Sultan Mes’ûd’un Konya önünde Bizans ordusunu mağlub ve İslâm dünyasına korku salan Haçlı ordularını imhâ etmesi Sultanın ve Selçuk devletinin kudretini çok yükseltti. Artık Anadolu Türklerinin buhran devri geçmiş; siyasî birlik ve medenî ilerileme devri açılmıştır. Bu büyük zaferleri dolayısiyle Bağdad halifesi Selçuk Sultanına, hil’at ve sancak gibi hâkimiyet alâmetleri göndererek, tebcil etmiştir. Sultan Mes’ûd, 1149 ve 1150, seferlerinde Suriye haçlılarını da mağlûb edip Maraş, Göksun, Aymtap. Rabân ve Delûk şehirlerini fethetti ve Frankları buralardan sürdü. Bu sırada Dânişmendli Yağı-basan da Karadeniz sahillerine kadar ileriliyerek Bafra (Pabra, Bavra) yı aldı. Sivas ve Malatya Dânişmendlilerini tâbiiyeti altında bulunduran Sultan Mes’ûd onlarla birlikte Kilikya’yı istilâya başladı.
Bu bölgede fetihlerine devam ederken ordusunda ve hayvanlarında çıkan, vebâ (Türkçe tabalı) sebebiyle 1054 de çekilmeğe mecbur kaldı ve 1155 de de öldü. Mes’ûd kırk yıla yakın bir saltanat ve mücâdele devrinde çok sabırlı, ihtiyatlı, bir siyâsetle Selçuk devletini yok olmaktan kurtardı ve tekrar Anadolu’ya hâkim bir duruma yükseltti. Zekâsı ve enerjisi sâyesinde Bizans imparatorluğunu ve Haçlıları mağlûb ederek Türkler için Anadolu’yu emniyetli bir vatan haline getirdi. İlk defa, onun zamanında, Garp kaynaklarında, Anadolu’nun “Turkm” adiyle kaj’dedilmesi de çok mânâlıdır. Bir Hıristiyan kroniğinin ifade ettiği üzere de, adaleti ve iyi idaresi dolayısiyle, Bizans’ın ağır vergilerle ve zulüm ile ezdiği Rumlar onun idaresine geçtiler. Selçuk Türkiyesinde ilk imâr ve medenî faâliyetler de onunla başlar.
Mes’ûd’un yerine, veliahd tâyin ettiği, oğlu Elbistan meliki, II. Kılıç Arslan (115-1192) sultan oldu. Mes’ûd ile başlayan siyasî, askerî ve medenî hamleler bu kudretli sultan ile çok ileri bir safhaya erişir ve Türkiye Selçukluları tarihinde yeni bir devir başlar. Fakat Kılıç Arslan ilk yıllarda tehlikeli ittifaklarla karşılaşır. İlk önce küçük kardeşi Şaşinşâh Ankara ve Çankırı taraflarına giderek Yağı-basan ile birleşip kendisiyle mücâdeleye girişirler. İmparator Manuel ile Musul Atabeği Nureddin Zengî de Kılıç Arslan’a karşı 1159 da ittifak yaparlar. Kilikya Ermeni prensi Thosos II. da fırsattan faydalanarak Selçuk topraklarına tecavüz eder. Bütün siyasî tahrik ve faaliyetlerin merkezi İstanbul’a giden Kılıç Arslan İmparatorla yaptığı ittifak sayesinde Yağı-basn’ı ve kardeşi Şahinşâh’ı 1063 de bertaraf etti.
