Hieronymus Bosch

Son güncelleme: 16.07.2010 19:09
  • Hieronymus Bosch Kimdir - Hieronymus Bosch Resimleri - Hieronymus Bosch Biyografisi - Hieronymus Bosch Hakkında




    Hieronymus Bosch (1450- 1516)

    Sanatın tarihi olağanüstü, büyüleyici, şaşırtıcı, gizemli, renkli, kimi zaman hüzünlü, çoğu zaman da tutkulu bir hikayeler bütünü olarak algılanabilir. Bu büyülü dünyanın kapılarını araladığınızda, kendinizi sınırsız zenginlikte bir görsel şölenin ortasında bulursunuz. Çünkü sanat, herşeyden beslenen ve sonsuz anlatım biçimlerine ulaşabilen, zamanlar ve mekanlar ötesi bir üretimdir ve insanoğlunun üretegeldiği en mükemmel şeydir.
    Sanatçı, sanatıyla; bireyin iç dünyasının, insanlığın değişmez gerçeklerinin ve yaşadığı dönemin koşullarının en önemli tanığıdır. Aynı, kendi uydurduğu ismiyle Hieronymus Bosch ya da gerçek adıyla Jeroen Anthoniszoon van Aken'in sanatında olduğu gibi. Bosch'un, kendi duyarlı yapısıyla aşırılıklara ve gerçek üstü düşlere taşımaktan çekinmediği resimleri; bir yandan yaşadığı dönemin ve kendisinin bir parçası, diğer yandan tüm zamanların ve tüm insanların bir aynası olma özelliğini taşırlar.

    Bosch, 1450 yılında Antwerp yakınındaki Hertogenbosch'da dünyaya gelmiştir. Babası Anthonis van Aken, büyükbabası Jan van Aken ve amcaları da ressam olan Bosch'un ailesi aslen, Aachen'lidir ve gerçek adındaki Aken buradan gelmektedir. Ancak bizler tarafından bilinen Bosch ismini, doğduğu kentin son hecesinden alarak kullanmayı tercih etmiştir. 1516'daki ölümüne kadar bu küçük kentte yaşamıştır. Burası, Bosch zamanında Brabant'ın en önemli şehirlerinden birisiydi. Flaman sanat merkezlerinden uzak kalmasına ve gelenekçi bir toplumsal yapıya sahip olmasına karşın, kültürel ve tinsel sorunlara ilgisiz bir yer değildi.
    Hertogenbosch'da, ortaçağın ünlü din adamı ve eğitimcilerinden Geert Groote'nin (1340- 1384) kurduğu ve Kuzey Avrupa eğitim sisteminde önemli değişiklikler gerçekleştiren Ortak Yaşam Kardeşleri adlı tarikatın bir okulu vardı. Bosch'un adı, bu tarikatın kayıtlarında sık sık geçmektedir. Bu kayıtlarda, sanatçının ölümü dolayısıyla, 1516'da ondan insignis pictor (seçkin ressam) olarak bahsedilmektedir. Ortak Yaşam Kardeşleri'nin tüm Kuzey Avrupa ve Almanya'da yaygınlaşan okullarında eğitim gören isimlerden birisi de, Bosch'un çağdaşı ünlü filozof Desidarius Erasmus'tur.
    15.yüzyıl sonunda, Kuzey Avrupa'da ticaret ve endüstrinin gelişmesiyle kentler de son derece zenginleşmişti.

    "Brüksel'deki Bourgogne düklerinin sarayı Avrupa'nın en şatafatlılarındandı... Ancak öte yandan, sefalet ve açlık içindeki halk serserilik ve dilencilikle yaşıyordu."
    [VENTURI, Lionello; "Hieronymus Bosch'tan Bruegel'e", Gergedan, Mart 1988, S.13, s.101]

    Ortaçağın Sönüşü adlı eseriyle tanınan ünlü Hollandalı tarihçi Johan Huizinga (1872- 1945), bu dönemi şu şekilde tanımlar:

    "XV.yüzyıl, korkunç bir karamsarlıkta, müthiş bir bunalım devridir. Sürekli olarak haksızlığın ve şiddetin tehdidi altında, cehennem ve kıyametin, vebanın, yangın ve açlığın, şeytanlar ve cadıların dehşetiyle bu yüzyılın nasıl hep korku içinde yaşandığından daha önce söz etmiştik."

