Gidenin arkasından donuk gözlerle başlar.
Sessiz çığlıklar.
Ya o kapı kapanmıştır. Ya terminaldeki otobüs kalkmıştır.
Ya da tren.
Giden meçhule doğru yol alır.
Duymaz, duyamaz ardındaki sessiz çığlıkları.
İkiye bölünmüş yaşlı çınar misali,
İçine ve dallara dağılır çığlıkları.
Sadece kendi duyar ve hisseder.
Anlatamaz bir başkasına içinden geçenleri.
Komutsuz hareket eder bedendeki çığlıklar.
Ses çıkaramadığı gibi hissizdir de.
Gördüğü hayal gibi gelen.
Bazen donmuş film sahnesi gibide duran
Siluetlerden oluşan görüntüdür.
O filmde sessizdir bedeni gibi.
Kalbi bile sessiz atar korkudan duyulmasın diye.
Aşkını sevgisini söyleyemez,
Sesli dünyada söyleyebilseydi, çığlıkları sesli atsa idi.
Söyleyemedi, atamadı.
Sessiz uzay boşluğunun derinliklerinde
Bir güneş görünene kadar sürecek
Bedendeki sessiz çığlıklar.
Gidişinle başladı mahşeri yangınlarım.
Seller çare olmadı erozyonlara kaldı.
Haykırmaktan kan kustu seni arar gözlerim.
Olmadığın dünyada ne yapsın yanan tenim.
Yıllar yılı kovalar yürek çeker, azaplar.
Başkasına bakamaz yazılıyor günahlar.
Senden başka yar görmez bu kahverengi gözler.
Bak gör seven ne yapar sevgisini dizeler.
Nuru ışık idin sen başında taçlarınla.
Yüreğimin içinde dalgalı saçlarınla.
Çıkardı gözlerinden içindeki lavların
Arzu endam ederdin gururun ve havanla.
Oku nasıl okursan yorumu sana ait.
Duygularım kör ise günahı bana ait.
Hatalarım af olmaz cehennem bana ait.
İstedim hep tanrımdan mutluluk sana ait.
Senesi devriyesi hayatında cilvesi.
Eskiden sen var idin geleceğin güneşi.
Sevgilisiz dünyanın kalmadı hiç neşesi.
Karanlığa gömüldü gözlerimin minesi.
Bir başkadır benim sevdam, sade yalın açık.
Yeni doğmuş bebek, oksijen alınca ağlayan.
Nasıl onun kordonu annesine bağlıysa.
Bende bağlıyım yürekten beyaz sevdalarima.
Şarkılarla başlar ağlama sevdam.
Cennet melekleri benle beraber.
Katmerli durur açılmış yoncalar.
Dizelerim anlatsın beyaz sevdam.
Süslü kelimeler yok lugatımda.
Duygu ve düşünce, yüreğimiz var.
Bu hayatta yapacağım tek kavgam.
Ayrılamamki senden beyaz sevdam.
Adımla bütünleştim ben seninle.
Doganın rengide bizle beraber.
Herkese bulaştıracağım bunu.
Hastayım ben, derdim sen, beyaz sevdam.
Yüzün ğözün tenin önemli değil.
Kilon boyun yaşın hiç önemli değil.
Yazılmıştı adın zaten gönlüme.
Sen benim bir tanemsin beyaz sevdam.
Yüce dağlardaki karlar altında.
Su olup akarsın benim kalbime.
Canlar verirsin damardaki kana.
Hayatımsın, şifamsın, beyaz sevdam.
Açmış kolunu bekler Garip Beyas.
Beyazlar içindeki melek için.
Bazıları imrensede renginden.
Aklımda hep sensin beyaz sevdam.
Amele sin dediler benim için.
Razıyım ben herşeye senin için.
Aşığım sallarım binlerce kürek.
Sen benim Ak gülümsün, beyaz sevdam
Mavi bir gökyüzü pırıltı yayar.
Nur gibi ışıldar içinden güneş.
Biriside başıma çorap örer.
Kardır, bunları örten beyaz sevdam.
Kıtalar dizeler siyahdır ama
Bunlara renk veren beyaz sayfalar.
