edip cansever şiirleri - gül şiirleri - gül kokusu şiiri
Gül Kokuyorsun
Edip Cansever[HR][/HR]
Gül kokuyorsun bir de
amansız, acımasız kokuyorsun
gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun
dayanılmaz bir şey oluyorsun, biliyorsun
hırçın hırçın, pembe pembe
öfkeli öfkeli gül
gül kokuyorsun nefes nefese.
Gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle
sen koktukça düşümde görüyorum onu
düşümde, yani her yerde
yüzü sararmış, titriyor dudakları
şakakları ter içinde
tam alnının altında masmavi iki ateş
iki su
iki deniz bazan
bazan iki damla yaz yağmuru
mermerini emerek dağlarının
şiirler söylüyor gene
ölümünden bu yana yazdığı şiirler
kızaraktan birtakım şiirlere
büyük sular büyük gemileri sever çünkü
ve odur ki büyüklük
şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse
o zaman ölünce de şiirler yazar insan
ölünce de yazdıklarını okutur elbet
ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi
yaşamanın her bir yerinde.
Gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
bu koku dünyayı tutacak nerdeyse
gül, gül! Diye bağıracak çocuklar bütün
herkes, hep bir ağızdan: gül!
Ve her şeyin üstüne bir gül işlenecek
saçların, alınların, göğüslerin üstüne
yüreklerin üstüne
bembeyaz kemiklerin
mezarsız ölülerin üstüne
kurumuş gözyaşlarının
titreyen kirpiklerin üstüne
kenetlenmiş çenelerin
ağarmış dudakların
unutulmuş çığlıkların üstüne
kederlerin, yasların, sevinçlerin
ve her şeyin üstüne bir gül işlenecek.
Bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül
yıllarca esecek belki
ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
göreceğiz ki
biz dünyamızı gerçekten görmemişiz daha
geceyi, gündüzü, yıldızları
görmemişiz hiç
tanışmaya koymamışlar bizi güzelim dünyamızla.
Öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları
bu umutsuzlukları bırakın kardeşler
göreceksiniz nasıl
güller güller güller dolusu
nasıl gül kokacağız birlikte
amansız, acımasız kokacağız
dayanılmaz kokacağız nefes nefese.
Susarsın...
Anlatamazsın...
...
Yağmurlu bir sonbahar.
Havanın soğuk, gönüllerin sıcak olduğu bir gece..
Dün akşam gibi bir akşam.
Yolculuğun adı "nazar"...
Gidişte tanınmadık yüzler var,
Hepsinin adı aynı..
Aşık...
Fakat bilinmeyen bir hâl var.
Kimi aşıklığından habersiz...
Kimi aşkı küçük düşürmüş...
Kimi henüz aşkı duymamış...
Kimi maşuğuna aşık, aşkı bilmeyen...
Kimi de aşka hayal diyen...
Levra ona giden aşık, yolu gül bilen...
...
Bülbülü görmeden bilmem diyen,
Ben gülü kokladım diye ortalıkta gezen.
O gülü koklayanı görmeden.
Güle hakaret edersin sen...
...
Yolumuz aşk yoludur sâki...
Yalana sevdalılar gelmesin, aşkımız bâki...
ve Yağmur...
O gün adı, yağan nur.
Her zamankinden daha nazlı...
Gecede gizlenen ıslak nur, huzur niyazlı...
...
Yola çıkma zamanı,
Gözler kapalı...
O kadar mutlu ki herkes,
Sevinçten susar diller.
Konuşmaya başlar eller, kalplar...
Herkes susar...
Gece konuşur...
Yolun sesi, sessizliğin sesi.
Aşıkların nereden geldikleri belli değil,
Nereye gittikleri belli...
Gülün kokusunu koklamış o gül bakışlıya...
Âşkla...
...
Kısa uykular bölüyor geceyi.
Sessiz demlerden demlenen çaylar geliyor.
Adı bereket bu seherin.
Güneşin doğuşuna şahitlik edemeyen gözler var.
Fakat bilirler, güneşin batışına şahit gül bakış o yârin...
Yollar yâr kokusuyla bulanmış o gün.
Gözler neyi görse gönle kâr.
Allah rızası için yola çıkan edepler var...
Seherin adı isli Diyarbekir.
ve Surları, sessizliğin şahidi.
Mola verilir...
Önce bir sessizlik,
Sonra iki hecelik bir nimet...
Hizmet... Hizmet...
...
Yolcu yolunda gerek.
Yollar yâr koksa gerek.
Seherin sıcaklığı ile demlenen çaylar var o naz ellerde,
Muhabbet olur aşığın şekerden aldığı tadın adı kızıl seherde.
Güneşi arar gönüller, bulut var her yerde.
Belki de yârin nazından utanır güneş, kara bulutlar içinde...
...
Gündüzün güneş gül renklidir.
Yağmura giden aşık, bülbülün sesidir...
Nihayet biter tefekkürle başlayan yollar...
Bundan sonrası tevekküldür, açılır kollar.
Feribot beklenir ufukta, aşka giden yolcu nâr.
Yüzlere, cennetten kalma bir eda yâr.
Yâr iline artık bir kaç kocaman adım var...
Az bir zaman sonra güller diyarına girilecek bilirsin...
Onun heyecanı ile bulutlara bakar, yakar, ağlatırsın.
Yüreklerde heyecan ve sonunda varılır güller diyarına.
Ne yazılabilir ki sâki bilmem bundan sonra...
...
O huzur...
Bundan sonrasına diller susar.
Namaz vaktidir, ezan okunur.
Dükkanlarda adap aranır, edep bulunur.
Camiden içeri attığın ilk adım lalenin rengi olur.
Gözlerine bakan her aşık, aşkına kelam olur...
...
Bundan sonrasının adı bekleyiştir...
Bu ne muhabbet, bu ne koku, bu nasıl bir geliştir...
Hayaldir, beklenir hep o nur yüzlü yâr...
Onun adı bekleyiştir, hep bekleyiş...
Ona bakış...
Ona gidiş...
Ona susuş...
Ona gülüş...
ve Bekleyiş...
...
Gül kokusu ile içeri gireni bekler gözler...
ve Bir koku yayılır içeri...
Onu görenler ayağa dikilir, eller kilitli.
Nefis, şeytan yerlerin dibinde mahpus şimdi.
ve Bir ses her yerde..
Sesin adı sessizlik.
Herkes bir an ayakta...
Bir gül kokusu yayılır ki o an bülbüller hepsi orda...
Aşık yanar maşuğuna, maşuk naz eyler gönlünü cihana...
ve Kapıdan görünen o...
Ne kadar da belli En sevgilinin yanından geldiği...
Gül kokusu üzerine sinmiş belli...
Aşıkların niyazı...
Hüzünlü gözlerin hasreti...
Ne güzelsin Gavs-ı Sani...
Ne güzelsin Yâr-ı Bâki...
...
O an gözler yaşlı...
Bilmem mutluluktan mı...
Ki bir selam verişi vardı...
Ahh... Gönlümü yaktı...
Baktı...
Nazar etti...
Gül koktum...
ve İşte orda ben sustum...