Aşk hakkında söyleyecek tabi ki çok şeyim yoktur. Bildiğim bir şey varsa, aşk dediğiniz şeyin acı çekmeyle eş değer olduğudur. Ne kadar çok acı çekerseniz, aşkınız da o kadar güçlenir. Eğer güçlenmeyen bir birliktelik yaşıyorsanız, ya aşık değilsinizdir; ya da aşık olmaktan korkuyorsunuzdur..
V for vendetta filminde de olduğu gibi.. Adam kadına aşıktır fakat, adam kadar güçlü olabilmesi için ona bir hücre cezasını senaryolaştırır. Aynen çektiklerini kıza da hissettirir. Aslında eş olmak böyle bir şeydir. Biriyle gerçekten beraberseniz ve birlikteyseniz ya aynı şeyleri yaşamışsınızdır, ya da aynı şeyleri yaşayacaksınızdır.
Adama kadının aşkı ise takdire şayandır. Şahsen ben de olsam, ben de aşık olurdum. O kadar akıllı ve o kostümü giyen her zeki adama aşık olunabileceği gibi. Aslında maskelerin altındaki ruha aşık olunmaz mı gerçekten? Ne çirkinler görürüz, güzelleri deliler gibi peşlerinden sürüklerler.. Sizce çirkinlik görünüşte midir?
Aşkla acı çekmeyi anladık peki ya mazoşist misiniz bir nevi? sayılır.. Dediğim gibi, bile bile ateşe atlamak her baba yiğidin harcı değildir ne de olsa.. Tıpkı öyle bir aşkı yaşamak gibi.. Aynı şeyleri yaşamak, aynı şeylerden zevk almaya başlamak, aynı şeyleri hissetmek ve aynılaşmak. Tamam aynılaşmak için bir hücreye atılıp, işkence çekilmesi, saçların dipten kazılması gerekmez. Ama birlikte bir şeyler paylaşmak gerekir. Acıları, tatlıları birlikte yemek gerekir. Tüm tatlılar sizin olsun, acıları filmlerde bırakın..