabul etmez. Bunun sebebi onların fısk'a düşmeleri; ALLAH'ı ve elçisini inkâr etmeleri, namaza üşene üşene gelmeleridir.[17]
ALLAH'ın İndirdiği Hükümlerle Hükmetmemek:
ALLAH (cc) Peygamberin şahsında kendi indirdiği hükümlerle hükmedilmesini, insanların hevalarına (nefse uygun isteklerine) uyulmamasını emrediyor.[1] O'nun vahy yoluyla gönderdiği hükümlerle hükmetmemek, onları bir tarafa atmak, onları beğenmemek, onların yerine başka güç odaklarının koyduğu hükümleri uygulamak fasıklıktır, yoldan çıkmaktır (Maide 47-49)
Şirk Koşmak, Fala Bakmak, Haram Olan Etleri Yemek:
ALLAH'a şirk koşmak, putlara tapmak, fal okları veya genelde fala bakarak iş yapmak, ALLAH adıyla kesilmeyen hayvanların etini, ölü eti, kan ve domuz eti yemek 'fısk'tır. Kur'an, bütün bunları mü'minlere yasaklıyor. Bu yasakları çiğneyenler ALLAH'ın emrinden dışarı çıkmış olurlar (Maide: 5/3. Ayrıca bak: En'am: 6/121, 145)
Evet örnekleri çoğaltmamız mümkündür Fıskın bu kısa tanım ve mahiyetinden sonra Fasıkın dünya ve ahiret durumuna da bir bakalım.
ALLAH (cc) Fasıklardan Razı Değildir:
ALLAH (cc) fasıkların işlediği fısk sebebiyle onlardan hoşnut değildir. "Kendilerinden razı olasınız diye, size yemin ederler. Siz onlardan razı olasnız bile ALLAH fasıklardan (yoldan çıkmış kimselerden) razı olmaz." (Tevbe: 9/96
Rabblerine karşı sorumluluk bilinci taşımayanlar (O'ndan ittika etmeyenler) ve O'nun buyruklarını can kulağı ile dinlemeyenler fısk'a düşerler. ALLAH (cc) böylelerini hidayete ulaştırmaz.[18]
Münafıklık yapıp fısk'a düşenleri; böylece doğru yoldan kendi arzularıyla çıkanları ALLAH (cc) hidayetten mahrum eder. Çünkü onlar O'nun âyetlerini bile bile inkâr etmekteler, ya da alaya almaktalar.[19] Hz. Musa'yı (as) dinlemeyip inciten, bu sebeple de doğru yoldan sapan topluluğa da aynı gerçek söylenmişti.[20]
Kur'an'ın haber verdiğine göre Peygamberleri dinlemeyen ve ALLAH'ın davetinden yüz çeviren topluluklar çeşitli şekillerde dünyalık azapla karşılaşırlar. Kimileri için gökten azap iner[21], kimilerine çetin-dayanılmaz bir azap dokunur. Kimileri için Peygamber; 'Bizimle bu fasık topluluğun arasını ayır' diye dua eder.[22]
ALLAH'ın âyetlerini korkusuzca inkâr edenler ile onlara karşı gelenlere mutlaka dünyalık bir azap isabet eder. Onlar bu fısk'ın karşılığını ceza olarak görürüler.[23]
Fasıklar, işledikleri fısk'ın karşılığını Cehennem olarak göreceklerdir (Ahkâf: 46/20.)
"Hiç mü'min olan kimse ile yoldan çıkmış fasık kimse bir olur mu? Elbette bunlar bir olmazlar. Mü'min olup salih amel işleyenlere gelince, yaptıklarına karşılık, durulmaya değer cennetlerde ağırlanırlar. Fasık olanların barınacakları yer de ateştir. Ne zaman oradan çıkmak isteseler, yine oraya geri çevirilirler ve onlara 'Yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın' denilir" (Secde: 32/18-20
Evet buraya kadar gördüğümüz ayet ve hadislerden çıkarılan kısaca hüküm ALLAH ve Rasulunun getirdiği hükümlerden bir şekilde yüz çevirmek ve istendiği gibi hareket etmemek, dili ile tevhid edip ibadet ve taatten kaçınmak bilerek veya gevşeklikten dolayı hevası uğruna ALLAHa c.c isyan etmek. Rabbim kuranı ve dini Rasulünün s.a.v Sahabelerin ve Alimlerin anlattığı gibi kabul edip yaşamayı dini hükümler karşısında şiddetle nefsimizin ve şeytanın iğva ve desiselerinden kaçınmayı ihsan etsin.
Şeytan onlara (birçok) vaadde bulunur ve onları kuruntulara sürükler. Oysa şeytan, ancak aldatmak için onlara vaadde bulunuyor.(Nisa 120)
Şüphe yok ki ALLAH'a karşı gelmekten sakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler (derhal ALLAH'ı hatırlarlar da) sonra hemen gözlerini açarlar. (Araf 201)
İnsanlardan kimi vardır ki, hiçbir bilgisi olmadığı hâlde, ALLAH hakkında tartışmaya girer ve her azgın şeytanın ardına düşer.(Hac 3)
Ey insanlar! Rabbinizin emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakının. Ve öyle bir günden korkun ki, ne babanın evlâdına, ne evlâdın babasına hiçbir faydası olmaz. ALLAH'ın vaadi şüphesiz haktır; sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan da, ALLAH'ın azabını unutturup sadece affına güvendirerek sizi isyana sürüklemesin." (Lokman Suresi: 33) Bu Ayeti iyi düşünmek lazım özellikle namaz hususunda gevşeklikten kılmayıp Rabbim merhametlidir diyenler. Vesselam Veddua