Mumyalar'ın bir kısmının üzerinde altın takılar dikkati çekmekte. 6 yaşında ölen bir çocuğun gözlerinin üzerinde ‘‘sonsuzluğun simgesi’’ olan altın levhacıklar bulundu ... 50 yaş, o günlerde insan için çok uzun bir ömürdü. 50 yaşında ölmüş bu adamın sakalları yeni uzamış gibi duruyor ve boyandığı tahmin ediliyor.
2000 yıl önce Mısır uygarlığında yaşayan insanlar, nasıl bir yaşam sürüyordu?.. O zamanlar hangi hastalıklar, insanlar için öldürücüydü?.. Bunlar ve benzeri soruların yanıtlarını arayan bilim adamları, Ayn Labakha'daki Ölüler Kenti'nde, daha dün gömülmüş gibi, sağlam durumda bulunan mumyalar, baştan ayağa inceliyorlar. Doktor Roger Lichtenberg ve arkadaşları, mumyalar'ın röntgenlerini bile çekiyorlar.
İncelemeler, kadın, erkek ve çocuklara ait 59 mumyanın normal insanlara ait olduğu ortaya koyuyor. Bu da o tarihte Mısır'da, yalnız soyluların ve kutsal kişilerin değil, sıradan vatandaşların da mumyasının yapıldığını ortaya koymakta. Mısır'ın güçlü ve zengin sınıflarının yaşadığı ticaret ve politika merkezlerinin Ölüler Kenti'nden 200 kilometre uzakta olması da bu mumyalar'ın sıradan insanlara ait olduğunu doğruluyor.
Lichtenberg ve arkadaşları, ‘‘Ölüm, sonsuz yaşama geçiştir’’ inancıyla yaptırılan Ayn Labakha mumyaları'nın reçineyle kaplandığı için, siyah bir renk aldığını söylüyorlar. Mumyacıların burundan soktukları bir kancayla beyni dışarı çıkartarak kafatasının içini boşalttıklarını, sonra sıcak reçineyle doldurduklarını, burun deliklerini keten özüyle tıkadıklarını belirtiyorlar. Çekilen röntgen filmlerinde çoğu mumyanın omuriliğinde zedelenme görüldüğünü vurgulayan Doktor Lichtenberg, bunun ağır çalışmanın, yük taşımanın izleri olduğuna dikkat çekiyor. Mumyalar üzerinde yapılan bir başka tespit de insanların o dönemde, o bölgede sudan alınan mikroplarla öldükleri. Bu da Ayn Labakha'daki tarlaların yapay su yollarıyla sulandığının bir kanıtı. Bazı mumyalar'dan kişinin ölüm nedeninin tüberküloz olduğu ortaya çıkmakta. Çoğu çocuk mumyalarında ise açlık çekildiğine işaret eden kemik deformasyonları görülüyor.
Bulunan mumyalar, Paris'teki Arthur Vernes-Hastanesi doktoru olan Lichtenberg'in ilk incelediği mumyalar değil. Lichtenberg, 1976'da Fransız hükümetinin bakımını üstlenmek istediği Firavun II. Ramses'in mumyasını da incelemişti. Dr. Lichtenberg'in incelediği Ayn Labakha ölüleri, daha sonra çıkarıldıkları mezara geri götürülerek sonsuz yaşam yolculuklarına devam edecekler.
Fransız araştırmacılar, Mısır Çölü'ndeki Ayn Labakha civarında buldukları Ölüler kenti'nin 2000 yıllık mumyalarının sırrını çözmeye çalışıyorlar.
Kalpsiz mumyalar
Eski Mısır'da krallar ve yüksek din adamlarının ölümünden sonra mezarlarında bozulmadan kalabilmesi için geliştirilen mumyalama teknikleri bugünlerde bilim adamları tarafından enine boyuna araştırılıyor. İşin püf noktalarını ortaya çıkarmak için en son teknoloji cihazlar kullanılıyor. İşte Güney Avustralya Müzesi'nden getirilen iki mumya x-ışınlarıyla çalışan CAT denilen cihazla milim milim taranıyor. Böylelikle iç doku tüm ayrıntılarıyla gözler önüne serilecek mumyalama işleminde kullanılan kimyasallar ortaya çıkarılacak. Bu arada her iki mumyanın da kalplerinin söküldüğünün anlaşılması bilim adamları için sürpriz bir keşif oldu.