    İşte bu koşullarda filozofların, yazarların ve ressamların eleştirel dili olabildiğince keskinleşmiştir. Bosch'un resimlerinde karşımıza çıkan eleştirel yaklaşım, aslında çağdaşı Erasmus'un Deliliğe Övgü adlı eserinde yazınsal karşılığını bulmaktadır. Onlar, içinde bulundukları şartlardan rahatsız olan bireylerin kalemi ve fırçası olmuşlardır. Erasmus'un yazdıkları, Bosch'un resimlerini anlamamız için bize yeterli ipucunu vermektedir:

    Aktörler rollerini oynarken biri gelip onların maskelerini söküp atarak seyircilere doğal çehrelerini gösterirse, sahneyi bozmaz mı? Bir çılgın gibi tiyatrodan dışarı atılmayı hak etmez mi? Fakat bu olunca her şeyin hemen yüzü değişir: kadın bir erkek olur, delikanlı da bir ihtiyar, krallar, kahramanlar, tanrılar o anda gözden kaybolurlar ve yerlerinde yalnız bir takım sefiller, maskaralar görülür. Hayal mahvolmakla piyesin uyandırdığı bütün ilgi mahvolur. İşte bu kılık değiştirme, bu gizlenmedir ki, seyircinin gözlerini sahneye bağlar. Fakat hayat nedir? Böyle şekillere girmiş olan insanlar, sahneye çıkarlar, rollerini oynarlar ve tiyatro sahibi bazen rollerini değiştirdikten, onları kah kralların görkemli erguvanı içinde, kah esaret ve sefaletin iğrenç paçavralarına bürünmüş olarak gösterdikten sonra, nihayet sahneyi terketmeye zorlar. Gökten düşen bir bilge birden bire aramızda görülse de şöyle haykırsa: "Tanrınız ve efendiniz gözüyle bakmakta olduğunuz kimse, insan adına bile layık değildir; o madem ki hayvanlar gibi idaresini vahşi tutkularına bırakmışsa, o halde hayvanlar sınıfından da üstün değildir, madem ki bu kadar aşağılık efendilere kendi arzusuyla boyun eğmektedir, o halde tutsakların en alçağıdır." Babasının ölümüne ağlayan bir adama da şöyle dese: "Sevin, baban şimdi yaşamaya başlıyor, zira bu dünyada hayat bir çeşit ölümden başka bir şey değildir."
    [ERASMUS, Deliliğe Övgü, Kabalcı,4.basım, ç.: N. Hızır, s.41, 42]

