Doğum günlerim benim için hep özel günler olmuştur. Bu günler, sevdiklerim, özellikle eşim tarafından genelde unutulduğu ve ben çok hayal kırıklıkları yaşadığım için, benim açımdan daha da özel olmuştur. Hiç unutmayacağım günler olmuştur.
Doğum günlerimi, her yıl büyük bir heyecanla beklerim.Hele doğum günüm yaklaştıkça, heyecanım daha da artar.Bakalım beni hangi sevdiklerim hatırlayacak, hangi sevdiklerim unutacaktır.Genelde unutulacağımı bile bile, büyük bir merakla, coşkuyla beklerim o günü.Hemen hemen her doğum günümde yaşadığım hayal kırıklığı, beni asla alıkoyamaz, yeni beklentiler içine girmekten.Ya sonra mı? Sonrası hep hüsran, hep hayal kırıklığı.
Ama, aradan yıllar geçip, yaşım olgunluğa erişince, doğum günlerimi pek beklemez oldum.O günler benim için özel olmaktan çıktı.Hatırlanmamın, ya da unutulmamın, pek önemi kalmadı yıllar sonra.Duygularım mı değişti, yoksa, hemen her doğum günümde unutulmam, benim şevkimi mi kırdı, bilmiyorum.
Doğum günlerime ait hatırlayacağım, beni pek etkileyen bir olay yok.Yalnız, hangi yıla ait olduğunu tam çıkaramadığım bir doğum günüm var ki, ölünceye kadar unutmam onu.O gün neler beklediğimi, nasıl hayal kırıklıkları yaşadığımı, sizinle paylaşmak isterim:
Seksenli yıllardan biriydi.Yaşım da daha otuzlarda. Kasabamızın bir köyünde öğretmenlik yapıyordum. Bir gün, birdenbire, doğum günümün yaklaşmakta olduğunu hatırladım.Hemen aklıma çeşitli sorular geldi. Eşim acaba bu yıl hatırlayacak mıydı doğum günümü? Acaba bana ne alacaktı? Yoksa yine unutulacak mıydın? Ben eşimin doğum gününü hiç unutmadığım halde, o neden benimkini hatırlamıyordu? Unutmasının nedeni dalgınlık mıydı; önemsememek miydi?.....Bu soruların yanıtlarını bilmeyi o kadar isterdim ki!
Doğum günüme birkaç gün kala, eşimin, sigara paketinin üzerine, doğum günümü not aldığını gördüm. Güzel! Demek, bu kez unutmayacaktı. Acaba bana ne alacaktı? Beni dışarıya yemeğe götürecek miydi?
Hayal kırıklığına uğramam uzun sürmedi.Doğum günüme üç gün kala, eşim, birkaç günlüğüne iş için İzmir'e gideceğini söyledi. O gün, evde olmayacaktı. Buna çok üzüldüm.Eşimi İzmir'e yolcu ettim. Bir yandan üzülüyor, bir yandan da kendimi teselli ediyordum.Eğer unutmazsa, o gün beni İzmir'den telefonla arayabilirdi. Hediyesini de, geldiğinde verirdi. Hatta, oradan bana, çok güzel bir hediye alabilirdi.Küçücük kasabamızda, ne bulabilirdi ki alacak? Hele o yıllarda.
Doğum günümden bir gün önce döndü eşim.Hiç beklemiyordum.O nedenle çok sevindim. Bu çok güzeldi. Demek doğum günümde burada olacaktı. Kimbilir, belki de bana İzmir'den hediye bile almıştı.Vermek için yarını bekliyordu. Çok heyecanlıydım.
Ertesi sabah, yani doğum günümde eşim beni okula bıraktı.(Mudurnu'ya çok yakın bir köyde öğretmenlik yapıyordum. Beni eşim getirip götürüyordu arabayla.) Mesai sonrası gelip aldı beni. Kendisinin bana, doğum günümle ilgili bir şeyler söylemesini beklerken o, hiç beklemediğim şu sözleri söyledi, evimizin önüne geldiğimizde: "Beni akşam yemeğe bekleme. Misafirim var.Onu yemeğe götüreceğim.Yaşar Bey." Dedi.Ve çekti gitti. İşte bir hayal kırıklığı daha.Bir unutulmak daha.
Kışın hemen hemen son günleriydi. Soğuk bir gündü. Kar yağıyordu.Duyduğum sözlerin etkisiyle iyice üşümeye başladım sanki. Kendimi önemsenmeyen, sevilmeyen biri gibi hissettim. Henüz sekiz dokuz yaşındaki kızımın elinden tutup, kendimi bir arkadaşın evine attım.Arkadaşımın evinde konuk olarak bulunanlar, gülüp konuşuyorlar, çok hoş vakit geçiriyorlardı. Ben de hiçbir şey belli etmeden onlara katılmaya çalıştım. Zaten okuldan çıkıp gittiğim için, bir müddet sonra akşam oldu. Misafirler gittiler.
