Yoktu kimsecikler. Sadece O vardı. Sonunda da O var olacak. Yarattı Kainâtı bilinmek istedi. Varlıkların zübdesini halk etmek için emir verdi meleklere. Yaratıldı ruhundan ruh üflediği insan. Biri Adem diğeri Havva. Cennet oldu yerleri bu iki insanın. Şeytanın kıskandığı bu iki insan, rahmetten kovulanın hilesiyle yasaklanmış meyveden yediler ve kadem bastılar yaratıldığı toprağa.
Ayrı düştüler uzaktan uzağa. Yıllarca göz yaşı döktüler ve nihayet buluştular Arafat'ta. Çoğaldı nesilleri yavaştan yavaşa. Şeytan düştü arkalarına intikam almak için. Kabil ilk katil olarak yazıldı tarih kitaplarına...
Günler biri diğerini kovalarken çoğaldı insanlar. Kimileri ovalara kimileri de dağlar başına kurdu şehirlerini. Zaman zaman yollarını şaşıran topluluklara düzlüğe çıksın diye Peygamberler gönderildi.
Dinlemeyenleri rüzgarlar, depremler.. yok etmişti. Kimilerini Kızıl Deniz yutarken başkalarını da sivrisinekler helak etmişti.
Nemrud'un karşısında Aziz olan İbrahim (a.s), kurbanlık İsmail (a.s) ile annesi Hacer'i kimselerin bulunmadığı bir vadi ortasında ulu ağacın altına bırakıp gitmişti. Bir dağarcık hurma bir kırba su... Kaç gün dayanırdı ana ile oğula? Ana şefkat ve merhameti su aratır İsmail'e. Safa-Merve arası giderde gelir selam verir tepelere. Ümidin bittiği anda zemzem çıkar meydana. Daha sonra şehir kurulur burada...
Hz. İbrahim döner gelir bu şehre. Babayla oğul inşa ederler Kabe'yi. Kabul olunsun diye el açıp yalvarırlar Mevlaya. Gelsin insanlık diye çağırırlar buraya. Mekke ilmek ilmek örülür. Çöllerden nice kervanlar akın eder Kabe'ye... Kıtalar insan dolarken hasret başlar Kabe'ye ve de Mekke'ye...
Dönemlerindeki Peygamberlerinin uyarılarına kulak asmayan toplumlar helak olurken, inanlar Peygamberleriyle birlikte Mekke'ye-Kabe'ye sığınırlar. Adeta Mekke Peygamberler yatağı olur yahut emin bir belde...
Aydınlık dönemler zaman zaman yerini karanlığa terkeder. Bu karanlık dönemlerde zulüm, haksızlık... başını alıp yürür. Yolunu şaşıranlar ya bir ağaca yahut bir taş parçasına taparlar. Sevda yüklü Kabe putlarla işgale uğrar.
İnsanlık bunalıp ve bir kurtarıcı beklerken Hz. İsa'nın müjdesi Kainatın efendisi, Peygamberler zincirinin son halkası Mekke ufuklarında insanlığı selamlar. 571 yılı yeni bir dönemin başlangıcı olur. Yere batan Kisra Sarayı, devrilen putlar, ateşperestlerin yıllardır yanıpta sönen ateşi... Ufuk, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in müjdesini verir.
Mekke artık farklıydı. Umduğunu bulup O'nunla şereflenmişti. Mekke sokakları, vadileri, dağları-taşları artık O'nunla tanışmış, O'nun nuruyla nurlanmış kutsal risaletin beşiği olacaktı.
Mekke'de bir genç ama farklı bir genç... Nur yamağı muştu yüklü emin bir genç. Herkesin güvendiği, saygı duyduğu herkesten farklı bir genç...
Medine her gün onları beklerken ümitsiz dönerlerdi evlerine. Nihayet müjde deyip görürler Nebi ile Sıddık-ı Ekberi. Talaal bedru aleyna... Ay doğdu üstümüze Veda tepelerinden kasidesi söylenir dilden dile... Herkes ister ki misafirler misafiri olsun... An olur ki Eba Eyyubil Ensaridir Mihmandar-ı Nebi. Ne güzel gündür Medinelilere, şehri nurlandıran nebi ile birlikteler.
Günler geçer, kardeşlik pekişir, Medine nur yumağı haline döner. Bedir, Uhut, Hendek derken hasret doğar Mekke'ye.
Hazırlanın umreye diye emir geldiğinde herkes hazırlığa koyulur O kutsal Şehir Mekke'ye. Çöller geçilir, dağlardan aşılır. Buram buram koku gelir Mekke'den... Yolculuk gelip Hudeybiye'ye dayanır. Mekke müşrikleri dayanmıştır buraya, kapıları açmayız diye.
Pazarlık başlar, heyetler gidip gelir. Nihayet bir yıl sonrasına ertelenir Mekke Hasreti. Mekke özlemiyle kavrulan Muhacirlerin adeta dünyaları yıkılır... Ama bilinmeyen bir şey var ki o da bu sözleşmedeki şartlar gelecekte Mekke'yi kansız ve darbesiz teslim edecekti hicret erlerine. Nihayet kurbanlar kesilir ve Medine'ye dönüş başlar...
Daha sonra Mekke müşrikleri sözleşmeyi bozarlar ve Mekke'nin fetih yolu açılır .
On binler yola koyulur Feth-i Mübin için... Artık Mekke kurtulması için günleri saymaya başlar. Adeta Kabe siyah bürgüleriyle sevinç gözyaşları döker... Mekke'nin yakınında konaklayan onbinler, efendimizin emriyle onbinlerce ateş yakar. Korku düşer müşriklerin kalbine bu onbinler nereden geldi, kimdir diye...
Artık ümitsizdir Mekke'de kiler ve savunmaktan acizdirler Kabe'yi. Ebu Süfyan teslimdir Hz. Ömer'in elinden Kainat'ın Efendisi'ne...
Birkaç koldan Mekke'ye giriş başlar. Devesinin sırtında vakur bir vaziyette. Kainat'ın Efendi'si selam verir Mekke'ye... Tekbirler, tahmitler dalga dalga kuşatır Kabe'yi... Hicret döneminde bu günlerin geleceği söylenseydi kim inanırdı bu sözlere. Mekke teslim oldu Kainat'ın Efendisi'ne... Yıllar öncesinde çocukların ellerinde Mekke sokaklarında dolaştırılan Hz. Bilal Kâbe'nin üzerinde Allahu Ekber demekte.
Müşrikler; kimisi kendi evine, kimi Kabe'ye kimisi de Ebu Süfyan'ın evine sığınmış çaresizlik içerisinde çare ararlarken ses gelir Peygamberimizden: "Ne beklersiniz benden?". Ses verir müşrikler: "Kerimsin, keremlik beklenir senden".
O gün Mekke, Kabe bir başka idi. Tarihinin en sevinçli gününü yaşıyordu. Dünya tarihinde hiçbir kimse hiçbir şehir bu şekilde kimsenin burnu bile kanamadan teslim alamamıştır. Hiçbir kimse Fatihliğinden dolayı bu şekilde vakur bir hali sergileyememiştir. Zaten O'na da bu yakışırdı.
Çünkü O'dur Rahmetellil Alemin, Odur Ümmetim Ümmetim diyen... O'dur insanlığa insanlığı öğreten.