@SAHABELER adlı üyeden alıntı:
Bir hüzün içimde... Yerini tam olarak bilemediğim, kafamla ile gövdemin arasında gezinip duran ve içimi burum burum buran bir hüzün... Belki geç kalmanın, hakkını verememenin, elinden kaçırmanın verdiği utancı gölgesinde gizleyen bir hüzün...
Belki itiraf etmeliyim en başta; beni bu kadar terk edeceğini bilmiyordum, zamanın bu kadar hızla akacağına aklım hiç eremedi, zihnim algılayamadan topladın pılını pırtını, sana dair ne varsa derdest ettin işte..
Ve gidiyorsun...
Şimdi geriye dönüp baktığımda hatırlıyorum da, gidişlerin hep böyle olmuştu; ama bu sefer nedense daha çabuk ve daha hüzünlü geldi ayrılık sanki... Şeffaf parmaklarında okşadığın saçlarımın, minik bir çocukken yüzüme gecenin serin ılgımını üflerdin nefesinle... Akşamları bir uçkun hasrete dönüştürürdün kendini Ve bir itiraf daha; senle vuslatın hazzını tam olarak yaşayabilen bahtlılardan olamadım hiç. Biliyorum acınası bir durum; ama farkına varamıyordu bu zavallı, gelişinle getirdiğin değişimi, dönüşümü, mutluluğu, hazzı ve buram buram cennet esintisini...
Düşünüyorum da, senle en büyük sevdaları çocukken mi yaşadık biz?.. Yaşımız büyüdükçe azaldı mı tutkumuz? Yoksa kalp denen et parçası büyüdükçe küçülüyor mu sevdalar? Minik avuçların kuşattığı dualar, aminler kocaman kemikli parmaklardan çok daha mı fazlaydı?
Ya da...
Bizim sevdamız tersine bir çan eğrisi gibi mi? Çocukken yaşadığımız tutkulu beraberliği, yaşlanınca yine yaşama ihtimalimiz olabilir mi?
Biliyorum şimdi sen, böyle toparlanmış gitmeye hazırlanırken, kapı aralığında bunları fısıldamak utanç verici itiraflar... Ama içimden el sallamak gelmiyor arkandan daha ne diyeyim? Ve biliyorum ki gideceksin, sözün var tıpkı yine geleceğini bildiğim gibi gideceksin... İçimde seninle yaşanabilecek o büyük aşkları yaşayamamanın verdiği kocaman bir yumruk gibi yutkunma hissi bırakarak gideceksin!
Hatırlıyor musun? Geçen gidişinde 'tekrar döndüğün zaman, burada olmazsam eğer, seninle son vuslatı değerlendirememenin acısı bana cehennemden bile beter' diye fısıldamıştım sana. Şimdi gidiyorsun, kararlısın biliyorum. Ne kadar yapışsam da eteklerine, ne kadar ah vah edip gözyaşı döksem de sadece tebessüm ederek bana sessizce gideceksin. Usulca döneceksin köşeden, arkana bakarak, 'O kadar da fena değildi, nankörlük etme' diyen bakışını fırlatacaksın belki; ama her beni bırakıp gidişinde yaşadığım o pişmanlık bu sefer daha fena sarsacak beni çok iyi biliyorum...
Bahtsızlardan bahtsız, pis bir pişmanlık, balçık bir ıskalamışlık hissiyle içim burulacak çok iyi biliyorum. Belki zamanla unutacağım bu hissi; ama en azından beni terk ettiğin birkaç gün içinde coşkuyu yaşarken yine senin isteğinle, içimde hep bir burukluk, bir kırıklık olacak...
Oysa ne çok şeyler yapmak isterdim senle! Gece yarıları uyanmak, fısıltıyla dertleşmek, başımı o sonsuz kucağına yaslayıp halimi sana aktarmak, içimi dışıma çıkarıp yaralarımı göstermek, tedavi etmeni dilemek isterdim İsterdim ki benimleyken sen, neye sahip olduğumun farkına varayım ve bir taç gibi başımda taşıyayım seni. İsterdim ki, o dokunmaya kıyamayacağım ellerine sımsıkı tutunayım ve bilmediğim diyarlara, keşfetmediğim tepelere götür beni...
Görüyorsun işte, ne kadar da aciz ve bahtsızım!
Veda vaktinin geldiğini de çok iyi anlıyorum... Bu pişmanlıklar içimi kavurup dururken en azından şu talepte bulunmak isterim; burada âşıklarından bir âşık var. Belki sevdası küçük, belki yüreği senden başka binlerce sevgiyi hak etmeyin pis paçavralarla dolu; ama senin sevdan büyük ve sınırsız. Hiç olmazsa tek taraflı olarak bonkörce ver sevdanı bir dahaki gelişinde. İlk günden itibaren sana layık olarak karşılayayım ki, vedan bu kadar ağır gelmesin bana. Ve daha coşkuyla gireyim bayramlara...
Güle güle gözümün nuru...
Güle güle yitik sevdam...
Güle güle;
Ramazan!
M. NEDİM HAZAR (zaman)
Orijinali Göster...