Damlanın Kıymeti Su Kesilince Belli Olur - İbrahim ERZURUMLU yazıları
Masamın üzerinde biriken dosyalar,evraklar,raporlar iş...iş... nefes alamaz olmuştum...Onları nasıl yetiştirecektim...Raporlar,analizler,veriler off off...Kafam kazan gibi olmuştu...Son yazdığım raporu kaç defa geri dönderdi Müdür bey bilmiyorum...şurası olmamış,burası olmamış,sonuncuda birde fırça kaydı...Masama oturup kafamı ellerimin arasına aldım...Çöp kutusu kağıtlarla dolmuştu...Her günüm böyle geçiyordu.Hafta sonunu zor ediyordum.
Çocuklarımı yıllardır gitmediğimiz köyümüze götürmeye karar vermiştim.Köyümüz şehre çok yakındı ama Babamın ve Annemin ölümünden sonra içimden gelmiyordu gitmek...Çocuklarım görsünlerdi büyüdüğüm ve sokaklarında koştuğum köyümü.Kızım annesiyle konu komşuya ziyarete gitmiş bense oğlumu almış köyü gezdiriyordum.Köy meydanında o koşturuken;Güneşin yakıcı sıcaklığını gölgeleyen dallarıyla asırlık çınara sırtımı vermiş ve onulmaz hayallere dalmıştım.
Rahmetli babam otuz yıl önce getirmişti buraya hiç unutamıyorum o günü...Köyün meydanında eşeğinin sırtında kiraz satan amcaya..
-Hey satıcı bakarmısın? dedi babam
-Buyur Bey'im
-Kirazların güzel mi?
-Bizim köyün kirazları hem lezzetli hemde iri olur, dedi.
-Ver ordan iki kilo..
İşte bu çınarın altında bitirmiştik iki kilo kirazı...Babam yüzünde acı bir ifadeyle bana bakarak;
-Oğlum şimdi tek tek topla attığın şu kiraz çekirdeklerini...onları şu gazete parçasının içine koy
-Tamam baba ama ne yapacağız onları?
-Bak oğul her şey bir tohumdan ibarettir.Şimdi onları götüreceğiz evimizin önündeki boş tarlaya ekeceğiz.Onlardan fidanlar elde edecek,sonra belirli aralıklarla dikeceğiz ve onlar bizim geleceğimiz olacak.Her zaman ektiğin tohum sağlam olacak,tarlan sulak olacak ve sen onlara iyi bakacaksın ki hasatın güçlü olsun...Bunları yaparken Allah'a olan şükrünü hiç unutmayacaksın...Ne istersen ondan isteyeceksin...
Saçtığın tohumu besmeleyle saçacak,büyütmesi için Allah'a yalvaracaksın unutma...Bak biraz önce biz kirazları yedik,onlar nasıl bizim ayağımıza kadar geldi hiç düşündün mü?
-Ne bileyim,hiç düşünmedim.
Gördün mü ya, dedi babası bilmemiz ve şükretmemiz gereken ne çok nimete sahibiz.
Derin bir nefes aldı ve;
Az önce güneş bizi yakmasın diye çınarın altına gölge için girdik ve sırtımızı yasladık.
Ali merakla babasına bakıyordu. Babası devam etti:
-Güneş olmasa tohumlar canlanıp yeşermez, büyümezler
Ali'nin küçük kafasında şimşekler çaktı Öyle ya; tohumlar canlanıp
büyümeseler hem insanlar, hem bütün canlılar aç kalırdı. Yani hayat olmazdı. Heyecanla babasına döndü:
-O halde toprak da nimet, su da! diye söyledi
Babası gülerek onun saçlarını okşadı.
-Elbette yavrum, elbette! dedi.
Nimetlerin hepsine şükür bereket getirir.Bereket bolluk demektir.Bolluk paylaşmayı,paylaşma mutluluğu...
Şimdi tohumları saçtığın ve sonrasında içine koyduğun gazete parçasını düşün...O nasıl bu hale geldi? Hangi aşamalardan geçti biliyor musun?