Bense eve gitmek, yalnızlığı yaşamak istemiyordum. Arkadaşımın, "Bu akşam ben de yalnızım. Biraz daha kal." sözlerinden sonra, kalmaya karar verdim. Ama içim sıkılıyordu. Aklım hep eşimdeydi. Nasıl unutmuştu doğum günümü?Bu akşam eşimin kendisini ağırladığı, henüz tanışmadığım Yaşar Bey'i düşünüyordum. Onun yerinde olmak istiyordum.. Kimdi bu Yaşar Bey Allah aşkına? Eşimin gözünde, benim önüme çıkmıştı. Birden, hiç tanımadığım o Yaşar Bey' den nefret ettim. Nerden çıkmıştı bugün bu Yaşar Bey?
Vakit, akşamı oldukça geçmişti.Bu saatte evde olmaya alışık olduğum için, daha fazla kalamadım. Kızımla beraber, kar yağışı altında evimizin yolunu tuttuk..........Evimize inen sokağa girdiğimde, evimizin ışıklarının yandığını gördüm.Demek eşim gelmişti. Allah Allah! Hani misafiri vardı onun? Neden evdeydi acaba? Yoksa doğum günümü mü hatırlamıştı son anda? Doğum günümü ,üzerine not aldığı sigara paketini mi görmüştü? Birden heyecanlandım. Adımlarımı sıklaştırdım.
Eve girdiğimde eşimi mutfakta buldum.Setin üzerinde kol gibi balıklar yatıyordu. Domatesler, salatalıklar, salamlar, sosisler....Kendisi de kollarını sıvamış, harıl harıl balık temizliyordu.Hemen tahmin etmiştim neler olduğunu.Eşim, benim doğum günümü hatırlamış, misafiri başka bir akşam ağırlamaya karar vermişti.Benim balığı çok sevdiğimi bildiği için, balık getirtmişti Kimbilir nerden hem de.Ya o turfanda sebzeler? Nerden almıştı onları? O yıllarda kış gününde, bunların kasabamızda bulunması mümkün değildi.Sadece kasabamızın pazarı olan cumartesi günü, ne bulursak alır, bir hafta onları yerdik.Turfanda sebze zaten bulunmazdı. Manav falan hak getire.
Kısacası, neler olduğunu tahmin etmiştim.O, doğum günüme hazırlık yapıyordu.Bundan emindim.Yağda yumurta bile kırmayı bilmeyen eşim, balık temizliyordu benim için. İlk kez görüyordum onun balık temizlediğini. O kadar telâşlıydı ki, arkasını dönüp bize bakmıyordu bile.Çünkü geç kalmıştı, geç hatırlamıştı, bu günün anlamını.
Yanına gittim. Kendisinin neyi, niçin yaptığını bildiğim halde; "Ne yapıyorsun?" diye sordum. Hatta gülmemek için kendimi zor tuttum. Çünkü vereceği yanıtı çok iyi biliyordum. "Bugün senin doğum günün. Balık pişireceğim senin için." Diyeceğinden öylesine emindim ki.
"Ne yapıyorsun?" soruma, "Balık buğulama yapacağım. Bolu'dan getirttim bunları.Yaşar Bey balığı çok seviyor." Şeklinde bir yanıt aldım. Aldığım bu cevap, bir tokat gibi patladı suratımda. Ben bile balık buğulamanın nasıl piştiğini bilmiyordum.Kendisi de bilmiyordu.Bana sordu nasıl olacağını. Sadece "Bilmiyorum." şeklinde yanıtladım, buz gibi bir ses tonuyla.Omuzlarımın çöktüğünü hissettim....O hiçbir şeyin farkında değildi. Harıl harıl çalışmaya devam ediyordu. Benim durgunluğumu farkedebildi sonunda. "Hasta mısın? Niye öyle durgunsun?" diye sordu. Ben de "Yooo!" diye yanıtladım sadece.
Eşim ,Yaşar Bey için yaptığı hazırlıkları bitirdi. Arabasına koydu.Giderken bana; "Geç gelirim.Saat oniki olur, bir olur, merak etme. Sen yat." Dedi.Çekti gitti.
Bir müddet sonra kızım da uyudu. O zamanlar tek kanal olan televizyonla başbaşa kaldım.Yapacak başka bir şey bulamadığım için, daha doğrusu canım hiçbir şey yapmak istemediği için televizyon izlemeye başladım.