Eski Mısır'da da migren varmış
ABD'li ve İngiliz bilimadamları, mumyalar'ı ve portrelerini inceleyerek eski Mısır'da da sara, migren ve şeker hastalığının yaygın olduğunu ortaya çıkardılar. Araştırmacılar, British Museum ve New York'taki Metropolitan Museum of Art Müzesi'ndeki 200 yakın ‘mumya portresini’ büyüteç altına aldılar. Mısırlılara ait 32 kafatasını incelediler. Mumya portresinde, mumyalanmış kişinin yaşarken çizilmiş yüzü yer alıyor. Araştırmacı, ‘Her ne kadar bu hastalar 2000 yıl önce ölmüş olsalar bile, epilepsi, migren, görme bozukluğu, şeker ve merkezi sinir sistemi hastalıklarının bir hayli yüksek olduğu anlaşılıyor’ dedi. Mumyalar üzerine yapılan araştırma, İngiliz Tıp Derneği'nin yayını olan Neurosurgery and Psychiatry isimli dergisinde yayınlandı.
Mumyalar sanal gerçeklikle canlanıyor
Zengin bir Eski Mısır koleksiyonunun bulunduğu British Museum'da yapılan çalışmayla, mumyaya ait 1500 adet görüntü bir araya getirilerek dünyanın ilk "sanal mumyası" yaratıldı. Projeyi, teknoloji ve arkeolojinin buluşması olarak tanımlayan uzmanlar, araştırmacıların mumyanın üzerinde ya da içinde bulunan herşeyi rahatça inceleyebileceklerini belirtiyor.
Sanal mumyayı araştıran arkeologlar, mumyanın başında bir kase bulunduğunu, bunun ayrıntılı olarak incelenmesinin mumyalanan kişinin ölüm nedeni hakkında bilgi vereceğini belirtiyor.
Sanal ortamda canlandırılan ilk mumya olan Nesperennub'un M.Ö. 800 yıllarında ölen Mısırlı bir rahibe ait olduğu sanılıyor.
Yeni teknik mumyanın içini gösteriyor
Londra’daki British Museum’u gezenler artık üçboyutlu görüntü tekniği sayesinde en az 3000 yıllık bir geçmişi olan mumyanın içini de görebilecekler. Teknik, bilgisayar grafikçileri ve tıpta kullanılan bilgisayarlı tomografiyi geliştiren uzmanların ortak çabalarıyla geliştirildi. Yeni yöntem sayesinde bir lahitin ve mumyanın içi el değmeden incelenebildi. İ.Ö.800 yılında Theben kentine gömülen lahit, belgelere göre rahip Neseperrenub’a ait. Mumya 1899 yılından bu yana müzede bulunmasına rağmen, bilim adamları lahitin açılıp incelenmesi sonucunda mumyanın zarar göreceğinden korktukları için ayrıntılı bir şekilde incelenmemişti. Silicon Graphics Incorporated (SGI) firması grafik uzmanlarından David Hughes ile ortak çalışma sonucunda şimdi bu sorun çözüldü.
Lahit önce bilgisayarlı tomografiyle ışınlanmış. Hughes tarafından geliştirilen bilgisayar programı ise bu görüntülerden mumyanın üçboyutlu bir modelini üretmiş. Teknik, mumyanın merhemli kılıftan iskelete kadar ayrıntılı bir şekilde incelenmesine izin veriyor. Müzedeki bilim adamları bu şekilde eski Mısır’daki mumyalama işlemi'ni rahatlıkla araştırabileceklerini sanıyorlar ve aynı yöntem şimdi koleksiyondaki diğer mumyalar üzerinde de uygulanacak.
Kayıp merkep mumya buldu
Mısır'da dört yıldan bu yana sürdürülen arkeolojik kazılar, çalışmalarda kullanılan merkeplerden birinin kaybolması sonucu amacına ulaştı. Kayıp merkebin kaybolurken düştüğü çukurda bir bölümü altın maskeli, içinde binlerce mumya bulunan mumya mezarlığı ortaya çıkarıldı. The Times gazetesinin tam sayfa ayırdığı habere göre, Prof. Zahi Hawass başkanlığındaki arkeologlar, Mısır Çölü'nün batısında yaklaşık dört yıldan bu yana varlığı bilinen mumya mezarlığını boş yere aradı. Arkeologların Baviti ile Kahire kentleri arasındaki arama çalışmalarında kullandığı merkeplerden biri kayboldu. Aranan merkep, kısa süre sonra içine düştüğü çukurda bulundu. Yük hayvanının düşerken ağırlığının etkisiyle açtığı çukurda bir bölümünde yüzü altın maskeli 105 mumya bulundu. Yunan-Roma dönemine ait olduğu saptanan mezarlıktaki mumya sayısının yapılacak çalışmalarla 10 bini bulabileceğini belirtildi. Ortaya çıkarılan mezarlığın tarihteki en büyük mumya mezarlığı olduğu bildirildi.
2600 yıllık mumya
Kahire'nin 40 kilometre güneyindeki çöl alanında yapılan kazılar sonunda, 2600 yıllık bir rahip mumyası ortaya çıkarıldı. İÖ 666-524 yılları arasında Mısır'da egemen olan 26'ncı Hanedan döneminden kalma olan mumya, toprağın 28 metre altında 20 tonluk bir lahit içine gömülü olarak bulundu. Lahit üzerindeki hiyerogliften anlaşıldığı kadarıyla bu mezara gömülen ‘‘Iuf-Aa’’ adlı kişi, üst düzey bir rahip ve din bilgini, aynı zamanda da kraliyet mahkemesinin başkanı.