Düşlerimden parlayan o güzel renk.
Bana yollar gösterir beyaz sayfamı
Beyaz bir ok vuracak. ta kalbinden.
Anlayana sevgiler, BEYAZ SEVDAM
Rumeli’den çıktın, doğum yerin Selanik.
Önce kendine güvendin, sonra millete.
Başta türküm dedin, güvendik bizde sana.
Layık ettin bizlere bu CUMHURİYET’İ.
Nasıl bir mantığa sahip nasıl bir yürek.
Kaldırdın ayağa sürünen milletimi.
Güç verdin ulusa, düşmana yürüyerek.
Bizlere en büyük hediyen CUMHURİYET.
Yol bilmez yordam bilmez konuşma bilmezdik.
Getirdin bizlere Latin alfabesini.
Bu millet de dedi sana büyük ATATÜRK.
Sonsuza dek yaşayacak bu CUMHURİYET.
Öldüğün tarih bellide rakam on kasım.
Belli etmemem lazım içimdeki; yasım.
Türk olmakla öğünürüm dimdiktir başım
Anadolu bağrım temeli orta Asya.
Ay yıldızlı bayrağı verdin elimize.
İstikbal medeniyet dedin yönümüze.
Ant içiyoruz hepimiz bu vatan için.
Ey ATA’M bağlıyız CUMHURİYETİMİZE.
Kalemimle yazamamanın ezikliğini yaşıyorum bu gece.
Fikirlerim ya da zikredemediklerimle boğuşuyorum.
Öyle bir ikilem ki.
Ateşin içinde erimeyen buz kristalleri gibi.
Sen yardımcı olmayınca erimez onlar.
Terk ettiğin gün alevlendi.
O günden beri her gün artarak çoğalan alevlerdeyim.
Gözümden düşen ilk damlayı saklıyorum hala.
Kristalleşti zamanla oda.
Tam göğsümün ortasında
Kalbime saplı bir hançer gibi. Elleyemiyorum alevlerden.
Ya da ellemek istemiyorum.
Kalsın saplandığı yerde sonsuza kadar.
İbret alsın herkes.
Bakarak alevlerin içine kendilerini görürler.
O parlayan ama erimeyen buz kristalinde de,
Beni, seni, bizleri…
Sabah oluyor sıyrılıyor güneş karanlıklar içerisinden.
İlk ışık huzmeleri vurmaya başlıyor odama.
Hatta masamdaki kalemler bile gölge yapmaya başladı.
O kalemlik de duran uzun zaman yazmayan.
Yazamayan, mürekkebi kurumuş kalemlere.
Duvarlara yansıyan gölgeler, resimlerdeki gizli renkleri çıkarıyor.
Sabahın ilk yakıcı ışıkları. Siyah daha siyah.
Beyaz mı? Daha silik.
Ve masada ki vazo.
Hatta içindeki kurumuş beyaz gül, Onun bile gölgesi siyah.
Dökülmeye yüz tutmuş duvarlarda yazılar beliriyor.
O an şaşırıyorum. Sabahın köründe hayal mi görüyorum.
Gerçi akşamdan içtiğim bir büyük ama.
Onun da etkisi geçmiştir artık.
Daha dikkatli bakmaya çalışıyorum.
Evet. Evet, var anlamlı anlamsız yazılar.
Okumaya çalışıyorum yazıları. Ama tersinden.
Neredesin. Seni seviyorum.
Toparladım kafamı, aklımı. Ne kadar kaldı ise.
Güneş doğmadan evvel buğulanan camdaki izler.
Parmak izlerim, geceden.
Vurunca güneş cama yansımış oradan da duvara yazılar.
Dakikalar içinde silinmeye, akmaya başladı yazılar.
Eski kasvetine büründü yaslandığım duvar.
Geceden yazdıklarım erimeye başladı.
Camdakiler. Ama içimdekiler değil.
Doğan güneşin parlaklığını, gözlerimizi yakışını.
Hissetmeliydik bunları beraber, el ele göz göze.
Yazmalıydık o buğulu camlara parmaklarımızla.