O güne kadar Türk Filmlerindeki rastlantıların ne kadar abartıldığını düşünürdüm. Ancak, televizyondaki filmi izlerken, Türk filmlerine ne kadar haksızlık ettiğimi düşündüm. Çünkü; unutulduğum doğum günümde, yine bir doğum günüyle ilgiliydi film. Beni iyice çileden çıkarmak istercesine. Filmde Avusturalya'da diplomat olan Amerikalı bir adam vardı. Ayrıldığı eşinin annesinin, yani eski kayınvalidesinin doğum günü partisine katılmak üzere Amerika'ya gelmişti. Ne tesadüf! Hem de benim doğum günümde......Biten bir evliliğe, eski bir eşe ve eski bir kayınvalideye verilen önemi düşündüm o anda. Sonra da kendimi. Doğum günü unutulan, ciddiye alınmayan, ihmal edilen bir eş....Daha fazla izlemek istemedim.Tam televizyonu kapatmayı düşündüğüm sırada, eşim çıkageldi.Oysa o saatte gelmeyeceğini söylemişti.Acaba doğum günümü hatırlamış, o nedenle mi erken gelmişti?
Elinde kare prizma şeklinde, özenle ambalajlanmış bir paket vardı. "Acaba bu paket ne olabilir?" diye düşünürken eşim ; "Bak, bir viski. Viski koleksiyonu yaptığımı biliyordu Yaşar Bey. Koleksiyonum için getirmiş. Ne incelik!" dedi. O paketin bana ait olabileceğini düşündüğüm için, kendimi aptal gibi hissettim. Eşim paketi açtı, viskiyi koleksiyonuna dahil etti.
Daha sonra "Aaa! Unutmuştum." Diyerek, elini ceketinin yan cebine götürdü. Ben gözlerimi başka tarafa kaydırmaya çalışıyor, ama başaramıyordum. Başka tarafa bakmaya çalışıyor, bir yandan da eşimin cebinden ne çıkaracağını merakla bekliyordum. Küçük, kırmızı renkte, dışı jelâtinli bir paket çıkardı eşim. Bana uzatırken; "Bu bir bayan sigarasıymış.Yaşar Bey sana gönderdi bunu." Demesin mi!.. Yabancı bir sigara. O zamanlar yabancı sigara bulunmazdı Türkiye'de. O nedenle, o paketin bir sigara paketi olduğunu anlayamadım.Ve onun bir sigara olduğunu öğrenene kadar neler geçti aklımdan. Bir kol saati, belki bir kolye, ya da bir yüzük gibi.
Ben bugün Allah tarafından cezalandırılıyor gibiydim. Bu kadar üstüste hayal kırıklığını yaşamayı hak edecek ne yapmıştım acaba? Daha fazla hayal kırıklığı yaşamak ve sonu gelmeyecek beklentilere girmemek için, yatak odasına çıkıp, yatağa attım kendimi. Ama filmlerdeki gibi, yatakta ağlamadım sarsıla sarsıla. Uyumaya çalıştım.
Ertesi sabah, sanki hiç uyumamış gibi uyandım. Eşim beni bıraktı okula arabayla.Son dersten sonra almaya geldi. Arabada kızım da vardı. Arabaya bindiğimde, arka koltukta kocaman bir paket gördüm. Hiç üzerime alınmadım bu kez. O paketin bana ait olabileceğini hiç düşünmedim. Düşünmek istemedim. Bir kez daha hayal kırıklığı yaşamak, aptal durumuna düşmek istemiyordum.
Eve gelince, eşim arabadan aldığı paketi bana uzattı.Yüzünde hem gülümser, hem mahçup bir ifade vardı. Bana şöyle dedi: "Dün senin doğum günündü. Ama ben unuttum. Unutmamak için o kadar gayret gösterdiğim halde yine unuttum. Özür dilerim. Doğum günün kutlu olsun."........ Paketten ne çıksa beğenirsiniz? Koca bir duvar saati.Bir bayana, doğum gününde alınacak en son şey bana göre.
Daha sonra, kendisine, doğum günümü kızımın hatırlattığını söyledi. Bozulan muslukları aylarca tamir etmeyen eşim, saati hemen duvara çiviledi.Unutkanlığını telâfi etmek istiyordu. O saati duvara çivilerken, şöyle dedim gülümseyerek: "O saate, benden başka kimse bakmasın.Çünkü o saat benim."
İşte o günden sonra, doğum günlerimde eşim tarafından hatırlanmak, kendisinden bir hediye beklemek gibi bir hataya hiç düşmedim. O nedenle doğum günlerimde hiç hayal kırıklığı yaşamıyorum artık. Çünkü unutulmaya öylesine alıştım ki doğum günlerimde.
Doğum günlerini hatırlamak, bir alışkanlık meselesi. Bu alışkanlığı kazanamadığı için eşime kırılmıyorum.Onun bana sadece doğum günlerindeki davranışını ölçü olarak alamam. Üçyüz altmış beş günün yalnızca bir gününde yaptığı yanlış için onu suçlayamam. Bana diğer günlerdeki yaklaşımını dikkate alıyorum.Yılın sadece bir gününde onu yok sayıyorum.Ve onu çok seviyorum.