Mumyanın çıkarıldığı mezar, 1969 yılında bir Çekoslovak arkeolog tarafından bulunmuştu. Ancak toprağın 28 metre altında bulunduğu için, yıllarca mezar duvarlarının sağlamlaştırılmasıyla uğraşıldı.
Ketene sarılı olarak ahşap tabut içine konulmuş mumyanın yaşı ve ölüm nedeninin belirlenmesi için röntgen ışınlarıyla inceleme yapılacak. Bu çalışmalar tamamlandıktan sonra Iuf-Aa'nın naaşı tabutuna konularak, mayıs ayında yeniden gömülecek.
Bayıltan mumya
İtalya Torino'daki Mısır Müzesi'nde, bir mumyanın bulunduğu salonu ziyaret edenler esrarengiz bir şekilde bayılınca, soruşturma başlatıldı.
4000 yıl önce Mısır'ın Luksor Kenti'nde yaşamış bir tüccara ait olduğu sanılan İni adlı mumyayı ziyaret edenlerin bayılması, geçen yılın Mart ayından bu yana sürüyor. Müzeyi ziyaret edenler esrarengiz bir şekilde bilinçlerini kaybediyor. Bundan son etkilenenler, bir grup öğrenci oldu. Öğrencilerden birkaçı, mumyanın camekanı önünde bilincini kaybedip yere yığıldı. Hastaneye kaldırılan öğrenciler, oksijen verilerek kendilerine getirilirken, kız öğrencilerin midelerini bozduğu söylendi.
Ağızda küf tadı
Geçtiğimiz günlerde 8 yaşındaki bir öğrenci de mumyalı camekanın başında yığılıp kaldı. Kendine geldiğinde, ‘‘Ağzımda küf gibi tuhaf bir tat oluştu. İğrençti. Birden kendimi kaybettim’’ dedi. Küçük öğrenci kendisi gibi bilincini kaybeden iki arkadaşıyla birlikte hastaneye kaldırıldı. Doktorlar zehirlenmeden şüphe etti. Ancak test sonucu negatifti. Bayılmaların nedeni, yapılacak soruşturmada ortaya çıkarılacak.
Nefertiti'nin 3 bin yıllık mumyası müzeden çıktı
Eski Mısır Kraliçesi Nefertiti'nin yıllardan beri aranan mumyasının aslında 100 yıldan bu yana Kahire Müzesi'nde bulunan bir mumya olduğu öne sürüldü.
Arkeoloji biliminin en eski ve en akıl karıştırıcı meselelerinden biri, ortaya atılan bir iddiayla yeni bir boyuta taşındı. Eski Mısır yazıtlarında büyüleyici bir güzelliğe sahip olduğu anlatılan Mısır Kraliçesi Nefertiti’nin mumyasının bulunduğu iddiası, bu konuda yeni bir tartışma yarattı. Nefertiti, günümüzden yaklaşık 3400 yıl önce yaşadı. Arkeologlar nesiller boyunca şiirlere, şarkılara konu olan firavunun güzel eşinin mumyasını bulmak için çalıştılar. Çeşitli ülkelerden Mısır’a gelen bilimadamlarının bu çabaları hep sonuçsuz kaldı. Ta ki Eski Mısır uzmanı Alman arkeolog Susanne James, Nefertiti'yi bulduğunu açıklayana kadar.
Susanne James'e göre Nefertiti ile ilgili sır Kahire Müzesi'ndeki 61070 sayılı mumyada saklı. 1898 yılında bulunan ve ‘bilge kadın’ diye sınıflandırılan mumyanın firavun annesi Taya'ya ait olduğu sanılıyordu. ‘‘61070 sayılı mumya yoksa Nefertiti mi?’’ sorusuna takılan Alman arkeolog bu cevabı bulduğunu iddia ediyor.
‘‘Bilge kadın’’ mumyasına yapılan DNA testi sonrasında söz konusu kişinin tıpkı 24-34 yaşları arasında öldüğü belirlendi. Oysa ki, Ahnaton'un annesi Taya, öldüğünde 40 yaşın üstündeydi. Ortaya çıkan sonuç James'in daha çok kuşkulanmasına neden oldu.
Susanne James, Berlin'deki Nefertiti büstünü, Kahire'deki mumyayla karşılaştırdı. James, ‘En ilginç bölüm ağız kısmıydı’ diyor. Hem büste, hem de mumyada burundan üst dudağa uzanan oyuk birbirinin aynısı. Sonuçta Alman arkeolog, 100 yıldan fazla bir zamandır, Kahire Müzesi'nde yatan mumyanın Nefertiti olduğunu savunuyor.