Türklerin Çin Tarım Kültürüne Etkisi

Son güncelleme: 29.04.2014 19:09
  • Türklerin eskiden yarı göçebe, yarı yerleşik hayat tarzını benimsediklerini biliyoruz. Özellikle Uygur Türklerinin çok erken dönemlerde yerleşik hayata geçtikleri bir gerçektir. Türkler yerleşik hayata geçtikten sonra başta pamuk olmak üzere, üzüm, kavun, karpuz gibi ziraî ürünleri yetiştirmişlerdir.

    Ögel’in kaydettiğine göre, 13. yüzyılda Kuzey Çin’e pamuk umumiyetle Orta Asya’dan geliyordu. Bilhassa Turfan’ın pamuklu kumaşları çok meşhurdu.55 “Han Sülâlesi’nden beri Turfan bölgesinde üzüm yetiştiriliyor ve şarapçılık yapılıyordu. 647 senesinde Göktürk yabgusu, Çin’e üzümler gönderiyor ve bu üzümler Çinliler tarafından çok beğeniliyordu.

    Bundan sonra Çin’de şarap imali, Orta Asya’da Turfan bölgesindeki usullere göre yapılmaya başlandı. Hitay Devleti’nde seyahat eden Çinli seyyahlar, karpuzlara rastlamışlar ve karpuz ziraatının Hitay Devleti’ne Uygurlardan geldiğine işaret etmişlerdir. Karpuz buradan da Çin’e gitmişti.”56

    Dr. Hee-Soo-Lee’nin belirttiğine göre, Yuan Sülâlesi döneminde karpuz, kavun, üzüm ve pamuk gibi ziraî ürünler Orta Asyalı Türkler tarafından Kore’ye getirilmiştir. Bu da yukarıdaki kayıtları teyit etmektedir.

    Türklerin Yuan Sülâlesi Dönemi’ndeki başarıları bunlarla sınırlı değildir. Meselâ, tarihçilik konusunda da Türklerin büyük katkıları olmuştur. Bilindiği gibi, Eski Çin’de edebiyat ile tarih birbirinden ayrı değildi. Onun

    için Uygur yazarları da doğrudan tarih yazmaya iştirak etmişlerdir. Mesela, Ma Zuchang “Yuan Sülâlesi Ying Zong Han’ın Saray Hatırası”nı yazmaya katılmıştır. Lian Huishan Kaya Yuan Sülâlesi Dönemi’nde “Liao Sülâlesi Tarihi”ni yazmış olan kişilerin biridir. Ensari Tutung da Hanlık tarihini yazmaya katılmıştır. “Song Sülâlesi Tarihi”ni yazmak için saraya davet edilen Uygurlardan Cuğur ve Chuanpu Ensali adlı kişiler bilinmektedir. “Jin Sülâlesi Tarihi”ni yazan altı kişi içerisinde en iyisi Uygurlardan Şaraban idi.

    Yuan Sülâlesi Dönemi’ndeki Uygurlar güzel yazı alanında büyük başarı kazanmışlardır. Lian Xigong, Guan Yunshı, Sadullah, Daotung, Xishan, Yine Naxili, Bianlu Ma Zuchang, Ma Jiuxiao (Ma Zuchang’ın kardeşi) gibi kişiler bunların bazılarıdır. Özellikle güzel yazı alanında en büyük başarı Küzenli (Kuçalı) Sheng Shiming’dır. Onun “Yazı Yazma Üzerinde İnceleme”, “Güzel Yazı Üzerinde İnceleme” adlı kitapları dönemi için çok büyük önem arz etmiştir.

    Şunu da ifade etmek gerekir ki, Yuan Sülâlesi Dönemi’nde Türk kültürü Çin sınırlarını aşarak Kore’ye de ulaşmıştır. Dr. Hee-Soo-Lee’nin belirttiğine göre, Moğol İmparatorluğu Dönemi’nde Orta Asya bozkır kültürünün Kore toplumu üzerinde büyük etkileri olmuştu. Ho-ak (Çince: Hui-Yüeh), Ho-mu (Orta Asya dansı) ve Ho-ka (Orta Asya şarkısı) gibi Orta Asya müziği ve dansları Kore saraylarında icra ediliyordu.

