Mart aylarında, yakışıklı erkek kedilerin güzel ve narin dişi kedilere geceden sabaha dek uzanan serenadına kulak tanıklığı yaparız.
Yirmi farklı ses çıkarabilme yeteneğine sahip olan tüylü dostlarımız bu özelliklerini mart ayı boyunca partnerlerine mesaj vermede kullanırlar.
Evlerin damlarından, balkonlarından ve sokakların kuytularından yükselen bu "Miyav" senfonisi adeta kediler orkestrasının
sunduğu açık hava konserlerinin en hüzünlü, en davetkar şarkısıdır.
*
Dört ayaklı dostlarımız beton binaların, taş duvarların, çelik gövdeli elektrik direklerinin ve asfaltların sardığı kentlerde,
insanoğlunun mekanik kuşatılmışlığına karşı inatla şarkılarını söylediler.
Göz göre göre ellerimizden kayıp giden ve hızla elektronikleştirilen doğanın bu hazin durumuna karşın " Bakmayın güneşin battığına, gözlerinizi kaplayan o karanlığa... Bakmayın... Uzaklarda bir yerlerde mutlaka bir yıldız parlıyordur." dediler.
Parlak yıldızları gözleriyle, hırçın suların çağıltılarını sesleriyle damlarımıza, çatılarımıza ve sokaklara taşıyarak doğanın hala bizden ümidini kesmediğini söylediler.
Onlar, göçmen kuşların ve leyleklerin sıcak diyarlara kanat açarak terk ettikleri çatılarımıza birer davetsiz misafir gibi geldiler.
Ve inatla şarkılar söylediler. Sevdiler, seviştiler...
" Her doğan çocuk, tanrının dünyadan umudunu kesmediğini gösterir" sözünde olduğu gibi doğdular, doğurdular...
Yavrularının narin ve çelimsiz vücutlarında yeşertmeye çalıştıkları "umut"a meme verdiler.
İnsanların "dert ayı" olarak algıladıkları ve "mart ayı, vergi ayı" olarak dillendirdikleri bu zaman dilimini "Aşk-Sevgi" ayı
olarak yaşadılar...
Soğuk kış günlerinde, akrabalarının aksine göç etmeyerek kentlere sığınan serçelerin telaşlı cıvıltılarına ve sokak köpeklerinin mülteci havlamalarına yirmi değişik enstrüman ile eşlik ettiler.
makinaların uğultusunun, araba seslerinin, tekerlek ve motor gürültülerinin zaptettiği kulağımıza bir saklı sevinçle ışıl ışıl
bakan gözleriyle o "senfoni"yi fısıldadılar.
Sokakların; sevgiliye serenat yapan soylusu, kömürlüklerin "Halime"yi samanlıkta basan köylüsü ve damların kemancısı
Mart Kedileri...
Yaşamın; umut üreten, yüzü yağlı, patileri nasırlı ve gözleri aynı bizim gözlerimiz gibi bakan yarınsız işçileri...
Her yükselen gökdelende, her kapatılan balkonda, her kesilen ağaçta ve sokaklarda ölen her "tüylü sevgi neferiyle" bir enstrümanı yitirdiler...
Yüksek damlara, kapalı balkonlara ve kesilen ağaçların yerine kondurulan elektrik direklerine direnemediler.
Mart ayları otuz bir gün çeker. Her yitirilen seste otuz... Her doğmayan bebekte, yirmi dokuz.... Her........yirmi sekiz...
Her...........yirmi yedi...
İnsanoğlunun sevgisizlik ile tükettiği yaşamın mart aylarını, nostaljik melodiler ile bezediler...
Mart kedileri; dün ellerinde kemanlar, dillerinde sevgi türküleri söyleyerek girdikleri kentsel yaşamımızdan bugün hüzünlü
şarkılar söyleyerek yitip gittiler...