Sonra yağmur başladı... Serindi.
Denizin iyot kokusu, yosun kokusu, tuz kokusu,
çakıl taşlarının kum kokusu, billur damlalarda toplanmıştı.
Yüzümü göğe kaldırdım.
Sonbaharın sarı yapraklarında nefeslenen
damlaların, savruluşlarını seyrettim.
Damlalarda; gökkuşağı kırılıyordu.
Ya da ben öyle sandım.
Bir yağmur damlası gözümün tam içine düştü.
Acı duydum. O serin ıslaklık,
burgu gibi gözbebeğimden yüreğime kadar indi.
Gökkuşağı uzaklarda parça parça oldu.
Belki de olmadı, ben öyle sandım.
Saçlarım yüzüme yapışmıştı ve ellerim üşüdü birden.
Durup dururken sokağım yabancılaştı gözümde.
Telaşlandım, güvensiz hissettim kendimi.
Tüyleri ıslanmış, ıslanınca daha da siyahlaşmış,
sert ve uzun gagalı kargalar havalandı köşe başından.
Islak kanatlarının gürültüsü sonbaharın sessizliğinde yankılandı.
Belki de yankılanmadı, ben öyle sandım.
Yağmur gürültüsüzdü. Sadece yağıyordu.
Sakince ve sessizce. Ilık değildi hayır. Serindi.
Yavaş yavaş yağıyordu.
Yolun eğik bölümünde biriken suda zıplayan damlaları
saymaya kalktım. Bir, yedi, yirmiiki...
Suda yüzüm yansıdı.
Islak saçlı, yabancı bakışlı yüzüme bakakaldım.
Bir damla, sudaki yüzümün üstüne düştü.
Gözümün çevresinde bir halka oluştu önce.
Sonra bir tane, bir tane daha...
Hızla çoğalan küçük halkalar yüzüme yayıldılar.
Onlar çoğaldıkça, karıştım. Ben karıştıkça halkalar çoğaldı.
Yağmur hızlandıkça her şey karıştı.
İyot kokuyordu evet.
Denize gidemeyenlere, denizi getiriyordu.
Çocuksu bir hayal filizlendi, yüreğimde aniden.
Herkese istediğini getiren yağmurlar,
rüzgârlar dolaştı durdu hayallerimde.
Kuşların renkli kanatlarında kırıldı bu kez gökkuşakları.
Yeni, hiç görülmemiş renkler uçuştu.
Mavi renk geldi avucuma kondu.
Sanki bir kuştu. Dokundum.
Küçüktü, sıcaktı ve yüreği telaşlı atıyordu.
Belki de atmıyordu, ben öyle sandım.
Yüzümü suda bıraktım.
Çocuksu hayalleri sokağımın başında.
Küçük ve başıboş adımlarla,
seyrek yapraklı ağacın yanına gittim.
Islak ve karışıktım.
Yağmur hiç dinmeyecek gibi yağıyordu.
Yorgundum herhalde. Yağmuru da, rüzgârı da,
yorgunluğumu da umursamayacak kadar...
İnce gövdeli ağacın gövdesinde dolaştı gözlerim.
Bunca yağmura rağmen kuru yerleri vardı; şaşırdım.
Yaslandım. Yüzümü göğe kaldırdım.
Sonbaharın sarı yapraklarında nefeslenen
damlaların savruluşlarını seyrettim.
Önce miydi, sonra mıydı, yağmur muydu?
Hiç bilmedim.
Yağmur zamanı severim ıssız sokaklarda yürümeyi
Bazen hayalden ötedir yalnız sokaklar
Bir ciğara elimde yarısı ıslak dolanır dururum
Umurumda da değildir millet ne der
Her nefeste sarar tüm benliğimi gam ,keder
Tükenişse bu evet tükendim
Yetmiyor ıslanmalar yetmiyor
Varsın iliklerime kadar işlesin soğuk
Çamurlara bulanayım ne farkeder
Bu yürek yıllar yılı derbeder