Yağı-basan’m ölümünden sonra da Dânişmendli-leri de tedricen ortadan kaldırdı. Atabeg Nureddin işgâl ettiği yerlerden çekildi. Mengücik oğullarını da tâbiiyetine aldı. Böylece uzun bir mücâdele sonunda Sakarya’dan Fırat boylarına kadar Anadolu Kılıç Arslan idaresinde birleşti. Sultanın bu kadar kuvvetlenmesinden endişelenen ve Türkmenlerin Garbı Anadolu’yu istilâ eylediğini gören İmparator Manuel Türkleri tamamiyle ezmek ve Bizans’ı tekrar Anadolu’ya hâkim kılmak karariyle, büyük bir ordu hazırlayarak, 1176 da, bizzat Konya üzerine yürüdü. Bu hareket üzerine Kılıç Arslan Bizans ordusunu Eğridir gölü şimalinde dar ve sarp bir geçitte (Myriokefalon – Kundanlı) yakalayarak, bu yılın Eylülünde müthiş bir mağlûbiyete uğratmakla Bizans’ın Malazgirt’ten beri Anadolu’yu kurtarma ümitleri ve bu ülkeyi hâlâ kendi memleketi sayan düşünceleri de artık tarihe karıştı. Bu sebeple bu zafer Türkiye ve Bizans tarihinde, Malazgirt’ten sonra, ikinci büyük bir dönüm noktası teşkil eder ve artık yıkılmcaya kadar Bizanslılar tedrici ve devamlı bir şekilde ric’at ederler. II. Kılıç Arslan 1177 ve 1182 de de Garbı Anadolu’da Kütahya ve Eskişehir havalilerini kat’î olarak fetheder ve türkleştirir.
Zaferlerle dolu uzun bir mücadele hayatında yorulan ve ihtiyarlayan Kılıç Arslan, eski Türk hâkimiyet telâkkilerine göre, devletini onbir oğlu arasında taksim edip her birini, Melik sıfatiyle, bir eyâletin idaresine gönderirken kendisi de metbû sultan olarak Konya’da oturuyordu. Muhtar idarelere sahip bü meliklerden bir kısmı artık zayıflayan Bizans aleyhinde fetihlere giriştiler. Lâkin bunlar arasında erken saltanat mücâdelesi başladı. Selâhaddin Eyyûbî’nin Kudüs’ü fethi üzerine Alman imparatoru F. Barbaros kumandasında teşekkül eden Haçlı ordusu 1190 senesinde Türkiye topraklarına girdiği zaman Kılıç Arslan, Sultan olmakla beraber, fiilî bir iktidâra sâhip değildi.
Alman imparatoru ile Selçuk Sultanı arasmda dostluk mevcut olduğundan Kudüs’e gitmek isteyen Alman ordusunun Türk topraklarından serbest geçişten başka bir gâyesi yoktu. Bununla beraber önce Türkmenler, sonra da Sultanın bir kısım oğulları Almanların karşısına çıktılar. Lâkin siyasî bölünme dolayısiyle Selçuklular için büyük Alman ordusunu durdurmak mümkün değildi. Bu sebeple Almanlar Konya’ya girdiler ve Selçuk Sultaniyle bir anlaşma yaptıktan sonra Kilikya’ya varmak üzere Türk arazisinden ayrıldılar. 1. Kılıç Arslan’m ölümünden (1192) sonra oğulları arasmda saltanat mücâdelesi yine de devam etti. Nihayet Tokat meliki II. Süleyman-şâh, 1196 da, mücâdeleye karışarak bunlardan bir kısmını itaate aldı; bir kısmını da bertaraf ederek Keyhüsrev elinde bulunan saltanatı alıp Konya’da yerleşti, Süratle Bizans imparatorunu vergiye bağladı.
Dahilî mücâdelelerden faydalanan Ermeni kıralı II. Leon’u tenkil etti. Mengü-cikleri ve bazı Artukluları tabiiyetine aldıktan sonra Erzurum’a geçerek 1201 de eski bir hanedan olan Saltulduları ortadan kaldırmak suretiyle Gürcistan’la komşu oldu. îslâm memleketlerine istilâlarda bulunan ve bir defasında da Erzurum’u muhasara eden Gürcüleri ezmek maksadiyle Gürcistan üzerine yürüdü. Lâkin Sarıkamış yakınlarında Gürcü-Kıpçak ordusunun anî bir baskınına uğradı ve mühim esirler vermek suretiyle ric’at etti. Ankara’yı kardeşi Mes’ûd’dan kurtarıp, intikam almak üzere, Gürcistan’a giderken, 1204 de, yolda ölümü ile bu kudretli sultanın genişleme hareketi de durdu. Bununla beraber az zaman içinde Selçuk birliğini kurduktan sonra devletin hudutlarını babasından daha ilerilere götürdü.