Mürekkebi doldurup, kalemlerimizle yazmalıydık yaşanılan o anı sayfalara.
Sensizim ama dargın değilim.
Sadece kızıyorum geçen yıllara zamana sensizliğime.
O güneşin doğduğu anda sana.
Doyamadan geçen zaman kızıyorum.
Bana da kalan ağladığım ve daha nice güneş doğarken ağlayacağım zamana.
Sensiz sabahlara.
Uzatır mısın avucunu avuçlarıma.
Yaslayabilir misin başını başucuma.
Uzattığım dudağımı öpebilir misin.
Mutluyduk o gün, kararımız bugün sevgilim.
Bir Pazar akşamı paylaşıyorum bunları.
Aşacağız birlikte delinmeyen zırhları.
Cennet bahçesi yapalım ovayı kırları.
Sevmiştik o gün, kararımız bugün sevgilim.
Yalnızlıkları öldürüp aşkı yaşatalım.
Sevgimizi birlikte dostlarla paylaşalım.
Yaşadığımız aşk la ele örnek olalım.
Tek kalptik o gün, kararımız bugün sevgilim.
Kutlu olsun bu özel sevgililer günümüz.
Beraberken olmasın kederimiz hüznümüz.
Bundan sonra bu tarih bizim doğum günümüz.
İlk aşktı o gün, kararımız bugün sevgilim.
Tutmalı avucuna değen, elin sıcaklığını.
Sevip sokulmalı koynuna, açmalı yüreğini.
Bir tanemsin desiysen ona, savaşmalı uğruna.
Dönmemeli bu aşkın sonu, yılan hikayesine.
İnatlaşarak olmaz bu iş, sevgiyi anlatmalı.
Hissedip sindirebilmeli, yaşamının içinde.
Baktığı yerde sen olmalı, olmadığın yerde de.
Dönmemeli bu aşkın sonu, yılan hikayesine.
Bulunması zor sevgi için,aldatmamalı kişi.
Seveni vardır, sevgilisi; anlamamalı dişi.
Kırılmasın güven zinciri, bölünmesin kalpleri.
Dönmemeli bu aşkın sonu, yılan hikayesine.
Olmasın ayrılık sevende, hayat dediğin kısa.
Tatmayan aşkı, Neler verir? Gönülden bir bakışa.
Canlarını koyar garipler, karşılıksız aşkına.
Dönmemeli bu aşkın sonu, yılan hikayesine.
Yalansız bir dünyada aşkı, yaşa delicesine.
Sunacaksın seven kalbini, senin sevdiceğine.
İçmeli ki aşkın andını, hazmı sonsuz sürmeli.
Dönmemeli bu aşkın sonu, yılan hikayesine.
Ettin bize hediye en güzel bayramı.
Egemenlik Ulusun dedin o gün Millete.
Dünyada ilk bayram çocuklara hediye.
Verdin bize coşkuyu yirmi üç nisan günü.
Yarının büyükleri dedin ilk sen bizlere.
Güvenin çocuklara görelim yarınları.
Senin evlatlarında bize örnek oldular.
Verdin bize coşkuyu yirmi üç nisan günü.
Ülkü ve Sabiha sı güzel birer örnektir.
Önümüzdeki yıllar devamları gelecek.
Çizdiğin ufuklarda sonsuza gideceğiz.
Verdin bize coşkuyu yirmi üç nisan günü.
Saygıyla eğiliriz ulu ATAM önünde.
Rahmetlerin bol olsun rahat uyu yerinde.
Sana binlerce şükür Millet senin izinde.
Verdin bize coşkuyu yirmi üç nisan günü.
TÜM ÇOCUKLARIN 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN
Mavilikler üstünde, ağarırdı tan yeri.
Oturduğumuz kumlar, denizlere çekildi.
Kıyıdaki balıklar, derinlere göç etti.
Aramasın boşuna gözlerin sahilleri.
Çekilmez tek başına, gezdiğimiz o yerler.
Olmayınca bedenler, masamız garipsedi.
Vazonun gülleride, ardından sola kaldı.
Aramasın boşuna gözlerin sahilleri.