Cellat geçir hadi ilmeği boynuma
Korkum yok nefessiz kalmaya
Tükeniyorum kavgaların arasında
Susamıyorum pervasız haykırışlar karşısında...
Lâl olsa dilim belki bir parça susabilirim
O zaman yaşamayı nasıl becerebilirim
Yüreğimi susturabilmeye yetecek mi gücünüz
Sözsüz de savaşmayı bilirim...
Sicilimde yazanlar doğrudur
Suçum inanmak ve umut etmek
Güzel günleri yarına emanet edebilmek
Yapamadım affola, düşlerimi bıraktım karanlık sokaklara...
Un içinden tuz ayıklamaya dönmüş, hileler ve sürprizler
Üzgünüm beyazın içinden, beyazı seçemedim
Yerimi siyahların yanına aldım
Ben deliyim; Yorgun ve yalnız kaldırımlara misafirim... Gecenin gözleri her daim üzerimdedir. Denizin ortasında küçük bir adayım, yüzme bilmem; Yüreğimi bir yerde bırakmışım, bıraktığım yerlerden çok uzaklardayım. Kapıları kapatmışım üstüme, sürgüleri beynime çekmişim. Ben deliyim, ama çok şey bilirim. Renkler ve zevkler hiçbir şey ifade etmez benim için... Sonların başladığı yerden, başlangıçların son bulduğu bir yere gidiyorum. Kara bir tren gibiyim, bir istasyondan bir istasyona, hep aynı raylar üzerindeyim. Ben deliyim; Yağmurun yağması benim için romantik değildir, ben kurşun yağmurlarını bilirim. Benim güneşim batmaz, dünyam dönmez, ay'ım hep mehtap halindedir, rüzgârlarım hep doğudan eser... Ezbere bilirim yaşamayı, yaşarken savaşmayı;
Ben deliyim; Benim mevsimim değişmez, kuşlardan sadece güvercini bilirim, yüreğim kanatlarıyla beraber çarpar. İnsanlardan sadece çocukları severim, onları da büyüyünce terk ederim. Ben deliyim; Benim tanrım yoktur, bir çift göze, bir de tek gülüşe taparım. Bağıra bağıra şarkılar söylerim, sessiz sessiz şiirler yazarım. Bilmediğim yerlerin, tanımadığım kişilerin resimlerini çizerim.
Ben deliyim... Kendimle sohbet eder, kendi kendime gülerim. Telefon kulübeleriyle kavga ederim. Asfaltın siyahında kaybolur, düşüncelere dalarım. Çıkmaz sokaklarda kendimi arar, bir de üstüne güzel hayaller kurarım. Sonra hayallerimle beraber suya düşerim.
Ben deliyim; Çayım sekiz şekerlidir, cigara üstüne cigara yakarım. Parayı sevmem ama para için çalışırım. Dört yaşında aşık olduğumu, sonra babamın hiç başımı omuzuna dayamadığını hatırlar, hayal de olsa omuzlarında uykuya dalar, rüyalar görürüm, uyandığımda hiçbirini hatırlamadığım halde...
Ben deliyim; Güzel bir yaşam benim için anlam taşımaz, kimseye düşman değilim, kimseye de dost olmadım. Ben kendime bile yabancıyım... Benim bana söylemediğim düşüncelerim vardır. Ben deliyim, ben buralara ait değilim. Dağları sırt sırta vermiş bir ülkem, etrafı surlarla çevrili bir şehrim, saat on ikiden sonra uyanan caddelerimi bilirim. Ben deliyim... Çizilmiş sınırları reddetmişim. Ölüm kurşun olup yağmış üstüme, ben öldürülmüşüm ama ölmemişim. Duygularım hep sansüre uğramış...Ufacık bir bakış boğazımı düğümlendiririr. Neye hüzünlendiğimi bilmeden, hasretin en yoğun halini yaşarım. İçimden dağıtmak gelir, dağıtamam ya, kendimi dağıtırım. Gözlerimin yeşili gitgide koyulaşır, tüm insanlarınki kankırmızılaşır. Bakamam kimsenin yüzüne, sevgiye muhtaç bir yavruya döner yüreğim... Kalbim titrer, haykırırım ama duyuramam sesimi... Yine de sardığım tütünde, yaktığım cigarada bulurum mutluluğu...
Ben deliyim, ağlamamaya yemin etmiş gözlerim... Sonu dramla biten bir hatıra, üç bölümlük bir komedi dizisiyim. Çoğu zaman çorbama kinimi doğrar, öfkemi kaşıklarım. Zehir kokan bir gül biter dudaklarımın arasından, sonra bir bidon gökkuşağına döküp yakarım gülü, külüyle birlikte zamana savrulurum. Ben deliyim, geceyi ikiye böler, sonra hayatın adını yalan koyarım...
Ben deliyim, ben yüreklerde ünlem, kafalarda soru işaretiyim.
Ben deliyim, bağrı taşlarla dolu bir toprak parçasıyım. Bir uçtan bir uca kurumuşum. Karınca yuvaları ve ayak izleriyle süslüdür tenim... Kar yağar üşürüm, güneş olur kavrulurum. Kimisi tükürür, kimisi öper ya; tükürene mezar, öpene lalezâr olurum.