    Tarım alanında ise karpuz, kavun, üzüm ve pamuk gibi ziraî ürünler Orta Asyalı Türkler tarafından Kore’ye getirilmişti. Gözlük kullanmayı Çinliler Orta Asya’dan öğrenmiş ve oradan Kore’ye intikal etmişti. Bu dönemde Kore’de Yuan Sarayı adına çalışan çok sayıda Orta Asyalı Müslüman ve Türkler bulunuyordu. Bu yüzden Yuan Sarayı ile haberleşmek ve Hanbalık’taki Moğol ve Türk memurlarıyla yakın dostluk ilişkilerinde bulunmak durumunda olan Koryo Sarayı mensupları ve üst düzey memurları için artık Uygur yazısı ve lisanını öğrenmek şart olmuştu. Dolayısıyla, Uygur yazısı ve lisanı Kore’de gayri resmi olarak bir saray lisanı hâline gelmişti.

    Peki, bu Türkler neden Çin’e gittiler? Neden Çince isim kullandılar? Nasıl olur da yabancı bir dilde ciltler dolusu kitap yazabildiler?

    Birinci sorunun cevabı için Çince kaynaklarda şöyle kayıtlar vardır: Sui Sülâlesi Hükümdarı Sui Wendi “Tören müziği gelişmezse, devlet inkıraza uğrar.” düşüncesiyle sarayında tören müziği besteleyebilecek bestecileri toplamaya çalışır. Ancak tören müziği yapabilecek kimse çıkmayınca, batı bölgesine adam gönderip müzisyenler davet etmiştir.61 Abliz Muhemmet Sayrami de Çin tarih kaynaklarından şöyle bir kaydı nakleder:

    “Tang Dönemi’nde Loyang ve Changan’deki minare ve tapınaklarda Hotenlilerle Küsenliler çok olup, onların çoğu hem ressam hem de tercüman idiler. Onların bir kısmı dini yayıp sevap kazanmak için gelmiştir. Bir kısmı ise Tang Sülâlesi hükümdarları veya beyleri tarafından teklifle getirilmişlerdir.” Anlaşıldığı gibi, Budist âlim ve sanatçılar Çin hükümdarlarının davetiyle Buda dinini yayma ve yerleştirme yolunda hizmet etmek ve sevap kazanmak için Çin’e gitmişlerdir.

    İkinci soruya gelince, bu tamamen dinle ilgilidir. Budizm kültürünün hakim olduğu bölgelerde yaşayan Türkler hep Buda diniyle ilgili isimler almışlardır. Meselâ, Haymavadi, Dramaguptaki, Dksanpit, Raçabumi, Ratnakar, Ratnaraşi, Maharadi, Mahasatvi, Sartavaki, Sariputi, Mahabali, Mahadivi, Maharadi, Mahasatvi gibi isimler bunların bazılarıdır. Çinlilerin bu tür isimleri Çince kaydetmeleri ve telâffuz etmeleri kolay değildir. Çünkü Çince kişi adları normalde hep üç karakterden oluştuğundan (Nadiren dört karakterli isimler de vardır), Çinliler dört, beş karakterli kişi adlarını telaffuz etmeye pek alışkın değildir.

    Yukarıdaki isimler de Çincede ancak dört ve beş karakterle ifade edilebilir. Çinliler bu durumda yukarıdaki isimleri anlamına göre Çinceye tercüme eder veya kısaltır ya da başka bir isme yakıştırırlar. Çince kaynaklarda geçen birçok Türk’ün isminin orijinali yoktur. Bu isimleri, tabiî ki, Türklerin asıl ismi olarak göremeyiz.

    Üçüncü soruya cevap vermek zor değildir. Nasıl Kaşgarlı Mahmut, İbni Sina, Farabî gibi pek çok Türk âlimi ve şairi eserlerini Arapça, Farsça yazabildiyse, Tang Sülâlesi Dönemi’ndeki Türk âlimleri de Çin başkentlerinde Çince eserler vermişlerdir. Müzik, dans ve resimlerin dilinin ise evrensel olduğunu biliyoruz.

    Sonuç olarak, Türkler uzun tarihî süreç içerisinde maddî ve manevi kültür bakımından inanılmaz başarılar göstermiş ve bu başarılarını diğer milletlerle paylaşmışlardır. Türklerin Çin kültürü üzerindeki etkileri bunu gayet net bir biçimde göstermektedir. Ancak Çinliler, tarihleri boyunca çeşitli milletlerden kültür almış ve almış oldukları kültürü kendi süzgecinden geçirerek, onu mevcut millî kültürüyle birlikte yoğurarak aslından oldukça farklı yeni bir kültür yaratmayı başarmışlardır. Çinlilerin sadece kültürleri değil, milletleri de kendi kültürü içerisinde eriterek kendilerine benzettikleri bir gerçektir.

    alıntı
#29.04.2014 19:09 0 0 0