    Erasmus, açık bir şekilde yaşadığı dünyaya eleştiri oklarını yöneltmekte ve bunu yaparken hicvin ustalıklarını ortaya koymaktadır. Bunlar, Bosch ve onun resimleri için de geçerlidir. Erken çalışmalarından birisi olan (yaklaşık 1475) Yedi Ölümcül Günah; Tembellik, Öfke, Hırs, Oburluk, Kıskançlık, Kibir ve Şehvet'in tasvirlerinden oluşmaktadır. Bu çalışmayı, bir uyarı olarak hayatı boyunca kendi yatak odasında bulundurduğu bilinmektedir. Oldukça dindar ve ahlakçı bir kişi olduğu anlaşılan Bosch, toplumu çürüten davranış bozukluklarını anlatımcı bir dille ve çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Tembellik sahnesinde, şöminesi başında ayağının dibindeki köpeğiyle birlikte bir koltukta uyuya kalmış bir figürle karşılaşırız; Öfke'de, elleri bıçaklı kanlar içinde iki figür kavgaya tutuşmuştur; Hırs'ta, şık giyimli bir asilzade kim bilir ne dümenlerle yoksul bir kişinin fakirhanesine el koymak üzeredir; Oburluk'ta, masada oturan oldukça şişman bir figür etrafındaki fakirin ve çocuğun haline aldırmaksızın tıkınmaya devam etmektedir ve böyle devam edip gider.
    Yine erken dönem çalışmaları arasında olduğu tahmin edilen Deliliğin Tedavisi ve Aptallar Teknesi bu anlatımcı dili devam ettirirler. Deliliğin Tedavisi, Erasmus'un Deliliğe Övgüsü'ne açık çağrışımlar yapar. Burada, kafasında huni olan bir figür, belli ki bir delinin kafasını neşterle açarak onu tedavi edeceğine inanmaktadır. Bu aptalca girişimi yapan da bir delidir. Aynı Erasmus gibi Bosch, bir bilgenin umutsuzluğu içerisinde, düzelmeyeceğine inandığı delilerin, yani toplumun büyük kesiminin sunumunu yapmaktadır.
    Onun önemli eserlerinden birisi de, 1480- 85 arasına tarihlenen Saman Arabası isimli triptiktir. Burada, Bosch'un oldukça geniş bir mekan içerisine yerleştirdiği çok sayıdaki küçük ve hareket halinde figürlerle somutlanan sahnelerinin tipik örneklerinden birisini görürüz. Bosch'un resimlerinde, onun düş ve gerçek arasında gidip gelen yaratıklarından oluşan Boschvari bir faunanın varlığından söz edebiliriz. Saman Arabası, konusunu eski bir atasözünden alır:
    Dünya herkesin alabildiğini aldığı bir saman yığınıdır.
    Bu atasözü, Bosch'a ahlaki çöküntünün eleştirel bir sunumunu vermek için son derece uygun gelmiş olmalıdır.

    "Arabanın peşinde papa, imparator ve prensler vardır. Kalabalık arabaya tırmanıp biraz saman almaya çalışmaktadır, kimileri tekerleklerin altına düşer, kimileri daha aşağıda yiyip içer... bulutların arasında İsa cehenneme adanmış tüm bu insanlığa acı ve merhametle bakar."
    [VENTURI, Lionello; a.g.m., s.102]

    Ama, onun bu tarz resimleri arasında belki de en dikkat çekici olanı, 1500- 1505 yıllarına tarihlenen bir triptik olan Dünyevi Zevkler Bahçesi adlı resmidir. Burada, Erasmus'dan yukarıda yaptığımız alıntının tam bir karşılığını buluruz. Bosch'un inanılmaz zenginlikteki dünyası en çarpıcı örneğiyle karşımızdadır. Şehvet, açgözlülük, zevk düşkünlüğü, ahlaki çöküntü, akla hayale sığmayan bir yaratıcılıktaki sayısız gerçek üstü figürün devinimiyle sunulur. Dünyevi Zevkler Bahçesi'nde, insanoğlunun kendini şuursuzca ve bir delilik buhranına tutulmuşçasına kaptırdığı bir oyunun çeşitli sahneleri içiçe geçmiştir. Erasmus'un tabiriyle, 'maskeler takılmıştır' ve bilgeye bu sahneyi ibretle ve çaresiz bir şekilde izlemek kalmaktadır.
    Gerek Erasmus gerekse Bosch, yaşadıkları deliler dünyasının bilge tanıkları olarak kalmışlardır. Onların eserlerinde dram yoktur, aksine gülünç, hiciv yüklü tasvirler vardır. Biri yazılarında diğeri ise resimlerinde, bu dünyanın az sayıdaki bilgelerinden olmanın ağır sorumluluğu içerisinde, gözlemlerini birer tanıklığa dönüştürmüşler, bunlardan ahlaki dersler çıkartmaya çalışmışlardır.
    Bosch'un daha sınırlı bir sahne içerisinde sıkıştırılmış büyük figürlerle somutlanan geç dönem resimlerinde de bu durum devam eder. Dikenli Taç, Calvary Yolu gibi dinsel içerikli resimlerde özellikle yüz ifadeleri önem kazanmıştır.
    Günümüzden 500 yıl öncesinin bilgelerinin bize sundukları tanıklıklar, aslında halen ibret vericidir. Dünyevi Zevkler Bahçesi'nin figürlerini sahneye yerleştirmek siz okuyuculara kalıyor. Saman Arabası'nın hortumcularının kimler olduğuna da siz karar verin.

#16.07.2010 19:09 0 0 0