-Ne bileyim,bunu da hiç düşünmedim.
Bak oğul,Alamanyada kağıt fabrikasında çalışan bir arkadaşım vardı.Memlekete izine döndüğü bir gün anlatmıştı kağıdın hikayesini...
Aklımda kaldığı kadarıyla bende sana anlatayım.
Gün olur büyür,iş güç sahibi olursan israf etmeyesin...
"Kağıdın yapımı için genel olarak ağaç ya da pamuk kullanılırmış.Ancak daha çok ağaç kullanılırmış. Kağıdın hammaddesi olan ağaçlar kesilip kütük haline getirilir. Kütük halindeki ağaçların kabuğu, iç kısma zarar verilmeden soyulurmuş.Bu işlem, ağacı, suyun içinde gevşek lifler haline getiriyormuş. Kabuğu soyulan kütükler önce küçük parçalara ayrılırmış. Daha sonra bir öğütücünün içinde kimyasal maddelerle karıştırılırmış. Bu sayede, ağaçta lifleri birarada tutan bir madde çözülürmüş. Bu aşamada son olarak hamur beyazlatılırmış.Hamur karıştırıcıya girer ve orada hamura, kağıdın kalitesini artıran maddeler de eklenirmiş. Karıştırıcı, lifleri pürüzsüz bir hamur haline getirir,sıvı haldeki hamur depolandığı yerden, sıkı bir tel örgü şeklindeki yürüyen bir bendin üzerine dökülürmüş. Bu işlem hamuru sudan arındırmak içinmiş. Suyun daha etkili alınabilmesi için soğurma işlemi de yapılırmış. Suyu belli bir miktarda alınan hamur, bir silindir tarafından sıkıştırılırmış. Ek silindirler hamuru sıkıştırma işlemine devam ederler, bu işlem sonunda hamur sudan arınır ve iyice düzleşirmiş.Ağsı haldeki hamur, sıcak silindirlerin arasından geçirilerek iyice kurutulur. Son olarak, hamur, sayfalar halinde kesilmeden önce kalan pürüzlerin giderildiği bir aşamadan geçermiş..."
İşte oğul,elimizin altında işimize yaramaz dediğimiz kağıdı ve diğer nimetleri buruşturup atmadan önce düşünmeliyiz...Şu memlekette yirmi milyona yakın kağıtla işi olan insan olsa her biri bir kağıt çöpe atsalar yirmi milyon kağıt eder.Bunun maddi değerine hesap yetmez...
"Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının Yiyin, için ve israf etmeyin Çünkü O, israf edenleri sevmez"
Bak oğul;yiyecez,içecez lakin israf etmeyeceğiz tamam mı?
İyi ki gelmişlerdi köye...Hatıralarını bile unuttuğu geçmişiyle barışık yaşamalıydı insan.Yerde ki taşa bir hışımla tekme atarken oğluna döndü ve gel sana bir hikaye anlatıyım dedi....
Pazartesi günü işi geldiğinde buruşturduğu kağıtlar çöp kutusunda hala duruyordu.Eğildi çöp kutusuna atılmış kağıtları aldı...Onları düzelterek dosyaya koydu.Ama hepsi buruş buruş olmuş, işe yarayacak halleri kalmamıştı. Kafasında binbir düşünce oluştu."Dostuluklar,arkadaşlıklarda böyle olmuştu"."İnsan gönlüde böyle olmalı" diye mırıldandı kendi kendine..."Kırıldığı zaman izi ve buruşukluluğu gitmiyor".
Cuma günü hiç düşünmeden çöp kutusuna attığı bu kağıtlara ne demeliydi.Neden babasının nasihatları köye gitmeden aklına gelmemişti.Masadan kalemi alarak o buruşuk kağıtlardan birinin arka boş tarafına şöyle yazdı:
"Beni buruşturup atmadan önce iki kere düşünün;
Yok ettiğiniz geçmişiniz ve karanlık geleceğiniz."
Kağıdı arka fona astı...gülümsüyordu...Baba seni şimdi anlıyorum...Keşke dedi ve iki damla gözyaşı süzüldü yanaklarından...