Eşref beyin emir eri Zenci Musa,İsa Peygambere omuzlarını ödünç verir" diyordu Mehmet Akif onun için. O ölene kadar Osmanlı idealleri için savaşan Sudanlı bir kahramandı.
Son dönem tarihimizde pek çok efsanevi şahsiyet vardır: Onların Osmanlı'yı ayakta tutabilmek için katlanmadıkları fedakârlık, göze almadıkları tehlike yoktur. Hepsinin ideali "Biz ölsek de ümmet-i Muhammed (sas) yaşasın" idi.
Çoğu hayatları boyunca belki bir gün bile kendi keyifleri için enerji tüketmedi. Hep âli dâvâlar için koşturdular: Zenci Musa ve arkadaşları gibi. Onlar feragat ve fedakârlıklarıyla bu milletin vicdanı oldular.
Mehmed Âkif Ersoy'a "Eşref Bey'in emir eri Zenci Musa; Omuzundan arşa yükseldi nebi İsa (as)"
dedirten Zenci Musa, tüm gönüllerde başköşede ağırlanmaya layık bir kahramandır.
Aslen Sudanlı olan Zenci Musa, Girit'te dünyaya gelmiş. Kahire'de yaşayan ve tam bir Osmanlı hayranı olan dedesi, Zenci Musa'yı, İslam'ı iyi öğrenmesi ve Osmanlı'yı yakından tanıması için yanına alıyor ve büyük ihtimam gösteriyor.
Türk mahallesinde büyüyen Zenci Musa Türkçeyi çok iyi öğreniyor. Trablusgarp'ta Türk subaylar ve Şeyh Sunusi'nin önderliğinde İtalyanlara karşı verilen mücadeleye katılan Zenci Musa, buradan sonra artık Osmanlı Devleti için nerede tehlike baş gösterdiyse bütün heybetiyle orada biten kahraman bir asker olmuştur.
CEPHEDEN CEPHEYE KOŞAN ADAM
Zenci Musa, Birinci Dünya Savaşı'nda cepheden cepheye koşarken komutanı Eşref Bey'den (Sencer Kuşçubaşı) yeni görevlerinin Yemen'deki Yedinci Ordu'ya altın götürmek olduğunu öğrendi.
43 kişi değişik kılıklarla yolculuk yaparak Medine'ye vardılar.
300 bin altını Yedinci Ordu Komutanı Ahmet Tevfik Paşa'ya teslim etmeleri gerekiyordu.
43 kişi iki gruba ayrılarak yola çıktı. Fakat 1200 yıl önce Peygamber Efendimiz'in de harp ettiği Cembele mevkiinde 25 bin kişilik bir Bedevi-İngiliz kuvveti tarafından kıstırıldılar.
Eşref Bey'in başında bulunduğu grup ellerinden gelen her şeyi yaparak 1 gün 1 gecelik bir savaş verdi. Sonunda Eşref Bey esir alınıp Lawrence'in karşısına çıkarıldı; fakat Zenci Musa bu hengâmede grubuyla birlikte altınları kaçırmayı başardı.
12 Ocak 1917'de gerçekleşen bu savaş London Times gazetesinde sekiz sütun üzerine manşetten verilmişti.
İNGİLİZLERDEN KAÇIRILAN ALTINLAR
300 bin altını Yemen'de Tevfik Paşa'ya teslim etmeyi başaran Zenci Musa, Birinci Dünya Savaşı bittikten sonra Anadolu'da gerçekleştirilecek Milli Mücadele'ye destek vermek amacıyla İstanbul'a gelir.
Beyazıt Camisi'nde bir ikindi namazı çıkışında kendisini gören Ali Sait Paşa onun zor durumda olduğunu anlar ve ona şöyle der
"Musa, emeklilik için bir dilekçe ver. Ben de tasdik edeyim, sana emekli maaşı bağlasınlar."
GENERAL'İN TEKLİFİNE DE RED!
Fakat Zenci Musa ona şu ibret dolu cevabı verir:
"Paşam, ben bu fakir milletten emekli maaşı alamam."
Bu cevaptan sonra Ali Sait Paşa, Zenci Musa'dan habersiz İstanbul hamallar kahyası Ferit Bey'e giderek kendisini birkaç gün sonra Zenci Musa ile birlikte ziyaret edeceğini söyler. Ferit Bey'den istediği, bu ziyaret esnasında Zenci Musa'ya bir iş teklifinde bulunmasıdır.
Bir araya geldiklerinde Ferit Bey, Zenci Musa'ya Karaköy gümrüğünde kahyalık yapması için teklifte bulunur. Bu teklif karşısında Zenci Musa, yine mükemmel seciyesinin yansıdığı bir cevap verir:
"Ben kahyalık yapmam, onu yaşlı bir Müslüman'a verin. Orada hamallık varsa yaparım."
Ve Zenci Musa, o büyük kahraman artık gümrükte hamallık yapmaya başlar.
"BU İŞ DAHA BİTMEDİ..."
İşgal kuvvetleri komutanı General Harrington, İstanbul'da Galata gümrüğünü gezdiği sırada, kendisine "İşte 300 bin altını Yemen'e kaçıran Zenci Musa bu!" denildiğinde hemen onun yanına gider ve şöyle der:
"Eğer bizimle çalışırsan seni altına boğarım."
Zenci Musa'nın bu sözlere karşı verdiği cevap, bir kişinin değil; haysiyetin, asliyetin, şahsiyetin ve bin yıldır İslam medeniyetine bayraktarlık yapmış bir milletin cevabı idi:
"Her teklif herkese yapılmaz. Bu sözleriniz beni ancak rencide eder. Benim bir devletim var: Devlet-i Osmanî; bir bayrağım var, ay-yıldızlı bayrak; bir kumandanım var, Eşref Bey. Bu iş daha bitmedi, sizinle mücadelemiz devam edecek..."
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki "anlamak" fiili mana yükünü, ancak 2,5 milyon şehitle, 2,5 milyon hayatın sönüşüyle bitirilmiş Birinci Dünya Savaşı'nın sona erdiği günlerde, işgal edilmiş bir İstanbul'da,
"Bu iş daha bitmedi" diye düşünebilen ve bunu işgalcilerin en yüksek rütbelisinin yüzüne ifade edebilen bir adamı anlayabilirsek devam ettirecektir.
İşte o Zenci Musa, gündüz Galata gümrüğünde hamallık yapıp, gece Milli Mücadele için Anadolu'ya silah kaçırırken vereme yakalanıyor.
Ali Sait Paşa'nın bütün ısrarına rağmen bir sanatoryuma yatmayı kabul etmeyen Zenci Musa, bavulunu alıp Üsküdar'daki Özbekler Tekkesi'ne gidiyor.
Zenci Musa veremden kurtulamayarak kısa süre sonra burada vefat ettiğinde, bavulundan bir Osmanlı haritası, Eşref Bey'in resmi ve kefen bezi çıkıyor.
Ey Zenci Musa, gittiğin yerlerde seninle yan yana yürümek vardı, vuruştuğunda omuz omuza, konuştuğunda gönül gönüle olmak vardı.
Senin gibi "tek başına bir millet" olan ecdâdımızı fatihalarla yâd ediyoruz. Ruhlarınız şâd olsun.