Ben deliyim... Mutluluğu uzaktan seyrederken cebimde küçük umutlar biriktirir, gözlerimi kapının eşiğine dikerim. İşte o zaman hayat acı kahve tadı verir, hep içime atarım ama, kendimi içine atacak bir yer bulamam. Anlamayana az gelirim, anlayana çok... Ne yarınlar birşey bekler benden, ne de ben yarınlardan...
Dedim ya, ben deliyim...
Ağlamamaya yemin etmiş gözlerim...
alıntı
Adam genç kadına seslendi:
- Bana gözyaşı borcun var!
Genç kadın sordu:
- Nasıl öderim?
Adam gözlerini kırptı;
- Haydi gülümse!
Gülümsedi genç kadın. Adam, cebinden mendilini çıkarıp, borcunu sildi.
Ve mendilini özenle katlayıp, yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu.
Bir demet mor sümbül vardı kadının elinde.
İkisi de bahar kokuyordu...
Biri ilkbahar, diğeri güz.
Adam, seslendi yine;
- Bana mutluluk borcun var!
Genç kadın, biraz mahcup, biraz şaşkın sordu:
-Nasıl ödeyebilirim?
Heyecanlandı adam
- Haydi yat dizlerime!
Genç kadın bir kedi uysallığında, yattı dizlerine usulca.
Adam, şefkatle saçlarını taramaya başladı kadının.
Saçları, güneşe ve yağmurlara hasret hiç yaşanmamış baharlara benziyordu.
Çaresizliğini ördü sırasıra.
Sonra saçının her teline, mutluluğun çığlıklarını bağladı adam.
Yetmedi, gizli düğüm attı... Ağladı.
Hava kararmak üzereydi. Dışarıda yağmur yağıyordu delice.
Adam, sürekli borç defterlerini kurcalıyordu.
Genç kadının gözlerinin içine baktı;
- Bana yürek borcun var!
Borcunun farkındaydı sanki genç kadın, şaşırmadı.
- Bu borcumu nasıl ödeyebilirim?
Adam kollarını uzattı
- Haydi tut ellerimi!
Sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın.
Elleri öyle sıcaktı ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde.
Genç kadın gitmek üzereydi.
Adam son kez seslendi;
- Bana can borcun var!
Kadın irkildi;
- Can mı?
Sigarasından derin bir nefes çekti adam;
- Evet... Can borcun var. Sensizlik öldürüyor beni!
Hoşuna gitti sözler kadının
- Peki bu borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun?
Adam, biraz daha yaklaştı;
- Yum gözlerini!
Hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini.
Adam da yumdu gözlerini, masumca bir öpücük kondurdu
kadının titreyen dudaklarına.
- Bu ne şimdi yaptığın? diyerek çattı kaslarını kadın...
Adam, pişmanlıkla, memnunluk arasında gidip geldi. Kekeledi;
- Hayat öpücüğüydü!
Kısa bir sessizliğin ardından bu kez kadın öptü adamı şehvetle...
Adam, şaşırdı;
- Ya senin bu yaptığın neydi?
Genç kadın kapıya yöneldi;
- Veda öpücüğü!
Kalan borçlarına karşılık, yürek dolusu çaresizlik
ve bir de mor sümbüllerini masanın üzerine rehin bırakıp gitti genç kadın.
Adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına.
- Ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasınlar...
Genç kadın sümbülleri aldı:
- Merak etme, gün aşırı sularım çiçeklerini!
Adam sevindi:
- Güneşe, suya gerek yok. Gülümse yeter!
Kadın gözden kaybolurken haykırdı adam,
- Umutlarımı kefil yaptım. Unutma, bana aşk borçlusun!
Bana bunu yapmayacaktın
Öyle sırtımdan vurmayacaktın beni
Gelişin gibi onurlu olmalıydı gidişin
Ve öylesine gururlu bitişin.
Gel gör ki kötü oynadın bu oyunu
Erken düştü masken yüzünden
Demek sen içimde büyüttüğüm bir dev değil
Bir hiçtin
Görüyorsun işte
Gittin
Ve de bittin
Bana bunu yapmayacaktın
Böyle bir hançerle yıkmayacaktın beni
Bir ihanetin adresi olmamalıydı ayak izlerin
Yoksa ben mi yanlış tanıdım seni?
Yoksa hep böyle kirli miydi senin denizlerin?
İşte ellerimde
Suç ortağın bir sinema bileti
Bir pastane köşesi
Bir tiyatro gişesi.
Bu kadar ucuza gitmeyecektin
Sigara dumanlarında harcamayacaktın bu aşkı
Ve aşk cellatlarına meze yapmayacaktın beni
Şimdi boş bir mezar bulsam
Seni böylesine sevdiği için
Oraya bırakırdım kalbimi
Bana bunu yapmayacaktın
Böyle küstürmeyecektin şiirlerimi
Kan kırmızısı yağmurlar
Yağdırmayacaktın gecelerime
Kanatlarını kırmayacaktın umutlarımın
Beni böyle çıldırtmayacaktın!
Artık
Adın ihaneti çağrıştırıyor bana
Ve tadın bir yılanın en öldürücü zehrini
Söyle
Şimdi hangi yüreğe saplıyorsun
O acımasız hançerini? ..
Bil ki
Bundan böyle
Yasaklanmış kitaplarım gibisin bana
Yaklaşmam yasak
Dokunmam yasak
Ve ömrümce
Sarılmam yasak sana!..